Aydın’ın Sultanhisar ilçesinde çilek hasadı sezonu başladı. Bu sezonla birlikte seralara yeniden kadın eli değdi. Toplanan sadece çilekler değil; aynı zamanda yorgunluk, bel ağrısı, sıcak ve belirsizlik de. Kadın mevsimlik tarım işçileri her sezon aynı döngüyü yaşıyor ve güvencesiz, görünmez bir emeğin içinde ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Aydın ilinde özellikle Sultanhisar ilçesinin Salavatlı Mahallesi'nde bulunan seralar, Nisan ayı itibariyle yeniden yoğunlaştı. Çilek hasadının başladığı seralarda çalışan mevsimlik kadın tarım işçileri, hem üretimin hem de yaşamın görünmeyen yüzünü gözler önüne seriyor. Kadınların büyük çoğunluğu yevmiyeli olarak ve zorlu fiziksel şartlarda çalışıyor. Tarım işçiliği, Türkiye’de uzun yıllardır özellikle kadın emeğinin yoğunlaştığı alanlardan biri. Tarımda, mevsimlik göçlerle ya da yerleşik olarak çalışan kadınlar, bel ağrısı, sıcak çarpması, sürüngen korkusu ve yetersiz ücret gibi birçok sorunla mücadele ediyor. Sultanhisar’da görüştüğümüz 10 kadın tarım işçisi, hem yaşadıkları zorlukları hem de neden bu işe devam etmek zorunda olduklarını açık yüreklilikle paylaştı.
35 yıldır belim doğrulmadı ama hâlâ tarladayım
56 yaşındaki Hilal Koyuncu, tam 35 yıldır aralıksız olarak tarım işçiliği yapıyor. Kendilerine ait çilek tarlası bulunan, hem kendi bahçelerinde hem de diğer tarlalarda da çalışan Koyuncu, “Mevsim içerisinde zamanı gelen ürünleri topluyoruz, şu an çilek toplama zamanı olması nedeniyle çilek topluyoruz. Sıcak bastığında seralarda nefes alınmıyor. Eğilmekten belim mahvoldu. Yıllardır bu işin içindeyim ama başka çarem yok.” dedi. Yılan, fare ve diğer haşerelerin seralarda sıklıkla görüldüğünü belirten Koyuncu, buna rağmen çalışmaya devam ettiğini vurguladı.
13 yaşımda başladım, hâlâ buradayım
Nurgül Ateş ise 44 yaşında. 13 yaşından beri mevsimlik tarım işçisi. Eşinden boşandıktan sonra evinin geçimini tamamen sırtlamış olan Ateş, “Ben Aydınlıyım. Hastalık ve benzeri sorunlar olmadıkça ayda ortalama 25 gün yevmiyeci olarak tarla, bağ ve bahçelerde çalışıyorum. Çilek, incir veya zeytin fark etmiyor. Nerede iş varsa oradayım. Bu işi severek yapıyorum ama bedeli de ağır oluyor. Belim ağrıyor, sırtım tutuluyor ve sıcaklar kavuruyor.” diyerek, yılanlar ve diğer sürüngenlerle karşılaşmanın da normalleştiğini ifade etti.
Sigortamız yok, güvencemiz yok ama mecburuz
Elif Semet 42 yaşında. Beş yıldır yevmiyeli tarım işçiliği yapan Semet, “Ayda 25-30 gün çalışıyorum. Günlük yevmiye bu yıl 800 lira ama sigortamız yok. Nerede iş varsa oraya gidiyoruz. Hep aynı tarla sahipleriyle çalışıyoruz. Bu yüzden aracılara gerek kalmıyor. Ancak işe gittiğimiz tarla sahiplerinin işi bittiğinde, başka tarla ve seralara çalışmaya gidiyorum.” diyerek iş düzenini özetledi. Sigortasız olmanın getirdiği sağlık ve güvenlik kaygıları en çok kadınları etkiliyor.
Zorlanıyoruz ama başka işimiz yok
Gülbahar İpek 49 yaşında. Bu işi 15 yaşından beri yaptığını belirten İpek, “Bu işlerde çok uzun süredir çalışıyorum. Uzun süredir çalışıyor olmam nedeniyle zaman zaman bıkkınlık geliyor ama yine çalışıyoruz. Belim ağrıyor, alerjim var ve yılan korkum geçmedi. Sürekli sağımı solumu kontrol ediyorum. Başta eşime, şimdi ise çocuklarıma destek olmak için çalışıyorum.” dedi.
Zaman kavramım yok, sadece iş var
40 yaşındaki Hatice Akdeniz, zaman algısını kaybettiğini söyleyerek, “Günlük yevmiye ücretleri her yıl değişmektedir. Mesela bu yıl 800 lira alıyoruz. Sanki hep bu işi yapıyormuşum gibi hissediyorum. Ayda 20-22 gün çalışıyorum. Evde kaldığım günlerde ise evimin işini yapıyorum ve çocuklarım ile birlikte zaman geçiriyorum. Seraların sıcağı dayanılmaz oluyor ve bazen nefes alamıyorum. Ancak evimi geçindirmek zorundayım.” diye konuştu.
Çocuklarım seralarda büyüdü
Fatma Demirtaş, 47 yaşında. Tarım işçiliğine 20’li yaşlarının başında başladığını belirten Demirtaş, “Çocuklarımı gölgelikte emzirdiğim günleri unutamam. Sıcağı, yorgunluğu ve bel ağrısını yıllar içinde kanıksadık. Başka gelirimiz yok.” şeklinde konuştu.
“Gençliğim tarlalarda geçti”
29 yaşındaki Meryem Sağlam, 5 yıldır tarım işçiliği yapıyor. Bekar ve ailesine destek olan Sağlam, “Gençliğim tarlalarda geçti. Sigortam yok, hastalanmaya hakkım yok. Sıcak bitiriyor insanı ama işi bırakmak gibi bir lüksüm yok.” diyerek gerçekliği yalın bir şekilde anlattı.
Kadın dayanışması olmasa yapamazdık
51 yaşındaki Ayşe Erdoğan, bu işin bir yaşam biçimine dönüştüğünü söyleyerek, “Sabah erkenden seradayız. Eğil, kalk, eğil, kalk... Baş ağrılarım var ama geçim derdi ağır basıyor. Kadın arkadaşlarımızla dayanışmamız olmasa bu iş çekilmezdi.” dedi.
Bir gün hasta olsam evin düzeni bozuluyor
36 yaşında ve üç çocuk annesi olan Necla Karataş, “Eşim sezonluk çalışıyor. Ben sabah çocukları okula gönderiyorum ve sonra seraya gidiyorum. Eve gelince de yemek, temizlik... Dinlenmek nedir unuttum. Hasta olursam her şey aksıyor.” diyerek, tarım işçiliğinin kadınların ev içi yükünü nasıl ikiye katladığını da ortaya koyuyor.
Evin tüm yükü bende
38 yaşındaki Zeynep Kılıç, eşinin işsiz kalmasıyla tüm evin geçimini üstlenmiş, “Eşim uzun süredir işsiz ve bu nedenle evin tüm geçimini ben üstlendim. Güneşin altında bazen bayılacak gibi oluyorum ama çocukları okutmak istiyorum. Çocuklarımın da benim gibi ezilmesini istemiyorum. Bu nedenle başka seçeneğim yok. Biz bu işe sabah saat 06.00’da başlıyoruz, öğleden sonra ise saat 13.00’de bırakıyoruz. Çünkü öğleden sonra havanın iyice ısınması ile birlikte seraların içerisinde çalışmak imkansız hale geliyor.” diyerek mücadele azmini dile getirdi.
Bu kadınlar, Türkiye'nin tarım üretiminin bel kemiğini oluştururken, ne sosyal güvenceye sahipler, ne de hak ettikleri koşullarda çalışıyorlar. Çoğunun sigortası yok, sağlık problemleri kronikleşmiş durumda ve iş güvenliği neredeyse yok denecek kadar az ama hepsi hayatlarını devam ettirmek için bu zorluklara göğüs geriyor. Mevsimlik tarım işçiliği, yalnızca geçici bir istihdam biçimi değil, aynı zamanda derin bir toplumsal eşitsizliğin aynası. Bu aynaya baktığımızda görünen sadece yorgun yüzler değil, görünmeyen ama çok güçlü kadın emekleri.
Haber: Abdurrahman Gürbüz
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...