Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


KÖKÜ YOK, YAPRAĞI YOK... MANTARLARIN KRALLIĞI

13.05.2025
Yaşam

 

Mantarlar, doğanın en gizemli ve kendi dünyasına sahip canlılarıdır. Bitkilerden ve hayvanlardan farklı olarak, fotosentez yapmadan organik maddeleri parçalayarak beslenen mantarlar, ekosistemin geri dönüşümünü sağlar. Bazı türleri ise antibiyotik ve şifalı bileşikler sunarak, insan sağlığına da katkı sağlar. Doğanın bu eşsiz krallığında her mantar türü, keşfedilmeyi bekleyen bir sır taşır. Her bir tür, dünyamızda farklı bir rol oynar, kimisi doğayı beslerken, kimisi de şifa kaynağı olarak hayatımıza dokunur. Mantarların keşfi, yalnızca bilim dünyasında değil, sağlık alanında da devrim niteliğinde adımlar atılmasına yol açmıştır.

 

Mehmet Atmaca, Agromantar firması sahibi, tıbbi ve egzotik mantarlara olan tutkusu ve TÜBİTAK projeleriyle tanınıyor. Ankara Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Bölümü’nden mezunu olan Atmaca’nın mantar yetiştiriciliği serüveni, öğrencilik yıllarında başladı. Bir asistanın “Bu iş zor, uğraşmayın.” sözleri, onu tam tersine mantar dünyasına adım atmaya itti. Prof. Dr. Atilla Günay’ın desteğiyle, arkadaşıyla birlikte kullanılmayan bir tuvaleti mantar odasına dönüştürdüler. Merak ve inatla başlayan bu yolculuk, Atmaca’yı mantarların dünyasında başarıya taşıdı.

 

Mantarlar nasıl bitkilerdir, doğadaki rolleri nedir?

Aslında çoğu kişi mantarları bitki zanneder, ancak mantarlar bitki değildir; kendilerine özgü, oldukça ilginç bir canlı grubudur. Ne fotosentez yaparlar ne de kök, gövde ve yaprak gibi yapıları vardır. Doğadaki görevleri ise son derece önemli ve çeşitlidir. Mantarlar genel olarak üç gruba ayrılırlar: patojenik, saprofit ve mikorizal mantarlar. Patojenik mantarlar, bitkilere, hayvanlara hatta insanlara bile hastalık bulaştırabilen türlerdir. Zararlıdırlar ama aynı zamanda tıpta da önemli yerleri vardır. Penisilin gibi antibiyotikler bu grubun ürünüdür. Saprofit mantarlar ise doğanın temizlik işçileri gibidir. Ölmüş organik maddeleri parçalayarak toprağa karışmasını sağlarlar; bu nedenle çürükçül mantarlar olarak bilinirler. Onlar olmasa doğada ölü yapraklar, hayvan kalıntıları ve diğer organik atıklar birikir, ekosistemde büyük bir dengesizlik oluşurdu. Saprofit mantarlar sayesinde bu maddeler toprağa karışır ve yeniden yaşam döngüsüne katılır. Kısacası, görünmeyen ama vazgeçilmez bir geri dönüşüm sistemidirler. Mikorizal mantarlar ise bitkilerin kökleriyle simbiyotik bir yaşam kurar. Bitkilerin su ve mineral alımını artırırken, karşılığında bitkiden besin alırlar. Bu ilişki sayesinde hem mantar hem bitki kazanır, yani kazan-kazan ilişkisidir. Ormanların sağlıklı olmasında bu mantarların payı büyüktür. Yani mantarlar görünüşte basit gibi dursalar da doğanın dengesi açısından vazgeçilmez canlılardır.

 

Mantarların kompostla nasıl bir ilişkisi var? Bu süreçte mantarların rolü nedir?

Mantarlar için kompost adeta bir sofradır. Özellikle kültür mantarları için hem yatak hem de besin kaynağı olan bu karışım, sıradan bir toprak değil; saman, gübre, doğal mineraller ve mikroorganizmalarla zenginleştirilmiş özel bir ortamdır. Mantar yetiştiriciliğinde kompost özenle hazırlanır; sıcaklığı, nemi ve havası doğru ayarlanmazsa mantar gelişemez. Kaliteli mantar için kaliteli kompost şarttır. Hatalı hazırlanmış kompost, mantar için zehirli olabilir. Ayrıca mantar sadece bu ortamı kullanmaz, dönüştürür de. Karmaşık organik maddeleri parçalayarak kompostun son hâlini oluşturur. Bu yönüyle mantar, doğanın hem tüketicisi hem de dönüştürücüsüdür. 

 

Bazı mantarlar ilaçların ham maddelerinde kullanılıyor. Bu konuda neler söylersiniz?

Kesinlikle doğru. Bazı mantarlar var ki adeta doğanın eczanesinden çıkmış birer mucize. Özellikle tıbbi mantarlar dediğimiz türler, yüzyıllardır hem Doğu hem Batı tıbbında şifa kaynağı olarak kullanılıyor. Bunların başında da Reishi mantarı geliyor. Çin’de “ölümsüzlük mantarı” olarak bilinir ve tarihi öyle ilginçtir ki, zamanında sadece imparatorlar için yetiştirilirmiş. Öyle ki, halktan biri Reishi mantarını bulup da saraya teslim etmezse, bunun cezası idamdı. Hem de öyle bir, iki kişi değil, 200 kişiye varan idam vakaları yaşanmış. Çünkü bu mantar, bağışıklık sistemini güçlendirici ve hücre yenileyici özelliğiyle adeta bir ilaçtır. Bir diğer değerli tür ise Shiitake mantarıdır. Uzak Doğu’da hem sofraların vazgeçilmezi hem de halk hekimliğinde sıkça başvurulan bir mantardır. Antiviral ve kolesterol düşürücü özellikleri sayesinde hem yemeklerde kullanılır hem de tıbbi takviyelere dönüştürülür. Maitake mantarı da özellikle kan şekeri dengesi ve bağışıklık sistemi üzerinde etkili. Japonya’da kemoterapi sürecinde destek olarak verildiği bile olur. Hericium, yani “aslan yelesi mantarı”, sinir sistemi için adeta bir can simidi gibidir. Hafıza sorunlarından felce, hatta alzheimer tedavisinde destekleyici olarak kullanılıyor. Beyin sağlığını koruyan en güçlü doğal kaynaklardan biri olarak görülüyor.

Son olarak Koriolus, yani “hindi kuyruğu mantarı” var. Bu mantar özellikle bağışıklık sistemini güçlendirmesiyle biliniyor ve bazı kanser tedavilerinde tamamlayıcı olarak tercih ediliyor. Penisilin gibi pek çok doğal antibiyotik bu canlılardan elde edilir. Bazı türleri ise beyin hücrelerini koruyarak Alzheimer gibi hastalıklara karşı umut olur. Yani bazı mantarlar var ki, sadece tabakta değil, ilaç şişesinde de yerini alıyor. Bu yönüyle mantarlar, doğanın bize sunduğu en sessiz ama en güçlü şifa kaynaklarından biri diyebilirim.

 

Zehirli mantarlar hakkında neler söyleyebilirsiniz? Hangi türler özellikle tehlikelidir?

Doğada zehirli mantarlar, görünüşleriyle insanları yanıltabilecek kadar tehlikeli olabilir. Dünyada yaklaşık 167 bin mantar türü var, bunların sadece yüzde 7’si zehirli. Ancak bu yüzde 7’nin içindeki yüzde 3’lük kısım, doğrudan öldürücü etkiye sahip. Bu mantarlar çoğu zaman zehirsizmiş gibi görünse de onları yanlışlıkla tüketmek ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Zehirli mantarların başında üç tür özellikle tehlikelidir. Bunlardan ilki, Amanita phalloides adı verilen ve halk arasında “Köygöçüren” olarak bilinen mantardır. Beyaz mantara çok benzediği için kolayca karıştırılabilir ve eğer beş tanesi kaynatılarak bir köy halkının yemeğine katılırsa, bütün köy zehirlenebilir ve hayati tehlikeler oluşabilir. Bu mantarın toksinleri hızla vücutta yayılır ve çoğu zaman ölümcül sonuçlar doğurur.

Bir diğer son derece tehlikeli tür ise Amanita pantherinadır. Bu mantar, tüketildiğinde insanlarda halüsinasyonlara ve psikolojik bozukluklara yol açabilir. Ancak, Amanita pantherina zehirlenmesinin etkileri hemen ortaya çıkmaz. Bu yüzden zehirlenme geç fark edilir ve tedavi edilmezse ciddi sağlık sorunlarına hatta çoğunlukla can kaybına yol açmaktadır. Zehirlenmenin tanısı da zor olduğu için, bu mantarı tanımadan toplamak oldukça risklidir.

Son olarak, Gyromitra esculenta mantarı, oldukça sinsi bir tehlikedir ve görüntüsü Kuzu Göbeği mantarına benzediği için ayrı bir risk yaratır. İlk bakışta diğer mantarlara göre zararsız gibi görünse de içerdiği zehirli maddeler vücutta yavaşça birikerek ciddi zehirlenmelere yol açabilir. Bu mantar, yediğinizde hemen bir etki göstermez, ancak semptomlar günler sonra ortaya çıkabilir. Yavaş bir şekilde vücutta birikerek ölümcül sonuçlar doğurabilir.

 

Beyaz kültür mantarı hakkında ne düşünüyorsunuz? Besin değeri açısından sağlıklı bir seçenek mi?

Beyaz mantar aslında doğada doğal olarak bulunan bir tür değil. İlk olarak Amerika’daki üretim yataklarında yetiştirilirken kendiliğinden mutasyona uğrayarak bugünkü beyaz formuna kavuşmuştur. Görünüşü pürüzsüz ve cazip olsa da bu mantar çok kolay enfekte olabilen bir türdür. Bu nedenle endüstriyel üretiminde yoğun ilaç kullanımı söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında, doğaya daha yakın ve bağışıklık sistemi daha güçlü olan istiridye mantarı çok daha sağlıklı bir alternatif sunar. Besin değeri açısından ise mantar, birçok kişinin tahmin ettiğinden çok daha kıymetlidir. Karbonhidrat oranı neredeyse sıfırdır, bu da onu düşük kalorili bir seçenek haline getirir. Protein oranı ilk bakışta düşük gibi görünse de mantardaki proteinin yüzde 97’si vücut tarafından sindirilebilir yapıdadır. Karşılaştırmak gerekirse, ette yüzde 18 protein bulunur fakat bunun yalnızca yüzde 40’ı hazmedilebilir. Dahası, mantarlar insan vücudunun ihtiyaç duyduğu 8 temel amino asidin tamamını dengeli bir şekilde içerir. Bu da onları yalnızca lezzetli değil, son derece besleyici bir gıda haline getirir.

 

Son olarak mantarlarla ilgili bizleri şaşırtacak neler söyleyebilirsiniz?

Mantarlar, gerçekten çok ilginç ve gizemli canlılar. Mesela, bazı mantar türleri Çernobil’deki radyasyonlu alanda bile büyümeyi sürdürebiliyor. Bu yüzden NASA, uzayda yaşam araştırmalarında mantarları inceliyor. Çünkü uzayda karşılaşılan radyasyona karşı oldukça dayanıklılar. Ayrıca mantarların yer altındaki miselyum ağı, elektriksel sinyaller üretiyor. Bu sinyaller, özel cihazlarla sese dönüştürülerek müzik yapılabiliyor ve bazı sanatçılar bu sesleri eserlerinde kullanıyorlar. İlginç bir diğer özellikleri de dünyanın en büyük canlısı bir mantardır. Armillaria ostoyae adlı mantar türü, 9 kilometrekarelik alanı kaplayarak dünyanın en büyük canlısı olarak tespit edildi. Bir diğer şaşırtıcı bilgi ise bazı mantarlar, topraktaki ağır metalleri emerek temizleyebiliyor. Hatta gelecekte e-atık geri dönüşümünde bu mantarlardan faydalanmak amaçlanıyor. 2009’da Japonya’da yapılan bir araştırma, mantarların miselyumlarının toprakta meydana gelen elektriksel değişimlere tepki göstererek büyüme hızlarını değiştirdiğini ortaya koydu. Bu gözlemler, mantarların yer altındaki titreşimleri algılayarak deprem gibi doğal felaketleri hissedebileceğini düşündürüyor. Gerçekten doğanın bize sunduğu bu mucizelere hayran kalmamak elde değil.

 

Bizimle mantarların dünyasını derinden paylaşan Mehmet Atmaca’ya bu söyleşiyi gerçekleştirdiği için teşekkürlerimizi sunuyoruz.

 

Haber: Nagihan Şimşek

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?

  Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE

  Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00