Yüzyıllardır süregelen bir sanat olan kalemişi, Osmanlı’dan günümüze taşınan en değerli miraslardan biridir. Cami, türbe ve tarihi yapıların süslemelerinde karşımıza çıkan bu sanatın ustalarından biri de Semih İrteş’tir. Hem sanatın inceliklerini hem de Konya’daki Kubbeyi Hadra’nın kalemişi restorasyonu sürecini usta sanatçıyla konuştuk.
Osmanlı ve Selçuklu sanatının en zarif miraslarından biri olan kalemişi sanatı, yüzyıllardır cami ve türbeleri süslüyor. Ancak bu kadim sanat, ustalarının giderek azalmasıyla birlikte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. İşte, bu mirası günümüze taşıyan son büyük nakkaşlardan biri, Semih İrteş.
Kubbelerde saklı bir sanat: Kalemişi sanatı
Mimari yapılar yalnızca taş, tuğla ve harçtan ibaret değildir; ruhunu onlara nakşedilen sanatsal dokunuşlar verir. Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin en çarpıcı unsurlarından biri olan kalemişi süslemeleri yüzyıllardır camileri, türbeleri ve sarayları süsleyen geleneksel bir sanat dalıdır. Bu sanatın yaşayan ustalarından biri olan Semih İrteş, yıllardır kaybolmaya yüz tutmuş bu zanaatı yeniden canlandırıyor. Onun fırça darbeleriyle tarihi yapılar eski ihtişamına kavuşuyor. İstanbul’daki atölyesinde bizi karşılayan İrteş, bu sanatın inceliklerini ve restorasyon sürecini anlatırken bir yandan da geleneksel desenleri kağıda döküyor. Kalemin ucundaki titiz hareketler, yüzyıllık motifleri sanki zamanın ötesinden günümüze taşıyor.
Kubbeyi hadra: Yeşil Kubbe’nin öyküsü
Konya’da Mevlana Türbesi’ni örten ve halk arasında “Yeşil Kubbe” olarak bilinen Kubbeyi Hadra, Osmanlı ve Selçuklu’nun kalemişi sanatındaki inceliğini yansıtan en önemli eserlerden biridir. Semih İrteş, bu özel yapıyı restore eden sanatçılardan biri olarak süreci şöyle anlatıyor: “Kubbeyi Hadra, yalnızca bir yapı değil, bir maneviyat ve estetik abidesidir. Osmanlı ustaları, kubbede kullanılan desen ve renkleri büyük bir özenle seçmiş. Her bir motifin altında derin bir anlam yatar. Mesela, bu süslemelerde kullanılan yeşil tonları, İslam kültüründe huzur ve maneviyatın sembolüdür. Kubbeyi süsleyen hat yazıları, mimariyle öyle bir bütünlük içinde ki adeta gökyüzüne açılan bir dua gibi.” Kubbeyi Hadra’nın süsleme ve onarım sürecinin oldukça zahmetli olduğunu aktaran, kubbenin iç kısmındaki motiflerin yeniden canlandırılması için yapılan çalışmaları anlatan İrteş, “Orijinal desenlerin izlerini bulabilmek için titiz bir kazıma işlemi yaptık. Osmanlı Dönemi sanatında renk ve desen kullanımı rastgele yapılmaz; her motifin bir anlamı, her tonun bir hikâyesi vardır. Kullanılan yeşil tonları ve altın yaldızlar, İslam sanatının ruhunu yansıtan en önemli ögelerdendir.” şeklinde belirtti.
Kalemişi teyinatı: Desenlerin ve renklerin sırrı
Osmanlı sanatında kalemişi süslemeler, yalnızca göz zevkine hitap eden bir unsur değil, aynı zamanda yapının manevi kimliğini belirleyen önemli unsurlardır. Bu süslemenin planlama ve restorasyon sürecinde “tezyinat” adı verilen bir aşama vardır. Tezyinat süreci, kullanılan desenlerin ve renklerin belirlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Bu süreç hakkında İrteş, “Tezyinat aşamasında, kalemişi süslemeleri orijinal haline döndürmek için eski arşivlere, dönemin mimari tarzına ve yapının kendi tarihine başvuruyoruz. Kubbeyi Hadra örneğinde, üzerindeki süslemeleri katman katman açarak orijinal desenleri ve renkleri tespit ettik. Zaman içinde solmuş renkleri analiz ederek, doğal pigmentlerden oluşan özel boyalarla orijinaline en yakın haliyle restorasyonu gerçekleştirdik.” dedi. İrteş’e göre, Kubbeyi Hadra’daki süslemeler yalnızca birer görsel sanat unsuru değil, aynı zamanda dönemin bilim ve sanatı nasıl birleştirdiğini gösteren birer mühendislik harikasıdır. İrteş, “Osmanlı sanatında, özellikle de kalemişi süslemelerinde büyük bir geometri bilgisi vardır. Kubbe süslemeleri sadece göz zevkine hitap etmek için yapılmamıştır. Osmanlı kalemkârları, ışığın ve mimarinin etkileşimini göz önüne alarak desenleri titizlikle işlemişlerdir. Yeşil tonlarının zamanla solmasını engellemek adına özel pigmentler ürettik ve desenleri dönemin yöntemlerini takip ederek uyguladık. Çünkü burada yapılan her işin, manevi bir derinliği var.” diye ekledi.
Zamana karşı direnç: Osmanlı kalemişi sanatını yaşatmak
Semih İrteş, geleneksel Osmanlı kalemişi sanatının günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. Restorasyon süreçlerinde yapılan hataların yapının özgün kimliğine zarar verdiğini vurgulayan İrteş, bu nedenle ustaların deneyimlerini ve teknik bilgilerini genç nesillere aktarmasının hayati önem taşıdığını söyledi. İrteş, “Kalemişi sanatı, yalnızca bir süsleme sanatı değildir. Bu sanat, Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin ruhunu yaşatan en önemli unsurlardan biridir. Eğer geleneksel teknikleri unutursak bu miras yok olur. Bu yüzden usta-çırak ilişkisini devam ettirmek bizim görevimizdir. Şu an genç sanatçılar arasında bu alana ilgi duyanlar var, ancak sayıları az. Umarım bu sanatı layıkıyla öğrenip geleceğe taşıyan gençler yetiştirebiliriz.” şeklinde aktardı.
Geleceğe bırakılan miras
Semih İrteş’in anlattıkları, Osmanlı kalemişi sanatının nasıl bir titizlikle icra edildiğini gözler önüne seriyor. Kubbeyi Hadra gibi tarihi yapılar, yalnızca taştan ve boyadan ibaret değil, yüzyılların sanat anlayışını ve inancını taşıyan yaşayan miraslardır. Osmanlı sanatı konusunda çalışan gençlere bir mesajı olup olmadığını sorduğumuzda İrteş, “Bize emanet edilen bu miras sadece süsleme değil, ruhu olan bir sanat. Eğer bu sanata gönül vermezseniz, desenler birbirini tekrar eden bir görüntüye dönüşebilir. Oysa kalemişi bir duygu işidir. Bu mirası korumak için eski ustaları anlamamız ve onların izinden giderek öğrendiklerimizi aktarmamız gerekiyor. Kubbeyi Hadra gibi yapılar, Osmanlı sanatının zirve noktaları ve bu sanatın geleceği bizim ellerimizde.” diyerek sözlerini noktaladı.
Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin en zarif sanatlarından biri olan kalemişi, ustaların titiz çalışmaları sayesinde bugün hâlâ yaşatılıyor. Semih İrteş’in Kubbeyi Hadra’daki restorasyon süreci, bu sanatın yalnızca estetik bir unsur değil, aynı zamanda bir kültürel miras taşıyıcısı olduğunu bir kez daha gösterdi. Ancak bu miras, ustadan çırağa aktarılmadığı takdirde kaybolma riskiyle karşı karşıya. İrteş’e göre kalemişi sadece desen değil, bir duygu ve ruh işidir. Bu sanatın geleceği, onu sahiplenip yaşatacak yeni nesillere bağlı. Kubbeyi Hadra gibi tarihi yapılar, geçmişin izlerini geleceğe taşıyan sessiz tanıklardır. Şimdi, bu mirası koruyarak gelecek kuşaklara aktarmak bizlere düşüyor. Semih İrteş’e bu söyleşi için teşekkür ederiz.
Haber: Aslı Boyacıoğlu
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...