Muğla Müzesi, Konaklı Kültür Merkezi’nin hemen yanında eski cezaevinden dönüştürülen, Türkiye'deki ilk doğa ve arkeoloji müzesidir. Arkeolojik buluntuların sergilendiği bu müzede kalıntıların büyük bölümü Yatağan ilçesindeki Stratonikeia antik kenti kazılarında ortaya çıkarılmıştır.
Muğla Müzesi Müdür Yardımcısı ve aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın restorasyon ve kazı çalışmalarında bakanlık temsilcilerinden olan Halil Kocaman ile müze hakkında bir röportaj gerçekleştirdik.
Müzenin oluşumu ve içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?
Tabi ki şöyle söyleyeyim müzemizi oluşturanlar aslında Muğla’da yaşayan köylülerimiz ve çobanlarımızdır. Eskiden bu yapı bir cezaevi olarak kullanılmaktaydı. Burada yaşayan çobanlar arazilerde gezerken eski yapılar, heykeller, fosiller bulmuşlar ve bunları yetkili kişilere iletmişler. Sonra bunlar incelendiğinde 9 milyon yıllık fosiller olduğu anlaşılınca bu bölgede Kültür ve Turizm Bakanlığınca kazı çalışmaları başlatılmış ve 1994’te bu cezaevi restore edilerek müze haline gelmiş. Müzenin içeriği hakkında ise şöyle bilgiler verebilirim: Müzemiz Doğa Tarihi, Gladyatörler Salonu ve Arkeoloji Salonu olarak üç ana dala ayrılmaktadır. Doğa tarihi olan kısmımız şu an koruma altında olup ziyaretçilere kapalıdır. Çünkü bakanlığımız önderliğinde UNESCO Dünya Miraslar Listesine girmek için uğraşıyoruz o yüzden eserlere en ufak bir zarar gelmemesi için bu süreçte doğa tarihi bölümünü maalesef ziyaretçilerimize kapalı tutmaktayız. Arkeoloji ve Gladyatör dalında eserlerimiz ise halka açık bir vaziyette, misafirler gelip ziyaret edebilirler.
Müzenin girişinde sağda yer alan heykeller bakkında bilgi verebilir misiniz?
Gördüğünüz yapı “Naos Frizi” adını verdiğimiz eser. Eser 2000-2002 yılları arasında bulunmuş, Turgut kasabasının merkezindeki kazı evinde koruma altına alınmış, iki yıl restore edildikten sonra müzemize sergilenmek üzere getirilmiş bir eserdir. Frizin dar yüzünde, sağda kalan kısmında, üstü çıplak bir kadın oturmakta, yanındakiler ise ayakta çünkü oturan kadının “Nehir Tanrıçası” olarak lanse edildiğini düşünmekteyiz. Sonrasında Nehir Tanrıçası’nın hemen kenarında ayakta duran ve sırtını arkadaki insan figürlerine dönmüş başı chlamys (dikdörtgen benzeri bir kumaşın sol omuz üzerinden atılıp sağ omuza fibula yardımıyla bağlanmasından ibaret olan pelerine benzeyen antik çağ elbisesi) ile örtülü hüzünlü bir yüz ifadesine sahip bir kadın figürü görmekteyiz. En sol tarafta ise kaslı okeanos benzeri patetik (duygusal) ifadeli sakallı bir erkek figürü bulunmaktadır.
Müzenin girişinde yer alan mezar steli hakkında bilgi alabilir miyiz?
Gördüğünüz heykel M.Ö. 2. yüzyıla ait “Naiskos” biçimli mezar steli. Bu eser Muğla Müzesi’nin en nadide eserlerinden birisidir. Ölen bir kadının tasvir edildiği eser, göründüğü gibi günümüze oldukça iyi korunarak gelmiştir. Stelde (kabartmalı anıt Antik Yunan ve Roma’da mezar taşlarına verilen isim) görüldüğü üzere beş tane figür bulunmakta. Ortadaki yetişkin kadının ölen bir figür olduğunu düşünüyoruz. Kadının solunda duran daha uzun boylu kız ise kolsuz bir tunik üzerine hymation (antik yunanda kalın bir örtüden yapılan şal benzeri elbise) sol elinde ise anlayamadığımız bir nesne tutmakta. Kadının sağında nispeten daha kısa olan bir kız var, o da görüldüğü gibi sol eliyle bir tavşanı yukarı kaldırmakta. En kısa olan kız ise kısa kollu tunik giymiş ve bu kısım biraz yoruma açık. Bazı arkeologlar tarafından ördek kızın arkadaşı diye yorumlanırken, bazı arkeologlar ise tam aksine ördeği arkadaş değil de agresif tutum gösteren bir canlı olarak görmekte. Aslında esere bakınca öyle görülebilir çünkü ördek kadının giydiği hymationun paçasından tutuyor, bunu kimi arkeologlar oyun niteliğinde yorumlarken kimi arkeologlar saldırgan bir tavır olarak yorumluyor burda biraz yoruma açık bir durum var.
Kültür Bakanlığı’nca geleceğe dair müze ile ilgili yapılacak planlarınız var mı? Var ise Bunlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kültür Bakanlığı’ndan yetkililer ile sürekli istişareler içerisindeyiz. Öncelikle geleceğe dair planımız, müzemizde yer alan bazı eserlerimizi daha önce bahsettiğim gibi UNESCO Dünya Miraslar Listesine sokabilmek, böylelikle müzemize ulaşımı çoğunlukla sadece kendi vatandaşlarımıza değil, dünyaya açmış olacağız. Ülkemize yabancı misafir çekmek özellikle arkeolojiye meraklı insanları çekmek ülkenin saygınlığı ve imajı için çok önemli birşey. Şimdiden spoiler vermiş gibi olmak istemem ama müzemize transfer edeceğimiz birkaç nadide eserler bulunmakta ne olduklarından bahsetme iznim maalesef yok ama şu an onlar için de çalışıyoruz. Yani aslında öncelikli amacımız UNESCO aracılığı ile dünyaya açılıp daha fazla insana ulaşmak ve tarihi onlara hissettirmek.
Halil Kocaman’a verdiği röportaj ve bilgiler için teşekkür ederiz.
Haber: Rıdvan Şenyiğit
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...