Maniler, Türk halk edebiyatının en eski ve köklü unsurlarından biri olarak, halkın duygu dünyasını ve yaratıcı gücünü estetik bir biçimde yansıtır. Ninnilerden doğup gelişen bu sanat, doğaçlama gücüyle halk kültürünün canlılığını korusa da, günümüzde üretimin azalması nedeniyle yalnızca belirli etkinliklerde varlığını sürdürebiliyor. Ancak modern çağda azalan üretimle bu miras, deve güreşi gibi etkinliklerde sınırlı kalırken, yaratıcı mani ustalarının günümüzde yokluğu dikkat çekiyor.
Türk halk edebiyatının derin köklerini oluşturan maniler ve bilmeceler, halkın estetik ve yaratıcı gücünü bir araya getiren eşsiz sözlü miraslardır. Araştırmacı-yazar Arif Ali Uyguç ve Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde halk bilim araştırmacısı olarak görev yapan Kenan Çiftçi, bu unsurların toplumsal bellekteki önemini ve modern dünyada karşılaştığı zorlukları detaylı bir şekilde ele alıyor. Aynı zamanda İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde görev yapan Prof. Dr. Caner Işık, manilerin tarihsel kökenini ve kültürel değerini vurguluyor. Bu çalışmalar, Türk halk edebiyatının temel taşlarını oluşturan maniler, bilmeceler, fabllar ve fıkralar gibi sözlü kültür unsurlarının, modern dünyada kaybolmaması ve gelecek nesillere aktarılması için somut adımlar atılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Fabllar ve fıkralar: Mizah ve sosyal eleştiri
Arif Ali Uyguç, fablların yalnızca eğlencelik hikâyeler olmadığını, halkın sosyal eleştirilerini ve gündelik yaşam gözlemlerini aktaran etkili bir araç olduğunu belirtiyor. Uyguç, köy kahvelerinde hâlâ yaygın olarak anlatılan bir fablla dikkat çekerek, “Eşeği düğüne davet etmişler, eşek de kendi kendine ‘Ya odun çektirecekler ya da su taşıtacaklar, yoksa beni niye çağırsınlar ki?’ demiş.” örneğini paylaştı. Uyguç’a göre, bu anlatılar halkın mizahi bakış açısını ve sosyal gözlemlerini ustalıkla ortaya koyuyor. Fıkraların ise halkın gözlem gücü ve toplumsal olaylara mizahi yaklaşımını yansıttığına dikkat çeken Uyguç, Kurtuluş Savaşı dönemine dair bir anlatıyı örnek vererek, halkın yaşadığı olayları mizahi bir üslupla dile getirip toplumsal belleğe nasıl yansıttığını şu sözlerle belirtti: “Paris Anlaşması’na aykırı olarak Yunan askerlerinin Menderes’in güneyine geçişi, köylüler arasında büyük bir paniğe yol açmış. Ancak olayın abartılı anlatımı, halkın gözlemlerini mizahi bir biçimde işlediğini gösteriyor.” dedi.
Maniler: Tarihsel derinlik ve günümüzdeki rolü
Prof. Dr. Caner Işık, manilerin Türk halk edebiyatında oynadığı önemli rolü vurgulayarak, “Maniler, halkın yaşam tarzını, duygularını ve mizah anlayışını estetik bir biçimde ifade eden bir kültürel hazinedir.” diye vurguladı. Işık, manilerin yapısal özelliklerine değinerek, “Maniler genellikle dört mısradan oluşur ve çoğunlukla 7 hecelidir. Ancak, 4, 5, 8, 10 ve hatta 14 heceli kalıplarla söylenen maniler de vardır. Kafiye düzeni genelde ‘aaxa’ şeklindedir. İlk iki mısra hazırlık niteliği taşır, son iki mısra ise asıl mesajı verir.” ifadelerini belirtti. Manilerin binlerce yıllık tarihine dikkat çeken Işık, “Maniler, ninnilerden doğarak zamanla koşmalara ve atışmalara evrilmiştir. Ritmik ve sanatsal bir biçimde olayları dile getiren bireyler, halk arasında ‘mani anası’ veya ‘mani atası’ olarak anılmıştır. Ancak günümüzde bu tür yetkin kişilerin bulunması oldukça zor.” diye konuştu. Halk arasındaki yaratıcı doğaçlama gücünün günümüzde azaldığını belirten Işık, manilerin hâlâ belirli etkinliklerde, örneğin deve güreşi veya düğünlerde yaşatıldığını ifade etti.
Anadolu’nun mani geleneği: Yerel kültürün yaşayan mirası
Maniler, halk kültürünün köklü unsurlarından biri olarak duyguları ve toplumsal gözlemleri estetik bir üslupla ifade eden sözlü edebiyat ürünleridir. Ancak modernleşme ve dijitalleşmeyle birlikte bu kültürel mirasın nesilden nesile aktarımı giderek zayıflamaktadır. Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde halk bilim uzmanı olan Kenan Çiftçi, manilerin kültürel sürekliliğinin korunmasına yönelik yapılan çalışmaları değerlendirerek, mani geleneğinin halkın sözlü anlatımında güçlü bir yer tuttuğunu söyledi. Çiftçi, “Bölgesel özellikler taşıyan maniler, kimi zaman kişisel ve sosyal mesajlar içerirken, kimi zaman da geleneksel motifleri yansıtır.” ifadelerini kullandı.
Çine yöresinden derlenen maniler
Çine ve çevresinde derlenen maniler, bölgenin toplumsal yapısını yansıtan örnekler sunuyor. Halkın kendine özgü ifade biçimleri bu sözlü edebiyat ürünlerinde hayat buluyor. Çiftçi, bölgeden derlenen bazı manileri örnek göstererek, “Çine yöresinde söylenen maniler halkın sosyal yaşamını ve bireysel ilişkilerini yansıtıyor. Örneğin, ‘Kara kara kazanlar, kara yazı yazanlar, cennet yüzü görmesin.’ ifadesi toplumsal eleştiri niteliği taşırken, ‘Zeytin dalı eğmeli, altında eğlenmeli. Bu yaz tanıştık, seneye evlenmeli.’ manisi ise bireysel duyguları anlatıyor.” sözleriyle dile getirdi. Çiftçi, manilerin halkın sosyal yaşantısı ve bireysel ilişkileri üzerine kurulu yapısının en önemli göstergelerinden biri olduğunu belirtti. Çiftçi, “Bu sözlü anlatım geleneği kimi zaman aşk, kimi zaman toplumsal eleştiri içerir ve bölgelere göre farklılık gösterebilir.” açıklamasında bulundu.
Köşk ve Yenişehir bölgesindeki maniler
Farklı yörelerde derlenen maniler, halkın kültürel yapısını ve günlük yaşamına dair gözlemlerini yansıtıyor. Köşk ve Yenişehir yörelerinde halk arasında söylenen manilerin, bölgenin sosyal ve kültürel yapısını güçlü bir şekilde ortaya koyduğunu belirten Çiftçi, bu geleneğin yerel kimliği yaşatan önemli unsurlardan biri olduğunu ifade etti. Çiftçi, yöresel manilerin halk arasında geniş bir kullanım alanına sahip olduğunu vurgulayarak, “Yüzü beyaz kar gibi, hiç bulunmaz yar gibi. Anasından istedim, biraz gönlü var gibi.” diyerek örnekleri belirtti. Manilerin halkın günlük yaşamında önemli bir rol oynadığını söyleyen Çiftçi, “Karşıda yılan dağı, şişede zeytinyağı. Yollarda acem şalı, çözülsün üçkurdağı.” gibi ifadelerin, hem doğal unsurları hem de toplumsal gözlemleri içerdiğine dikkat çekti. Sözlü kültür geleneğinin toplum içinde bağları güçlendirdiğini belirten Çiftçi, “Atçamızın çamları tellidir yaprakları, uzaklarda yârim var çınlasın kulakları.” manisinin, bireysel duygular ve özlem içerdiğini ifade etti. Manilerin halkın dil becerilerini ve sözlü anlatım yetisini geliştiren kültürel unsurlar arasında yer aldığını ve bu sözlü geleneklerin kişisel ve toplumsal bağları kuvvetlendirdiğini söyleyen Çiftçi son olarak, “Bu kültürel mirasın yaşatılması için eğitim ve akademik çalışmalar büyük önem taşıyor.” diyerek sözlerini tamamladı.
Manilerin yapısal özellikleri ve eğitimdeki yeri
Dörtlük formunda söylenen maniler, genellikle 7 veya 8 hece ölçüsüne sahiptir. İlk iki mısra hazırlayıcı, son iki mısra ise ana mesajı veren yapıyı oluşturur. Çiftçi, manilerin geleneksel yapısına dikkat çekerek, geçmişte bu kültürel ögenin daha fazla önem taşıdığını söyledi. Çiftçi, “Eskiden çocuklar arasında mani yarışmaları yapılırdı. Kim daha fazla mani söyleyebilir diye birbirleriyle yarışırlardı. Ancak bugün sosyal medya, televizyon ve telefon oyunları nedeniyle bu geleneğin giderek zayıfladığını görüyoruz.” ifadelerini kullandı. Manilerin eğitimin bir parçası olması gerektiğini ve okullarda öğretilerek genç nesillere aktarılmasının önemine vurgu yapan Çiftçi, “Yerel ve ulusal kültürün en önemli sözlü miraslarından biri olan maniler, çocuklara küçük yaşlardan itibaren öğretilmesi gerekmektedir.” diye konuştu.
Anadolu’nun sözlü kültür mirası
Anadolu’nun sözlü kültür mirası, halkın dil ve anlatım gücünü yansıtan manilerle korunmalıdır. Ancak bu gelenek hızla yok olma riskiyle karşı karşıyadır. Çiftçi, manilerin edebi gücüne vurgu yaparak, “Maniler, hem duygusal hem de sosyal mesajlar içeren güçlü bir edebi unsurdur. Eğitim ve kültürel çalışmalarla yaşatılması büyük önem taşıyor.” dedi. Manilerin korunması için akademik çalışmaların genişletilmesi gerektiğini belirten Çiftçi, “Bu mirasın kaybolmaması adına her türlü çabanın gösterilmesi gerekmektedir.” şeklinde belirtti.
Bilmeceler: Kültürel hafıza ve sosyal etkileşim
Çiftçi, “Aydın bölgesindeki bilmeceler, sözlü halk kültürünün önemli bir parçası olarak geçmişten günümüze taşınmıştır. Bilmeceler, Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Aydın’da da eğlenceli bir öğrenme aracı olarak kullanılmış ve nesilden nesile aktarılmıştır. Tarihsel olarak, Aydın’ın kültürel yapısı Hititler, Lidyalılar, Romalılar ve Osmanlılar gibi birçok medeniyetin etkisi altında şekillenmiştir.” diye aktardı. Bu süreçte sözlü edebiyatın önemli bir unsuru olan bilmecelerin, halk arasında hem eğlence hem de eğitim amacıyla kullanıldığını söyleyen Çiftçi, “Aydın’ın sözlü kültür mirası içinde bilmecelerin çocukların dil becerilerini geliştirmek, zekâlarını sınamak ve sosyal etkileşimlerini artırmak için kullanıldığını aktardı. Çiftçi, “Genellikle bilmecelerin temaları bölgedeki tarım, doğa ve günlük yaşamla ilgilidir. Bilmeceler yalnızca eğlencelik bir unsur değil, aynı zamanda toplumsal hafızayı koruyan kültürel bir ögedir.” şeklinde belirtti. Çiftçi, bilmecelerin eski Türkçe kelimelere ve geleneksel yaşama dair ipuçları sunduğunu söyleyerek, “Bilmeceler, halkın mantık yürütme becerisini geliştiren ve sosyal etkileşimde kullanılan bir araçtır.” ifadelerine yer verdi. Çiftçi, “Ancak bilmeceler, günümüzde daha çok yaşlı bireylerin sohbetlerinde yer bulmakta ve genç kuşaklar arasında ilgisizlikle karşılaşmaktadır.” diye anlattı. Bu kültürel mirasın yaşatılması için eğitim ve kültürel çalışmaların artırılması gerektiğine dikkat çeken Çiftçi, geçmişten günümüze aktarılan bazı bilmeceleri örnek göstererek, bilmecelerin toplumda nasıl bir işlev gördüğünü aktardı. “Küçücükten bir kaz, boynu bir karıştan az. Annenin önüne koyarsan, hem tambura çalar hem de saz. (Su), “Masalcık mas gibi, eben göbe tas gibi.” (Keklik yuvası), Benim iki kızım var; biri oturur, biri kalkar. İkisi de yük taşır.” (Terazi).” şeklinde örnekleri anlatan Çiftçi, bilmecelerin yalnızca eğlence değil, aynı zamanda toplumsal hafızayı koruyan bir kültürel öğe olduğunu belirtti. Çiftçi, “Bilmeceler, halkın mantık yürütme becerisini geliştiren ve sosyal etkileşimde kullanılan bir araçtır.” dedi. Bu kültürel mirasın korunması için akademik çalışmaların önemine vurgu yapan Çiftçi son olarak, “Eğitim sistemine dahil edilmesiyle geleceğe aktarılması büyük önem taşıyor. Kültürel devamlılığı sağlamak için genç nesillerin bilmecelerle tanışması gerekiyor.” diyerek sözlerini tamamladı.
Bu haberin hazırlanmasında desteklerini ve içten bilgilerini esirgemeyen Arif Ali Uyguç, Kenan Çiftçi ve Prof. Dr. Caner Işık’a teşekkür ederiz. Sözlü kültür mirasının belgelenmesi ve korunması yönünde yürüttükleri çalışmalar, Anadolu’nun kültürel zenginliklerinin geleceğe aktarılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Haber: Kader Demir
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...