Varoluşçu felsefe, insanın varoluşunu ve varoluşun anlamını merkeze alan bir felsefi akımdır. Varoluşçu düşünce, insanın özgürlüğü, sorumluluğu ve anlam arayışıyla ilgilenir. Bu felsefeye göre, insanın özgürlüğü ve sorumluluğu, varoluşun temel özellikleridir. İnsan, kendi varoluşunu ve anlamını yaratma yeteneğine sahiptir. Varoluşçu felsefe, bireyin kendi değerlerini ve amacını belirlemesini vurgular.
Anadolu felsefesi ve Batı felsefesi arasında farklılıklar bulunmaktadır. Anadolu felsefesinde özünü bilmek ve özünün değişmezliği önemli bir kavramdır. Özünüz, değişmeyen ve gerçek kimliğinizdir. Bu felsefede, özünüzü keşfetmek ve ona uygun şekilde yaşamak önemlidir. Anadolu'nun erenleri özünü bulmak için kendilerini dinlerler. Varoluşçuların da aradığı bu kavramı haberimizde ele aldık. Platon'dan Hoca Ahmet Yesevi'ye kadar ele aldığımız haberde varoluşçuları ve Anadolu'daki erenlerin ‘benlik’ arayışlarına şahit olabilirsiniz. Bu felsefeyle başlayan öz arayışını Anadolu’daki erenlerle birlikte ele alıp insanın özüne nasıl erişeceğini, özgür olmak için Anadolu’da kendi özünü bulmuş erenleri mi takip etmemiz gerektiğini ve bu konuyla ilgili bütün merak ettiklerimizi Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde görevli Prof. Dr. Şahabettin Yalçın’a sorduk.
Varoluşçu felsefe nedir?
Varoluşçu felsefe, özellikle 20. yüzyılda Fransız filozoflar tarafından başlatılan bir akımdır. Varoluşçu felsefenin özü, önce var olduğumuzu ve sonra kendimizi inşa ettiğimizi söyler. Yani doğarken özümüz belli değildir, onu özgür irademizle inşa ederiz. Dolayısıyla özgür olmak zorundayız. Evet, bu ifade bir paradoks gibi görünebilir, ancak varoluşçuların temel iddiası budur. Carter, bir edebiyatçı olarak bu fikri güzel bir şekilde ifade ediyor. Ayrıca varoluşçular arasında Albert Camus ve Heidegger gibi diğer filozoflar da bulunur. Onların ortak iddiası, içi boş doğarız ve sonra özgür irademizle bu içi doldururuz. Yani varoluş, özden önce gelir. Tersini söyleyen filozoflar da bulunmaktadır. Özellikle Aristotelesci geleneğe mensup filozoflar, bütün varlıkların özünün belirlenmiş olduğunu savunurlar. Yani hayvanlar, bitkiler ve insanlar dahil olmak üzere varlıkların özü zaten mevcuttur. Bu nedenle, onlar tam tersini iddia ederler. İnsanlar için ise özümüz belirlenmiş değildir. Biz özümüzü kendimiz belirler ve inşa ederiz. Dolayısıyla, aslında doğaya ve kendimize anlam yükleriz.
Varoluşçu felsefeye göre insanın özgürlüğü nedir ve nasıl kazanılır?
Varoluşçular, hayatın anlamı konusunda ortaya çıkan bir görüşe sahiptir. Aydınlanma döneminde akıl ön planda olduğu için Batı'da akıllı yaşamın insanları mutluluk ve refaha götüreceğine inanılıyordu. Ancak bu düşünceye karşı tepkiler başladı ve insanın sadece akıldan ibaret olmadığı, duygularının da olduğu fark edildi. Alman romantizmi bu dönemde ortaya çıktı. İlk başta bu görüşü eleştiren Filozof Nietzsche, aslında varoluşçuluğa yakın bir düşünceye sahiptir. Nietzsche, batılı değerlerin yıkılması ve yeniden inşa edilmesi gerektiğini savunur. Yani, değerleri yıkacağız çünkü bu değerler bizi bizden uzaklaştırıyor diyor. Bu değerler de nedir? Hristiyanlık değerleri 2 dil bir dine dayanır: Grek, Latin, kilise. Grekçe, Latince, kiliseye dayanır. Dolayısıyla batının değerleri bu 2 dile ve bir dine dayanır. Ama Nietzsche bu değerlerin bizi kendimizden uzaklaştırdığını düşündüğü için bunları yıkıp yeniden inşa etmemiz gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla ilk varoluşçu aslında Nietzsche'dir. Diğerleri biraz Nietzsche'den farklı düşünüyor. Asıl burada varoluşçularda temel gaye anlam arayışıdır. Şimdi, o değerleri yıktığın zaman yerine yeni değerler koymak zorundasın çünkü insanın hayatını anlamlı kılan şey değerlerdir. Eğer değerler olmazsa, o zaman hayatın anlamını kim belirleyecek? İşte bu tamamen insanın kendisine bağlıdır. Tabii ki doğru ve yanlış ayrı bir konudur. Benim düşünceme göre eğer hayatta bir anlam arıyorsan, bu anlam hayatın içinde değil, insanın içindedir. Doğada, evrende anlam aramak boşunadır. İşte bu yüzden varoluşçuların temel amacı da hayata anlam katmaktır. Özellikle Sartre gibi filozoflar, bilim ve teknoloji ilerledikçe bir şeyin eksik olduğunu fark ettiler. Nedir o eksiklik? Hayatın anlamı. Bilimi ve teknolojiyi üretiyoruz, peki ama neden? Hayatın anlamını bulmak için. Bu yüzden onlar bilimi, teknolojiyi ve felsefeyi bir kenara bırakıp öncelikle hayatın anlamını bulmaya odaklandılar. İnsanlar kendi benliklerini inşa ederken, hayatın anlamını doğaya kendileri atfederler. Bu yüzden, karşılaştıkları sorun oldukça önemlidir. Evet ev, bilim, sanat, felsefe, kültür gibi şeyler önemlidir ama asıl önemli olan hayatımızı anlamlandırmaktır. Eğer bunu başaramazsak diğer şeylerin bir anlamı kalmaz. Dolayısıyla doğru noktadan başladıklarını söyleyebiliriz. Fakat bence çözüm bulmak mümkün değil. Çünkü hayatta anlam bulmak zordur. Eğer anlam arıyorsak, İsmet Özel gibi büyük bir şairimizi hatırlayabiliriz. O yaşayan en büyük şairimiz ve sözleriyle bize anlam katıyor. Diyor ki bir hayatın bir anlamı varsa, o anlam hayatın dışında bulunur. Şairler özünde konuştukları için, onları bir kitapla, hatta bir cümleyle ifade etmek mümkündür. İsmet Özel de özgürlük hakkında konuşurken, özün gürleşmesinden bahseder. Kelimelerle oynayarak özünü ifade eder. Özgürlük aslında özünden kaynaklanır ve özünün ortaya çıkmasıdır. Şimdi özgürlüğü ahlaki açıdan ele alırsak özgürlük, eylemlerimizin nedeninin kendimiz olmasıdır. Başka bir etken veya faktör tarafından yönlendirilmediğimiz sürece özgür olabiliriz. Eğer bir eylemde bulunuyorsan ve "babam öyle dediği için yaptım" veya "öğretmenim öyle dediği için yaptım" veya "amirim öyle dediği için yaptım" gibi sebeplerle hareket ediyorsan, o zaman özgür değilsindir. Gerçek özgürlük, eylemlerimizin kendi içimizden kaynaklanmasıyla gerçekleşir.
Özümüz nedir?
Biz Anadolu felsefesinde, Batı felsefesinden farklı bir noktadayız. Batı felsefesinde insan, özünü maalesef bilemez. Ancak biz beşeriz ve kendimizi tam olarak bilemeyiz. Örneğin bir insanın kendini tanıtması istendiğinde, genellikle toplumun ve sorumluluklarının bize kattığı şeyleri söyleriz. Bu bize ait niteliklerimizdir, ancak özümüz değildir. Eğer başka bir meslek seçseydik, farklı niteliklere sahip olurduk ama özümüz değişmez. Özümüzün değişmemesi gerekmektedir. Değişen şey kimliğimizdir ve 'kim olduğumuz' sorusunun cevabı olamaz. Etnik kimlik de bizim kim olduğumuzun cevabı değildir. Bunlar sadece açıklamalardır. Özümüz ise değişmez. Anadolu'da özünü bilenler var. Mesela Yunus Emre özünü biliyor. Ne diyor? “Bir ben var bende benden içeri.” O ben, benin arkasındaki ben işte, o özümüz. Yoksa herkes “ben” derken bir şeyler anlıyor değil mi? Ama o beni kastetmiyor işte. “Bir ben var bende benden içeri. O ben değişmez.” Ama biz o beni göremiyoruz. O beni kim görüyor? Yunus görüyor, Mevlana görüyor, Hacı Bektaş görüyor, Nasreddin Hoca görüyor, Hoca Ahmet Yesevi görüyor. Bizim Anadolu'da bu damar var, ama Batı’da yok. Bunun nedeni, orada özünü görebilecek yolun kapalı olmasıdır. İnsanın özü gönüldür ve gönül yolu maalesef kapalıdır. Kilise insanların gönül yoluyla kendi özlerini görmelerine engel olmaya çalışır. Çünkü hakikat onlarda tırnak içerisinde saklıdır. Hakikati size ben söylüyorum der. Oysaki her insan kendi özünü ancak kendisi görebilir. Ne varsa içindedir der Mevlana. Yani kendi gerçek özümüzden bahsediyoruz, kabuktan değil, itibari kimlikten değil. Gerçek ve değişmeyen özü ancak bizler görebiliriz. Batı'da maalesef bu yol kapalıdır.
Varoluşçu felsefenin etkilerini günümüzde nerede görebiliriz ve etkisi nelerdir?
Günümüzde sonsuzluk girdabı ve onunla birlikte manevi buhran ilişkilendirilebilir. İnsanlar önemli ölçüde zenginlik seviyesine ulaşmış olsalar da huzursuzlar çünkü hayatlarının bir anlamı olduğunu hissetmiyorlar. Nihai amaç nedir? Nihai hedef nedir? Hayatın anlamı nedir? Bu sorulara cevap bulamıyorlar. Bu konuda varoluşçular da aynı soruları soruyorlar. Öncelikle hayatın anlamını bulmamız gerekiyor ancak onlar yanlış yerde arıyorlar. Nasreddin Hoca'nın iğnesini samanlıkta kaybettiği hikayesi gibi dışarıda aramaları gerektiğini düşünüyorlar. Orası samanlık gibi karanlık olmadığı için dışarıda bulabileceklerini sanıyorlar. Oysa iğne samanlıktadır. Aslında hayatın anlamını bulmak için iç dünyamıza yönelmemiz gerekiyor. Ancak içimizdeki samanlığı bulmak da kolay değil. Eğer hayatın anlamını bulmak istiyorsak yüce insanların izinden gitmeliyiz. Bu da bizi Anadolu’ya yönlendiriyor.
Günümüzde takip edebileceğimiz filozoflar var mı, kişi özünü nasıl bulabilir?
Günümüzde, filozof olmasalar da gönül erleri olarak adlandırabileceğimiz insanlar var. Onlar Anadolu'da erenler olarak bilinirler. Gönül erleri, akli muhakemeden daha öte bir anlayışa sahiptirler. Onlar düşünceden ziyade kalp gözüyle bakmayı tercih ederler. Filozoflar ve bilim insanları, düşünerek var olanı açıklamaya çalışırken, gönül erleri görünmeyeni görmeye çalışırlar. Onlar var olanın ardındaki gerçek kaynağı bulmaya çalışırlar. Gönül erleri, düşüncenin ötesine geçerler ve özü keşfederler. Öz, değişmezdir çünkü düşünen her şey değişebilir. Yani değişen bir şey öz olamaz çünkü bu dünyada her şey zaman içinde akar ve zaman içinde akan hiçbir şey sabit kalmaz. Halbuki öz sabittir çünkü değişen bir şeyin hakikati olmaz. Bu fikri Platon da dile getirir. Dolayısıyla hakikat değişmeyendir. Bilgi de hakikat olarak değişmeyenin bilgisidir. Değişenin bilgisi hakikat değildir diyor Platon. Batı'da da gönül gözüne en çok yaklaşan Filozof Platon'dur. Onun kaynağı da Tevrattır. 13 yıl Mısır'da kalan ve Hazreti Musa'nın ilahi mesajıdır. Ancak maalesef Platon'dan sonra bu yol kapatılmıştır. Şimdi günümüzde tabii ki bir rehbere ihtiyaç duyuluyor. Kendi başına özü bulmak kolay değil. Yunus Emre 40 yıl boyunca Tapduk Emre dergahında odun taşıyor ve sabırla bekliyor. Yani bu süreci geçiren herkesin gönül gözünün açılacağına dair bir garanti yok. Açılsa güzel olur fakat kesin değil, açılmayabilir. Yunus'un gözü açılmış, görmüş. Bu yüzden bir rehberin eşliğinde, onun rehberliğinde gitmek gerekiyor. O rehber olmadan tek başına bulamazsın. Mümkün değil. Bu rehberler ise büyük ve yüce insanlardır. Hacı Bektaş, Yunus, Mevlana gibi. Şu anda örneğin Amerika'da en çok okunan kitaplar arasında Mesnevi geliyor. Mevlana'yı okuyorlar. Bizim değerimizi bizden daha iyi biliyorlar. Biz farkında değiliz. Bizde cevher var, elmas var. Onlar bizim değerimizi bizden daha iyi biliyorlar. Biz elimizdeki elması göremiyoruz, başkasının elindeki kömüre bakıyoruz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı, okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Okuyucularımıza Anadolu mayasına sımsıkı sarılmalarını önerelim, çünkü Anadolu mayası bizim özümüzdür. Anadolu mayası nereden geliyor derseniz, Hoca Ahmet Yesevi'den geliyor. Hoca Ahmet Yesevi, onun talebeleri, onun takipçileri diyelim. Hacı Bektaşi, Hacı Bayram Veli, Nasreddin Hoca, Yunus Emre, bunlar Anadolu insanının gönlünü yüzyıllardır mayalıyorlar. O mayada tutmuştur. Son zamanlarda biraz bozulma oldu, ama inşallah tekrar düzelecektir diyorum. Bizim takip etmemiz gereken Anadolu’nun erenlerdir.
Değerli bilgilerini bizimle paylaşan Prof. Dr. Şahabettin Yalçın’a teşekkür ederiz.
Haber: Berivan Karatekin
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...