İstanbul’da yaşayan, 24 yaşındaki Araştırmacı Arkeolog ve Tarihi Eser Fotoğrafçısı Ömer Faruk Yavaşçay, “Eşsiz Mirasımızın Muhafızı” adı altında gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen tarihi eserleri ve yapıları keşfedip, koruma altına almaya yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor ve gündeme getiriyor.
Tarihi eserleri keşfetme ve koruma çalışmalarının, 24 Nisan 2022 tarihinde Ayasofya Camii’nde bulunan tahribata uğramış ve içine ayakkabılar konmuş tarihi su haznesinin fotoğrafını çekmesiyle ve o fotoğrafın dünya çapında gündem olmasıyla başladığını söyleyen Ömer Faruk Yavaşçay, “Başta Ayasofya Camii olmak üzere birçok tahribata uğramış tarihi eserimizi gündeme getirmeyi başardım. Ayasofya Camii’nde yapılan tahribatları ortaya çıkardığım, fotoğrafladığım ve dünya gündemine getirmiş olduğum için Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora yapan Violante Torre’nin, şu anda yazmakta olduğu ‘Ayasofya ile İlişkili Olan İnsanlar’ doktora tezine konu oldum.” sözleriyle, yapmış olduğu çalışmaların etkilerinden bahsetti.
“Tarihi eserler hakkında toplumsal bilinç oluşturmak istiyorum”
Çalışmalarını, başta İstanbul olmak üzere Türkiye’deki tüm şehirlerde sürdürmeyi amaçlayan Yavaşçay, “Eşsiz tarihi eserlerimizi kayıt altına alıp, hak ettikleri değeri görmeleri için onları gündeme getirip insanlarımızda toplumsal bilinç oluşturmayı amaçlıyorum. Bir diğer amacım ise, ön plana çıkmamış hatta hiç haberi yapılmamış eserleri gündeme getirmek ve o eserlerin de ilgi odağı haline gelmesini sağlamaktır.” sözleriyle çalışmalarının amacından ve yapmak istediklerinden bahsetti.
“Kendi işimin patronu gibiyim”
Araştırmacı arkeolog ve tarihi eser fotoğrafçısı olarak “serbest çalışma” yöntemini kullanan ve mesleğinde özgür olmaya önem verdiğini aktaran Yavaşçay, “Şu anda, hiç kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemiyor. Dilediğim konu ile ilgilenebiliyorum. Bir bakıma, kendi işimin patronu gibiyim. İstediğim vakit dinleniyor, okuyor, fotoğraf çekiyor, yazılar hazırlıyor ve özel hayatıma vakit ayırabiliyorum. Hiçbir kuruma bağlı olmadığımdan dolayı, istediğim eser ile ilgili gündeme getirme çalışması yapabiliyorum. Ayrıca istediğim basın kurumu ile haber yapıp, röportaj verebiliyorum. Maddi sıkıntılar olmasa herhangi bir işte çalışmayıp, sadece bu iş ile ilgilenmek istiyorum ama bazen elim kolum bağlanıyor. Her türlü soruna rağmen, kimseye bağlı olmadığım ve çok sevdiğimden dolayı ‘Eşsiz Mirasımızın Muhafızlığı’ işini yapmaktan dolayı çok mutluyum.” ifadelerine yer verdi.
“Hiçbir destek almadım ama çok sıkıntılar çektim”
Türkiye’de araştırmacı arkeolog ve tarihi eser fotoğrafçısı olmanın başlıca zorluklarından birinin maddi yetersizlikler olduğunu söyleyen Yavaşçay, yaşadığı zorluklar hakkında ise şunları söyledi: “İlk başta hep maddi zorluklar ile karşılaşıyorum. Bugüne kadar başta Ayasofya Camii’ndeki tahribatlar olmak üzere birçok konunun gündeme gelmesini ve tarihi kaynaklara girmesini sağladım. Tüm bunları yaparken hiçbir destek almadım ama çok sıkıntılar çektim. Hem bir işe gidip hem de tüm bu konuların belli bir çalışma düzeninden sonra ülke gündemine getirilmesi zor oluyordu. Ailem ise farklı alanlarda çalışmam gerektiğini söyleyip beni psikolojik anlamda çok olumsuz etkiliyordu.”
“Yeniden hayat vermiş oluyoruz”
Ülkemizdeki tarihi eserlerini korumaya ve yeniden ortaya çıkarmaya yönelik araştırmalarda bulunan Yavaşçay, “Korumaya yönelik çalışmalarım, genellikle bu konuları gündeme getirmem sayesinde oluyor. Bir eserin bakımsız durumda olduğunu sosyal medyada paylaşmak tüm kurumların harekete geçmesini sağlıyor. Çünkü, ben gidip söylesem kimse ilgilenmeyecek veya ‘daha sonra ilgineceğiz’ diyerek geçiştirecekler. Paylaşım yaptıktan sonra insanların tepkisini görünce hemen harekete geçiyorlar. Yeniden ortaya çıkarmam ise haber siteleri ve televizyon kanalları sayesinde oluyor. Milyonlarca insana, o eseri gösterip yeniden hayat suyu vermiş oluyoruz.” sözleriyle, sosyal ve geleneksel medyanın yaptığı iş üzerindeki olumlu etkilerinden bahsetti.
“Tekrar değer kazanmaya başladılar”
Bugüne kadar ortaya çıkardığı eserlerin, hiç gündeme gelmemiş ya da çok az gündeme gelmiş eserlerden oluştuğunu vurgulayan Yavaşçay, “Böylelikle eserler yeniden ortaya çıkmış ve insanlar tarafından görülmüş oluyor. Örnek olarak; Ayasofya Camii Su haznesi ve Çini Panosu, Bostancıbaşı Ali Ağa Çeşmesi, Kazlıçeşme Dokuma Fabrikası ve Arapzade Abdurrahman Efendi Çeşmesi’ni verebiliriz. Bu eserler daha önce hiç ülke gündemine gelmemiş eserlerimizdi. Tekrar değer kazanmaya başladılar. Artık insanlar, bir araştırma yapmak istediklerinde bu eserler hakkında yapılan haberler aracılığıyla bilgiye ulaşabilecekler.” açıklamalarında bulundu.
“Çeşmenin yok olduğunu düşündüğü Bostancıbaşı Ali Ağa Çeşmesi olduğunu tespit etti”
Bostancıbaşı Ali Ağa Çeşmesi’nin yeniden keşfinin hoş ve tesadüfi bir gözlem sonucu olduğunu söyleyen Yavaşçay, “Bir gün Fatih ilçesinin Kadırga semtinde dolaşırken, kıraathane ile dükkan arasında çeşmeye benzeyen bir yapı fark ettim. Maalesef çok kötü bir durumdaydı. Yarısı betonunun altına girmişti, dolayısıyla çeşme olduğunu anlamak biraz zordu. Hatta çoğu kişi ‘bunun neresi çeşme’ diyebilir. Fotoğrafını çektikten sonra eve gelip araştırmak istedim ama çeşme sanki kaybolmuş gibiydi, bulamadım. Sonra sosyal medya hesabımda paylaşım yaptım. Sanat Tarihçisi Yavuz Tiryaki, benim yaptığım paylaşımı gördü ve çeşmenin yok olduğunu düşündüğü Bostancıbaşı Ali Ağa Çeşmesi olduğunu tespit etti. ‘İstanbul Çeşmeleri’ isimli sosyal medya hesabının sahibi de bildiklerini paylaşımımın altına yazdı. Böylelikle üç hesap olarak, bildiklerimizi birleştirip, bilgi havuzu yaparak çeşmenin yeniden canlanmasına katkı sağlamış olduk.” cümleleriyle tarihi yeniden ortaya çıkartmak konusundaki önemli tecrübelerinden biri bizlere aktardı.
“Şu an fabrikadan sadece birkaç duvar ve baca kaldı”
Yıkılmak üzere olan tarihi Kazlıçeşme Dokuma Fabrikası’nın önemini vurgulayan Yavaşçay, “Fabrika, II. Abdülhamid tarafından yaptırılıyor. Fabrikanın yapımı, 1890 yılında aslen İzmirli olan İngiliz ve Fransız iki aile tarafından gerçekleştirilmiş. Fabrika, hazırlık işlerinin ardından 1888 yılında imalata başlıyor ve 1970’li yılların sonuna kadar, yılda 200 bin paket kadar iplik üretiliyor. Ancak kapatılmasının ardından fabrika ortada kalıyor. Zaman içinde, fabrika çevresel etkenler nedeniyle yavaş yavaş yıkılmaya başlıyor. Şu an fabrikadan sadece birkaç duvar ve baca kaldı. Yıkılan yapıların yeniden inşa edilip, bu alanın Osmanlı İmparatorluğu’nun ipek ve dokuma tarihini anlatan bir müze kompleksine çevrilmesi gerekiyor.” sözleriyle, kaybolmaya yüz tutmuş tarihi yapıların geri kazandırılması hakkındaki düşüncelerini dile getirdi.
Kazılarda bulunan eserler koruma altına alınıyor
Ülkemizde arkeoloji ve tarihi eserlerle ilgili çalışmaların, ilk adım olarak antik kent olduğu düşünülen alanlarda yüzey araştırması ile başladığını ifade eden Yavaşçay, “Doçent seviyesindeki bir akademisyen, alan ile ilgili kazı çalışması başlatmak için bir proje hazırlıyor. Bakanlık, kazı alanı ile ilgili projeyi onayladıktan sonra alan için bütçe ayırıyor. Bu anlattığım süreç hemen olmuyor tabii, uzun bir zaman diliminde gerçekleşiyor. Bütçe karşılandığı zaman, üniversite hocası hazırladığı proje ile birlikte ekibini oluşturuyor ve kazı çalışmalarına başlıyorlar. Kazılardan çıkan ve taşınması gereken küçük eserler, müzelere taşınıyor. Büyük boyutlu eserler ise yerinde bırakılarak koruma altına alınıyor” sözleriyle antik kentlerdeki arkeoloji çalışmalarının süreçlerinden bahsetti.
“Gelecekte bu ismin, meslek haline dönüşeceğine inanıyorum”
Araştırmacı arkeolog ve tarihi eser fotoğrafçılığı mesleklerini birleştirdiğini söyleyen Yavaşçay, “Bir bakıma kendimce bir proje yarattım ve ismine ‘Eşsiz Mirasımızın Muhafızı’ ismini verdim. Gelecekte bu ismin, meslek haline dönüşeceğine inanıyorum. Bu mesleği yapan ilk kişi ben olduğum için bu mesleğin herhangi bir geliri de yok. Belki ilerleyen zamanlarda, kurumlar tarafından resmi bir meslek haline getirilir. ‘Eşsiz Mirasımızın Muhafızı’ mesleğinin, başta arkeologlar, tarihçiler, fotoğrafçılar, sanat tarihçileri ve gazeteciler olmak üzere, tarihi eserleri seven ve değer veren herkesin yapabileceği bir meslek olduğunu düşünüyorum. Bu mesleği yapacak kişinin tüm medeniyetlere ait eserleri, ayrım yapmadan sevmesi gerekiyor. Tüm eserler bize geçmişten kalan bir miras ve onları hak ettikleri şekilde korumamız gerekiyor. Maalesef bazı kişiler, sevmediği medeniyetlerin eserlerini dışlayabiliyor. Bu mesleği yapacak kişinin, kesinlikle bu düşünceden uzak durması gerekir. Olumsuz eleştiriler çok olacaktır, bu yorumlara kulak tıkamak gerekiyor. Aynı zamanda, gündeme getirmek istediği eserleri hiçbir düşünceden ve siyasi aktörden korkmadan, özgürce çalışma yapmak gereklidir.” ifadeleriyle cümlelerine son verdi.
Araştırmacı Arkeolog ve Tarihi Eser Fotoğrafçısı olan Ömer Faruk Yavaşçay, mesleğinde ve yaptığı çalışmalarda tarihi eserlere yönelik hassasiyetin ve özgür çalışabilmenin önemini, bize anlattıkları ile tekrar hatırlattı.
Haber: Doğukan Dere
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...