Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


KAMUSAL ERİŞİM, ÖZEL HAFIZA: PEMBE KÖŞK’TE MEKANIN SINIRLARI

22.05.2025
Kültür Sanat

 

Pembe Köşk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu liderlerinden İsmet İnönü’nün evi olarak bilinen, tarihi ve kültürel açıdan önemli bir mekan olma özelliği taşır. Bugün İnönü Vakfı tarafından halka açılan bu mekan, sadece bir aile mirası olarak kalmayıp, aynı zamanda Cumhuriyet tarihine dair derin izler taşıyan bir belleği barındırmaktadır. Ancak Pembe Köşk’ün ziyaretçilere sunulan bölümleri ile korunmaya devam eden özel alanları arasında bir denge kurmak oldukça zordur. Bu mekanın kamusal alanda nasıl bir yer edindiği, içeriği ve ziyaretçilere sunulan tarihsel anlatının niteliği, bugün hala tartışılmaktadır. İnönü Vakfı, köşk üzerinden hem tarihi bir mirasın korunmasını hem de bu mirasa dair toplumsal farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Ancak, bu süreçte kamusal erişim ile özel hafızanın nasıl birleştirildiği, mekanın sunduğu tarihi anlatının ne ölçüde eleştirel bir bakış açısı taşıdığı soruları, Pembe Köşk’ün geleceği açısından önemli bir yer tutmaktadır.

 

Köşk, Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanıklık eden tarihi bir mekan olarak, yalnızca İnönü ailesinin özel yaşam alanı değil, aynı zamanda Türkiye’nin toplumsal belleğini şekillendiren önemli bir simge olma özelliği taşır. Bu tarihi köşk, 1950’li yıllardan günümüze kadar İnönü ailesinin merkez üssü olmasının yanı sıra, bugün İnönü Vakfı tarafından halkın ziyaretine açılmış bir kültürel mirasa dönüşmüştür. Burada yaşayan ve yaşatılan hatıraları, ayrıca Pembe Köşk’ün bilinmeyen yönlerini öğrenmek amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kızı ve İnönü Vakfı Başkanı Özden İnönü Toker ile söyleşi gerçekleştirdik.

 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Özden İnönü Toker, 1930 yılında Ankara’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin en kritik dönemlerinden birinde, Cumhuriyet’in temellerinin yeni yeni atıldığı yıllarda doğdum. Babam İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı’nın önderlerinden biri ve Atatürk’ün silah arkadaşıydı. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı ve çok partili hayata geçiş sürecinde önemli rol oynayan bir devlet adamıydı. Annem Mevhibe İnönü ise Cumhuriyet’in ilk hanımefendilerinden biri olarak sadece babamın eşi değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk sahibi bir Cumhuriyet kadınıydı. Böyle bir ailenin kızı olarak büyümek hem büyük bir ayrıcalık hem de büyük bir sorumluluktu. Pembe Köşk’te geçen çocukluğumda yalnızca ailemle değil, aynı zamanda Türkiye’nin kaderini şekillendiren pek çok isimle aynı sofrada oturdum. Küçük yaşlarda siyaseti, kültürü, sanatı, yani bir ülkenin nasıl inşa edildiğini gözlemleyerek büyüdüm. Evimizin salonunda yapılan müzik dinletileri, resim sergileri ve tiyatro temsilleri bana Cumhuriyet’in sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir kültür projesi olduğunu öğretti. Hayatım boyunca aktif bir sivil toplum gönüllüsü oldum. Cumhuriyet tarihinin belleğini yaşatmak için farklı vakıf ve derneklerde çalıştım. Özellikle annem Mevhibe İnönü’nün adını yaşatmak amacıyla kurulan Mevhibe İnönü Vakfı’nda aktif olarak görev aldım. Bu vakıf aracılığıyla hem Pembe Köşk’ü halka açık hale getirerek geçmişi bugüne taşımaya çalıştım hem de genç nesillere Cumhuriyet’in kazanımlarını anlatmaya gayret ettim. Belgelikler oluşturduk, kitaplar bastık, gençlerle bir araya geldik. Türkiye’nin hafızasını tazelemek, unutturulmaması gereken değerleri hatırlatmak adına her zaman elimden geleni yapmaya çalıştım. Aynı zamanda çeşitli gazetelere ve dergilere röportajlar vererek, anılarımı ve dönemin tanıklıklarını paylaştım. Çünkü inanıyorum ki, bireysel tanıklıklar tarih yazımında çok kıymetlidir. Özellikle gençlerin, geçmişi doğrudan tanıklıklardan dinlemeleri, onları daha derinden etkiler. Bugün hala elimden geldiğince bu çalışmaları sürdürüyorum. Pembe Köşk’ün kapıları, belli dönemlerde halka açılıyor. Burayı sadece bir müze değil, yaşayan bir Cumhuriyet hafızası olarak görüyorum. Gencecik insanların gelip duvarlarda yankılanan o eski sohbetleri, o müzik gecelerinin izlerini hissetmeleri, benim için en büyük mutluluk. Bu hafıza ne kadar çok kişiye ulaşırsa, geleceğimiz de o kadar sağlam temeller üzerine kurulmuş olur.

 

Pembe Köşk, uzun yıllar boyunca kapalı bir aile mekanı olarak kalmıştı. Bugün kamusal bir alana dönüşmüş olması ne ölçüde topluma ulaşabiliyor? Bu dönüşümde ne tür sınırlılıklar veya dirençlerle karşılaşıldı?

Pembe Köşk’ün uzun yıllar boyunca kapalı bir aile mekanı olarak kalmasının ardından kamusal bir alana dönüşmesi, Cumhuriyet tarihinin belleğini topluma açmak açısından son derece kıymetli bir adım oldu. İsmet İnönü’nün evi olmasının ötesinde, Türkiye’nin çok partili hayata geçiş sürecinden kültürel gelişimine kadar pek çok dönüm noktasına tanıklık eden bu yapı, artık her yıl belirli dönemlerde halkın ziyaretine açılıyor. İnönü Vakfı’nın düzenlediği tematik sergilerle desteklenen bu ziyaretler, özellikle öğrenciler, araştırmacılar ve tarih meraklıları için önemli birer kaynak niteliğinde. Son yıllarda “Halkın İsmet Paşa’sı”, “İnönü ve Gazetecilik” gibi sergilerle sadece kişisel bir yaşam öyküsünü değil, aynı zamanda bir dönemin siyasal ve toplumsal hafızasını da yansıtmak hedefleniyor. Bu çabalar sonucunda son üç buçuk yılda yaklaşık 57 bin 600 kişi Pembe Köşk’ü ziyaret etti. Bu sayı, Türkiye’deki benzer tarihi evlerle kıyaslandığında oldukça dikkat çekici. Ancak bu dönüşüm sürecinde bazı sınırlılıklar ve dirençler de yaşandı. Her şeyden önce, Bugünün genç kuşakları, tarihi daha çok dijital ortamda deneyimlemeyi tercih ediyor. Dolayısıyla Pembe Köşk’ün daha geniş kesimlere ulaşabilmesi için dijital turlar, çevrimiçi arşivler ve sosyal medya üzerinden yürütülen bilinçlendirme kampanyaları gibi yeni araçlara ihtiyaç duyuluyor. Pembe Köşk’ün kamusal alana açılması önemli bir başlangıç olsa da bu dönüşümün sürdürülebilir ve etkili hale gelmesi için zaman, kaynak ve iletişim stratejileri açısından yeni adımlar atılması gerekiyor.

 

Köşk’te sunulan tarihsel anlatı, Cumhuriyet’in ilk dönemine dair nasıl bir perspektif oluşturuyor? Eleştirel bir tarih yaklaşımına ne kadar alan tanınıyor?

Pembe Köşk’te sunulan tarihsel anlatı, esas olarak Cumhuriyet’in kurucu değerlerine, özellikle de İsmet İnönü’nün devlet adamı kimliği ve çok partili hayata geçişteki rolüne odaklanan bir perspektif sunuyor. Bu anlatı, Türkiye’nin modernleşme sürecini, laiklik, eğitim, kadın hakları ve sosyal devlet gibi temel Cumhuriyet ilkeleri çerçevesinde aktarıyor. Sergilerde kullanılan görseller, belgeler, kişisel eşyalar ve yazılı anlatılar genellikle İnönü’nün hem askeri hem siyasi kişiliğini vurgulayan bir yapı içeriyor. Eleştirel tarih yaklaşımı, tarihi figürleri kutsallaştırmadan hem olumlu hem de tartışmalı yönleriyle değerlendirmeyi esas alırken; Pembe Köşk’teki anlatılar daha çok olumlamaya dayalı, nostaljik ve anekdot temelli bir çizgide ilerliyor. Elbette her tarih anlatısı bir çerçeveyle sunulur. Bizim çerçevemiz, doğruları saklamadan ama saygı sınırını aşmadan bilgiye dayalı bir hafıza sunmak. Tartışmalı konular da tarihin bir parçasıdır. Ancak biz bunları bağlam içinde, doğru kaynaklarla değerlendirmekten yanayız. Bu nedenle, her şeyin “resmi anlatı” düzleminde kalmamasına dikkat ediyoruz. Sergilerimizde çok farklı belgeler, günlükler ve yazışmalar yer alıyor. Bu da ziyaretçiye kendi yorumunu oluşturma imkanı sunuyor. Dolayısıyla ziyaretçiye sunulan bilgi, belirli bir tarihsel bağlamı ve ideali yaşatma amacı taşıyor. Ancak bu bilgi tekil ve sınırlı bir perspektifi temsil ediyor. Yine de bu anlatının, Türkiye’de resmi tarihin dışında alternatif okumaların yaygınlaşmaya başladığı bir dönemde, geçmişi canlı tutma ve Cumhuriyet hafızasını koruma açısından önemli bir işlev gördüğü söylenebilir.

 

Pembe Köşk’ün kültürel etkinliklerle canlandırılması hedefleniyor, ancak bu etkinliklerin sürdürülebilirliği ve toplumsal etkisi ne düzeyde ölçümleniyor? Gerçekten bir ‘yaşayan müze’ modeli uygulanabiliyor mu?

Pembe Köşk’ün kültürel etkinliklerle canlandırılması hedefi, mekanı sadece tarihî bir anı evi olarak değil, aynı zamanda güncel ve toplumsal belleği diri tutan bir kültürel merkez olarak değerlendirme çabasının bir parçası. Sergiler, söyleşiler, okul gezileri ve dönemsel açık günler bu amaca hizmet ediyor. Ancak bu etkinliklerin sürdürülebilirliği ve toplumsal etkisinin ne ölçüde sistemli biçimde ölçümlendiği, tartışmaya açık bir konu. Köşk’te düzenlenen kültürel etkinlikler, genellikle İnönü Vakfı’nın olanakları ve gönüllü katkılarıyla sınırlı bir çerçevede gerçekleşiyor. Bu da etkinliklerin toplumsal karşılığını değerlendirirken sınırlı bir analiz imkanı sunuyor. Özellikle gençlere hitap eden içeriklerin etkisi, katılımcı geri bildirimleriyle veya uzun vadeli etki ölçümleriyle desteklenmediğinden, kültürel belleğin aktarımında ne kadar etkili olunduğu konusu eksik kalabiliyor. Yaşayan müze modeli, bir mekanın geçmişi sadece sergilemekle kalmayıp, ziyaretçilerle etkileşime geçerek o tarihi canlandırmasını ifade eder. Sergilerdeki materyallerin çoğu pasif izlemeye dayalı, dolayısıyla ziyaretçinin mekanla kurduğu ilişki daha çok izleyici düzeyinde kalıyor. Buna rağmen, Pembe Köşk’ün kültürel işlevi tamamen durağan da değil. Zaman zaman düzenlenen özel sunumlar, tematik turlar ve tarihi dönem anlatımları mekana anlam katıyor.

 

Mekanın ziyaretçilere açılan bölümleri ile korunmaya devam eden özel alanları arasında nasıl bir denge kuruluyor? Kamu yararı ile aile mahremiyeti arasında nasıl bir çizgi gözetiliyor?

Pembe Köşk’te ziyaretçilere açılan alanlar ile korunmaya devam eden özel bölümler arasında gözetilen denge, hem mekanın tarihi dokusunu korumaya hem de aile mahremiyetine saygı göstermeye yönelik hassas bir planlama ile yürütülüyor. Bu denge, mekanın hem kamusal hem de kişisel kimliğini muhafaza etmesini sağlamak adına oldukça kritik. Ziyaretçilere açılan bölümler genellikle köşkün zemin ve birinci katında yer alan salon, yemek odası, toplantı odası gibi tarihsel anlatıya uygun alanlardan oluşuyor. Bu bölümlerde İsmet İnönü’nün çalışma masası, şahsi eşyaları, resmi belgeleri, dönemin fotoğrafları ve sanatsal objeler sergileniyor. Böylece ziyaretçiler hem mekanın tarihi atmosferini hissedebiliyor hem de İnönü’nün yaşamına dair somut izlerle karşılaşabiliyor. Ancak bu alanlar dışında kalan bazı odalar ve özel yaşam alanları, özellikle ailenin kişisel kullanımına ayrılmış olması ya da korunması gereken özgün dokular içermesi nedeniyle ziyarete kapalı tutuluyor. Bu bölgelere müdahale edilmemesi hem yapı bütünlüğünün bozulmaması hem de zamanla yıpranmanın önlenmesi açısından önemli bir tercih olarak görülüyor. Kamu yararı ile aile mahremiyeti arasındaki çizgi ise vakıf yönetimi tarafından titizlikle korunuyor. İnönü Vakfı olarak mekanın tarihsel ve kültürel yönünü ön plana çıkarırken, ailenin anılarını, özel eşyalarını ya da tamamen bireysel alanlarını sergileme konusunda dikkatli davranıyoruz. Ancak bazı odalar var ki, orası sadece bize ait. Oraları korumak zorundayız; hem tarihi dokunun bozulmaması hem de özel hayatımıza saygı duyulması için. Bu dengeyi sağlamak kolay değil ama biz şeffaf ve özenli olmaya çalışıyoruz. Gelen herkes bu sınırları anlayışla karşılıyor. Sonuçta, bir evi müzeye dönüştürmek sadece kapıyı açmakla olmaz; o evin ruhunu yaşatmak gerekir. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.

 

İnönü Vakfı’nın Pembe Köşk üzerinden oluşturduğu tarihsel belleğin, günümüz siyasi ikliminde nasıl algılandığını düşünüyorsunuz? Sizce bu mekan sadece nostaljik bir alan mı, yoksa aktif bir toplumsal müdahale alanı mı?

Bana göre Pembe Köşk, sadece nostaljik bir alan değildir. Aksine, geçmişle bugünü birbirine bağlayan, toplumsal belleği canlı tutan çok önemli bir müdahale alanıdır. İnönü Vakfı olarak biz bu mekanı yalnızca bir müze gibi işletmiyoruz. Bugünün siyasi ikliminde, geçmişi anmak ya da tarihi figürleri hatırlatmak bazen ideolojik bir tutum gibi algılanabiliyor. Ancak biz, Pembe Köşk’te ideolojik bir hat çizmekten ziyade, çok yönlü bir tarih anlayışı sunmaya çalışıyoruz. Mesela, son yıllarda düzenlediğimiz sergilerde yalnızca İsmet Paşa’nın politik yönünü değil, onun sanata olan ilgisini, gazetecilerle ilişkilerini, aile yaşamını ve halkla kurduğu samimi bağları da öne çıkardık. Bu çok boyutlu anlatım sayesinde ziyaretçiler yalnızca bir liderin hayatına değil, aynı zamanda Türkiye’nin nasıl şekillendiğine dair bir panoramaya tanıklık edebiliyor. Ben şahsen bu mekanın gençlerle buluşmasını çok önemsiyorum. Zira bugünün gençleri, belki siyasetle bizim kuşağımız kadar yakından ilgilenmiyorlar ama tarihi merak ediyorlar, araştırıyorlar ve sorguluyorlar. Pembe Köşk bu anlamda onlara kendi sorularını sorabilecekleri, geçmişle bugünü karşılaştırabilecekleri bir alan sunuyor. Yani evet, burası bir anlamda nostaljik ama o nostaljiye hapsolmadan, günümüzün tartışmalarına da katkı sunan bir alan. Çünkü biz tarihi sadece hatırlamak için değil, ondan öğrenmek ve bugünü şekillendirmek için de yaşatmak istiyoruz.

 

Değerli vaktini bizlere ayırarak sorularımızı içtenlikle yanıtlayan, Pembe Köşk’ün hem İnönü ailesi hem de Cumhuriyet tarihi için taşıdığı önemi, kıymetini ve değerini bizlere anlatan Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kızı ve İnönü Vakfı Başkanı Özden İnönü Toker’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.

 

Haber: Mehmet Yiğit Öçal

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?

  Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE

  Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00