Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


YÖRÜK KÜLTÜRÜNÜN YAŞATILMASINDA BÜYÜK BİR DEĞER: ZEKİ OĞUZ

31.03.2025
Yaşam

 

Türk edebiyatının ve kültür dünyasının saklı hazinelerinden biri olan Zeki Oğuz, yalnızca bir öykü yazarı değil, aynı zamanda gazeteci, fotoğrafçı ve halk kültürüne adanmış bir araştırmacı olarak da öne çıkmıştır. Cesareti, azmi ve inatçı yapısıyla dikkat çeken Oğuz, Yörük kültürü ve Anadolu mirasına dair çalışmalarıyla kültürel zenginliğimizi geleceğe taşımayı hedeflemiştir. Onun çok yönlü kimliği ve üretkenliği, edebiyat dünyasında derin izler bırakmıştır.

 

Kazım Oğuz ve Ahmet Gögercin, Türk kültür mirasının korunması ve geleceğe aktarılması için farklı alanlarda çalışmalar yapmaktadır. Zeki Oğuz’un oğlu olan Kazım Oğuz, babasının  1990’lı yıllarda Konya’da başlattığı sahaflık geleneğini, kardeşi Hüseyin Oğuz ile birlikte Aydın’da Sıla Kitabevi’ni kurarak baba mesleğini sürdürmektedir. Modern ve geleneksel unsurları bir araya getiren bu yaklaşım, sahaflık mesleğine yeni bir boyut kazandırmıştır. Ahmet Gögercin ise Selçuk Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve akademik çalışmalarıyla Batı edebiyatı ile Türk halk edebiyatı arasındaki bağları incelemektedir. Gögercin’in Zeki Oğuz üzerine yaptığı çalışmalar, yerel yazarlara ve Yörük kültürüne olan ilgisini gözler önüne sermektedir. Her iki isim ile Yörük kültürünün yaşatılmasına büyük katkısı olan Zeki Oğuz hakkında konuştuk.

 

Çalı dergisiyle başlayan kültürel yolculuk

Uzmanlık alanı Fransız edebiyatı ve sinema ile edebiyat ilişkisi olan Ahmet Gögercin, aynı zamanda Türk edebiyatı ve halk kültürüne duyduğu ilgiyle tanınmaktadır. Gögercin, Zeki Oğuz ile tanışmasının “Çalı” isimli dergi aracılığıyla gerçekleştiğini belirterek, “Dergiyle tanıştıktan sonra, Yörük kültürünün yaşatılmasını sağlayan öyküleri beni derinden etkiledi ve bu eserlerle daha yakından ilgilenmeye başladım.” dedi. Gögercin, “Fransız edebiyatı ve kültürü üzerine yoğunlaşıyorum, ancak bir Türk olarak kendi kültürümle ve Türk edebiyatıyla ilgili çalışmalara da önem veriyorum. Yaşadığım şehirdeki yerel yazarlarla ilgilenerek bölgeye katkıda bulunmaya çalışıyorum. Zeki Oğuz’la ilişkim de bu şekilde başladı.” şeklinde aktardı. Gögercin, ilgisinin yaşadığı bölgeye katkıda bulunma düşüncesinden kaynaklandığını belirterek, bu doğrultuda çalışmalarını sürdürdüğünü ifade etti.

 

Zeki Oğuz’un Yörük kültürüne katkısı

Yörük kültürü, Anadolu’nun göçebe yaşam tarzını ve zengin mirasını yansıtan bir halk değeridir. Gelenekleri, el sanatları ve sözlü edebiyatıyla Türk kimliğinin özgün bir parçasını oluşturur. Gögercin, Zeki Oğuz’un Yörük kültürü çalışmalarına nasıl başladığını şu sözlerle anlattı: “Bir saha araştırması teklifi bana geldiğinde, bu çalışmayı Zeki Oğuz’un yapabileceğini düşündüm ve ona yönlendirdim. Oğuz bu teklifi memnuniyetle kabul etti ve Yörük kültürü üzerine çalışmaya başladı.” Gögercin, Zeki Oğuz’un halk kültürüne olan ilgisinin, Yörüklerle ilgilenmeden önceki eserlerinde de öne çıktığını belirterek, “Onun öyküleri, Yörük kültürüne yönelmeden önce de halk kültürünü merkeze alıyordu. Bu eserler, yerel unsurlarıyla her zaman dikkat çekiciydi. ‘Yerel’ ve ‘milli’ kavramları, Oğuz’un kişiliğini ve eserlerini çok iyi tanımlar.” ifadelerini kullandı. Ayrıca, Oğuz’un öykülerinde doğduğu yer olan Konya’nın Tatköy’ü ve çevresinin işlendiğini belirten Gögercin, “Yörük kültürü üzerine yaptığı çalışmalar, Zeki Oğuz’un sanatında derin izler bıraktı.” diyerek, Oğuz’un bu alandaki katkılarının önemine vurgu yaptı.

 

Sanatsal yaklaşım ve dil kullanımı

Gögercin, Zeki Oğuz’un sanatsal yaklaşımına dair, “Zeki Oğuz, öykülerinde Tatköy insanını kendi çocukluğunun diliyle anlatır. Onun dili, bugünün okuyucusuna eski veya yabancı gelebilir çünkü bu dil, o dönemin insanlarını, umutlarını, umutsuzluklarını ve siyasi karmaşasını olduğu gibi yansıtır.” şeklinde konuştu. Gögercin, “Oğuz’un öykülerindeki en dikkat çeken nokta, halkın dilini yalın bir şekilde edebi dile taşımasıdır. Edebi kaygılarla ağdalı ve yapmacık bir dil kullanmaktan uzak duran Oğuz, bozkır insanının samimi anlatımını benimseyerek eserlerini oluşturur.” diye açıkladı.

 

Zeki Oğuz’un sanatsal ve fotoğrafçılık yönü

Sanatsal üretimini birçok alana yayan Zeki Oğuz, öykü ve şiir yazarken fotoğrafçılıkla da ilgilenir ve Konya çevresi üzerine kapsamlı araştırmalar yapar. Şehre gelen ziyaretçilere Konya’yı tanıtarak, bu bölgenin kültürel mirasını aktarmayı kendine görev edinir. “Yörüklerle kurduğu bağlar, doğayla ve kendisiyle derin bir uyum yakalamasını sağladı; bu da eserlerine dil ve üslup açısından yeni bir boyut kazandırdı.” diye aktaran Gögercin, “Zeki Oğuz, halk ozanlarından yerel tarih ve yönetimlere kadar birçok konuda çalışmalar yürütür. Eski bir fotoğraf makinesi ve güçlü kalemiyle gözlemlerini derinlemesine aktarır. Eserleri, yalnızca Konya’nın kültürel mirasını korumakla kalmaz, toplumun ruhunu ve yaşamını anlamak isteyenler için de eşsiz bir kaynak sunar.” ifadelerini belirtti. Gögercin ayrıca, “Yörüklerle yaptığı çalışmalar sırasında çektiği fotoğraflar, eserlerinde betimleyici bir unsura dönüştü ve onun edebi dünyasında yeni bir tarz oluşturdu. Oğuz, 40 binden fazla fotoğraftan oluşan büyük bir arşiviyle, Yörük kültürünü belgeleyen önemli bir mirasa sahiptir.” diyerek, bu katkıyı vurguladı.

 

Zeki Oğuz’un halk kültürüne katkısı

Gögercin, Zeki Oğuz’un Yörüklerle birlikte yaşayıp onların göçlerine katıldığını ve bu deneyimlerin eserlerine derin izler bıraktığını dile getirdi. Gögercin, “Oğuz, doğduğu toprakların insanlarını ve yaşamlarını eşsiz bir üslupla anlatarak halk kültürünün korunmasına önemli katkılar sağladı.” ifadelerini kullandı. Gögercin ayrıca, Zeki Oğuz’un 40 binden fazla fotoğraftan oluşan arşiviyle Yörük kültürünü belgelediğini ve bu arşivin korunması gerektiğinin altını çizdi. “Milli Kütüphane gibi bir kurum bu arşivi koruyarak geleceğe taşıyabilir. Fransa’daki ‘Cinémathèque Française’ gibi bir yapı, Türkiye için de büyük bir adım olur.” diyerek, bu mirasın gelecek nesillere aktarılmasının önemine dikkat çekti. Gögercin, “Zeki Oğuz’un arşivinin böyle bir kuruma yerleştirilmesi, bu mirasın gelecek nesillere aktarılmasını sağlayabilir.” şeklinde konuştu.

 

Sessiz ve cesur bir hayat

Zeki Oğuz’un kişiliğine ve hayatına dair izlenimlerini aktaran Gögercin, onunla ilk kez 1997 yılında tanıştığını söyledi. Gögercin, “Zeki Oğuz dışarıdan ürkek ve içine kapanık biri gibi görünse de aslında çok cesur, inatçı ve asla pes etmeyen bir insandı. Kendini sürekli geliştiren, okuyan ve araştıran biriydi. Ancak bu ürkekliğin altında çocukluğunda yaşadığı bazı travmalar yatıyordu.” şeklinde konuştu. Hayatının büyük bir kısmını Yörüklerle geçirerek onların göçlerine katılan Zeki Oğuz, kendi çadırını onların çadırlarının yanına kurarak haftalarca, hatta aylarca onlarla birlikte yaşadı. Bu deneyimler, Oğuz’un eserlerinde derin izler bırakırken aynı zamanda Yörük kültürünü belgeleyen önemli bir mirasın ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Gögercin, “Zeki Oğuz’un ruhu o yaylalara aitti. Artık hastalığı nedeniyle çok hareket edemiyordu ama hep, ‘Keşke tekrar gidebilsem.’ derdi.” sözleriyle, onun bağlılığını dile getirdi. Zeki Oğuz’un azimli ve kararlı kişiliğine dikkat çeken Gögercin, “Geçmişte sol kimliği nedeniyle hapse girdi, işkence gördü ve memuriyetten atıldı. Ancak tüm bu zorluklara rağmen asla pes etmedi.” ifadelerini kullandı. Ayrıca, “Domates, biber satarak geçimini sağlarken bile okumaktan ve yazmaktan vazgeçmedi. Eserleri, kültürel bir belge niteliği taşır.” sözleriyle, Oğuz’un sanatçı kimliğini özetledi.

 

Zorlu bir hayattan edebiyat tutkusuna

Kazım Oğuz, babası Zeki Oğuz’un halk kültürüne ve edebiyata yaptığı katkıları anlatarak, onun zorlu bir yaşamdan nasıl bir kültür mirası çıkardığını aktardı. 1951 yılında Konya’da doğan Zeki Oğuz, çocuk yaşta kuzu çobanlığı yaparak başladığı yaşam mücadelesini, edebiyata duyduğu tutku ile şekillendirdi. Kazım Oğuz, “Babam, hayallerini ve yüreğindekileri başkalarının hikâyeleriyle harmanladı. Öyküye, şiire ve fotoğrafa olan sevgisi, onu bir yazın emekçisi haline getirdi. Elinde bir kalem ya da fotoğraf makinesi olduğunda, dünyanın en mutlu insanı olurdu.” ifadelerini kullandı. Zeki Oğuz’un, “Çalı” adını verdiği edebiyat dergisiyle ve fotoğraf tutkusuyla çıktığı gezilerde kendini bulduğunu anlatan Oğuz, “Babam, yokluk içinde zenginliği kalemiyle buldu. Yazdığı hikâyeler ve çektiği fotoğraflar onun en büyük zenginliğiydi.” dedi. Ancak Zeki Oğuz’un, devlet memuru olarak çalıştığı dönemde okuduğu kitaplar nedeniyle baskılara ve tutuklanmalara maruz kaldığını belirten Kazım Oğuz, “1980 askeri darbesiyle görevinden uzaklaştırıldı. On yıl boyunca seyyar satıcılık ve kitapçılık yaparak ailemizi geçindirmeye çalıştı.” diye konuştu. Tüm bu zorluklara rağmen babasının inadına okuyup yazmayı sürdürdüğünü vurgulayan Oğuz, “Babamın hikâyeleri, tanıdığı insanların yaşamlarından beslendi. Yazdıkları, halk kültürüne ayna tutarak geçmişle güçlü bir bağ kurdu. Yarattığı kahramanların hayatları ise kendi yaşadıklarıyla kesişirdi.” şeklinde aktardı.

 

Zeki Oğuz için hazırlanan vefa kitabı

Konya Büyükşehir Belediyesi, İz Bırakanlar Serisi kapsamında Zeki Oğuz’un anısına bir vefa kitabı hazırlıyor. Bu çalışmayı yürütmekle görevlendirilen Gögercin, kitabın Oğuz’un 50 yıllık emeğini geleceğe taşıyacağını belirterek, “Bu çalışma, onun hayatını ve eserlerini tanıtacak bir rehber niteliği taşıyacak.” dedi. Gögercin, kitabın detaylarını paylaşarak Zeki Oğuz’un öykücülüğü, fotoğrafçılığı ve gazeteciliği üzerine bölümlerin yanı sıra, Yörüklerle olan ilişkisini de ele alındığını belirtti. Ayrıca, kitapta Oğuz’u yakından tanıyanların yazdığı yazılar ve onun kültürel mirasına dair detayların da yer aldığını ifade etti. Gögercin, “Bu süreçte eski yazılardan bir derleme yapmak yerine, metinleri yeniden yazmayı tercih ettim ve Oğuz’un yakınlarından büyük destek aldım.” dedi. Çalışmanın önemine dikkat çeken Gögercin, “Bu kitap, Zeki Oğuz’un kültürel ve sanatsal mirasını anlamak isteyenler için bir rehber olacak. Onun eserleri, halk kültürünü belgeleyerek geniş kitlelere ulaşmaya devam edecek.” diyerek, kitabın Zeki Oğuz’un değerini gelecek nesillere taşımadaki rolünü vurguladı.

 

Konya’dan Aydın’a: Baba mesleğini yaşatmak

10 yıl Konya’da, 25 yıl Aydın’da sahaflık yapan Kazım Oğuz ve kardeşi Hüseyin Oğuz, babaları Zeki Oğuz’dan miras aldıkları sahaflık mesleğini büyük bir özveriyle sürdürüyor. Kazım Oğuz, sahaflığı şu sözlerle tanımladı: “Sahaflık, 80 veya 100 yıl öncesinin kitaplarıyla geçmişin anılarını keşfetmek gibidir. Eski kitaplar, içlerinde notlar, fotoğraflar ve tarih barındırır. Bu, kültürlerin harmanlandığı eşsiz bir meslektir.” 1990’lı yıllarda Konya’da başladıkları bu yolculuk, 2001 yılında Aydın’a taşınmalarıyla devam etti. Oğuz, “Konya’da işlerimiz kötüleşmişti. Aydın’da daha iyi bir okul kitlesi ve daha iyi şartlar bulabileceğimizi düşündük. Böylece baba mesleğini burada devam ettirdik.” şeklinde konuştu.

Sahaflık mesleğine, Aydın’da ilk olarak Menderes Bulvarı’nın bir ara sokağında 30 metrekarelik küçük bir dükkânda başladıklarını ifade eden Oğuz, bu meslekle geçmişe ait değerleri gün yüzüne çıkarmayı amaçladıklarını belirtti. Zamanla elde ettikleri başarılarla işleri büyüttüklerini ve sahaflıkla ikinci el kitapçılığı bir araya getirerek mesleği zenginleştirdiklerini dile getirdi. Oğuz, sahaflığın yalnızca ticaret değil, aynı zamanda kültürel mirası koruma ve topluma fayda sağlama amacı taşıdığını vurguladı.

 

Sıla Kitabevi’nin büyüme süreci ve kültürel katkısı

Başlangıçta dört şubeye ulaşan ve bugün üç şubesiyle faaliyet gösteren Sıla Kitabevi, Aydın’da kitapçılık kültürünü geliştirme hedefiyle çalışıyor. Oğuz, kitapçılık mesleğinin zorluklarına değinerek, “Fransa hükümeti sahaflara maddi destek sağlıyor. Türkiye’de de benzer bir yaklaşım olmalı. Eğitim ve kültür alanında sürdürülebilir politikalar olmadan toplumun dayanıklılığını korumak zor.” diye konuştu. Oğuz, Aydın’da kitap okuma alışkanlığını yaymaya çalıştıklarını belirterek, “İnsanları kitaplarla tanıştırmak için çay ikram ediyor, dükkâna çekmeye çalışıyorduk. Kitaba dokunmadan okumayı anlamak mümkün değil.” ifadelerini kullandı. Sıla Kitabevi, bugün yalnızca bir kitap satış noktası değil, aynı zamanda Aydın’ın kültür ve sanat hayatına katkı sağlayan bir merkez haline gelmiştir. Oğuz, bu geleneği yaşatmayı sürdüreceklerini vurguladı.

 

Zeki Oğuz’un Yörük kültürüne katkılarını aktaran Ahmet Gögercin’ e ve baba mesleğini sürdürme sürecini paylaşan Kazım Oğuz’a teşekkür ederiz. Bu değerli bilgiler, kültürel mirasın korunması ve geleceğe taşınması açısından önemli bir kaynak sağlıyor.

 

Haber: Kader Demir

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00