Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


ORTA ÇAĞ’DAN GÜNÜMÜZE: TARİHİ SAVAŞ SANATLARI YENİDEN CANLANIYOR

09.03.2025
Spor

 

Kılıçların çarpıştığı, zırhların yankılandığı bir dünyaya adım atın! Historical European Martial Arts (HEMA) yani Tarihi Avrupa Dövüş Sanatları, eski Avrupa savaş tekniklerini akademik kaynaklara dayanarak yeniden canlandırırken, Buhurt ise tam zırhlı dövüşlerin en sert ve rekabetçi hali olarak savaş meydanlarını modern arenalara taşıyor. Hem tarih tutkunlarını hem de dövüş sporlarına ilgi duyanları bir araya getiren bu disiplinler, cesaret, strateji ve fiziksel dayanıklılığı sınayan gerçek bir meydan okuma sunuyor. Tarihin tozlu sayfalarından çıkıp günümüz sahnelerinde yeniden hayat bulan bu dövüş sanatları, gelenek ile modern spor anlayışını buluşturarak savaşçı ruhu yaşatmaya devam ediyor!

 

Müzik prodüktörlüğünden tarihi savaş sanatlarına uzanan sıra dışı bir yolculuk… Burak Yarar, müzik alanındaki kariyerinin yanı sıra, Türkiye’de HEMA ve Buhurt disiplinlerinin gelişimine öncülük eden isimlerden biri. Kuzgun Akademi ile tanıştıktan sonra bu alana ilgisini keşfeden Yarar, 2016 yılında Tarihi Savaş Sanatları Derneği’ni kurarak Türkiye’nin uluslararası alanda tanınmasını sağladı. HEMA ve Buhurt’un tarihsel kökenlerinden günümüzdeki rekabetçi ortamına kadar pek çok konuda bilgi ve düşüncelerini bizimle paylaştı.

 

Kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Burak Yarar, 1983 doğumluyum, 41 yaşındayım. Müzik prodüktörlüğü yapıyorum. Bilgi Üniversitesi’nde Müzik Bölümü’nden mezun oldum, ardından Londra’da müzik prodüktörlüğü üzerine yüksek lisans yaptım. Ülkeye döndükten sonra bu alanda çalışmaya devam ettim. 2015 civarında, meslekteki aksaklıklardan dolayı bir değişiklik yapma kararı aldım ve kaçacak bir yer ararken Kuzgun Akademi’yi keşfettim. Orada Buhurt (tarihi zırh dövüşü) ve HEMA (Tarihi Avrupa Dövüş Sanatları) gibi alanlara ilgi duyan insanlarla tanıştım. Bu beni harekete geçirdi ve birkaç arkadaşla bir araya gelerek Tarihi Savaş Sanatları Derneği’ni kurduk. Zamanla bu alanda aktif olarak yol aldık. 2016’dan itibaren de Türkiye’nin milli takımı olarak kabul edildik.

 

Buhurt ve HEMA nedir? Bu sporlarla ne zamandır ilgileniyorsunuz?

HEMA, “Historical European Martial Arts” (Tarihi Avrupa Dövüş Sanatları) anlamına gelir. 1300’lerden önce yazılmış dövüş kitapları, tekniklerin resimlerle gösterildiği ve açıklamalarla anlatıldığı kaynaklardır. Bu teknikler, eski parşömenlerde yer alan çizimlerle günümüze kadar gelmiştir. HEMA, dövüşün tehlikeli olduğu, silah kullanılarak gerçek savaş tekniklerinin öğrenildiği bir alandır. Son 20-25 yılda bu teknikler, tarihçiler ve arkeologlar tarafından yeniden popülerleştirilmiş ve daha sportif bir hale gelmiştir. Eskrim gibi ancak temeli çok daha eskidir. Buhurt, tarihteki Avrupa savaşlarını simüle eden bir spor dalıdır ve bu alanda hem düellolar hem de takım dövüşleri yapılır. 5’e 5, 30’a 30 gibi farklı takımlar halinde dövüşler düzenlenir. Buhurt, hem takım dövüşlerini hem de bireysel dövüşleri içerir. Bu spor, oldukça yüksek risk taşır çünkü kullanılan silahlar gerçekçidir ve çok tehlikeli olabilir. HEMA, daha çok bir savaş sanatıyken Buhurt, bir spor olarak kabul edilen ve takım odaklı dövüşleri içeren bir alandır. Hem HEMA hem de Buhurt, ciddi bir şekilde yapılması gereken ve tehlikeli olan spor dallarıdır.

 

Buhurt ve HEMA ile ne kadar süredir tanışıyorsunuz? Nasıl haberiniz oldu?

Küçüklüğümden beri fantastik edebiyat ve filmlere ilgi duyuyordum, ayrıca batıya olan merakım da vardı. Doğuya da ilgim vardı ancak çevrem pek desteklemiyordu. Bir gün silah çeşitlerini merak edip YouTube’dan araştırmaya başladım. “Dungeon and Dragons” oyunundaki silah isimlerinin gerçekte neye karşılık geldiğini öğrenmek istedim. Bu sırada HEMA ile tanıştım. Ancak o zamanlar ilgi duymadım, sadece videolarını izleyerek ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bu durum yaklaşık 1-1.5 yıl sürdü. Hatta MMA (Karma Dövüş Sanatları) izler gibi izledim ama kendimi bu sporu yaparken hayal etmedim.

2015’te meslek hayatımda bazı şeyler ters gitmeye başlayınca, müzik prodüktörlüğü yaparken hayatımda bir değişim arayışına girdim. HEMA’ya ilgi duymam da böyle başladı. Kuzgun Akademi’yi keşfettim, içeri girince zırhlar ve kılıçlarla karşılaştım. Burayı ilk başta bir hediyelik eşya dükkanı sandım, fakat birkaç ay burada çalıştıktan sonra bu sporu yapmaya karar verdim. Benim gibi insanlar olduğunu fark ettim ve dernek kurma fikri doğdu. 8 kişi bir araya gelip derneği kurduk ve 2016’da Milano’ya gidip federasyona katıldık. HEMA dersleri vermeye başladık. İlk başta hocalık yapmayı kabul edemedim, ancak bilgileri paylaşarak ilerledik. Zamanla yurt dışından hocalar getirmeye, turnuvalara katılmaya ve bu süreçte kendi yolumuzu çizmeye başladık. Toplamda 9 yıldır Buhurt, 10 yıldır ise HEMA ile uğraşıyorum.

 

Bu sporun size ne gibi getirileri oldu?

Bazı insanlar sporu deşarj olmak için yapar, ama ben böyle bir şey yaşamadım. Aslında agresif bir insan değilim. Herkes gibi sinirlenebilen biriyim ama bir şekilde bu duyguları bastırmayı öğrenmişim. Bu yüzden spora bir agresyon atma amacıyla bakmadım. Tam tersine, gerçekten yapmak istediğim bir şeyi yapıyor olmanın heyecanıyla başladım. İlk etapta sadece spora odaklandım, başka hiçbir derdim yoktu. Tabii ki konsantrasyon sağlıyorsunuz, bazen de zen hali dediğimiz durumu yaşıyorsunuz, ama zamanla dernek işlerinin yönetim kısmı da devreye girmeye başladı. Birçok sorumluluk birikti, çünkü diğer arkadaşlarım benim kadar bu işe odaklanamadılar. Ben müzikten uzaklaştıkça tüm maddi ve manevi kaynaklarımı buraya kanalize ettiğim için daha çok zaman ayırabildim ve daha çok şey yapabildim. Bu yüzden karar mekanizmaları da bana kaldı. Sonuç olarak bir süre sonra tek başıma kalmaya başladım ve bu da bir stres kaynağıydı. Dernekteki stres böyle bir şey.

Tabii ki yönetimsel sorumluluklar beni daha stresli hale getirdi ve daha üzgün olmama neden oldu, ancak bir yandan da sağladığı getiriler oldu. Yurt dışında pek çok farklı ülkeden arkadaş edindim, yüksek statülü insanlarla tanıştım. Karşılıklı sevgi ve saygı gördüm. Yurt dışından gelen insanlar ve ben buraya gittiğimde, özel araçlarla karşılanma gibi büyük bir ihtişam gördüm. Bunu yaşamak çok güzel. Yaptığım şeyin takdir edilmesi ve saygı görmesi hoş bir duygu. Özellikle Türkiye’de başı çeken biriyseniz saygı daha da fazla oluyor. Tabii arada gülenler ve “Bu ne ya?” diyenler de oluyor, ama sonrasında böyle şeyler yüzünden bazen insanlar yolunuza bakmıyor ve arkada ne olduğunu görmüyorlar. Bu süreçte müzik kariyerimle ilgili zaman kaybettim, ancak spor yaparak sağlıklı bir insan oldum. Şu ana kadar ciddi bir sakatlık geçirmedim, şükürler olsun. Ufak tefek şeyler sayılmazsa, düzgün ve güzel insanlarla tanışmak en büyük getirisi oldu. En yakın arkadaş çevremin büyük bir kısmını bu spordan tanıdım ve onlar benim en yakın ailem oldu.

Zırhlı dövüş sert bir spor. Bu sporda sakatlık riski var mı?

Bu sporu yaparken gerçekten ciddi riskler var. Zırhın altına alınan darbeler, sakatlanmalara yol açabiliyor. Eskiden, olimpik komiteye girmeye çalıştığımız dönemde zırhlar çok daha az koruyucuydu, ama sonrasında yeni regülasyonlar geldi ve zırhların koruyuculuğu arttı. Ancak yine de riskler devam ediyor. Bu sporda amacınız rakibinizi yere düşürmek. Bu da çoğunlukla güreşme ya da büyük acı vermek suretiyle yapılıyor. Yani üzerinizdeki zırh, araba çarpıyormuş gibi hissettiriyor. Zırh kırılmasa bile, darbenin yüzde 30’unu yine alıyorsunuz ve bu da ciddi bir etki yaratıyor. Mesela, bir kere kolumdan darbe aldım ve o kadar büyük bir sarsıntı yaşadım ki, kolumda damar patladı. Kırık zannettim ama o şekilde dövüşmek zorunda kaldım. Kolumun içinden su sesi geliyordu. Bazen insanlar felçli kalabiliyor. 2019’da Dünya Şampiyonası’nda bir arkadaşımız rakibinden balta darbesi aldı ve ense köküne vuruldu. 25 saniye boyunca paralize kaldı ve sadece göz kapaklarını hareket ettirebiliyordu. Parmak kırıkları da sık yaşanıyor. Miğfer patladığında kafatasına balta girebiliyor ve tek bir darbeyle kafatasını çatlatabiliyor. Ancak en sık karşılaşılan şey dizlerdeki yorgunluk ve sakatlıklar. Çünkü zırhlarla koşuyor, darbe alıyor ve sürekli bu yükü taşıyorsunuz. Bu da uzun vadede dizlerde zorluklara yol açabiliyor. Ayrıca bu spor, sürekli antrenman yapmayı gerektiriyor. Turnuvalar da çok zorlu geçiyor, bir turnuva 5 gün sürebilir ve sabah 9’dan akşam 5-6’ya kadar bu zırhlarla dövüşmek zorunda kalıyorsunuz. Bu, fiziksel olarak çok yorucu bir şey.

 

Türkiye’de bu spor için turnuvalar düzenleniyor mu? Düzenleniyorsa ne aşamada? 

Zırhlı spor için konuşursam, Türkiye’de bu sporu bizden başka yapan yok. Çünkü ekipmanları almak çok pahalı ve zor. Yurt dışından sipariş etmek gerekiyor, bu da zaman alıyor. Bu nedenle Türkiye’de uygulayan sayısı oldukça düşük. Yapan olmadığı için turnuva düzenlemek de mümkün olmuyor. Pandemiden önce, 2019’da Riga’da yapılan federasyon toplantısında İstanbul’u dünya şampiyonasına ev sahipliği yapması için önerdim. İstanbul, diğer ülkelerle birlikte seçilen üç adaydan biriydi. O dönemde Yedikule Zindanları’nda yapmayı planlıyorduk. Ancak pandeminin patlak vermesiyle bu planlar ertelendi. 2021’de tekrar gündeme geldi fakat turnuvayı düzenlemek için erken olduğunu düşündüm, bu yüzden başvurmadım. Bu sefer Romanya seçildi. Ancak Romanya’da da, 2022’de yapılması planlanan turnuva, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle iptal oldu. Şu anda uluslararası federasyonun turnuvalarında tüm organizasyon, kamp alanları, otel düzenlemeleri ve anonslar gibi unsurların bir arada yürütülmesi gerekiyor. Sonuç olarak, Türkiye’de bu tür bir turnuva düzenlemek, büyük lojistik ve maddi gereksinimler içeriyor. Bu nedenle daha büyük ve iyi altyapıya sahip yerlerde yapılması gerekiyor.

 

Yaptığınız sporda bir yaş veya cinsiyet kısıtlaması var mı? 

İki sporda da böyle bir kısıtlama yok. Sonuçta ağaç yaşken eğilir, bunu biliyorsunuz. Zaten özellikle zırhlı dövüş, geçmişte soyluların birbirlerini sınadığı bir spordu. Soylular da küçük yaştan itibaren eğitim alırdı. Dört beş yaşından itibaren dövüşmeyi ve kılıç kullanmayı öğrenirlerdi, çünkü meslekleri buydu. Biz de aynı mantıkla ilerlediğimiz için bu sporda belli bir yaş sınırı yok. Türkiye’de de herhangi bir spor dalına küçük yaşta başlamak önemli. Ben de spora küçük yaşta başladım. O yüzden yaş, boy, kilo ve cinsiyet gibi bir sınırımız yok. Kadın sporcularımız da var, üstelik madalya kazananlar da bulunuyor. Ancak erkeklerin ilgisi daha fazla. Çünkü kılıç dövüşü fiziksel bir branş olduğu için erkekler bu tarz sporlara daha eğilimli olabiliyor. Bilgisayar oyunlarında bile erkek oyuncu sayısı daha fazla, buraya olan ilgileri de biraz oradan geliyor diyebiliriz.

 

Burak Yarar’a bilgi ve tecrübelerini bizimle paylaştığı için teşekkür eder ve spor hayatında kendisine başarılar dileriz.

 

Haber: Umutcan Demir

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00