Oturdum bir köşeye dinledim insanları, ben dinledikçe duramadım yerimde. Aldım elime bağlamayı başladım söylemeye. Benden, senden, bizden. Bağlamamda ki üç tele anlattım her şeyi. Aşık Tahsin vurdu tele, getirdi dile tüm yaşanmışlıkları.
Çevremize dönüp baktığımızda ne çok yaşam var değil mi? Bir insan, bir insan daha ve bir insan daha. Caddeler dolusu insan yığını. Görmek istediklerimiz ya da sadece yanından geçip gittiklerimiz. Merak edip düşünmediklerimiz. Yirmi dört saatlik zaman diliminde çıkarımızın olmadığı hiçbir şeyi durup düşünmek için vaktimiz yok değil mi? Çünkü yetiştirmemiz gereken bir evrak, yetişmemiz gereken bir otobüs, yetişmemiz gereken ama asla yetişemediğimiz bir hayatımız var. Bu kadar yoğunluğun arasında göremediğimiz ya da görmek istemediğimiz birileri var aslında. Her sabah işe giderken ya da akşam eve dönerken içten içe işittiğimiz bir ses. Aslında durup dinlesek, hak versek o sesin içinde kaybolacağız. Kimimiz kalbinden kimimiz aklından geçirecek, eşlik edecek kimimiz. Duyduklarınız bir rüzgar gibi okşayacak teninizi. Neşet Ertaş’tan ezgilere denk gelecek kulaklarınız ve o bilindik sözler tekrarlanacak dilinizde;
Ben ağlarsam ağlayıp, gülersem gülen.
Bütün dertlerimi anlayıp gönlümü bilen.
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen,
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? neredesin sen?
Sahi neredesin sen? Aydın sokaklarında ben buradayım diyen biri var aslında. Kulaklarımızın pasını silen güzide bir ses: Tahsin Yener. Namı-değer Aşık Tahsin…
“Bağlamam nerede dile gelirse yerim yurdum orasıdır”
Afyon Emirdağlı olan Tahsin amcanın en değerli varlığı elindeki bağlaması. 13-14 yaşlarında bağlama ile tanıştığını ve şu ana kadar hiç bırakmadığını söyleyen Tahsin amca, 64 yaşında olmasına rağmen çoğu müzisyene taş çıkartıyor. Yazları genellikle Aydın sokaklarında ve yazlık yerlerde, kışları ise Afyon’da ya da Muğla, Yatağan düğünlerinde çalarak geçimini kazandığını dile getirirken bağlama ile arasındaki bağın bu kadar güçlü olmasının nedenini, ilk dinlediğinde insanın yüreğine dokunan bir yanı olmasından kaynaklandığı söylüyor. “Gönül bağı olmazsa o şarkıları nasıl çalar söylerim. Bağlamam elimdeki sesim. O nerede dile gelirse yerim de yurdum da orasıdır.” diye de ekliyor.
Genç yaşta başlayan serüveninde düğünler en büyük kazanç kaynağı ve sesini duyuracağı yerlerden biri olmuş. Birkaç arkadaşıyla birlikte bağlama, keman ve darbuka ile düğünlere gittiklerini, hem çalıp hem söyleyerek insanların en özel günlerine şahit olduklarını ve çevrenin de beğenisini kazandıklarını söylüyor. Geçimini hala hepimizin yüreğine dokunan türküleri söyleyerek kazanan Tahsin amca yoldaş olarak gördüğü bağlaması için “Bir ömrüm daha olsa yine çalarım.” diyor.
Sohbetimize devam ederken dönüm noktası olarak tanımladığı bir anısını da bizimle paylaşan Tahsin amca yaşadığı o günleri şöyle anlatıyor: “Ustalarla çalardık biz, onlar söyler biz çalardık yorulduklarında yardım ederdik onlara. Bir gün Muğla Fethiye’de bir iş aldım. O zamanın parasıyla günlük yevmiyesi 10 liraydı. İyi paraydı benim için. Bir haftalığına bıraktım buraları gittim oraya. Anlaştığım süre bitti döneceğim, bırakmıyorlar. Üç hafta oldu, bir ay oldu salmadılar beni, tam yedi sene çalıştım orada. Dönemin müzisyenlerinden Burhan Çaçan, Ahmet Kaya şarkıları çalardık. Onların seveni bol olunca bizim de sevenimiz bol oldu. İşini severek yapmak her zaman kazandırır insana.”
Her şarkıda birer anı saklı!
Herkesin içine dokunan bir şarkı vardır elbette. O şarkıların bizdeki yerinin ayrı olmasının sebebi ise içinde sakladığımız hüzünlerimizin, mutluluklarımızın, başarılarımızın, savaşlarımızın ve kayıplarımızın olmasıdır. Duygularımız yüklediğimiz anlam ile büyür ve devleşir içimizde. Sığamaz oluruz kimi zaman şu kocaman dünyaya. Yakar kavurur, üşütür dondurur bedenimizi. Bir söz, bir ezgi bizi bize de kırdırır, düşmanı dost, dostu düşman da sandırır. Ama bir söz de var ki gönül dağında, elimizden tutanı da görürüz, yüzümüze güleni de. Kimsesiz kaldığımız topraklarda kapısını bize açanı biliriz, bir yudum suyunu, bir parça ekmeğini bölenini de. Yani varını yoğunu ortaya koyan da bellidir. Bir dirhem eti sakınan da. Anlayınca bir şeyleri insan sığınır şarkılara, türkülere. İşte o zaman seher vakti garip bir bülbül öter inceden…
Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca,
Akar can özümde sel gizli gizli.
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar
Yar oy yar oy yar oy yar oy yar oy yar oy
Dil gizli gizli, dil gizli gizli
Tahsin amcanın içine dokunan da bu türkü olmuş. Geçmişimi en iyi anlatan ve yaralarımı saran bu türküdür diyor. Neşet Ertaş’tan ne zaman söylesem içim hem buruk hem de bir o kadar huzurlu olur diye de ekliyor. “İnsanlar ben çalarken kendilerinde bir şeyler görüyorlar. Gözlerine bakınca anlıyorum. Kimisi içinden eşlik ediyor kimisi dışından ama hepsinin bir anı taşıdığını anlıyorum.”
Yaşanmışlıklar bizi biz yapar!
Keyifli bu sohbetin sonlarına doğru Tahsin Amca Kayseri’de gittiği bir düğünde yaşadığı bir anın müzisyenlik hayatı boyunca onu en çok etkileyen an olduğunu söylüyor, “O zamanlar Mahsun Kırmızıgül bir şarkı çıkardı, Hepimiz Kardeşiz diye bizde o şarkıyı söyledik. Karşı evlerin birinde bir hanım vardı balkonda, biz söyledikçe o da söyledi. Şarkının sonunda gözlerinde gördüğüm şey ise sadece kayıplık hissiydi. O an aklımdan hiç çıkmaz.” dedi ve ekledi. “Herkesin bir hikayesi var kimisi iyi kimisi kötü ama asıl bu yaşanmışlıklar bizi biz yapan değil mi?”
Tahsin amca son olarak değinmek istediği bir konu daha olduğunu dile getirdi. “Müzisyenlerin yaşadıkları ayrımcılığı söylemezsem ben de onlar gibi olurum. İnsanlar bizleri pek önemsemiyor. Hâlbuki biz de insanız onlar da. Senin mesleğin başka benimki başka. Herkes aynı demiyorum ama dilenci gibi gören de var dinledikten sonra alkışlayan da. Bizim insanımız minnet duygusunu yitirdi sanırım. Tonlarca para verip gittiği bir konser ile bizim pek bir farkımız yok aslında. Gönlünden kopan destek oluyor. Destek olmak isteyip olamayan da şarkıları benimle birlikte söylüyor. Bu en büyük kazanç benim için. Geldik gideceğiz işte, üstünlük kime hak görülmüş ki herkes birbirine karşı bu kadar tahammülsüz. Kardeşçe yaşamak varken neden bu öfke.” diye ekledi.
İnsan içindeki iyilik ile doğdu ve yaşarken öğrendi kötülüğü. Düşünmeden sonunu, kırdı, döktü birbirini. Kimisi toprağa ektiği çiçeği soldurdu. Kimisi masmavi gökyüzünü boyadı kin ve nefret ile. Farkında olmadan hayat devam etti güneş doğmayı unutmadı hiçbir zaman. Kışın ardından bahar geldi hep. Bizler bu oyunu teraziyi doğru tartamadığımız için kaybettik ama unuttuğumuz bir şey vardı seçimler daima bize aitti.
Haber: Özlem Kara
Fotoğraf: Esra Utku
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...