Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


MİLYONLUK SEVDA MI TİCARET Mİ? DEVE YÜKÜ

16.11.2025
Dosya

 

Çoğumuz için 'hobi', günlük stresten kaçtığımız bir sığınaktır. Kitap okur, film izler, belki spor yaparız. Ancak Aydın ve Ege'nin kadim Yörük kültüründe 'hobi', yaşamın ta kendisidir. Burada 'deve bakmak' bir boş zaman aktivitesi değil; uğruna özel vakit yaratılan, maliyeti düşünülmeyen bir 'sevda'dır. Sahiplerinin "aile ferdi" olarak gördüğü bu milyonluk tutkunun ardında ise biri 'sevda' diğeri 'ticaret' üzerine kurulu, birbiriyle asla kesişmeyen iki ayrı döngü yatar. Bu gizli dünyanın sırlarını ve maliyetini; Veteriner Hekim Adem Çetinöz'ün bilimsel yaklaşımı, 'yaşayan efsane' Adem Şentürk'ün tecrübesi, zanaatkâr Osman Yörük'ün el emeği ve Kamil Pehlivan'ın bitmeyen tutkusuyla aydınlatıyoruz.

 

Ege'nin kış aylarını şenlendiren deve güreşleri, yüzlerce yıllık bir geleneğin görkemli bir yansımasıdır. Arenada birbirine üstünlük kurmaya çalışan dev cüsseli tülüler, izleyenlere adeta bir görsel şölen sunar. Ancak bu şölenin perde arkası, devasa bir ekonomik bilmeceyi de beraberinde getiriyor. Yakın zamanda bir güreş devesinin 16 Milyon TL gibi rekor bir fiyata el değiştirmesi, bu hayvanların bir "hobi" olmaktan çıkıp lüks bir statü sembolüne, yani bir klasik otomobil veya yat değerine ulaştığını kanıtlıyor. Bu durum, kaçınılmaz bir soruyu doğuruyor: Bir servet değerindeki bu hayvanların yıllık masrafı nedir ve bu devasa maliyet, güreş sezonu dışındaki 8 ay boyunca nasıl karşılanıyor?

 

Milyonluk bakımın perde arkası

Güreş develerinin yaz aylarında turistik bölgelerde gezdirilerek veya sünnet düğünlerinde kullanılarak maliyetlerini amorti ettiği yönündeki yaygın kanının peşine düştük. Aydın'da 20 yıllık deve uzmanı Veteriner Hekim Adem Çetinöz, 40 yıllık "yaşayan efsane" deveci Adem Şentürk ve bu işe gönül vermiş Kamil Pehlivan ile görüşerek bu gizli ekonomik döngüyü araştırdık. Karşımıza çıkan gerçek, bu kültürün içinde bir değil, iki ayrı dünyanın var olduğunu gösterdi: Biri prestij ve sevda üzerine kurulu "Güreş Devesi", diğeri ise tamamen ticari, yıllık yüzde 50 kâr getirebilen "Yoz Deve" pazarı.

 

"Zengin Çocuğu": 16 milyon TL’lik aile ferdi

Araştırmamızın ortaya çıkardığı ilk ve en net bulgu, kamuoyundaki yaygın kanıyı tamamen yıkıyor: Değerli, şampiyon veya güreşe hazırlanan "Tülü" cinsi develer, kesinlikle turistik gezilerde, sünnet düğünlerinde veya gelir getirici başka bir işte kullanılmıyor. Kırk yıllık deveci Adem Şentürk, bu ayrımı, başka bir devecinin yapamayacağı kadar net bir benzetmeyle yapıyor: "O develer ayrı. Bu güreş develerinde o işi yapamazsın. Bir fakir çocuğu vardır, bir zengin çocuğu vardır. Bizim güreş develerimiz bir zengin çocuğu. Onlara o kadar bakıyoruz ki, ben onlara baktığım kadar kendime bakmıyorum." Bu "zengin çocuğu" benzetmesi, sadece bir sevgi ifadesi değil, aynı zamanda muazzam bir hayvan refahı standardını da tanımlıyor. Veteriner Hekim Adem Çetinöz, bu hayvanlara gösterilen özeni şu sözlerle anlatıyor: "Bir sığır veya bir koyun, asla bir devenin bulduğu rahatlığı bulamaz. Suyu dahi ısıtılarak, dinlendirilerek verilir. Her damla su ya ısıtıcıdan ya güneş enerjisinden geçer.”. Deveciler için bu, bir "hastalık" seviyesinde tutkudur. Bu develer, bir "oyuncak" değil, birer "atlet" olarak görülüyor. Çift hörgüçlü Baktriya (Baba) ile tek hörgüçlü Dromedary (Anne) melezlenmesiyle elde edilen bu "Melez Azmanları", Veteriner Çetinöz'ün belirttiği gibi, bir tona ulaşan devasa fiziksel güce sahip hayvanlardır. Bu denli değerli bir "atlet", en ufak bir sakatlık riski olan turistik bir faaliyete sokulmaz. Güreş develeri, sahipleri için bir gelir kapısı değil; uğruna para harcanan, sosyal statü sağlayan bir tutku.

 

Paralel evren: "Yoz Deve" ve ticari ekonomi

Peki, hepimizin bildiği o "gelin gezdiren" veya "turist gezdiren" develer neyin nesi? İşte araştırmamızın odak noktasındaki "ticari ekonomi" tam da burada, güreş arenasından tamamen ayrı bir evrende dönüyor. Şentürk, bu ikinci pazarın varlığını ve kârlılığını bizzat tecrübe etmiş biri olarak doğruluyor: "O turizm işini yapan develer ayrı. Onlara biz 'Yoz' develer deriz. O yoz develerle bu ticaret amacıyla iş yapabilirsin." Bu "Yoz" develer, güreş develeri gibi "Melez Azmanı" değil; genellikle daha uysal karakterli, turistik faaliyetlere ve insanlarla temasa daha uygun hayvanlardır. Veteriner Çetinöz, bu develerin "asabiyeti varsa bile azaltmak için genellikle iğdiş edildiğini (kısırlaştırıldığını)" belirtiyor. Araştırmamızın kilit sorusuna, yani bu işin maliyetleri karşılayıp karşılamadığına ise Şentürk şu çarpıcı, daha önce hiç dile getirilmemiş cevabı veriyor: "Ben o işi yaptım. Sünnet, gelin hepsini gezdirdim. O işleri yaparken devenin yıllık bakım masraflarının yüzde elli fazlasını alıyorduk. Karşılamayı bırakın, üstüne kâr ediyorduk." Bu itiraf, devecilik kültürünün içinde, güreş arenasının gölgesinde, tamamen ticari amaçlı, kârlı ve kayıt dışı bir ekonomik döngünün varlığını kanıtlıyor. Bu ekonomi, şampiyon güreş develerinin değil, onların "yoz" kuzenlerinin omuzlarında dönüyor. Bu gelir, belki de sahiplerinin "zengin çocuğu" olarak baktıkları şampiyon develerinin astronomik masraflarını finanse etmelerine de olanak tanıyor.

 

Bir şampiyon devenin yıllık gider dökümü

Güreş devesinin turizmden para kazanmadığını netleştirdikten sonra, peki bu "zengin hobisi"nin gerçek maliyet dökümü nedir? Görüşmelerimiz, üç ana masraf kalemini ortaya çıkardı: Veteriner, yem ve zanaat. Türkiye'de deve üzerine uzmanlaşmış sayılı veteriner hekimden biri olan Adem Çetinöz, bu hayvanların sağlık giderlerinin sıradan olmadığını belirtiyor. Standart 3-4 koruyucu aşının yanı sıra, bu develere özgü, daha önce pek bilinmeyen sabit bir gider var: Diş Törpüleme. Çetinöz, bu ilginç ve masraflı detayı şöyle açıklıyor: "Bu melezleme sonucu dişleri her sene uzamaya devam ediyor. Güreş esnasında ağızları bağlandığı için bu dişlerin çeneye ve damağa zarar vermemesi için her sene belirli bir oranda kısaltılması, törpülenmesi var. Bu, her deve sahibi için sabit bir veteriner gideridir." Asıl maliyet ise değişken giderlerdir. Çetinöz, develerin en sık solunum yolu ve deri hastalıklarına yakalandığını belirtiyor ve sebebini festivallere bağlı strese ve hava değişimine bağlıyor: "Bu hafta sonu Aydın'da festivale katılıyor, ondan sonraki hafta Çanakkale bölgesine, bir sonraki hafta Antalya bölgesine gidebiliyor. Sık hareketten dolayı strese girdikleri için genelde bu hastalıklar gözüküyor."

 

100 Bin liralık yem mi, bedava ot mu?

Devenin beslenme maliyeti, belki de bu kültürün en ilginç ikilemini ve ekonomik çatışmasını barındırıyor. Bir yanda modern beslemenin yüksek maliyeti, diğer yanda asırlık Yörük geleneğinin "sıfır maliyetli" çözümü var. Veteriner Çetinöz'ün hesabı net. Güreş sezonunda (kışın) kızgınlıktan yem tüketimi durur; 1 tonluk hayvan günde 2 kilo anca yer. Ancak sezon bitip Nisan ayı gelince, maliyet patlaması yaşanır: "Nisan ayı geldikten sonra yeşil otla besleme başlar. O bitince bu sefer yonca, fiğ, saman beslemesi başlar. Tahıl yemi (arpa, burçak) verilmeye başlanır. Deveciler 'çakıldaklı fiğ' ister, onun balyası normal fiğin iki katıdır. Sadece bu yaz beslemesi, deve başına 80 bin ile 100 bin lirayı geçer.” Hatta otu kendi biçenler için bile bu sefer akaryakıt gideri işin içine girer.” Kırk yıllık deveci Şentürk ise, bu modern maliyete karşı geleneksel Yörük kültürünün sırrını veriyor: "Bu bakıcıya bağlı. Bakıcı deveyi güzel otlatırsa daha az yem yer. İsterseniz hiçbir yem vermeden, sıfır maliyetle güreşe hazırlayabilirsiniz. Deve, kayın (ağaçların) arasında ne bulursa yer. Sadece iki çeşidi yemez: Bir 'ayıt' (çalı), bir de 'kaçar' (yabani ot). Bunun haricinde ne bulursa yer." Bu durum, deveciliğin de kendi içinde "modern ve yüksek maliyetli" ahır besiciliği yapanlar ile "geleneksel ve düşük maliyetli" otlatma usulünü sürdüren Yörükler olarak ikiye ayrıldığını gösteriyor.

 

Değeri 150 bin TL’yi bulan zanaat: Havut ve çul

Yem ve veteriner masraflarının ötesinde, asıl görünmez maliyet, devenin giydirilmesinde yatıyor. Bu masraf, devenin kendisi kadar değerli olan bir el sanatından geliyor. Bir deve, arenaya asla çıplak çıkmaz, o bir zanaat eserini üzerinde taşır. Pehlivan ve Şentürk toplam "giyim" masrafının 150.000 TL'yi bulduğunu belirtiyorlar. Bu astronomik maliyetin kaynağı ise Havut Zanaatkârı Osman Yörük gibi ustaların el emeği, göz nurudur.  Pehlivan, bu zanaatın değerini şu sözlerle vurguluyor: "Tabii, hepsi el emeği. Kadınlar yapıyor, onları elleriyle işliyorlar. Makine işi değil o. Sanatkâr değil, zanaatkâr onlar."  Bu masraf, devenin güreş performansıyla ilgili değil; tamamen sahibinin statüsü, geleneğe verdiği önem ve bu kültürü yaşatma biçimiyle ilgilidir.

 

Kâr amacı gütmeyen bir kültürün motivasyonu

Güreş develeri turizmden para kazanmıyor. Yem ve veteriner masrafları on binlerce lirayı buluyor. Havut ve süs masrafları yüz bin lirayı aşıyor. Peki, bu işin motivasyonu ne? Güreşin kendisi para kazandırıyor mu? Cevap, görüştüğümüz tüm devecilerden net olarak geliyor: “Hayır”. Pehlivan, "Festivallerden aldığın yolluk, masrafını karşılamaz. 10 güreş yapsa 10 bin lira belki alırsın, o da devede kalmaz." diyerek bu işin kâr amaçlı olmadığını netleştiriyor. Deveciler, bu kültürde "bahis" olmadığını, aksine güreş gelirlerinin okul, cami gibi hayır işlerine bağışlandığını vurguluyor. Pehlivan, bu durumu şöyle ifade ediyor: "Toplanan paralar, devecilere masraf olarak ayrılır. Kalan para okulun, caminin derneğine bağışlanır. Bizde iddia, bahis yoktur." Günün sonunda, güreş deveciliği ekonomisi, kâr-zarar hesabı üzerine değil; atadan miras kalan bir "sevda", bir "hobi" ve sosyal bir "statü" üzerine kuruludur. Şentürk'e göre bu kültürde "küsme, darılma, kavga kesinlikle olmaz; sevgi, muhabbet, eğlence vardır." Bu pahalı tutkunun maliyetini karşılayan kayıt dışı ekonomi ise, tamamen farklı "yoz develer" üzerinden, bu görkemli arenanın çok uzağında, kendi paralel evreninde işlemeye devam ediyor.

 

Katkılarından dolayı Veteriner Hekim Adem Çetinöz’e, 40 seneyi aşkın devecilik yapan “yaşayan efsane” Adem Şentürk’e, havut zanaatıyla ilgilenen ve kapılarını bizlere açan Osman Yörük’e ve son olarak kıymetli bilgilerini bizlere sunan Kamil Pehlivan’a teşekkürlerimizi sunarız.

 

Haber: Simgenur Sak

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?

  Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE

  Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00