Silinmeyen fotoğraflar, biriken ekran görüntüleri, yıllardır açılmayan dosyalar… Telefonlar, bilgisayarlar ve bulut sistemleri artık dijital çekmecelere dönüşmüş durumda. Kullanmadığımız içerikleri biriktirme eğilimimiz, sadece bir teknoloji alışkanlığı değil; aynı zamanda zihinsel bir yük, duygusal bir bağ ve bazen de geçmişe tutunma ihtiyacının yansımasıdır. Dijital istifçilik, farkında olmadan çağımızın en görünmez ama en yaygın davranış kalıplarından biri hâline gelmektedir.
Dijital içerik biriktirme alışkanlıkları, günümüzün teknoloji odaklı dünyasında giderek yaygın hale gelmektedir. Bilişim Sistemleri Uzmanı Kübranur Filiz ve Psikolojik Danışman Sibel Sanem Çalhan ile yaptığımız röportajda, dijital istifçiliğin psikolojik ve teknolojik boyutları ele aldık. Filiz, bulut depolama sistemlerinin bu alışkanlıkları nasıl pekiştirdiğini, Çalhan ise dijital içerik biriktirmenin arkasındaki psikolojik sebepleri ve bu davranışın bağımlılık riskini nasıl taşıyabileceğini değerlendirdi.
Neyi sakladığımızı bilmeden biriktiriyoruz
Bulut depolama sistemlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte bu durumun dijital istifçiliği artırdığını dile getiren Kübranur Filiz, “Dijital ortamda biriken veriler, kişisel birikimlerin fiziksel dünyaya yansıması gibi yük oluşturabiliyor. İnsanlar kaybetme korkusu, 'yanlış yaparım' endişesi veya 'bir gün lazım olur' düşüncesiyle içerik biriktiriyor. Özellikle bulut depolama sistemlerinin yaygınlaşmasıyla bu süreç hızlanıyor. Otomatik yedeklemeler dijital istifçiliği pekiştiriyor, bu da alanları verimsiz kullanmaya ve zihinsel yükü artırmaya yol açıyor.” ifadeleriyle dijital istifçiliğin yalnızca bireysel bir alışkanlık değil, teknolojik sistemlerin otomatik yapısıyla da ilişkili olduğunu bizlere aktardı.
Daha bilinçli ve derin bir dijital yaşam
Dijital alanda sadeleşmenin bireysel hayat kalitesine doğrudan etki ettiğini vurgulayan Filiz şunları söyledi: “Dijital sadeleşme, kişisel hayat kalitesini doğrudan etkileyen bir süreçtir. Düzenli aralıklarla dijital verileri temizlemek hem bilgilere daha hızlı erişim sağlar hem de zihinsel yükü hafifletir. Düzenli bir dijital ortamda yalnızca gerçekten önemli verilere odaklanmak, daha verimli bir yaşam alanı yaratır. Bu da yüzeysel bir kullanımın ötesine geçerek, daha bilinçli ve derin bir dijital yaşam anlayışını beraberinde getirir.”
Değerli olanı bulmayı zorlaştıran dijital kalabalık
Dijital birikimin uzun vadede nasıl bir yük haline gelebileceğini anlatan Filiz, bu durumu basit ama etkileyici bir örnekle şöyle açıkladı: “Bir düşünün, telefonunuzda on binin üzerinde fotoğraf var ve siz geçen yıldan bir tatil fotoğrafını arıyorsunuz. Ancak ekran görüntüleri, yemek fotoğrafları, onlarca aynı açıdan çekilmiş kare arasında kayboluyorsunuz. İşte silmeden biriktirme alışkanlığı tam olarak değerli olanı bulmayı zorlaştıran bir dijital kalabalık durumu yaratıyor. Bu nedenle, önemli verileri kategorilere ayırmak, düzenli aralıklarla gereksiz içerikleri silmek şart. Aksi takdirde dijital alanlar, tıpkı dağınık bir oda gibi bizi yoran ve verimsizleştiren bir yapıya dönüşebiliyor.”
Çöp veriler sistemi yavaşlatıyor
Veri sistemlerinde çöp verilerin sadece yer kaplamakla kalmadığını, aynı zamanda performans sorunlarına da yol açtığını vurgulayan Filiz, konuyu günlük yaşamdan bir benzetmeyle şöyle açıkladı: “Çöp veriler, dijital sistemlerin performansını düşürür. Tekrarlayan kayıtlar, artık kullanılmayan belgeler veya zamanla işlevini yitiren içerikler, sistemlerde gereksiz yer kaplar. Bu durum, dijital sistemlerin yavaşlamasına ve işlem hatalarına yol açar. Bunu evde biriken eski eşyalar gibi düşünebiliriz. Artık kullanmadığınız eşyalar, gerekli olanı bulmayı zorlaştırır ve yer kalmaz. Dijital dünyada da gereksiz veriler, tıkanıklık yaratır.”
Her veri, her zaman risk taşır
Veri güvenliğinin ihlali yalnızca bireylerin değil, tüm sistemlerin güvenliği açısından ciddi tehditler yaratabilir. Filiz, uzun süre saklanan dosyaların risklerine dair şu açıklamayı yaptı: “Veri güvenliği ihlali yalnızca bireysel değil, tüm sistemler için tehdit oluşturabilir. KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu) çerçevesinde, kişisel verilerin toplama ve saklama süreçleri belirli kurallara göre yapılmalıdır. Rızası alınmamış verilerin toplanması ve üçüncü taraflarla paylaşılması güvenlik açıklarına yol açar. Ayrıca yıllarca saklanan veriler her zaman risk taşır. Bu nedenle kişisel veriler, yalnızca ihtiyaç duyulan şekilde saklanmalı ve daha az veriyle işlem yapılmalıdır.”
Sadeleşmenin ilk adımı: Farkındalık
Dijital sadeleşme sürecinin başarılı olabilmesi için öncelikle, kullanıcıların dijital ihtiyaçlarını doğru şekilde belirlemesi gerektiğini belirten Filiz, “Dijital sadeleşme sürecinin ilk adımı, dijital ihtiyaçların doğru belirlenmesidir. İhtiyaçlar belirlendikten sonra, dijital dünyadaki fazla verilerden arınmak daha kolay olur. Teknolojik çözümler bu süreçte büyük rol oynar. Yapay zekâ destekli uygulamalar, gereksiz verileri tespit edebilir ve kullanıcılara silme önerileri sunar. Bu durumda sadece ihtiyaç duyulan veriler saklanır, dijital sadeleşme sağlanır ve verimlilik artırılır.” şeklinde belirtti.
“Gün gelir lazım olur”
Dijital içeriklerin (fotoğraf, belge, mesaj vb.) neden biriktirildiğine ilişkin psikolojik danışman Sibel Sanem Çalhan şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu durum genellikle kişinin kendini güvende hissetme ihtiyacıyla ilişkilidir. Fotoğraflar ya da belgeler silinmediğinde, gün gelir lazım olur düşüncesiyle hareket ediyoruz. Silme eylemi, bir şeyi geri dönülmez biçimde kaybetme hissi yaratabiliyor. Bu da kontrol duygusuyla bağlantılı; elde tutmak, erişilebilir kılmak kişiye psikolojik bir rahatlık sağlıyor.”
Dijital istifçilik, kaygı ve bağımlılık ilişkisi
Dijital istifçiliğin bir bağımlılık türü olup olamayacağına ilişkin Çalhan şunları söyledi: “Her şeyde olduğu gibi burada da ‘fazlalık’ kriteri önemli. Dijital içerik biriktirme davranışı, kişinin günlük yaşamını kısıtlayacak düzeyde ise, bu durum psikolojik bir bağımlılık olarak değerlendirilebilir. Şu an literatürde ‘dijital istifçilik’ tanımlı bir bağımlılık değil; ancak bu yönde bir tanımlama ileride mümkün olabilir. Silme düşüncesi kişide yoğun kaygı yaratıyorsa, bu bir bağımlılık sinyali olabilir. Ayrıca bu eğilim kişilik tipine göre de değişir. Özellikle OKB (obsesif kompulsif bozukluğu) sahibi olan bireylerde istifçiliğe daha sık rastlanır. Çünkü kontrol ihtiyacı ve takıntılar çok daha baskındır. Dolayısıyla bir davranışın bağımlılık sayılabilmesi için kişinin yaşamını belirgin şekilde etkilemesi gerekir.”
Dijital içerik silme zorluğu ve güven hissi
Dijital içeriklerin silinmesinde yaşanan zorluklara değinen Çalhan, “Fotoğraflar, belgeler ya da mesajlar gibi dijital içerikler cihazlarda saklandığında kişiye bir güven hissi verir. Bu içerikleri silmek ise bazı bireyler için bir belirsizlik ya da güvensizlik hissiyle bağdaştırılabilir. Ayrıca artık anılar dijital ortamda biriktiği için, bu anılarla vedalaşmak da kolay olmayabilir. Aynı fotoğraftan birden fazla bulunması ya da bazı görsellerin beğenilmemesi gibi nedenler de bu durumu etkiliyor olabilir. Ancak silinen içeriklerle birlikte bir şeyleri kaybetmiş hissine kapılmamak esas meseledir. İnsanlar, bu eksiklik duygusunu yaşamamak için dijital içeriklerini silmekte zorlanabiliyor.” ifadelerini kullandı.
Dijital istifçilik için psikolojik destek ve çözüm yolları
Dijital istifçilikten rahatsız olan bireylerin öncelikle bu davranışlarının altında yatan psikolojik nedenlerin anlaşılması gerektiğine dikkat çeken Çalhan, “Bu davranışı tetikleyen duygusal ve bilişsel faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır. Yalnızlık, geçmişe tutunma isteği ya da OKB gibi psikolojik sorunlar olabilir. Sürecin bir uzmanla yürütülmesi sağlıklı olur. Altta yatan neden belirlendikten sonra, OKB'ye yönelik terapiler veya dijital temizlik yaparak alışkanlık adım adım değiştirilebilir. Bu, kişiye rahatlama hissi sağlar.” şeklinde konuştu.
Gençlerin dijital dünyada kimlik ve güven arayışı
Genç nesilde dijital içerik biriktirme eğiliminin önceki kuşaklara kıyasla daha belirgin olduğunu vurgulayan Çalhan, “Yeni nesil, teknolojiyle iç içe bir dünyada büyüyor ve yaşamlarının önemli bir kısmı dijital ortamlarda geçiyor. Bu nedenle dijital içerikler onlar için yalnızca veri değil; kimliklerinin, anılarının ve duygularının bir parçası haline geliyor. Aynı zamanda gençlik dönemi kimlik arayışının yoğun yaşandığı bir süreçtir. ‘Ben kimim?’ sorusuna yanıt arayan bireyler, kendilerine dair gördükleri her şeyi dijital olarak saklama eğilimi gösterebiliyor. Bunun yanı sıra ergenlik çağındaki gençlerin, aileden uzaklaştıkları dönemde dijital olarak özel içerikleri saklamak onları güvende hissettirebiliyor.” diye konuştu.
Bu değerli bilgiler için Kübranur Filiz ve Sibel Sanem Çalhan’a, teşekkür ediyoruz, dijital istifçilik üzerine yaptıkları açıklamaları bu konuda farkındalık yaratmak adına önemli bir adım olmasını temenni ediyoruz.
Haber: Mustafa Çölyen
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...