Heykel sanatı geçmişten günümüze gelen en eski sanat dallarından biridir. Heykelin günümüzdeki estetik anlayışı bir yana geçmişte insanların inançları doğrultusunda kullanılırdı. Bu yüzden toplumda heykel sanatı, en eski çağlardan itibaren varlığını korumuştur. Taş, mermer gibi madenler dışında ağaçların da iyi bir materyal olduğunu söylemek mümkündür. Yapılan ve ortaya çıkarılan ağaç eserler, diğer materyallere nazaran daha az ömürlü olsa da ölümü gerçekleşmiş bir ağacın yaşama tekrar dönmesini sağlamaktadır.
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Programları ve Öğretim Bölümü mezunu olan Şevki Köse, kariyerine haber kameramanı olarak başlamıştır. Uzun yıllar habercilik yaptıktan ve emekli olduktan sonra hobisine ağırlık vermek ve kendisini bu alanda geliştirmek istemiştir. Doğadan bulduğu materyallerden yaptığı heykeller için “Doğayla birlikte” diyen Köse, ağaç heykeltraşlığı ile ilgili bilgi ve birikimlerini bizlere aktardı.
Ağaçlara şekil vermek ve ölmüş olan bu canlıları tekrar hayata döndürme isteğiniz nasıl başladı?
Küçük yaşlarda kurduğum bir hayaldi. Meslek hayatı içerisinde fırsat buldukça hobimin üzerine gittim, şu anki konumumda bile iş olarak değil bir hobi olarak görüyorum. Çünkü bunu bir işe çevirirsem eserlerime vermiş olduğum değer ve duyguyu topluma aktaramam. Dolayısıyla iş olarak görmüyorum. Ayrıca heykeltraşlık ile ilgili herhangi bir eğitim almadım. Şu anki konumuma tamamen deneme yanılma yoluyla ve kendimi eğiterek geldim.
Eserlerinizi tasarlarken ne hissediyorsunuz?
Öncelikle materyalleri doğadan buluyorum ve hazır ürün kullanmıyorum. Bir ağaca baktığımda onun içerisindeki figürü görüyorum, dışındaki katmanı yontma tarzında kaldırıyorum ve heykel ortaya çıkmış oluyor. Yaptığım iş ağacı tamamen değiştirmek değil, ağacı figüre adapte etmektir.
Eserleriniz bir zamanlar doğanın bir parçası ve yaşayan bir canlıydı, ölen bu canlıları tekrar yaşama döndürdüğünüzü düşünüyor musunuz?
Ağaçlar için öyle düşünüyorum ama aynısını taşlar için söyleyemem. Sonuçta onlar binlerce yıldır orada. Benim tek yaptığım üzerlerine şekiller oymak.
Eserleriniz duygularınıza göre mi şekilleniyor?
Çalıştığım parça üzerinde bir esinti yakalıyorum, eseri ortaya çıkarırken duygularıma ve düşüncelerime göre şekillendiriyorum. Eserlerimi doğayla birlikte yapıyorum, doğanın zaten vermiş olduğu şeklin üzerinden gidiyorum çünkü bakış açısını değiştirmek istiyorum. Yaptığım işin temeli bu. Herhangi bir yerde bulduğumuz ölü bir ağaç parçasının içindekini görmeye çalışıyorum. Bu benim felsefem, içindekini görmeye çalışıyorum ve onu dışarıya çıkarıyorum.
Ağaçtan yapılan bu eserlerin bir kalıcılığı var mı, ömrü taş heykeller kadar uzun mu?
Nasıl muhafaza ettiğine göre değişir. Kapalı bir mekanda evinin baş köşesine koyarsan 100 yıl yaşar ama açık alanda bakım yapmadan bırakırsan 10 yıl yaşar. Nasıl bakım yaptığına bağlı. Ayrıca ağaçtan ağaca, suya güneşe maruz kalmasına göre çok değişkenlik gösterebilir. Biz hep bakıldığını düşünerek yorum yapacak olursak eğer bunun bir ömrü yok. Çok uzun süre yaşayabilir.
Ağaçları sanat eserlerine dönüştürme fikriniz nasıl ortaya çıktı, daha önce örneklerini gördünüz mü?
Hiç kimseden görmedim, bu fikir çocukluğumdan beri vardı. Tek sorunum tam zamanlı çalışmak gibi bir fırsatım olmamıştı, olunca da peşinden gitmeye karar verdim. Türkiye’de bu işin öncüsü olduğumu savunmuyorum ama ağacı yerinde şekillendiren ilk kişi benim.
Bize bir eserinizden bahsedebilir misiniz?
Karabiber ağacından bahsedebilirrim. Afrika’da Ruanda diye bir ülke var, yakın geçmişte orada bir soykırım olmuştu. Aynı ülkede yaşayan insanlar birbirlerini öldürmüşlerdi. Bir mesaj olmasını istediğim için karabiber ağacında şekil vermek istedim. Eserde kafasının üzerindeki halkaları derinleştirmekten başka bir şey yapmadım. Ağacın şeklini bozmadan eserimi tamamladım. Dikkat çekmek amacıyla eseri siyah yapmak istedim. Bir anlam ifade etmesi için karabiber ağacını kullandım ve eserimin adını ölenleri anmak için Ruanda koydum.
Ağaçların tekrar yaşama dönmesini sağlayan ve bize bu eserlerini tanıtma imkanı sunan Şevki Köse'ye teşekkür ederiz.
Haber: Halil İbrahim Serdar
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...