Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


KAZAK TÜRKLERİNİN SALİHLİ'YE GÖÇ HİKAYESİ: KÜLTÜRLERİ, GELENEKLERİ VE HAYAT MÜCADELELERİ

11.01.2025
Dosya

 

Kazak Türkleri, Türk boylarının Kıpçak grubuna mensup bir halktır ve tarihsel olarak Orta Asya'nın geniş bozkırlarında yaşamışlardır. Çoğunlukla Kazakistan'da yaşayan Kazaklar, aynı zamanda Çin, Özbekistan, Moğolistan, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde de önemli nüfusa sahiptir.

 

Kazak Türklerinin Türkiye’ye göç hikayesi, yalnızca bir göç değil, aynı zamanda kültürel bir mirasın yeni bir coğrafyada yeniden ortaya çıkma destanıdır. Orta Asya’nın bozkırlarından yola çıkan bu büyük Türk halkının, tarih boyunca pek çok zorluğun üstesinden gelmiş ve kendi kimliklerini koruyarak farklı topraklara kök salmayı başarmıştır. Salihli, bu yolculuğun en anlamlı simgelerinden biri olmuştur. Bugün bir kısmı Manisa Salihli’de ikamet eden Kazak Türkleri, geçmişten günümüze taşıdıkları kültürel değerleriyle, Salihli halkıyla güçlü bağlar kurmuş, kardeşlik ve dayanışmanın güzel bir örneğini sergilemiştir. Doğu Türkistan'ın Urumçi vilayetinden geldiklerini söyleyen, eski Kazak Türklerinin göç hikayelerini bize anlatan Manisa Salihli Kazakistanlılar Derneği Başkanı derici Şükrü Ali Eren ve Aydın Adnan Menderes Üniversitesinden Tarih Bölümün Genel Türk Tarih Anabilim Dalı’ndan Profesör Doktor Ahmet Toksoy ile Kazak tarihi hakkında görüşme gerçekleştirdik.

 

Prof. Dr. Ahmet Toksoy: Türk Dünyası ve Orta Asya Tarihine adanmış 30 yıl

Erzurum doğumlu olan Prof. Dr. Ahmet Toksoy, Türk Dünyası üzerine yaptığı çalışmalarla akademi dünyasında tanınan isimlerden biri. Ana uzmanlık alanı Genel Türk Tarihi olan Toksoy, özellikle Orta Asya Türk tarihi üzerine derinleşmiş ve bu alanda önemli katkılar sunmuştur. Akademik kariyerine yaklaşık 30 yıl önce başlayan Prof. Dr. Toksoy, şu anda Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde görev yapıyor. Aynı zamanda Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nin Enstitüler Başkanlığı’nı yürüterek idari anlamda da önemli bir rol üstleniyor. Daha önce Atatürk Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi ve Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinde görev alan Toksoy, akademik birikimini farklı üniversitelere taşıyarak geniş bir öğrenci ve araştırmacı kitlesine ulaşmıştır. Türk Tarihi ve Kültürü üzerine pek çok çalışma kaleme alan Prof. Dr. Toksoy, bu alandaki birikimini yalnızca akademik camiayla sınırlı bırakmayıp, Türk Dünyasıyla ilgili önemli sorunlara ışık tutmayı hedefliyor. Çalışmalarında Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan Türk tarihi ve kültürünün izlerini sürüyor.

 

Kazak Türklerinin tarihsel kökenleri ve zorlu süreçleri

Kazak Türklerinin tarihsel kökenleri ve Kazak Hanlığı’nın kuruluş süreci hakkında önemli bilgiler veren Toksoy, “Kazak’ kelimesi, 15. yüzyılda bir Türk boyunu ifade eden bir ad olarak karşımıza çıkıyor. Kelimenin anlamı ‘hür, müstakil, mert, yiğit, cesur ve başkaldıran’ şeklinde açıklanıyor. Bu dönemde Özbek Hanlığı’nın bölgede hâkim ancak 1428-1468 yılları arasında Ebu’l Hayr Han döneminde başlayan mücadeleler bazı Türk boylarını göçe zorluyor. Bu göç süreci, Kazak Türklerinin ortaya çıkışını tetikleyen önemli bir etken olarak görülüyor. Ebu’l Hayr Han’a karşı çıkan boylar, Urus Han’ın torunları Barak Han ve Canıbek Han’ın önderliğinde kuzeye göç ederek bugünkü Kazakistan topraklarına yerleşti. Bu gruplar, zamanla ‘Kazak boyları’ veya ‘Kazak Türkleri’ olarak anılmaya başlandı. Ancak Kazak Hanlığı’nın kuruluş tarihi konusunda tam bir uzlaşma bulunmamıştır.” şeklinde ifade etti ve bu tarihin genellikle 1450-1470 yılları arasında olduğunu belirtti.
Toksoy, Doğu Türkistan Kazaklarının zorlu göç sürecinde, Pamir Yaylaları ve Pamir Dağları'nı aşarak Afganistan’a ulaştıklarını, buradan Pakistan üzerinden Türkiye’ye getirildiklerini ve bu zorlu yolculuk sırasında birçok kayıp verdiklerini aktardı. Göç eden topluluklardan bazılarının Manisa’nın Salihli ilçesine, bazılarının ise Kayseri, Niğde ve Nevşehir bölgelerine yerleştirildiğini ifade ederek,  Osman Batur’un mücadelesine ve Doğu Türkistan’daki Türklerin yaşadığı baskılara değinen Toksoy, “Osman Batur, Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesinde önemli bir liderdir. Onun hikâyesini ve Doğu Türkistan’daki Türklerin çektiği acıları ilk kez 'Altaylarda Kanlı Günler' adlı kitapla öğrendim. Bu kitap bana Doğu Türkistan ve Kazak Türkleri konusunda yeni bir pencere açtı.” dedi.

Doğu Türkistan’daki Türklerin Çin yönetimi altında hâlen büyük baskılara maruz kaldığını belirten Toksoy, bu bölgedeki Uygurlar, Kazaklar ve diğer Türk boylarının büyük mücadeleler verdiğini aktararak, “Doğu Türkistanlıların çektiği sıkıntılar bitmedi. Baskılar ve insan hakları ihlalleri hâlen devam ediyor. Bu süreç, bir milletin direniş ve bağımsızlık mücadelesinin tarihidir,” ifadelerini kullandı. Son olarak Toksoy, Ali Bey Hakim’in Doğu Türkistan’dan göç edenlerin ve geride kalanların yaşadığı sıkıntıları anlatan eserlerinin önemine değinerek, “Ali Bey Hakim’in kitapları, hem göç edenlerin yaşadığı zorlukları hem de Doğu Türkistan’daki Türklerin mücadelelerini anlamak için önemli bir kaynaktır,” dedi.

 

Kazak kültürünü Türkiye ile bağdaştırmak için çalışıyor

1968 yılında Salihli’de dünyaya gelen Şükrü Ali Eren, aslen Kazak Türklerinden. Doğup büyüdüğü bu topraklarda, ata mesleği olan dericilikle geçimini sağlıyor. Aynı zamanda Manisa’da, Salihli Kazak Türkleri Derneği Başkanı olarak görev yapıyor. Kültürlerini yaşatmayı ve Türkiye kültürüyle bağdaştırmayı bir sorumluluk olarak gördüğünü belirten Eren, “Kazak kültürünü gelecek nesillere aktarmak ve bu mirası Türkiye’nin zengin kültürel mozaiği ile harmanlamak için elimden geleni yapıyorum” dedi. 

 

Himalayalardan Salihli’ye Kazak Türklerinin zorunlu göç ve yeni hayat hikayesi

1953 yılında Kazak Türklerinin Himalayaları aşarak büyük bir mücadeleyle Türkiye’ye geldiklerini belirten ve bu yolculuğun sıradan bir seyahat olmadığını vurgulayan Eren atalarının dediğine göre, “Göç yolculuğumuz sırasında ciddi baskılarla karşılaştık. Arkadan Çin ordusu bizi kovalıyordu. Sürekli saldırılar ve baskınlar altında ilerlemek zorunda kaldık. Rivayetlere göre göç yolculuğuna 20 bin kişiyle başlanmış, ancak bu sayı yolda şehitlerle ciddi şekilde azalmış. Bazı kaynaklara göre 7-8 bin kişi hayatta kalabilmiş. Atalarımız Türkiye’ye vardığında sağ kalanlardan olduk ama yolda birçok ailemiz ve yakınlarımızı kaybettik,” diye konuştu. Salihli’ye yerleşme sebeplerini de şu şekilde açıkladı, “Türkiye’ye ulaştıktan sonra devlet bize nerelere yerleşmek istediğimizi sordu. Kazak Türklerinin bir kısmı Kayseri’ye, bir kısmı Salihli’de Kurtuluş Mahallesi’ne yerleştirildi. Ticaretle uğraşmak isteyenler ise İstanbul’da kaldı. Atalarımız Salihli’ye yerleşmeyi tercih etti. Bu topraklarda yeni bir hayat kurduk ve kültürümüzü yaşatmaya devam ediyoruz.” dedi. Hem yaşanan zorlukları hem de Kazak Türklerinin Türkiye’ye uyum sağlama sürecini aktarırken, bu göçün sadece bir yer değişikliği değil, aynı zamanda tarihî bir direnişin simgesi olduğunu dile getirdi.

 

Kurtuluş Mahallesi, farklı göçmen gruplarının uyum içinde yaşadığı bir örnek

Salihli Kurtuluş Mahallesi’nde farklı göçmen gruplarının bir arada yaşamasını değerlendiren, bu durumun bir çeşit sosyal deney niteliği taşıdığını ifade eden Eren, “Devlet, bu mahallede farklı kökenlere sahip göçmenleri bir araya getirerek bir uyum modeli oluşturmayı hedeflemiş gibi görünüyor. Mahallemizde dağ köylerinden gelen vatandaşlar, Bulgaristan göçmenleri, Doğu Türkistan’dan gelen Kazaklar, Uygurlar ve Özbekler bulunuyor. Bu kadar farklı grup bir arada olmasına rağmen hiçbir zaman büyük çaplı bir çatışma ya da kargaşa yaşanmadı. Çocuklar arasında ufak tartışmalar olmuş olabilir ama bunlar her yerde olabilecek şeyler,” dedi. Sağ-sol dönemindeki gerginlik dışında mahallede ciddi bir huzursuzluğun yaşanmadığını belirten Eren, “Bulgaristan göçmenleri ile Kazaklar ya da diğer gruplar arasında asla büyük bir sorun olmadı. Hatta zamanla dağ köylerinden inen vatandaşlar da şehre ve buradaki yeni düzene alıştı. Devletin sunduğu imkanlarla göçmenler ve yerel halk birlikte bir uyum yakaladı.” şeklinde konuştu. Bu çeşitliliğin ve dayanışmanın Salihli Kurtuluş Mahallesi’ni örnek bir topluluk haline getirdiğini belirterek, farklı kültürlerin bir arada uyum içinde yaşayabileceğini kanıtladıklarını dile getirdi.

 

Kazak kültürünü Salihli ve Türk halkıyla paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz

Kazak kültürünün Salihli halkıyla paylaşıldığı etkinlikleri anlatarak, bu tür organizasyonların toplumsal bağları güçlendirdiğini ifade eden Eren, “Kazak mutfağı, müziği ve el sanatlarımız gibi kültürel unsurları Salihli halkıyla sık sık paylaşıyoruz. Özellikle yemek kültürümüz; Kazak mantısı, Kazak pilavı gibi et ağırlıklı oluşuyla dikkat çeker. Düğünlerimizde, ramazan ayında ve bilhassa Nevruz’da geleneksel yemeklerimizle yerel halkı bir araya getiriyoruz. Nevruz’da (21 Mart günü), ‘Nevruz toy’ dediğimiz etkinliklerde pilav gibi özel yemeklerimizi komşularımızla ve Salihli halkıyla paylaşırız. Bunun yanı sıra 3 Mayıs Türkçülük günü gibi özel günlerde de dernek olarak organizasyonlar düzenleyip pilav dağıtımı gibi etkinlikler gerçekleştiririz.” dedi. Bu etkinliklerin hem Kazak kültürünü tanıtma hem de Salihli halkıyla kaynaşma açısından önemli bir köprü olduğunu vurgulayarak, dernek olarak bu tür faaliyetlere devam etmeyi hedeflediklerini belirtti.

 

Kımız ve sağlıklı beslenme uzun yaşamın sırrı

Kazak mutfağının önemli bir parçası olan kımızın sağlığa olan faydalarını anlatan ve kımızın at sütünden yapılan fermente bir içecek olduğunu belirten Eren, "Atı sağar, sütü ekşitiriz ve bu şekilde kımız elde edilir. Ama sağlıklı olan içecek, doğrudan attan sağılan taze süttür. Buna biz 'mal' deriz. Bu tatlı ve şekerli olur. Kımız ise kefire benzer, ekşimsi bir içecektir ve probiyotik özelliklere sahiptir. Kimyacıların 'probiyotik' dediği bu içeceğin faydaları oldukça fazladır." dedi. Kımızın sağlığa olan etkilerinden de bahsetti, "Bazı insanlar, cilt kanseri tedavisinde kımız içtiklerini ve iyileştiklerini söylüyor. Birkaç ay boyunca düzenli içenler, sağlıklarını iyileştirdiklerini ifade ediyor. Ayrıca, sağlıklı bir beslenme alışkanlığının uzun yaşam üzerindeki etkilerine dikkat çekti. Çocukken sürekli kırmızı et ve süt tüketen insanlar daha uzun yaşıyor. Benim öz halam 105 yaşına kadar yaşadı. Babam ise şu an 100 yaşında." diyerek, uzun yaşamın sırlarından birinin de sağlıklı beslenme olduğunu vurguladı.

 

Kenan Evren’e gönderilen mektup: "Bir Liderin Derdi ve Gençlerin Geleceği"

Eren, 1980'li yıllarda Kazak Türkleri'nin yaşadığı zorlukları ve liderlerinin gösterdiği liderlik anlayışını anlattı. O dönemde Kazak Türkleri’nin büyük ekonomik sıkıntılar çektiğini ve gençlerin Avrupa'ya kaçak olarak gitmeye başladığını dile getiren Eren, "Liderimiz Ali Bey, gençlerin Avrupa'ya gitmesinin onları 'gavurlaştıracağı' endişesiyle, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e bir mektup yazdı." dedi.
Kenan Evren'e yazılan mektubun ardından yaşananları da aktardı. "Kenan Evren, Salihli’ye, eşi Sekine Evren adına okul açmak için geldiğinde, dedemiz defalarca mektubu ulaştıramamasına rağmen tekrar mektubu teslim etmek için büyük çaba sarf etti. Ancak bir türlü iletemedi." sonrasında kendisinin cesur bir adım atarak mektubu, Kenan Evren’in Mercedes arabasına binmeden önce, polislerin arasından sessizce ilerleyerek mektubu fırlattığını ve ne pahasına olursa olsun Kenan Evren'e ulaştırdığını belirtti. O gün, Kenan Evren’in çevresindeki polislerin beni fark etmesiyle birlikte büyük bir gerginlik yaşandı. Ancak sonunda, mektup eline ulaştı ve Kenan Evren, “dedene ‘selam söyle’ diyerek teşekkür etti ve polislere bu aileye dokunulmamasını emretti.” dedi. O dönemde yaşadığı bu olayın kendisinde derin izler bıraktığını ifade ederek, "Bir liderin halkına duyduğu derin bağlılığı ve onların geleceği için gösterdiği çabayı o gün daha iyi anladım. Ali Bey'in endişesi sadece kendi halkını değil, tüm Kazak gençlerini koruma içgüdüsüydü." şeklinde konuştu. Liderliğin sadece yönetmek değil, halkının geleceği için fedakarlık yapmayı da içerdiğini belirtti.

 

Kazak toplumunun geleceği ve Türkiye-Kazakistan ilişkileri

Kazak Türkleri'nin, Türkiye ile kültürel ve tarihi bağlarını güçlü bir şekilde hissettiklerini belirten Eren, Kazakistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Kazak kimliğinin güçlendiğini vurguladı. "Biz Türk'üz, elhamdülillah Müslümanız," diyerek Türkiye'deki Türk kardeşleriyle olan derin bağlarını ifade etti. Kazakistan’ın bağımsızlık kazanmasının, Kazak halkının kimliklerini ve kültürel değerlerini yeniden keşfetmeleri açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Eskiden "Kazak" demekten çekindiklerini şimdi ise bu kimliği gururla taşıdıklarını ve Kazak olduklarını özgürce ifade ettiklerini söyledi. Kazakistan'ın 1991’de bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, Kazak toplumunun geleceği konusunda umutlu olduğunu belirtti. Özellikle Kazak sporlarının gençler arasında popülerlik kazandığını ve Kazaklar arasında spor turnuvalarının düzenlendiğini dile getirdi. Salihli’deki Kazak gençlerinin futbol takımlarına katıldığını ve ilçeler arası spor etkinliklerine katılım gösterdiğini aktaran bunun toplumun bir arada durmasını ve kültürel bağlarını güçlendirmesini sağladığını belirtti. Ancak, toplumsal yapıda bir değişim olduğunu da vurgulayarak, günümüzde ailelerde çocuk sayısının azaldığını ve bu durumun gelecekte spor gibi topluluk etkinliklerinin sürdürülebilirliğini zorlaştırabileceğini söyledi.
Son olarak Türkiye-Kazakistan ilişkileriyle ilgili düşüncelerini de paylaştı. İki ülke arasındaki bağların tarihsel ve kültürel açıdan güçlenmeye devam ettiğini, Kazak halkının Türkiye'yi her zaman bir dost ve kardeş ülke olarak gördüğünü ifade etti. Kazakistan’ın bağımsızlık süreciyle birlikte, Türk Dünyası'na daha yakın bir hale geldiklerini ve bu yakınlık sayesinde iki ülkenin daha da güçlü bir iş birliği içinde olacağına inandığını söyledi. Kazak toplumunun Salihli’deki varlığını, Türkiye ile olan ilişkilerini ve geleceğe dair umutlarını yansıtarak önemli bir perspektif sundu. Kazakların, kültürel değerlerini koruyarak ve güçlendirerek, her geçen gün daha büyük bir aile gibi topluluk oluşturmayı başardıkları açıkça görülüyor.

 

Bizlere verdiği değerli bilgiler için Manisa Salihli Kazakistanlılar Derneği Başkanı, Şükrü Ali Eren’e Profesör Doktor Ahmet Toksoy’a  teşekkür ederiz.

 

Haber: Yasin Ateş

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00