Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


SINIRSIZ SEVGİYİ VEREBİLMEK ANCAK SINIRLAR KOYABİLMEK

11.04.2023
Yaşam

 

“Sevilmeyen bir çocuk olduğumu düşünüyorum” ailelerin çoğunlukla “şımarıklık” diyerek ele aldıkları ve önemsemedikleri çocukluk çağı depresyonu, çocuk ve ergenlerin oldukça fazla zarar gördükleri ve karamsarlık, mutsuzluk gibi duyguların altından kalkamadıklarını hissettikleri bir durum. Kimi zaman annenin yokluğu ile birlikte güven bağını kuramamaları, onları yetişkinlikte de depresyon sürecine iten psikolojik bir durum.  

 

Depresyonun yalnızca yetişkinlere ait bir süreç olmadığı gibi, çocukların da geçirdiği bir dönem olabileceğini unutmamak gerekir. Çocukluk çağı depresyonu, doğumdan birkaç ay sonra ortaya çıkmakta ve yaşın ilerlemesi ile birlikte zamanla artış göstermektedir. Son yıllarda oldukça fazla artış göstermesinden dolayı çocukluk çağı depresyonunun ciddiyeti algılanmıştır. Ailelerin, çocuklarının davranışlarında olağanın dışında farklılıklar gözlemledikleri takdirde uzman psikologlara başvurmaları gerekmektedir. Çocuklarımıza “sınırsız sevgiyi verebilmek ancak sınırlar koyabilmenin” önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hatice Aksu ile çocukluk çağı depresyonu üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. 

 

Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? 

Ben Adnan Menderes Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Hatice Aksu. 1993 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Trakya Tıp Fakültesi’ni bitirip mecburi hizmet görevini tamamladıktan sonra bir süre yurt dışında, ondan sonra da Trabzon'da çocuk psikiyatri ihtisasını yaptım. Mesleğe 1999’da başladım. 2004’de uzman olarak çalışmaya başladım. 2011 yılında Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, Çocuk Psikiyatri Ana Bilim Dalı kurucu öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde bu ana bilim dalının hem kurucusuyum hem de kıdemli hocasıyım. 2022 yılında da profesörlük ünvanını almış oldum.  

 

Uzmanlık alanınıza nasıl karar verdiniz? 

Uzmanlık alanım çocuk ve ergenlerle çalışmak. Çocuk hastalıklarıyla ilgili çalışmayı ise tıp fakültesinde okuduğum dönemde tercih ettim. Ben 1993'te mezun olduğumda bu dal, henüz ayrı bir ana dal değildi. Ben çocuk ruh sağlığı alanında çalışmak istiyordum. 1999 yılında uzmanlık sınavının ardından bu alanda çalışmaya başladım.  Çocuklarla birlikte çalışmayı seviyorum.  

 

Çocuk ve ergenlerle çalışmak daha mı zor? 

Eğer nasıl görüşme yapacağınızı, neye bakacağınızı biliyorsanız daha zor değil. Yetişkin hastayla çalışmak çok daha farklı. Kendi adıma çocuk ve ergenlerle çalışmak, bana layık olduğumu hissettiren bir şey. Belki onlara olan şefkatin de bunlara katkısı vardır. Yani yetişkinlerin hataları, onların süreçleri, onların hayatlarındaki yükler daha uzun süren, daha farklı kavramlar. Çocuklarda yaptığımız doğru müdahaleler sayesinde olumlu yansımalar daha fazla oluyor, bu çoğu hastalık için geçerli. Çok az hastalık yaşam boyu sürer. Yanıtın hızlı olduğu ve çocuğun gelişiminde ilerlemenin olumlu gittiğini görmek de ruh sağlığını onaran bir durumdur.  Kişinin verdiği emeğin, çocuktaki olumlu karşılığını görmek de doğal olarak iyi hissettiren bir durum.  

 

Çocuk gelişim süreçleri içerisinde ebeveynlerin dikkat etmesi gereken en önemli nokta nedir?

Anne-babalar kendi çocuklarına, aslında farkında olmadan kendi anne-babalarının davrandığı gibi davranırlar. Ya da başka bir yol deneyerek, kendi ebeveynlerinde eksik gördüğü şeyleri kendi çocuklarına sunmaya çalışırlar. Örneğin, çok katı kurallarla yetiştiğini düşünen, hisseden bir anne- baba, kendi çocuğunu aşırı özgür bırakabilir. Ebeveynler, istekleri hiç umursanmayan bir çocukluk geçirdiyse kendi çocuğunun her istediğini yerine getirmeye çalışabilir veya aynı kendi ebeveynleri gibi davranır. Bu yüzden bu durum kişiye ve ailelere göre değişkenlik gösterebilir. 

Burada en önemli süreç, çocuk ile hamilelik sürecinde başlayan anne ile bebek ilişkisi. İlişki ilk önce annenin zihninde başlar. Hayalimizde bir bebek canlandırırız. Hamilelik sırasında anne, çocuğunun nasıl olmasını istediğini düşünür. Cinsiyeti, fiziksel özellikleri, davranışları... Hayalindeki bebeğe göre kendi bebeğini şekillendirme gibi bir sürece gider ve bu büyük bir hatadır. Onun yerine, kendi bebeğinin doğumdan itibaren kendi mizaç özellikleriyle doğacağını kabul edip onu tanımaya çalışmak, onunla birlikte yolculuk yapmak gerekir. Sınırsız sevgiyi verebilmek ancak sınırlar koymak asıl önemli olandır. Çocukları su olarak düşünürsek, anne babanın da onlara uygun bardak olması gerekiyor ki su yerlere dökülmesin. Bu duruma, şekil verme konusunda rehberlik etmek de denilebilir. Bizim önerimiz, ebeveynlerin hayalindeki çocuğu yetiştirmesi değil, doğmuş olan çocuğunun özelliklerini dikkate alarak yetiştirmesidir.

 

Çocukluk travmalarının nedeni aileler midir?

Mikro travmalar, 0-6 yaş aralığında ve çocukluk çağında çocukların gelişimlerine katkı sağlayan bir durumdur. Mikro travmalara örnek vermek gerekirse, çocuk yanlış zamanda veya uygunsuz bir yerde yiyecek-içecek istiyorsa ya da saat 21:00’da parka gitmek istiyorsa bu uygun bir istek değildir ve çocuğa hayır denmesi mikro travmalara neden olmaktadır. Çocukların bu hayal kırıklığını yaşaması ve üstesinden gelmesi gerekmektedir. Doğduğumuz andan itibaren iyi ve kötü mekanizması ayrı olarak doğuyoruz. Zaman içerisinde çocuk büyüdükçe, aile çocuğunu güvenli bir ortamda büyütebildiğinde kötünün içinde de iyi, iyinin içinde de kötünün olduğunu çocuğa ifade etmelidir. Mikro travmalardan korunmak diye bir durum yoktur. Hatta çocuklar, bu gibi travmalara ihtiyaç duymaktadır. Çünkü çocuğa, belli engel ve sınırlar konulması gerekir. Fakat fiziksel istismarlar, cinsel istismarlar ve ileri ihmaller ile duygusal istismar ve çocuğa kötü muamele gibi şeyler çocuklarda asıl travmaları yaratan durumlardır. Doğal afetler, eğitim, yaşam ve barınma haklarının ona iyi sunulamamasıyla ilgili süreçler de travmaya sebep olabilir. Çocuğun bu süreçte güçlenmesi için diğer mikro travmalar gereklidir. Çünkü 0-6 yaş kişilik oluşumunun en temel alanıdır.

 

Çocukluk çağı depresyonu nedir, nasıl ortaya çıkar?

Depresyon, çocukluk çağında yetişkinlere göre çok da farklı değil. Depresyon genel olarak, son on beş günde hayattan zevk almama ve çökkün duygu durumu dediğimiz bu iki özellikten en az biri bulunmak üzere uyku, iştah ve genel olarak diğer bedensel belirtilerin eşlik ettiği bir süreçtir. Depresyon, en az iki haftalık bir süreci kapsar. Tanımlama olarak aynıdır. Sadece okul öncesi, okul çağı ve ergenlik döneminde farklı özellikler başat olur. Okul öncesi dönemde “Anaklitik depresyon” dediğimiz, bakım veren annenin kaybına bağlı çok derin dip depresyon vardır ve bu, çocuklar üzerindeki depresyonların en ağır olanıdır. Çocuğun uyku, iştah ve oyun alanından tamamen çekilmesi ve içe kapanması, mızmızlanma, huzursuzlanma, iştahsızlık şeklinde olabilir. Depresyon, çocuğun sürekli olarak kötü muamele görüyor olması durumunda ortaya çıkabilmektedir. Çocuklar, okul çağında değişime uğrar. Depresyon tanısı konmuş okul çağındaki çocuklarda değersizlik, sevilmeme, arkadaş ilişkilerinden kendini çekme hareketleri gözlemleniyor. İlkokul dönemiyle birlikte, çocuklarda “keşke doğmasaydım” gibi ölümle ilgili düşünceler başlayabiliyor. İntiharla ilgili düşünceler ergenlik döneminde daha çok yoğunlaşıyor ve depresyonun seviyesine göre girişimlere dönüşüyor. Ergenlik dönemindeki depresyon özellikleri, yetişkin depresyonuna çok fazla benzerlik göstermekte. Doğru oranda artıyor. Depresyonun görülme oranı çocuklukta %1’lerde iken, ergenlikte %17’lere çıkıyor. Gittikçe artan bir oran ve eğilme var depresyonla ilgili.

 

Çocukluk çağı depresyonuna yol açan nedenler çoklu faktöriyellere dayanır. Çocuğun yetiştiği aile ortamı, anne-babada herhangi bir psikiyatrik hastalığın olması, madde ve alkol kullanımı, annenin depresyonu, aile içindeki romantik ilişkilerin bitmesi gibi farklı noktaların, çocukların depresif şemalar oluşturmasına neden olduğunu söyleyebiliriz. 

 

Depresyonun ailesel genetik, çevresel, ekonomik yükler başta olmak üzere tüm faktörlerin harmanlanmasıyla ortaya çıktığını açıklayan, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Hatice Aksu’ya bize aktarmış olduğu değerli bilgiler için teşekkür ederiz. 

 

Haber: & Fotoğraf: Duygu Karaman

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

CUMHURİYET’İN İLK KADIN MUHTARI: GÜL ESİN

Mustafa Kemal Atatürk, her zaman Türk kadınını modern toplumun simgesi ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

TÜRKİYE'NİN İLK MATEMATİK MÜZESİ

Aydın'ın Efeler ilçesinde, Türkiye'nin ilk matematik müzesi olma özelliğine sahip ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00