Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


İNANCA YOLCULUK

28.05.2024
Yaşam

 

İnsanlık, manevi ihtiyaçları karşılamak için bir dine ihtiyaç duymaktadır. İnsan hep bir inanca ve maneviyata sığınma ihtiyacı duymuştur. İnançların tercih edildiği noktada uyulması gereken kurallar çerçevesinde hareket edilmektedir. Dinlerin yaşam biçimini belirlemede önemli rolü vardır. Bazen de dinler kullanılmış, sömürülmüş ve savaş hukukuna dönüşmüştür. İslamiyet Dünya'da en çok tercih edilen dinlerden birdir. İslam, kolaylık dini olduğu kadar çok geniş kapsamlı konuları içermektedir.

 

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslami Bilimler Bölümü Tefsir Anabilim Dalı Dekan Yardımcısı Doktor Öğretim Üyesi Muhammet Çol ile İslam dininde merak edilen bilgiler hakkında bir röportaj gerçekleştirdik.  

 

Öncelikle kendinizden bahsedebilir misiniz?
Büyükorhan/Bursa’da 1992 yılında doğdum. Eğitimime Büyükorhan’da başladım. 2010 yılında Bursa İpekçilik Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden, 2015 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum. 2017 yılında Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yüksek lisansımı ve 2023 yılında Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde doktora eğitimimi tamamladım. İş hayatıma gelince 2013-2017 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde İmam-Hatip ve Dini Yüksek İhtisas Merkezi kursiyeri olarak görev yaptım. 2017 yılında araştırma görevlisi olarak Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde göreve başladım. 2018-2023 yılları arasında doktora eğitimi için görevlendirildiğim Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde çalıştım. Şu an ADÜ İlahiyat Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olarak çalışıyorum ve aynı zamanda Dekan Yardımcısı olarak görev yapmaktayım.

İlk peygamber Hz. Âdem dil biliyor muydu?
Bu konuda elimizde açık bir delil mevcut değildir. Ancak aklî kıyaslama yaparak bir sonuca ulaşabiliriz. Hz. Adem’in ilk insan ve ilk peygamber olması, insanın da diğer canlılardan farklı olarak konuşma ve düşünme yeteneğine sahip olması doğal olarak onun dil bildiğini bizlere göstermektedir. Diğer yandan Kur’ân-ı Kerim'de ilk insan olan Hz. Âdem'in konuştuğu ve varlığın isimlerini bildiğinden bahsedilmektedir. Hz. Âdem'e isimlerin öğretilmesi “Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretti.” (el-Bakara, 2/31) âyeti onun konuşmasına ve bilgi sahibi olmasına örnek olarak verilir. Dolayısıyla ilk insanın bugünkü anlamda bir konuşmayı bildiği ortaya çıkmaktadır. Peki Hz. Âdem hangi dili konuşmuştur şeklinde bir soru soracak olursanız İslâmî düşünceye göre onun dili Arapça, Yahudi ve Hristiyanlara göre ise Ârâmîce’dir. Cennette Arapça, yeryüzüne inince de Süryânîce konuştuğu, 12 yazı çeşidi ile 700 dil bildiği de öne sürülmüştür. Ama dediğim gibi bu hususta kesinlik yoktur.

 

Kur’ân'da geçen bilimsel mucizeler nelerdir?
Özellikle bilimin ortaya koyduğu bir gelişmeyi daha önce Kur’ân’ın buna işaret etmiş olduğunu söyleyerek sıradanlaştırmak doğru değildir. Bilimsel Kur’ân mucizesi demek için önce Kur’ân’daki âyeti alıp buradan hareketle bilimsel veriyi ortaya koymak gerekir. Ama maalesef bilimsel veri ortaya konularak bunun daha öncesinde Kur’ân’da zikredildiği ifade edilmektir. Dolayısıyla burada bir usul tutarsızlığı söz konusudur. Âyetlerdeki bilimsel mucize telakkisi kişiden kişiye değişebilmektedir. Kur’ân’ın icaz çeşitlerinin hiçbirinde modern dönem vurguları yoktur. Materyalist ve pozitivist felsefe ile Müslümanların geri kalmışlığı bilimsel âyetler olarak sunulan hususlarla giderilmeye çalışılmıştır. Modern dönemdeki Kur’ân’dan her şeyi çıkarma düşüncesi bu işin sorumlusudur. Kur’ân bir bilim kitabı mıdır ki her icadı Kur’ân’dan çıkarmaya çalışıyoruz? Sürekli bilimsel mucizevi âyet vurgusu Kur’ân’ın mucize anlayışına terstir. Âyetlerin bir kısmı mucize de diğerleri değil midir? Bilimden hareketle dini anlamaya çalışırsak bilimin çelişkiye düştüğü noktada faturayı dine kesebiliriz. Nitekim böyle olduğu da görülmüştür. Daha açık bir ifadeyle Kur’ân’ın bilim diye bir derdi yoktur. Kur’ân bilim kitabı değildir. Fizik ve biyoloji kitabı hiç değildir. Kur’an hidayet kitabıdır. Kur’ân, içerisinde bilimsel mucize olduğuna yönelik bir iddia da taşımamaktadır. Tarihte bakıldığında Kur’ân’ın mucizeliği bilimsel konulardan öte nazım ve mana gibi hususlardadır. Hidayet boyutu bağlamındadır. Günümüzde Kur’ân mucizesi olarak sunulan âyetlere baktığımızda bunların suların birbirine karışmaması, evrenin genişlemesi, sperm ve kaburga/bel ilişkisi, demirin indirilmesi ve dağların hareket etmesi gibi hususlarda yoğunlaştığını görmekteyiz. Bunlardan suların birbirine karışmaması (er-Rahmân 5519-23/el-Furkan 25/53) olayı hakkında konuşacak olursak meşhur fotoğrafların altında karışmadığı yazılır ancak bütün sular birbirine karışmaktadır. Sadece yukarıdan karışmaz gözükür. Özetle suların birbirine karıştığı (tatlı-tuzlu) bilimsel bir gerçektir. O halde âyet hakkındaki popülist bilimselci tefsir anlayışını bir kenara bırakmalıyız.  Buranın iyi ve kötü olanı Allah’ın bildiği ve bunların birbirine karışmayacakları gösterdiğini belirtmeliyiz. Bu ve bunun gibi âyetler için nüzul ortamına gidilmelidir. Oradaki anlam biçimine bakılmalıdır. Kısaca Kur’ân’ın bilimle tefsir edilmesi ilk dönemde olan bir şey değildir. Günümüzde yaygınlık kazanmıştır. Dolayısıyla sürekli bilimsel mucizeleri ön plana çıkararak Kur’ân’ı üstün göstermeye çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Peki, bu durum nasıl ortaya çıkmıştır? Son 150 yılda bilimsel tefsirin artması, Batının bilim ve ilimde öne geçmesi neticesinde düşmanın silahıyla silahlanmak amacıyla Müslüman ilim adamlarını harekete geçirmiştir. Osmanlı topraklarında pozitivizm ve materyalizmin etkili olmaya başlaması, Osmanlı aydınını harekete geçirmiş ve bu kişilerden bazıları Kur’ân’ın üstünlüğünü bilimselci materyal ile anlatmaya başlamışlardır. Said-i Nursî, Tantavî Cevherî, Elmalılı bu isimlerden sayılabilir. Ortaya koydukları tartışmalı olmakla birlikte iyi niyetlerinden şüphe yoktur, materyalist felsefeye karşı savaşları takdire şayandır. Ancak yaklaşımın bizatihi kendisinde problem söz konusudur.

Allah insanı neden yarattı?
Bu, cevabı herkes tarafından aranan bir sorudur. Allah’ın insanı varlık içinde apayrı bir şekilde yaratması ve ona kimseye vermediği yetkiyi vermesi düşünürleri harekete geçirmiştir. Bu bağlamda işin ehli uzmanlar çeşitli soruya cevaplar vermişlerdir. Ama herkes kendi yaşam biçimine göre bu soruyu cevaplamaya çalışmıştır. Belki de şimdiye kadarki sorular içinde cevabı farklı olan temel soru budur. Kısaca bu sorunun cevabını sosyal bilimlerin temel araştırma tekniklerinden biri olan tümevarım (insandan Allah’a gitme) yöntemiyle cevaplayabiliriz. Bu dünyada insanın temel vazifesi Allah'ı tanımak, kulluk etmek, insanî ve ahlaki değerlere bağlı yaşayıp sonsuz hayata hazırlanmak olduğundan Allah’ın insanı neden yarattığına bir cevap vermiş oluruz. İnsanın yeryüzünde yaratılış gayesi kulluk olup en önemli vazifesi de Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak sonra da bunun gereği dosdoğru yaşamaktır.

Kur'ân-ı Kerim’e göre heykel sanatı günah mıdır?
Maalesef modern dönemde bu hiyerarşi kırıldığı için apayrı sorunlarla ortaya çıkmıştır. Bu noktada gündelik hayatla alakalı hususlara fıkıh ilmi cevap üretmektedir. Tekrardan soruya dönecek olursak Kur’ân’da putperestlerin, şiddetli azaba çarptırılacağını söyleyen âyetler (el-Enâm, 6/74; en-Necm, 53/19-20, el-Ankebût, 29/17) varsa da resim ya da heykel yapılamayacağına dair ve yine resim ve heykel aleyhinde herhangi bir âyet mevcut değildir. Bu hususta Kur’ân’da net bir bilgi yokken, hadislerde özellikle resim veya heykel yapana tehdit içeren cümleler (Buhârî, “Libâs”, 88; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 47) söz konusudur. Hadislerde yer alan uyarılar, daha ziyade tapınmak veya tazim (ululaştırmak) göstermek  amacıyla evlerde bulundurulan fotoğraf, resim ve heykeli kapsadığı bazı alimler tarafından ifade edilmiştir. Hadisin bu şekildeki yorumundan hareket eden bazı alimler, tapınma ve tazim amacı güdülmeyen ve umumi adaba aykırı olmayan canlı varlıkların resimlerinin yapımını da caiz görmüşlerdir. Buna göre dinimizin ilke ve amaçlarına ve genel ahlak kurallarına aykırı olmamak kaydıyla söz konusu resim ve heykellerin evlerde bulundurulmasında bir sakınca yoktur. Ancak tapınmak maksatlı yapılacak olursa bu putlaşır ve bu da haramdır. Dolayısıyla yasaklanan resim veya heykel olmayıp, bunların insanları şirke götürmesi, kutsallık ve tapınma aracı haline getirilmesidir.

Bir hadisin zayıf hadis olduğunu nasıl anlayabiliriz?
Günümüzdeki problemli hususlardan bir tanesi de hadislerin uzmanların kontrolü olmadan halk nezdinde sahih, zayıf ve mevzu gibi bir kategori eşliğinde incelemeye bırakılmasıdır. Halbuki bu husus teknik bir mesele olup alanın ilim adamları tarafından gerekli düzenlemelerden sonra halka nihai bilgiler verilmesi gerekirdi. Disiplinin iç hesaplaşmaları, halk nezdinde değil de daha dar alanlarda tartışılarak sonuçlarının kamuoyuna paylaşılmalıydı. Çünkü ilmin belirli noktalarda mahremiyeti olması gerekir. Örneğin doktora gittiğimizde tıpla alakalı tartışılan hususlar doğrudan hastaya aktarılmaz. Genel kabul neyse hastaya o verilir ve hasta kişi genel anlamda o tartışmalara girmez. Maalesef aynı hassasiyet İslami ilimler noktasında yoktur. Yaptığımız açıklamalar bir kenara İslam dinine baktığımızda Kur’an’ın ve hadisin bir bütün halde yer aldığını görmekteyiz. Cenabı Allah pek çok ayeti kerimede Allah’a ve resulüne itaati (en-Nisâ 4/80) bir arada zikretmiştir. Bu da bize Hz. Peygamber’in sözlerine itimat etmemiz gerektiğinin bizzat Allah tarafından zorunlu kılındığını göstermektedir. Asıl meseleye gelecek olursak, alimler Hz. Peygamber’den gelen rivayetleri senet ve metnine göre çeşitli kategorilerde sınıflandırmışlardır. “Bir hadisin sahih olabilmesi için, râvilerin adalet ve zabt sahibi olması, hadisin senedinin muttasıl olması ve rivayetin şâz ve muallel olmaması gerekir.” şartı aranmış, bu şartları sağlamayan hadisler zayıf kategorisinde değerlendirmişlerdir. Bu şartlara sahip olanları sahih, olmayanları zayıf kategorisine almışlardır. Hadis senet ve metinden oluşan bir husus olduğu için senedinde ve metninde problem olan hadisler zayıf olarak değerlendirilmiştir. Burada alimler arasında problem yoktur. Problem rivayetin kime ve neye göre sahih veya zayıf kategorisine alınacağı hususundadır. Dolayısıyla rivayetin uydurma olduğu kesin olmadıkça aktarılan hadisin zayıf olması gerekçesiyle ondan uzaklaşmamak gerekir. İlgili rivayetin farklı şekillerine bakılması bu noktada önem taşımaktadır. Hatta zayıf amellerin tergip ve terhip amaçlı kullanımına muhaddislerin izin verdiği bilinmektedir ama bu iş uzmanlık isteyen bir husustur.
 

 

İslam, dinine göre zengin, fakir, siyah, beyaz herkes eşittir. Sorduğumuz soruların yanıtları bunun en büyük ispatıdır. Değerli vaktini bize ayıran, tecrübe ve bilgilerini bizimle paylaşan Dr. Öğr. Üyesi Muhammet Çol’a  teşekkür ederiz.

 

Haber: Göksu Ocaklı

Fotoğraf: Berna Turan

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00