Senaryo, izlediklerimizin arka planındaki en önemli faktörlerden biridir. İzlediğimiz tüm dizi ve filmler iyi bir kalem ile güçlü bir hayal gücünün ürünüdür. Çoğu zaman unutulan, geri planda kalan senaryo detayını Behzat Ç. gibi birçok ünlü dizinin ve filmin senaristi olan Birol Tezcan bizlere anlattı.
2000’li yılların unutulmayan dizilerinin senaristliğini yapmış olan Birol Tezcan, senaristlik hakkındaki bilgilerini ve tecrübelerini bizlere aktardı. “Seyirciyi tembelliğe biraz biz alıştırdık” diyen senarist bu röportajda senaryoda dikkat edilmesi gereken hususlara da değindi.
Sizi tanımayanlar için Birol Tezcan kimdir?
Adana’da doğdum ve büyüdüm. Ceyhan ilçesinde ortaokulu ve liseyi okudum. Beşinci sınıftayken Rafet Özcan adında bir hocamız vardı, bizi sahneye çıkardı. O zaman “Servetul Geçiti” isimli bir oyun oynadık. Oynadığımız oyundan sonra tiyatroyu çok sevdim. Okulda müdürün de desteğiyle düzenli olarak tiyatro oynamaya başladık. Ortaokul ve lise dönemim tamamen bu şekilde geçti. Daha sonra Mersin Üniversitesi’ni kazandım. Tesadüfen o sene de Mersin’de Tiyatro Bölümü açıldı. Biz de arkadaşlarımızla okulda bir tiyatro kulübü kurmak istedik ve tiyatro bölümü hocalarının yanına gittik. Tiyatroyu artık amatör olarak değil, bilerek ve anlayarak yapmak istiyorduk. Tiyatronun kuramsal tarihini ve bir oyunun sahneye nasıl taşınacağını öğreniyorduk, bir nevi gece okulu gibiydi. Gündüzleri ise kendi bölümümüzü okuyorduk. Bir gün hocalar sahneleyecekleri oyun ile ilgili bizden yazı yazmamızı istediler ve ben de bir yazı yazdım. Hocalarım o yazımdan sonra bana “Yazını çok sevdik, oyunculuk yerine yazarlık düşünmez misin?” diye sordular. Hocalarım ile bu konu üzerine uzun uzun konuştuk ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girmeye karar verdim. Mülakatta iki kişi kalmıştık, o zaman neyi başardığımı anlamıştım. Burada okurken arkadaşlarımızla beraber “Yeraltı” isimli bir ekip kurduk. Yazarlık eğitimimin yanında tiyatro yapmaya da devam ettim. Mezuniyetten hemen sonra senaryo çalışmaları başladı ve bugünlere geldim.
Senaryo yazmaya ilk ne zaman başladınız?
Senaryo yazmaya Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nden mezun olduğum yıl başladım. Bölümdeyken de arkadaşlarımla birkaç denememiz oldu fakat hayata geçmedi. O zaman ben Ankara’da iken ‘’Bizim Evin Halleri’’ isimli bir dizi vardı ve dört yıldır çekimleri devam etmekteydi. Bizim yazarlık hocalarımıza “Yeni mezunlardan önerebileceğiniz birileri var mı?” diye sormuşlar. Hocamız da beni ve Firuze adındaki sınıf arkadaşımı önermiş. Bir deneme süreci oldu ve biz on beş günde o deneme sürecini atlattık, ardından işe başladık. Sonrasında Gönül Yokuşu, Behzat Ç, Beni Affet diye gitti.
Senaryo yazarken nelerden beslenirsiniz ve yazım süreci sizin için nasıl geçiyor?
Senaryo yazma süreci, yazılan alana ve türe göre değişiklik gösteriyor. Süreci bir cümleyle özetleyecek olursam hayattan besleniyorum. Karakteri yazarken önce onun hayat hikayesini yazıyorsunuz. Yazarlık hocamız derdi ki “Karakterinizin kaç numara ayakkabı giydiğini bile bilmeniz gerekiyor’’ senaryoda bu ince bilgileri kullanırsınız veya kullanmazsınız ama her şeyi bilmek zorundasınız. Onun dışında benim için müzik çok iyi bir beslenme kaynağıdır. Yazarken sürekli müzik dinlerim. Dinlediklerim yazdığım şeye göre şekillenir. Örnek verecek olursam, aksiyon sahnesi yazıyorsam genelde Michael Giacchino’nun eserlerini dinlerim.
Bir fikrin senaryo olup olmayacağını nasıl anlarız?
Nasıl baktığınıza göre her fikir senaryo olabilir. Bize şöyle denmişti, yazarlık dersinde size öyle bir eğitim vereceğiz ki yemek tarifine bakarak senaryo yazabileceksiniz. Farklı olan şeylerin hikayesini yazmak daima cezbedicidir. Sıradan insanların hikayesi de tutabilir ama onu sıradan insanlardan ayıran bir özelliğini anlatırsanız tutar. Anna Karenina’nın giriş cümlesinde der ki: ‘‘Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.’’. Bütün izlediğimiz filmler aslında farklı olanın hikayesidir. Mesela bir sürü insan aşk yaşamıştır ama biz günümüzde dahi Ferhat ile Şirin’in, Leyla ile Mecnun’un, Romeo ve Juliet’in hikayesini konuşuyoruz.
Senaryo yazımında dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?
Bilinç akışıyla bir şey yazmıyorsanız eğer giriş, gelişme ve sonuç olmazsa olmaz. Turgut Özakman derdi ki “Senaryonun yüzde yetmiş kısmı teknik; yüzde otuzluk kısmı bilgi, birikim, duygu ve öyküdür.’’ Sıtkı Tekmen de bunu destekler nitelikte, dramatik yapının sondan yazıldığını söylemişti. Bir sinema filmi yazıyorsak finali bilerek yazıyoruzdur. Finale yolda karar verilmez. Örneğin, heykeltıraş gibi düşünelim. Heykeltıraş o mermere bakar, içinden ne çıkaracağını bilerek yontmaya başlar, ben şimdi bunu bir yontayım da yolda karar vereyim demez. Önseme (eserin ilerisinde yaşanacak önemli olaylarla ilgili ipuçlarını eserin akışına gizlice yerleştirilmesi), dramatik nesne gibi teknik bilgiler senaryo yazımında önemli unsurlardır. Şöyle düşünülebilir, bu kadar teknik bilgiyle yazmak zor değil midir? Aksine bu durum işimizi oldukça kolaylaştırmaktadır.
Bir senaryoda olmazsa olmaz öğeler nelerdir?
Çok teknik bir soru ama güzel bir soru. Bu soruyu kendi açımdan cevaplayayım çünkü insanların bambaşka vazgeçilmezleri olabilir. Teknik olarak bir senaryonun içinde olması gerekenler; dramatik nesne, önseme, merak unsuru, çatışma ve kahramanın mutlaka bir hedefinin olmasıdır. Bunlar neredeyse bütün senaryolarda vardır. Bu unsurların ismi bilinmese bile yazarlıkla veya senaryo yazımıyla ilgilenen herkes böyle yapar. Mesela Babam ve Oğlum filmindeki kamera, Gönül Yarası’ndaki karanfil ve Azınlık Raporu’ndaki göz dramatik nesnelere örnektir. Bunlar aslında her senaryoda var ve bu teknikler kullanıldıkça senaryo güçlenir. Bütün bunlar aslında, seyircinin ya da okurun metinle özdeşim kurmasını sağlar. Turgut Hocamızın (Özakman) bir sözü vardı “Sizin elinizde o kadar güçlü bir silah var ki bir katili bile sevdirebilirsiniz.’’ çünkü özdeşim kurdurmazsak izletemeyiz.
Gözlemlemelerinize göre toplum neyi izlemeyi seviyor?
Soruyu şöyle soralım mı gözlemlemelerinize göre toplum neyi sevmeye alıştırıldı? Eskiden TRT kanalında yayınlanan dizilere baktığımda örnek olarak Küçük Ağa ve Karanlıkta Koşanları izlemişiz. Özel kanallar çıktıktan sonra da Süper Baba’yı ve İkinci Bahar’ı izlemişiz. Bunların içinde çok büyük aksiyonlar, aşk hikayeleri ya da ihanet hikayeleri var mıydı? Hayır yoktu ama izliyorduk. Sonra biz seyirciyi biraz tembelliğe alıştırdık. Belki televizyonlar istedi, belki kendiliğinden gelişti. Gözlerinizi kapatsanız bile anlayabileceğiniz daha çok söze dayalı bir yapı oluşturmaya başladık. Bu yüzden de birbirine benzeyen sahnelere ve hikayelere sıkça rastlıyoruz.
Birçok iş yaptınız ancak “Behzat Ç.” kült televizyon projeleri arasında yerini almış bir dizi. Böyle bir dizinin senaristlerinden biri olmak ve senaristliğini yapmak nasıl bir duyguydu? İşin popülerleşmesi sizi nasıl etkiledi?
Aslında televizyonda denenmeyen bir şey yaptık ve çok sevildi. Yazarken hep şunu düşündük; "Ne anlatmak istiyorum ben?". Benim için bu iş istediklerimi anlatabildiğim için önemliydi. Böyle bir işin televizyonda olma hali benim daha çok hoşuma gidiyordu.Bu yüzden ne filmlerine ne de dijital işlere hiç karışmadım. Bir daha böyle bir iş yapılabileceğini sanmıyorum, bunun için çok fırın ekmek yenmesi gerekiyor. Önceliğimiz toplumsal sorunları anlatmaktı ama duyarlılık oluşturmaktan bahsetmiyorum gerçeği anlatmaktan söz ediyorum. Birçok konuya değindik. Örnek verecek olursam, kot taşlama işçilerinin sorunlarına, kanalizasyonda boğulan bir işçinin ölümüne ve kentsel dönüşüm gibi birçok konuya yer verdik. Ne kadar toplumsal hikaye yazdıysak ve ne kadar günlük hayata yakın olduysak seyirci bizi o kadar sevdi, onun dışında popülerleşmesi beni çok bağlayan bir şey değildi ama oyuncular popülerleşti diyebilirim.
Senarist veya yazar olmak isteyenler sizce hangi kitapları okumalılar? Tavsiyeleriniz nelerdir?
Biraz ne üzerine yazmak istediğinizle ilişkili bir durum. Senaryo yazmak istiyorsanız ve Robert McKee'nin kitabını okuyorsanız bir yandan bol bol okumanız gerekiyor. Turgut Özakman’ın Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde anlattıklarını kitap haline getirdiği oyun ve senaryo yazma kitabı var. Robert McKee'nin hem Hikaye hem de Diyalog isminde iki kitabı var. İzlenmesi gereken filmler de var. Örneğin Adaptasyon ve Lütfen Beni Öldürme izlenmelidir. Turgut Özakman’ın Senaryo ve Oyun Tekniği kitabının arka sayfasında bir okuma ve izleme listesi var ki hepsini bitirmek zaten beş ya da altı senenizi alır. Ayrıca Turgut Hoca yaşıyor olsaydı bu listeye daha birçok ekleme yapardı.
Son olarak Tezcan gençlere, “Günümüzde büyük bir bilgi kirliliği mevcut. Bu yüzden okuduğunuz ve izlediğiniz her şeye “acaba” sorusuyla yaklaşmalısınız. Her dönemin zorlukları var ve olacaktır. Umut hep cebinizde olsun” diye öğüt vererek sözlerini noktaladı.
Haber & Fotoğraf: Kardelen Cancı
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...
CUMHURİYET’İN İLK KADIN MUHTARI: GÜL ESİN
Mustafa Kemal Atatürk, her zaman Türk kadınını modern toplumun simgesi ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...