Salgın ve bulaşıcı hastalıklar insanlık tarihi kadar eski zamanlara dayanmaktadır. İnsanların yerleşik hayata geçtiği ve toplu yaşamaya başladıkları süreçten itibaren salgın ve bulaşıcı hastalıklarının arttığı görülmektedir. Bilinen en eski salgın hastalıkların başında veba yer almaktadır. Kolera, çiçek, sıtma,verem gibi farklı hastalıklar da bulunmaktadır.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde salgın ve bulaşıcı hastalıklar için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu hastalıkların çoğu akciğere yerleşmektedir. Kötü hastalık, oyma, ölet, kıran, yumurcak gibi örnekler de bulunmaktadır. Antik Çağ’dan itibaren salgın ve bulaşıcı hastalıklar nedeniyle toplumdaki herkesin etkilediği, bir ordunun yok olduğu, bir devletin ortadan kalktığını durumlar bile söz konusu olmuştur. Osmanlı’da salgın ve bulaşıcı hastalıkları öğrenmek için, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Ayten Can ile röportaj gerçekleştirdik.
Osmanlı döneminde kolera hastalığı nasıl ortaya çıkmıştır?
Kolera hastalığı 1822 yılı ile birlikte Hindistan’da yayılmaya başlamış, Osmanlıya da gelmiştir. O dönemde İngilizler göç, ticaret yolu ile hastalığın Osmanlı Devleti’ne kadar ulaşmasını sağlamıştır. Osmanlı’ya geliş güzergahı Dicle ve Fırat ırmaklarından başlayıp, Osmanlı coğrafyasının neredeyse tamamına yayıldığı görülmektedir. 1831 yılından itibaren İstanbul’da görülmeye başlanmış ve karantina uygulaması yapılmıştır. Osmanlı Devleti’nde koleranın yayılmasında hacca giden hacıların etkili olduğunu görülmektedir. Ama Osmanlı döneminde bu salgın ve bulaşıcı hastalıklarının yayılma nedeni savaş dönemlerinde ticaret yollarından gelmektedir. Çünkü farklı bölgelerde ordularla karşılaşılmakta, sefere gidilmekte ve askerler aracılığıyla ya da ticaret gemileri ile hastalık yayılmaktadır. Hastalığı önlemek adına, II. Mahmut kolera hastalarını günümüzde restoran olarak çalışan Kız Kulesine kapattığını biliyoruz. Alınan önlemlere rağmen hastalık, Rusya'ya kadar ulaşmıştır. 1831 yılında özellikle II. Mahmut’un emri ile Rusya’dan gelen gemilerin Karadeniz’de beş gün süreyle bekletilmesi istenmiştir. Bir karantina uygulamasının olduğu görülmektedir. Sonraki süreçte kolera ile mücadele adına kurumlaşmaya gidildiğini, Karantina Müdürlüğünün kurulduğu görülmektedir.
Osmanlı döneminde en eski hastalıklardan olan verem (tüberküloz) hastalığı nedir ve nasıl bulaşır?
Bilinen en eski salgın hastalık başta veremdir. Verem hastalığı diğer adıyla ince hastalık, yüzyıllardır görülen çok yaygın bulaşıcı bir hastalıktır. Hipokrat, 18-35 yaş aralığındaki kişilerin bu hastalıktan çok daha fazla etkilendiklerini belirtmiştir. Akciğerde görülen bir enfeksiyon, verem mikrobuyla özellikle nefes yoluyla havadan geçmektedir. Akciğerler dışında akciğer zarı, lenf düğümleri, gırtlak, beyin zarı, bağırsaklar, böbrek, deri gibi organlarda verem hastalığı görülebilmektedir. Aynı zamanda verem olan hastalarla yakın olma, onun kullandığı eşyaları kullanma gibi çeşitli nedenlerle de yakalanabilen bir hastalıktır. Sultan 2. Mahmut’un veremden öldüğüne dair bazı bilgiler bile bulunmaktadır. Halk arasında gençlerin kara sevda sebebiyle ince hastalığa yakalandığı söylenilmektedir. Bunun sebeplerinden biri de mutsuzluktur. Bu hastalıkta ölüm oranı çok yüksektir. O dönemlerde verem savaş dernekleri ve dispanserleri kurulmuştur. Hastalığı önlemek için, ilaç tedavisi dışında, çok iyi beslenilmesi, mutlu olunması, sağlıklı bir ortamda yaşanması önerilmektedir. Osmanlı Döneminde hastalıkla mücadele etmek için hasta bakıcıların yetiştirilmesi sağlanmıştır. 1914 yılında verem hastalarının tedavisinin yapılması adına Hasta ve Yaşlı Bakımı Okulu açılmıştır.
Sıtma hastalığı en çok hangi alanlarda yayılmaktadır? Osmanlı döneminde hastalığı önlemek adına neler yapılmıştır?
Sıtma hastalığı özellikle sulak ve bataklık alanlarda yayılan bir hastalıktır. Sivrisinek aracılığıyla insandan insana geçmektedir. Bataklık bölgelerde anofel denilen sivrisinek aracılığıyla yayıldığı görülmektedir. Hastalık sebebiyle sıtma ateşi çıkabilmektedir. Malarya gribi sıtmadır aslında, bu da buna örnektir. Hastalıkla beraber karaciğer şişmekte, vücut organları değişime uğramakta ve karın şişmektedir. Tedavisi, kinin ile yapılmaktadır. Önlenmesi amacıyla bataklık bölgeleri kurutmaya çalışılmaktadır. Peki bataklıklar nasıl kurutulmalıdır? Okaliptus ağaçları dikerek. Mesela Marmaris yolu ağaçların arasından geçmektedir. O yol sıtma ile mücadele için yapılmış uygulamadır. Sebebi ise okaliptus ağacının fazla sus emmesidir. Bataklık alanlarda kanallar aracılığıyla akarsulara akan su olması gerekmektedir. Durgun su bulanık olur derler. Bataklık durgun sudur, birçok hastalığı içinde barındırmaktadır. Bu hastalığın tedavisinde ise kinin uygulanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı döneminde de sıtma hastalığından çok sayıda insan mağdur edilmiştir. Cephedeki savaşanlardan daha çok, sıtma hastalığından insan kaybedilmiştir. Osmanlı’da hem devlet hem de sivil toplum örgütlerinin bu konu ile ilgili çalışma yaptığını görülmektedir. Çünkü bütün toplum bundan etkilenmiştir. Etkilediği toplumlar daha çok dar gelirli, kötü şartlarda yaşayan insanlardır. Çünkü İmmün sistemi güçlü değildir. İmmün sistemi zayıf olanlarda hastalığın yayılma durumu söz konusudur.
Osmanlı döneminde çiçek hastalığı için hangi çalışmalar sağlanmıştır?
Çiçek hastalığı, diğer salgın ve bulaşıcı hastalıklarda olduğu gibi göç ve ticaret yolları ve savaşlar nedeniyle yayılan hastalıklardandır. Çiçekle mücadele, Osmanlı Devletinde Lale Devri dediğimiz süreçle başladı.18.yüzyıldan sonra, özellikle 19.yüzyıl da çiçekle ilgili daha fazla bilgi sahibi olduğunu görülmektedir. 1845’de İstanbul’da büyük bir çiçek salgını görülmüş ve birçok kişi etkilenmiştir. 1846’da Anadolu’ya yayılmıştır. 1873, 1894, 1895 yıllarında yine İstanbul’da büyük bir çiçek salgını olduğunu kaynaklardan görüyoruz. O dönemde çiçek illeti olarak tanımlanmış. Hastalık vücutta iltihaplı kabarcıklar oluşmasıyla kendisini gösteriyor. İz bırakır, aynı zamanda körlüğe neden olabilir. Çok daha ağır durumlara da gidebilir. Tedavi edilmezse ölümle sonuçlanabilir. Osmanlı Devleti bu hastalıkla mücadele konusunda Çiçek Aşısı Nizamnamesi çıkarmıştır. 1885 yılında kanunla mücadele edilmesini isteniliyor, yürürlüğe giriliyor ve bunun için aşı haneler kurulup aşılar üretiliyor. Cumhuriyet yıllarında da aşı üretilmeye devam edilmiştir. Hatta bu üretim sayesinde yurt dışına aşı ihraç edilmiştir. 19. yüzyıl Osmanlı döneminde de Çiçek Aşısı Evleri kurulmuştur.
Cüzzam hastalığı nedir? Osmanlı döneminde cüzzam hastalığı için nasıl düzenlemeler yapılmıştır?
Cüzzam vücutta çeşitli lepra diye tanımlanan değişimlere, sakatlanmalara neden olan bir hastalıktır. Hastalık bulaş yoluyla, cinsel, yiyecek-içecek ile bulaşmaktadır. Osmanlı’da hastalığa yakalananlar Cüzzamhanelerde tecrid edilmektedir. Tahaffuzhaneler, miskinhaneler, miskinler tekkesi gibi yerlerde bulaşı önlemek için hastalığa yakalananları toplumdan ayırmaktadırlar. Cüzzam; Dünyada, Osmanlı Döneminde, Cumhuriyet Döneminde vakaların olduğu günümüzde artık mücadele edildiği için daha az sayıda görülen salgın ve bulaşıcı hastalıklar arasında sayılmaktadır.
Salgın hastalıklarının genelde göç, ticaret ve savaş yoluyla bulaştığını, hastalıkların sonuçlarının zor olduğu, özellikle Osmanlı Dönemi ve sonraki dönemlerde bu hastalıklar için çalışmalar yapıldığı ve toplum sağlığının geri kazanılmasının hedeflendiği bilgilerini bizlerle paylaşan Dr. Öğr. Üyesi Ayten Can’a çok teşekkür ediyoruz.
Haber: Elif Erar
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...