Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


SANATIN IŞILTILI YANSIMASI: CAM SANATLARI MERKEZİ

13.03.2024
Kültür Sanat

 

Tarihi sokakları, sanatın her alanına kucak açan yapısı ve kültürel zenginlikleri ile bilinen Eskişehir’de camın büyülü dünyasına yolculuk yapmak isteyen sanatseverler için bir merkez bulunuyor: Eskişehir Cam Sanatları Merkezi. Açık alevde cam şekillendirme ve üfleme yöntemiyle sanatsal eserler ortaya koyan bu merkez, geleneksel el işçiliğini modern sanatla birleştirerek ziyaretçilere estetik bir şölen ve ilham verici bir deneyim sunuyor. 

 

Avrupa Birliği’ne (AB) sunulan 365 proje içerisinden birinci seçilerek uygulamaya konulan Eskişehir Cam Sanatları Merkezi’nin şu an görev yapmakta olan tek hocası İsmail Özsolak ve bu merkezde eğitim alan Yasemin Durmuş ile Cam Sanatları Merkezi ve cam sanatı hakkında konuştuk. 

 

5 bin yıllık bir geçmişe sahip

Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Cam Bölümü’nün ilk mezunlarından biri olan Özsolak cam işlemeciliğinin yaklaşık 5 bin yıllık geçmişe sahip bir el sanatı olduğunu ve ilk olarak Mezopotamya bölgesinde, eski Mısır krallığında icat edilmiş metodların zamanla geliştirilmesiyle günümüze ulaştığını ifade etti. Merkezlerinde kullanılan tekniklerden ise şu şekilde bahsetti: “Sıcak cam serbest şekillendirme ve üfleme teknikleri ile uygulamalar yapıyoruz. Bazen içi dolu bazen de içini üfleyip boşaltarak camları şekillendiriyoruz. Kişisel olarak ise sıcak cam serbest şekillendirmede, açık alev tekniğinde, borosilikat üflemede ve füzyon gibi camın birçok alanında hem eğitim aldım hem de uygulamalarım var. Bu alanlarda çalışıyorum ve aynı zamanda sıcak cam serbest şekillendirme alanında Anadolu Üniversitesi’nde uygulama eğitimi veriyorum.”

 

“Yana yana öğrenilen bir meslek”

Cam şekillendirmede en zor yöntemin sıcak cam olduğunu belirten Özsolak, “En zor yöntem sıcak cam. Sonra borosilikat üfleme diyebilirim. Tüp boruları üfleyerek bir işe dönüştürme en az sıcak cam kadar zor. Yani bu yöntemi öğrenmek zor çünkü çok zaman alıyor. Sıcak camdan daha uzun sürede öğrenilebilen bir yöntem.” dedi ve tehlikeli bir alan olduğundan bahsetti: “Tehlikeli yönleri var mı, evet var. Bu işe yeni başladığınızda her gün fırının karşısına geçtiğiniz için kıpkırmızı oluyorsunuz. Yani birinci derece yanık oluyor. 6 ay sonra ise vücudunuzda yanık oluşmamaya başlıyor, kızarmıyorsunuz. Yana yana öğrenilen bir meslek. Kim ister ki birinci derece yanıklarla her gün canı acıyarak çalışsın. Zaten iş kanunumuzda da yılda 60 gün yıpranma payı var. Yani fiili hizmet zammı ve fiili hizmet süresi olan bir meslek çünkü mesleki deformasyonları çok yüksek. Sürekli makas ve cımbız kullandığınız için bileklerde sinir sıkışması oluyor. Ağır bir iş, sürekli ayakta durmanız gerektiği için bel fıtığı riski var. Özellikle harman yani camı sararken tozlu camlara çok iyi dikkat etmezseniz silikozis olma riski var. Silikozis olursanız 2 yıl içerisinde kesinlikle ölüyorsunuz, geri dönüşünüz yok. Bir ihtimal akciğer nakli olabilirsiniz ama o da zor. Özetle bu işi sevmek lazım.” 

 

Çok masraflı bir alan

98 yılında cam işlemeciliği alanında büyük bir değişimin yaşandığına dikkat çeken Özsolak, “98 yılında Paşabahçe piyasadan çekildi. Yani bu tarz el sanatlarıyla uygulanan atölyeleri kapatıp her şeyi otomasyona geçirdi. Bu gelişmeden sonra ortada el sanatlarıyla ilgili bir alan kalmadığı için 2002 yılında Cam Ocağı Vakfı açıldı. Daha sonra 2004 yılında Anadolu Üniversitesi’nde Cam Bölümü açıldı.” dedi ve bu alanda uzmanlaşmanın nasıl bir süreç gerektirdiğine de değindi: “1998 yılına kadar usta çırak ilişkisiydi, çocukken öğreniliyordu. Bu süreçlerden sonra 2004 yılında YÖK’ün bu işe el atmasıyla üniversitelerde öğretilmeye başlandı. Şu an ya üniversitelerde ya da reşit olduktan sonra Paşabahçe’nin Denizli Fabrikası’nda öğrenebiliyorsunuz. Başka öğrenecek yer pek kalmadı.” Bu durumun ise çok masraflı bir alan olmasından kaynaklandığını belirtti. 

 

365 proje içinden birinci seçildi

Türkiye’de az sayıda bulunan atölyenin açılış sürecine dair Özsolak, “Burası 2011 yılında Bursa Bilecik Eskişehir Kalkınma Ajansı (BEBKA) bünyesinde kurulmuş bir atölye. Bir proje yazıldı, bu proje Avrupa Birliği'ne sunuldu ve 365 proje içerisinden birinci seçilerek uygulamaya konuldu. AB’den hibe alınarak kurulmuş bir atölye.” ifadelerini kullandı ve merkezin açılış amacından bahsetti: “Bu merkezin amacı Türkiye'de, özellikle Eskişehir’de cam sanatını tanıtmak, uygulamak ve bu konuda eğitimler vererek sanatsal bir katkıda bulunmak. Özetle Paşabahçe’nin boş bıraktığı alanı doldurmak.”

 

“Uluslararası festival düzenleyen tek atölyeyiz”

Özsolak, “Her gün gösterilerimiz ve sunumlarımız oluyor. Uluslararası Cam Festivallerimiz var ve Türkiye’de uluslararası festival düzenleyen tek atölyeyiz. Bu anlamda 8 tane festival gerçekleştirdik. Gerçekleşen festivallerden yaklaşık 15-20 eser atölyemize kalıyor. Bunlar telif hakları alınmış, patentli sanatçılardan eserler. Şimdiye kadar bayağı bir birikti ve birikenlerle mart ayının sonuna doğru cam müzemiz açılacak.” diyerek merkezin faaliyetlerinden bahsederken hoca eksiklikleri giderilince ücretsiz şaloma açık alev derslerinin de tekrar başlayacağını dile getirdi: “Açık alev  tekniğinde ben yaklaşık 3 yıl ders verdim, 214 tane öğrencim oldu. Benden önce ve benden sonra da yine birçok arkadaş çalıştı, dersler verdi. Buradan çıkan arkadaşlar kendi iş yerlerini açtı. Gelirken atölyeler görmüşsünüzdür, küçük küçük dükkanlar. Onların tamamı bizim öğrencilerimiz. Yeni bir sektör oluşmasına da ön ayak olmuş bir atölye burası.” 

 

Özsolak’ın bahsettiği dükkanlardan bir tanesinde cam sanatını icra eden Yasemin Durmuş ile de bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisi cam sanatına başlama hikayesini şu sözlerle anlattı: “Ben mali müşavirdim aslında. 8 yıl önce, 2016 yılında geçirdiğim beyin kanaması vesile oldu cam sanatı ile tanışmama. Doktorumun ‘hobi edin’ demesi üzerine Cam Sanatları Merkezi’nden eğitim aldım ve kendi atölyemi açtım. Cam bana çok iyi geldi, sanat çok iyi geldi. İlk atölyeyi açtığımda otizmli çocuklarım geliyordu meraktan. Zaten çocukların dikkatini çekmesi için işletmemin adını Cam Cadısı olarak belirledim. Daha sonra sanatın otizmli çocuklara da çok iyi geldiğini, onları toparladığını gördüm. Sanatın iyileştirici yönünü keşfettim ve çocuklarla birlikte etkinlik yapmaya başladım. Usta öğretici olduğum için onlara cam işlemeyi öğrettim. Hâlâ da devam ediyorum. Yakın zamanda bununla ilgili bir sanat terapi köyü açmayı planlıyoruz gönüllülük esasıyla. Şu an izinleriyle uğraşıyoruz eğer olursa haftanın üç günü çocuklarımızla tamamen gönüllülük esasıyla sanatsal etkinlikler yapacağız.”

 

Cam ne olmak istiyorsa o oluyor, ben ona sadece rehberlik yapıyorum

Kendisine iyi gelen camın ruhu olduğuna ve bir eser ortaya çıkarırken bu ruha rehberlik yaptığına inanan Durmuş, “Bir eser üzerine çalışırken plan yapmıyorum, spontane gelişen bir şey benim için. Mesela belli bir şey yapmak için ateşin başına oturuyorum ama ortaya bambaşka şeyler çıkıyor. Yani cam o an ne olmak istiyorsa o oluyor ve ben sadece ona rehberlik ediyorum. Tamamen içgüdüsel.” dedi ve ekledi: “Cama neyi yüklerseniz cam onu taşır; sevgi yükleyin sevgi taşır, öfke yükleyin cam patlar. Bu zamana kadar öfkeyle, hırsla yaptığım bütün camlarım patlamıştır benim. Bu yüzden güzel şeyler elde edebilmek için güzel hislerle yola çıkılması gerektiğine inanırım.”

 

Çocuklar sanatla yetişmeli

Son olarak bu alana ilginin az olduğuna değinen Durmuş, “Çocuklar teşvik edilmeli. Camı çocuklara sevdirmeliyiz. Sanatla uğraşmalı ve çocukları sanatla yetiştirmeliyiz. Hepimizin sanata ihtiyacı var.” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

 

İsmail Özsolak da son olarak bu alana talebin az olduğuna vurgu yaptı. Yeni mezun bir öğrencinin küçük şalomalarda değil de büyük fırınlarla çalışabilmek için en az 4 milyon Türk lirasına ihtiyacı olduğunu, çalışabileceği büyük fırınlı atölyelerin de Türkiye’de sınırlı sayıda olduğunu dile getirdi. 

 

 

İsmail Özsolak ve Yasemin Durmuş’a sorularımızı yanıtlayıp hikayelerini bizlerle paylaştıkları için teşekkür ediyoruz. Cam sanatını yaşatma ve topluma kazandırma yolundaki çalışmalarının da başarıya ulaşmasını temenni ediyoruz.

Haber: Nazlıcan Yalçın

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

CUMHURİYET’İN İLK KADIN MUHTARI: GÜL ESİN

Mustafa Kemal Atatürk, her zaman Türk kadınını modern toplumun simgesi ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

TÜRKİYE'NİN İLK MATEMATİK MÜZESİ

Aydın'ın Efeler ilçesinde, Türkiye'nin ilk matematik müzesi olma özelliğine sahip ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00