Bursa Yenikaraağaç köyünden Kamil Kanat, 1955 yılında gönüllü olarak Güney Kore’ye gitmek üzere İzmir Konak’tan gemiyle yola çıktı. Kırk beş gün süren yolculuğunun ardından Kore’ye varan Kanat, ailesine duyduğu özlemi, savaşın zorluklarını ve unutulmaz tatlı anılarını bizlerle paylaştı.
Kamil Kanat, Bursa Yenikaraağaç köyünden bir genç olarak, 1955 yılında gönüllü olarak Güney Kore’ye gitme kararını verdiğini ifade etti. Acemi birliği ve Gaziantep’teki askerlik sürecinin ardından İzmir Konak’tan gemiyle yola çıkarak 45 gün süren yolculuğu sonrası Kore’ye varan Kanat, Kore’de geçirdiği zamanı dolu dolu bir yıl olarak tanımladı. Görev sırasında ailesini çok özlediğini, çocuklarının büyümesini görememenin kendisi için zor olduğunu anlattı.
Kendinizi tanıtabilir misiniz? Bize gençliğinizden ve ailenizden bahseder misiniz?
Ben Kamil Kanat, Bursa Yenikaraağaç Köyü’ndenim. Askerlik yapmadan önce evlendim ve o dönemde 2 küçük kızım vardı. Askerlik acemi birliği ile başladı ve ardından Gaziantep’te bir yıl askerlik yaptım. Ailem benim için her şeydi, onlardan uzak kalmak çok zordu ama görev bilinci ağır bastı ve ülkem için bu sorumluluğu kabul etmek zorunda olduğumu düşündüm.
Güney Kore’ye gitme teklifini aldığınızda ne hissettiniz?
Gaziantep’te askerlik yaparken bir teklif aldım: “Güney Kore’ye gitmek ister misiniz?” Arkadaşlarım önce “Sen gidemezsin, yeni evlendin, çocukların var.” dediler. Ama ben görev bilincimi ve ülkem için sorumluluğumu düşündüm ve teklifi kabul ettim. İzmir Konak’tan gemiyle yola çıktık, Süveyş Kanalı’ndan geçtik ve 45 gün süren uzun bir yolculuğun ardından Güney Kore’ye vardık.
Güney Kore’ye yolculuğunuz nasıl geçti, unutamadığınız bir anınız oldu mu?
İzmir Konak’tan gemiyle yola çıktık, Süveyş Kanalı’ndan geçtik ve tam 45 gün süren uzun bir yolculuğun ardından Güney Kore’ye vardık. Yolculuğun ilk günleri merak ve heyecanla geçti. Denizin kokusu, motorun sesi, martıların çığlığı… Hepsi birbirine karışıyordu. Fakat günler geçtikçe denizle baş başa kalmanın ağırlığı hissedilmeye başladı. Ufuk çizgisi hep aynıydı, sabah da akşam da sadece mavi bir sonsuzluk… Bir gün Hint Okyanusu’nu geçerken hava birden karardı. Rüzgâr şiddetlendi, dalgalar gemiyi sağa sola savuruyordu. Güvertede yürümek neredeyse imkânsız hale geldi. Herkes sessizdi, yüzlerde tedirginlik vardı. O sırada yanımdaki arkadaşım korkudan elindeki ekmeği düşürdü. Gemi öyle sallanıyordu ki, ikimiz de birbirimize tutunduk. Bir an ona dönüp, “Deniz bizi yutmak istemiyor, sadece selam veriyor,” dedim. İkimiz de kahkaha atmaya başladık. Ardından geminin içinde gülüşmeler yayıldı. O an korkunun yerini dayanışma aldı. Dalgalar dindiğinde herkes birbirine daha yakın gibiydi artık. Süveyş Kanalı’na vardığımızda bambaşka bir manzarayla karşılaştık. Gemi, iki yanda uzanan çöllerin arasında ağır ağır ilerliyordu. Güneş suyun üzerinde yakıcı bir ayna gibi parlıyordu. Herkes güverteye çıktı; kimse o anı kaçırmak istemedi. O dar kanaldan geçerken içimden “İki kıta arasında, dünyayla kendi aramda bir çizgideyim,” diye geçirdim. Kırk beş günün sonunda Güney Kore kıyıları göründü. Yorgunduk ama gururluyduk. O uzun yol bana sabrı, dayanışmayı ve memleket özleminin değerini öğretti.
Kore’ye vardığınızda ilk izlenimleriniz nelerdi?
Kore halkı bize çok sıcak ve misafirperver davrandı. Savaşın yıkıcılığına rağmen bizlere hayranlıkla bakıyorlardı. Bu, moralimizi yükselten çok özel bir andı. Ailemi özlediğimde bile onların bakışları bana güç verdi ve görevimin anlamını hatırlattı.
Günlük askerlik hayatınız nasıldı?
Günlerimiz oldukça yoğundu. Nöbetlerimiz, eğitimlerimiz ve görevlerimiz birbirini takip ediyordu. Sabahın erken saatlerinde kalkıp hazırlıklarımızı yapar, tüm gün boyunca disiplin içinde görevlerimizi yerine getirirdik. Arada kısa molalarımızda arkadaşlarımızla sohbet eder, birbirimizi moral açısından desteklerdik. Her gün, hem Kore halkının sıcaklığı hem de görev bilinciyle dolu geçiyordu. Zaman zaman savaşın yorgunluğu ve ailemi özlemenin ağırlığı altında kendimi hüzünlü hissettiğim anlar oldu. Ama arkadaşlarımın varlığı ve birlikte geçirdiğimiz anılar bana güç verdi ve her zorluğu aşmamı sağladı.
‘Ayla’ filmi gibi duygusal bir anınız oldu mu?
Savaşta zarar görmüş yerleşim yerlerine gitmiştik. Orada annesini ve babasını kaybetmiş küçük bir kız çocuğu görmüştüm. Üstü başı perişandı, korkudan titriyordu. Yanına gidip ona çikolata verdim, başını okşadım, biraz olsun gülümsemesini sağladım. O an içim parçalandı ama aynı zamanda yüreğime derin bir merhamet duygusu yerleşti. Biz Türk askerleri olarak sadece savaşmakla değil, oradaki insanlara, özellikle de çocuklara yardım etmekle de görevliydik. Yorgan, battaniye, yiyecek dağıttık; oyuncaklar ve çikolatalarla çocukların yüzünü güldürmeye çalıştık. O zor günlerde bile insanlık duygusunu korumak, bizim için en büyük onurdu.
Arkadaşlık ve dayanışma üzerine bir anınızı paylaşır mısınız?
Kore’de bizler kafile hâlinde hareket ediyorduk. Yol boyunca sürekli tetikteydik , çünkü düşman tarafından zaman zaman taciz atışları geliyordu. Bu durum hem korkutucu hem de heyecanlıydı. Bir gün çatışma sırasında çok yakın arkadaşım Hasan omzundan yaralandı. O an büyük bir panik yaşadık, hemen yanına koştuk. Hasan acı içinde olmasına rağmen, “Merak etme, ben iyiyim,” diyerek bizi sakinleştirmeye çalıştı. Onu güvenli bir bölgeye taşıyıp ilk müdahaleyi yaptık. Neyse ki durumu ciddileşmeden atlattı. O günden sonra birbirimize olan güvenimiz daha da arttı. Nöbetler, çatışmalar ve sürekli dikkat gerektiren görevler sırasında bile aramızda şakalaşmalar olurdu, gülerek morali yüksek tutardık. Bu deneyimler bana arkadaşlığın ve dayanışmanın, insanın en zor zamanlarında bile ayakta kalmasını sağlayan en değerli güç olduğunu öğretti.
En zorlandığınız anlarınız neydi?
Ailemi çok özlediğim anlar en zor zamanlarımdı. İki kızımın büyüdüğünü görememek beni derinden etkiliyordu. Her gece eşimin ve kızlarımın fotoğraflarına bakarak uyurdum; onların yüzlerini görmek bana güç verirdi. O fotoğraflar, hem özlemimi dindiriyor hem de bana sabretmeyi öğretiyordu.
Kore’den döndükten sonra hayatınız nasıl değişti?
Kore deneyimlerim beni olgunlaştırdı. Döndüğümde ailemin değerini daha iyi anladım, arkadaşlık ve dayanışmanın önemini kavradım. Aileme daha sıkı sarıldım ve geçmişte yaşadığım günleri hatırladıkça hem gururlandım hem de duygulandım.
Genç kuşaklara vermek istediğiniz mesaj nedir?
Hayatta zorluklar olacak ve aileden uzak kalmak zor olacak. Ama görev ve sorumluluk bilinciyle hareket etmek çok önemli. Arkadaşlarınıza ve insanlara destek olun, zor zamanlarda birbirinize yardımcı olun. İnsanlık değerleri her zaman yol gösterir ve sizi ayakta tutar.
Bu söyleşiyle birlikte anılarını bizlerle paylaşan Kamil Kanat’a içtenlikle teşekkür ediyoruz. Kore’de geçirdiği zorlu ama bir o kadar da unutulmaz bir yılı, yaşadığı duygusal anıları ve tatlı hatıraları bizlerle paylaşarak tarihimize ışık tuttu. Onun samimiyeti ve anlattıkları, genç kuşaklara ilham kaynağı olmaya devam edecek.
Haber: Enes Kaan Kanat
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...