Türklerin yıllar boyunca dağınık ve göçebe bir yaşam sürdürdükleri bilinmektedir. Bu nedenle, yerleşik hayata geçiş süreciyle birlikte kendi kültürlerinin unutulma riski de artmıştır. Ancak hala bazı yerlerde, Türklerin yıllar boyunca sıkça kullandıkları ve doğup büyüdükleri mekan olarak bilinen "otağ" ve kısrak sütüyle yapılan "kımız" gibi kültürel öğeler bulunmaktadır. Bu sayede, Türklerin kültürünün geçmişten günümüze uzanan zenginliği korunmaya çalışılmaktadır.
1952’de ‘‘Büyük Kazak Göçüyle’’ Türkiye’ye yerleşen Şirzat Doğru, yıllar sonra Anadolu’da unutulmaya yüz tutmuş iki kültür olduğunu fark etti. Kımız ve otağ’ın Anadolu insanıyla buluşmasına olanak sağlayan bir yer kurmaya karar veren Doğru, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde bir arazi alarak “Kazak Vadisi”ni kurdu.
Doğu Türkistanlı bir Uygur Türkü olan Can Uygur, burada rehberlik görevini yapmaktadır. Yıllar boyunca Türkiye’nin çeşitli illerde turizm sektöründe deneyimi bulunan Uygur ile, otağ ve kımız kültürü, kımız üretimi, kımızın faydaları ve atlar üzerinde bir röportaj gerçekleştirdik.
Otağın ne olduğunu bilmiyorlar
Birincisi otağ kültürü, otağın ne olduğunu sadece Osmanlı tarihinde “Otağ-ı Hümayun” olarak duyuyorlar. Bunun dışında bir olay yok, o da otağa benzemiyor. İkincisi de kımız kültürü. Unutmalarının iki nedeni var. Birincisi ilk gelen grup Selçuklular, bin yıl önce geldi. İkinci gelen grup Türkmen aşiretleri Ertuğrul Gazi, 700 yıl önce geldi. Dolayısıyla Anadolu’daki insanlara karışarak, aynı topraklarda yaşayarak ve zamanla irtibatlarının kesilmesinden sonra kopukluk başladı. Bu sebeple bu iki kültür unutuldu.
Otağ nedir, nasıl yapılır ?
Büyük ve küçük olmak üzere iki çeşit otağ vardır. Büyük olan Hanların, Hakanların, Beylerin makamıdır. Toplantılar yapılır, ziyafetler verilir. En büyük otağda 12 kanat bulunur. İki kolonun arasına kanat denir. Küçük otağda, aileler yaşamaktadır. Türkler göçebe hayatı yaşadıkları için dağınık yaşadıklarını söyleyebiliriz. Bu otağlar üç saatte kurulur, bir saatte sökülür ve iki deve ile taşınır. Küçük otağlar genelde 4 kanat olur. Türklerin düşmanları çoktur, dolayısıyla herhangi bir baskına karşı önleri açık vadileri tercih ederler. Bu yüzden yapımı, sökülmesi ve taşınması kolaydır. Otağların belirli ölçüleri vardır. En büyük yapılabilecek olanı, bizim vadimizde bulunan otağ türüdür. Daha büyük olmamasının sebebi, iskelet söğüt ağacından yapılan çıtalarla direklere konduruluyor, çivi kullanılmadan yapılıyor. Çivi kullanılmamasının sebebi, nemden parçalanırsa ahşabı çürütür. Çivi yerine deve derisi kullanılır. Deve derisi ve ahşap birbirlerine zarar vermez. 300 küsür kazık bulunur. İki buçuk metre sırıklara 5 veya 6 delik açıldıktan sonra deve derisiyle iki taraftan düğüm atılarak esneklik sağlanır. Kazak Türkleri buna “Kerege” der. Sırıkların bir ucu sivri diğer ucu yassı olur. Kesildikten sonra bağlanır ve ısıtılır, yay gibi olduktan sonra kurutulup bırakılır. Bunun amacı tavanı yüksek göstermektir. Daha sonra bağlanarak, kapı kasası takılır ve yan duvarlar oluşur. Daha sonra “oluk” dediğimiz bu direkler kurulur. Bir kişi kutsal kabul edilen çangırağı direkle yukarı doğru kaldırır. 3 kişi 3 eşit noktadan uçlarını saplayarak çatallara bağlar. Bağlandıktan sonra herkes aynı yöne döner. 107 direk bağlandığı zaman çatısı da olmuş olur. Diğer önemli özellik ise, keçe kullanılarak yapılmasıdır. Keçe halıdan ağırdır. Sürekli kaynar suda kireç tozları atılıp karıştırılarak yapılır. Öyle bir hal alır ki, değil yağmur, çamur, kar, soğuk, sıcak, kurşun bile geçmez. Otağın, duvarları ve çatısı keçe ile kaplanır. Bu sebeple bundan daha büyüğü yapılamıyor. Otağlarda pencere bulunmaz. Otağların yukarısında bir işaret bulunur. Bu işaret gök tanrı inancını simgeler. Kazak Türkleri buna “Çangırak” derler. Aynı zamanda dört yönü gösterir. Dört yönü gösterebilmesi için, otağın kapısı doğuya bakar. Otağlarda kimse kimseye yer göstermez, herkes kendi yerini bilir. Otağın baş kısmına “tör” denilir. Tör Anadolu lehçesinde töreden gelir. Güzellik ve düzen anlamına da gelir. Tör kısmı Hanlara, Hakanlara ve Beylere aittir. Sonra sırasıyla, obanın ileri gelenleri oturur.
Çiftlikteki atlardan bahsedebilir misiniz ?
Anadolu’daki atlar süt vermeyi unutmuş ama Orta Asya'da hala devam ediyor. Şirzat Doğru, hemen atlar hakkında bir araştırma yaparak işe başladı. Kaliteli bir kımızı yapmak için tek tip at gerekir, sürünün aynı tip olması lazım. Bizim Orta Asya’da her bölgenin kendine göre bir atı vardır. Dolayısıyla tek cinstir her bölgede. Araştırma sonucunda Avusturya atı olarak bilinen “Haflinger” cinsi atlar beyaz yelek, beyaz kuyruklara sahiplerdir. 20 adet dişi birkaç adet erkek olmak üzere Avusturya'dan onları getirdi. Bunların süt verimi yüksektir, neslini bozmayacak şekilde Amerika’dan da, “Mustang” cinsi atları getirdi. Elimizdeki atlar ile çiftleşince, baba güçlü olduğu için doğan at kendisine benziyor. Fakat dişisinin de sütünü bozmuyor. Onun için Türkiye'de gördüğüm birçok turistik yöreye giden atlar, bizim çiftlikten giden atlardır. Araştırmalarımıza devam ettiğimizde öğrendik ki, meğer o Amerikalıların Mustang dediği atlar 800 yıl önce Cengiz Han'a boyun eğmeyen atlarmış. Türk ve Moğol kabilelerine ait bu atlar Sibirya üzerinden Bering boğazından Amerika kıtasına geçmişler. Oradan da güneye inerek Meksika civarlarına yaşamaya başlamışlar. Amerikalılar onlara “Mustang” demiş, biz “Apaçi” diyoruz. Yani yıllar sonra kendi atlarımızı almış olduk. Şuan çiftlikte 30-40 civarı at bulunmaktadır. Her sene 10 civarında bir doğum olur. Yüzde 90'ınını satarız. Çünkü at bakımı kolay değildir.
Kımız nasıl üretilir ?
Kımız kısrak sütünden elde edilir. Atlar genelde senede bir defa doğum yaparlar. 6 ay süt verirler, biz onun 2 ayını tayına bırakırız. Geri kalan 4 ayda sağım yaparız. Kısrak sütünün en büyük özelliği kaynatılmaz. Kaynatılmayan süt çok çabuk mikrop kapar veya 24 saat içinde kesilir. Diğer hayvanların sütlerini de kaynatmazsan aynı hale gelir. Kaynatılmayan sütü saklamanın üç yolu vardır. Birincisi, 1-2 saat içinde tüketirsin. İkincisi, kımız yaparsın. Üçüncüsü, sütü dondurursun. Biz üçüncü yolu tercih ediyoruz. Çünkü senede 12-13 at doğum yapıyor. Bir at günde ortalama 2-2,5 litre süt verir. İnek gibi bir akşam bir sabah sağılmaz. Günde 5-6 kere sağılır. Bu yüzden sağdığımız sütleri hemen dondururuz. Kımız yapacağımız zaman, 80 litresini bir gün önceden dondurucudan çıkarırız. Ertesi gün özel tankımıza boşaltırız. Önceki yapılan kımızdan ayırdığımız 5 litre kımızı maya olarak kullanırız. Makineyi açarız ve 24 saat boyunca makine çalışır. 24 saat sonunda tadım testini yaparız. Tadı ekşi ayran gibi olduysa kıvama gelmiştir. Kımız, yazın dolapta saklanmalıdır, kışın dışarıda saklanabilir. Çalkaladıktan sonra içilmesini tavsiye ediyorum
Kımızın faydaları nelerdir ?
Kımız, başta astım olmak üzere birçok hastalığa iyi gelir. İştah açıcı özelliği bulunmaktadır. Hücre yenileme özelliği vardır, bu da insanı dinç tutar. Bağırsak çürümesi ve iç hastalıklara da iyi gelir. Tabi kımız yüzde 60-70 oranında faydalıdır. En faydalı olanı kısrak sütüdür.
Kımızda alkol bulunur mu ?
Özellikle böyle dini çevrelere yakın muhafazakar insanlar “Efendim bunda alkol yok mu” diyor. Alkol yok, biz katmıyoruz. Bu Ziya Gökalp’in “Kendine Doğru” şiirinde “Atanın içkisi köpüklü kımız, Arpa suyu içme! dedi bir Kırgız!” mısralarında geçer. Kımızın alkol alabilmesi için 1 sene 8 ay geçmesi lazım. Toprak, küp, fıçı gibi şeylerde bekledikten sonra alkollü olur.
Türk kültürünün unutulmaması ve yaşatılmaya çalışılması önemlidir. Kımız ve otağ, gibi unsurlar, Türklerin geçmişten günümüze uzanan geleneklerini yansıtmaktadır. Kımız üretimi ve otağın nasıl yapılacağı gibi konular, Türk kültürünün bir parçası olup, gelecek kuşaklara da aktarılmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle, haberde anlatılan konuların daha geniş bir kitleye ulaştırılması ve bu önemli kültürel mirasın bilinmesi ve yaşatılması, gelecek nesillere de aşılanacak önemli değerlerdir.
Haber: Emircan Tezer
Fotoğraf: Mazhar Taha AKKAYA
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...