Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


GELENEKSEL OKÇULUK YENİDEN YAŞATILIYOR

25.12.2022
Spor

 

Beyin aktiviteleri, kas aktiviteleri ve konsantrasyon gibi birçok konuda gelişimi sağlayan okçuluk, Osmanlı döneminden günümüze kadar ulaşmıştır. Ateşli silahların icadı ile artık sadece bir spora dönüşen okçuluk, Aydın’ın Nazilli ilçesinde geleneksel okçuluk olarak yeniden yaşatılıyor. 

 

Thomas Fuller’in “İyi bir okçu okları ile değil, amacı ile bilinir.” sözüne örnek verebileceğimiz şekilde çalışan, Okçuluk Eğitmeni Ufuk Uslu, öğrencilerine ahlaklı ve kıskançlıktan uzak bir sporcu kimliği kazandırmak adına çalışmalarını sürdürüyor. Aydın’ın okçulukta il temsilcisi olan Uslu, öğrencilerini yetiştirirken, kendi eğitimine de devamlı olarak katkıda bulunuyor. Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu olan ve Nazilli Turan Ortaokulu’nda beden eğitimi öğretmenliği yapan Ufuk Uslu, Türk okçuluğunun uzun yıllardır süre gelen geleneksel eğitim sistemini bizlere aktardı.

 

Bir ok ve bir yay ile okçuluk tutkusu

Aydın’ın Nazilli ilçesinde yaşayan, Milli Takım antrenörü ve aynı zamanda beden eğitimi öğretmeni olan Ufuk Uslu, geleneksel okçuluk eğitimi veriyor. 2010-2011 yıllarında okçuluğa başlayan Uslu, boş zamanlarını doldurmak için girdiği bu işin, artık ana branşı haline geldiğini belirtiyor ve o dönemin şartlarını, “O dönemlerde Türkiye'de yay ustası yoktu. Yaylarımızı Macaristan'dan getiriyorduk. Maliyeti yüksekti ve ok yapan çok az kişi vardı. Bizde yapmak için çok uğraştık. Yayı bulduk ama sadece bir tane okumuz vardı. Atacak alanımızı da bir çuvaldan oluşturmuştuk. Oku ancak 30 metreye kadar atabiliyorduk. Ok, çoğunlukla kayboluyordu ve bulması uzun sürüyordu. Bu nedenle bir tane ok olduğu için atışlar çok zaman alıyordu. Bir daha nasıl ok yaparız diye düşünerek çalışmamız 6 ay kadar sürdü.” sözleriyle açıklıyor.

 

Mühendislik harikası, Menzil Okları

“Okun her detayı ayrı bir işçilik istiyor.” diyen Ufuk Uslu, her bir özelliği için farklı kişilerin çalıştığını belirtiyor. Okun ucu olan ‘temren’, okun çubuğu olarak bilinen ‘olun’ ve tüyler için ayrı ayrı kişilerin çalıştığını ekleyen Uslu, okların puta, darp, menzil, yangın, ıslıklı oklar gibi birçok çeşidi olduğunu aktarıyor. Kullanımı en yaygın olan ok türünün menzil oku olduğunu ifade eden Uslu, “Okçuluğun keşfi menzil okuyla başlamıştır. Menzil, mühendislik harikası bir ok çeşididir. Uç kısmı belli ölçülerde incedir. En uç kısmında, yani temren kısmında ‘soya’ dediğimiz boynuz bulunur. Belli bir incelikle başlar, ortaya doğru kalınlaşır. İnce-kalın-ince olarak sıralanan bir yapısı vardır. Böylelikle, rüzgarın engelleyici şiddetini en aza indirir. Bugün füzelerin çıkış noktası bu menzil oklarından gelmektedir. Füzelerin yapısı oklara benzer. Bu nedenle, okçulukta ayrı bir mühendislik, yayda ayrı bir mühendislik bulunmaktadır.” sözleriyle menzil okunun özelliklerine dair bilgilendirmelerde bulundu.

1700’lerde hedef okçuluğun yanında, uzağa ok atma arzusunun ortaya çıkmasıyla, menzil okçuluğunun yaygınlaştığını söyleyen Uslu, “Menzil okçuluğu, düşmanın bulunduğu en uzak mesafeye ok atarak, düşmana engel olma isteğiyle ortaya çıkmıştır. Türkler en uzak mesafeye ok atma rekorunu elinde tutmaktadır. Mesafe 847 metredir ve oku atan kişi ise Tozkoparan İskender’dir. Bu mesafeyi henüz aşabilen olmamıştır.” sözleriyle, günümüzde Osmanlı döneminde yapılan yayların yanına dahi yaklaşılamadığını ve bu yayların hala daha nasıl yapıldıklarının çözülemediğinin altını çiziyor. Ufuk Uslu’nun belirttiği üzere, bugünkü yaylar ile atılan mesafeler ancak 570 metre civarındadır ve bu rekorun aşılması şu an için pek mümkün görünmüyor. 

 

Kepaze, Kepade ve Kemankeş dönemleri

Ufuk Uslu’nun belirttiği üzere, başlangıçtan en iyi seviyeye gelecek olan okçunun, öncelikle acemi eğitimi bulunur. Buna kepaze dönemi denir. Kepaze, okçuluğa yeni başlayan kişinin hareketi öğrenebilmesi için ok atmadan, sadece kaslarının yapacağı hareketi tekrar ederek çalışması demektir. Kepaze dönemini anlatan Uslu, “Bu dönem Osmanlı'da aşağı yukarı 4-6 ay arası sürüyordu. Şimdilerde 2-3 ayda ilk aşamanın tamamlandığı oluyor.  Kepaze eğitimi içinde bulunan birkaç aşama daha var. Kas hareketlerini öğrendikten sonra, öğrenci yakın mesafe atışlar yapmaya başlar. Önce, 3-5-7 metre gibi kısa mesafelere atış yaptırırız. Atış yapılan yere ise ‘kepadekeş’, ‘torbakeş’ veya ‘kemankeş’ adı verilir. Daha sonra öğrenciye bir yay alırız. 10, 12 veya 15 metre mesafelere kendi profesyonel yayı ile atış yapmaya devam eder.” ifadelerini kullandı. Kepazelik döneminin hiçbir zaman bitmediğini düşünen Uslu, okçuluğun müthiş bir eylem olduğunu ve kendisine göre okçuluğu tam anlamıyla öğrenmenin mümkün olmadığının altını çiziyor.

Kepaze döneminden bir sonraki adımı, yine bu aşamanın içinde bulunan ‘bırakış’ veya ‘kopuş’ adımından da bahseden Uslu, ‘bırakmanın’ okçuluğun kilit noktalarından biri olduğunu, ancak  Kepaze dönemini iyi anlamayı ve çok çalışmak gerektiğini şu sözlerle vurguluyor: “Bırakış eğer doğru yapılırsa kişiyi zirveye taşır, yanlış yapılırsa bir yere kadar ilerler ve orada kalır. Ok öğrenmek isteyen bir öğrencinin, bırakış çalışması için yayı sürekli olarak çekip bırakması gerekiyor. Bundan sonraki adım, okun yaya yerleştirildiği adımdır. Öğrenciler, bu aşamada oku yayda tutmayı ve doğru şekilde bırakmayı öğrenmektedir. Tüm bu aşamaların asıl amacı, kas hafızasını oluşturmaktır. Bu aşamalardan hatayla geçen bir kişi, daha sonra başarısız olur ve kas hafızasını düzeltmek için Kepaze döneminin en başına geri dönmek zorunda kalabilir. 3-4 yıllık okçu da olsa bu durum böyledir.” 

Bir sonraki dönem ise ‘kepade’ dönemidir. Bu aşamaya torba da denir. Yakın mesafe atışlar demektir. Bu aşamada önemli olanın, öğrencinin doğru noktaya atış yapabilmesi olduğunu söyleyen Uslu, “Bu dönem konsantrasyonu çok geliştirir. Noktaya odaklanarak konsantrasyon sağlanır, odaklanama olmazsa atış yapılamaz. Bu aşama, kişiyi bilişsel anlamda en çok geliştiren aşamadır. Birçok kazanım elde etmemizi sağlar. Özellikle, okçuluğa başlayan öğrencilerin konsantrasyon sayesinde derslerdeki başarıları da artmaktadır. Ayrıca bu aşama, kepaze yayları ile devam etmektedir. 6 ila 8 ay sonunda, öğrenci artık  kendine ait bir yay ve ok sahibi olabilmektedir. Bunun sonucunda mesafe artık daha da uzaklaştırılır.” sözleriyle konsantrasyonun okçuluktaki öneminin altını çizdi.

Üçüncü, yani son aşama olan ‘kemankeş’ döneminde öğrenciler, artık serbestçe atış yapmaya başlar ve yaş aralığına göre mesafe belirlenerek atışlar buna göre yapılmaya başlanır diyen Uslu,  “Mesela 8-9 yaş 25 metre, 10- 11 yaş 30 metre, 12-13 yaş 35 metre, 14- 15 yaş 40 metre, 16- 17 yaş 50 metreye kadar çıkıyor. 18 yaş üstü ise kadınlarda 60, erkeklerde 70 metre mesafeye kadar atış yapılıyor. Bu dönemin sonunda artık kişi yarışmalara katılabilecek düzeye gelmektedir.” şeklinde yaş aralıklarına göre atış mesafelerini açıklayan Uslu, ayrıca atış yapılan yere Puta adı verildiğini, Puta’nın insanı temsil ettiğini ve noktalar ile hedefin belirlendiğini de sözlerine ekliyor.

 

Menzil oklarının hissettirdiği duygu...

‘Çile çekmek’ ve ‘sineye çekmek’ deyimleri ile ‘iki dirhem bir çekirdek’ gibi sözlerin okçuluktan geldiğini belirten Uslu, “Bana okçuluğa başlamadan önce yakışıklı veya güzel nedir diye sorsalar bir sürü şey söylerdim ama şimdi menzil okunu tanıdıktan sonra anladım ki, güzel veya yakışıklı olan, bu menzil oklarıdır.” diyerek menzil oklarına duyduğu sevgiyi betimlemiştir.

 

Bir buçuk yıldır okçuluk kulübü olarak birçok yarışmaya katıldıklarını aktaran Uslu, öğrencilerin kısa eğitimlere rağmen yarışmalardan derecelerle döndüklerini belirtiyor. Uslu’nun öğrencileri arasından, iki Türkiye ikincisi, bir Türkiye üçüncüsü çıkmış olup, takımlar bazında da ikincilik gibi önemli dereceler almışlardır. Uslu, asıl hedeflerinin öğrencileri milli takıma sokmak olduğunu belirtse de, temel amacın, iyi ve ahlaklı insanlar yetiştirmek olduğunu da eklemiştir. 

 

Haber: Fatma Sevdi

Fotoğraf: Sude Anğiş

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

CUMHURİYET’İN İLK KADIN MUHTARI: GÜL ESİN

Mustafa Kemal Atatürk, her zaman Türk kadınını modern toplumun simgesi ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

TÜRKİYE'NİN İLK MATEMATİK MÜZESİ

Aydın'ın Efeler ilçesinde, Türkiye'nin ilk matematik müzesi olma özelliğine sahip ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00