Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


ESKİ DÜNYA’NIN KÜÇÜK AKBABASI

16.05.2023
Bilim ve Teknoloji

 

Tabiat ve insanlık için önemli olan küçük akbaba, diğer leşçil akbabalar gibi ölen hayvanların cesetlerini ortadan kaldırarak olası hastalıkların yayılmasını önler. Avrupa ve Türkiye’deki en küçük akbaba türü olan ve bazı kaynaklarda “Mısır Akbabası” olarak geçen küçük akbaba, üstelik sadece leşlerle de beslenmiyor. Tür adı olan ‘‘Neophron percnopterus’’ ismini Yunan mitolojisinden alan ve Mısır hiyerogliflerinde de bahsedilen bu tür, dışkıdan dahi besin ihtiyacını karşılayabiliyor. Gerektiğinde yiyeceği için alet kullanan, dışkıda bulunan özel bir pigmentten kafasındaki tüysüz deri kısma renk alan kuş, beslenme alışkanlığı ve birçok davranışıyla ilgi çekici bir canlıdır. Küçük akbabaya  dair bilgileri bizimle paylaşan Eskişehir Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elif Yamaç, nesli tehlike altında olan bu yırtıcı kuşun özelliklerini anlattı.

 

Prof. Dr. Elif Yamaç’a göre, Türkiye ile Avrupa’nın en ufak akbabası olarak kayıtlara geçen küçük akbaba, beslenme alışkanlığı ve bu esnada kullandığı yöntem ile oldukça sıra dışı bir canlıdır. Küçük akbabaların, yuvalarını nadir olarak büyük binalara veya ağaçlara yaptığını söyleyen Yamaç, bu türün ülkemizde kayalıklardaki oyuklara yerleştiğini belirtiyor. “Neophron percnopterus” olarak da adlandırılan canlının farklı coğrafyalardaki dağılımından bahseden Yamaç, “Sonradan keşfedildiği için ‘Yeni Dünya’ olarak tanımlanan Amerika Kıtası, akbabalara ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda ‘Eski Dünya’ olarak isimlendirilen Avrupa, Asya ve Afrika’da bulunan akbabalar, Amerika’da bulunan akbabalar ile yakın akraba değildir. Küçük akbaba, bir ‘Eski Dünya’ canlısıdır. Eski Dünya’daki akbabaların Amerika’da olamayacağı gibi Yeni Dünya akbabalarının da Asya, Afrika ve Avrupa’da yeri yoktur.” ifadeleriyle Mısır akbabasının Eski Dünya’ya ait bir canlı olduğunu ortaya koyuyor.

 

“Dışkıda bulunan karotenoid pigmenti, kafasındaki deri kısma rengini veriyor”

Küçük akbabanın genelde leşle beslendiğini aktaran Yamaç, sadece leşe bağlı kalmayan bu canlının, küçük memeli, sürüngen, kuş yumurtası hatta insan ve toynaklıların dışkısını yediğinden söz ediyor. Dışkıda bulunan özel bir pigmentin kafasındaki tüysüz olan deri kısımdaki açıklığa, sarı ve turuncu arasında bir renk verdiğini söyleyen Yamaç, “Dışkıda bulunan karotenoid pigmenti, kafasındaki deri kısma rengini veriyor.” sözleriyle bunu destekliyor. “Düzenli bir göçmen olan bu canlı, yılın belirli zamanları iki farklı bölge arasında gidip gelebiliyor. Üreme döneminde Avrupa ve Türkiye’deki kış ve sonbahar döneminde üreme alanlarından ayrılan küçük akbabalar, bu dönemi Afrika’da tamamlıyor. Koloni halinde üremiyorlar. Çoğunlukla tek olarak doğada bulunurlar.” şeklinde konuşan Yamaç, bu akbaba türünün göç durumuna ve doğadaki yalnız yaşamına değiniyor. Kuşlarda boyut alınırken gaga ucundan kuyruğa kadar olan yer ile kanat açıklığının belirleyici olduğundan söz eden Yamaç, “Küçük akbaba gagadan kuyruğa kadar, ortalama 50 cm civarı bir ölçüye sahipken, kanat açıklığı ise 1.50 cm ile 1.70 cm gibi ölçülere sahip olabiliyor.” diyerek canlının boyutunu aktarıyor.

 

Popülasyonun karşılaştığı tehlikenin ana unsuru, insan faktörüdür

Geride bıraktığımız 40 yıllık dönemde, bu akbaba türünün popülasyonunda ciddi bir azalma olduğunu anlatan Yamaç, “Avrupa’daki sayılarına baktığımızda 3 bin ile 4 bin 500 çift olduklarını görüyoruz. Palearktik (Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika) bölgenin batı kısmında bulunan ülkemize baktığımızda ise bin 500 ile 3 bin arasındaki çift ile, Türkiye’nin sahip olduğu sayının önemli olduğu mevcut bilgiler ışığında söylenebilir.” ifadeleriyle bu verilerin en son yapılan çalışmalar ışığında konuşulduğunu ekliyor. “Accipitridae” ailesinden olan yırtıcı kuşun, popülasyon sahasındaki dağılımını belirten Yamaç, değişik bölgelerde varlık göstermesine rağmen küçük akbaba soyunun tehlike altında olduğunu söylüyor. Yamaç, “Doğal düşmanı çok olan bir canlı değil. Doğada mücadele etmek zorunda kaldığı bir hayvan yok denecek kadar azdır. Fakat Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Derneği’nin kriterlerine göre ortaya konan tablo incelendiğinde, farklı kıtalara yayılmalarına rağmen sayıları fazla değil. Popülasyonun karşılaştığı tehlikenin ana unsuru, insan faktörüdür.” şeklinde aktararak Mısır akbabasının geleceğini tehdit edenlerin bizzat insanlar olduğu üzerinde duruyor. Vücudunda olmaması gereken zararlı maddelerin insanlar yüzünden ortaya çıktığını açıklayan Yamaç, “Avcılara ait olan kurşunun, ölen hayvanda kalması ve küçük akbabanın bu hayvanın leşiyle beslenirken kurşunu vücuduna alması, sağlığını tehlikeye atıyor. Tarımda kullanılan kimyasalların besin yoluyla vücudunda birikmesi yine canlının geleceğini tehlikeye atan unsurların başında geliyor. Bunların dışında yasa dışı yollarla avcıların kurbanı olması, uçuş esnasında elektrik tellerine ve rüzgar santrallerine çarpması ve yaşam alanlarının daralması gibi birçok gelişmenin Mısır akbabasının geleceğini yok etme noktasında tehdit unsuru oluşturduğunu görebiliriz.” diye konuşarak popülasyonun karşılaştığı risklere dikkat çekiyor.

 

“Yumurtayı yemek için alet kullanıyor”

İlginç bir özelliğin altını çizen Yamaç, “Yiyeceği yumurtayı taş aracılığıyla kıran küçük akbaba, bu yöntem sayesinde besine ulaşabiliyor. Yumurtayı yemek için alet kullanıyor.” ifadeleriyle sahip olunan bu dikkat çekici davranışa vurgu yapıyor. 

Tarihi kaynaklarda geçen bilgilere göre küçük akbabanın, Mısır kültüründe kraliyet sembolü olarak kullanıldığı dönemler olmuştur. O tarihlerde Firavun kanunları tarafından korunan bu tür, Mısır sokaklarında yaygınlaşmış ve ‘Firavunun Tavuğu’ adını almıştır. Bu bilgiler günümüzde insanlar yüzünden nesli tehdit altında olan bir kuşun eski tarihlerde ne kadar değer gördüğünü açığa çıkarıyor. 

 

Prof. Dr. Elif Yamaç’a göre insanlar, küçük akbaba ile diğer birçok canlının geleceğini tehlikeye atmamak için daha bilinçli olmalı ve canlıların yaşam alanlarına saygı duymalıdır.

 

Haber & Fotoğraf: Erdem Karahan

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00