O bir anne, bir mimar ve büyük bir idealist… Engelli bireylerin hayata karıştığı, ürettiği ve özgürleştiği bir köy hayaliyle yola çıkan bir kadının azmi, bir kermes tezgâhında başlayan büyük bir değişime dönüştü. Erdoğan Öven Engelliler Köyü, “Yapamazsınız” diyenlere inat, burası kimsesiz sanılanların kocaman bir aile olduğu bir yer haline geldi.
Aydın Kuşadası’nda, Canan Güler’in öncülüğünde hayata geçirilen bu projede, engelli bireyler için özel olarak tasarlanmış yaşam alanları ve sosyal imkanlar sunuluyor. Köydeki her detay, engelli bireylerin günlük yaşamlarını bağımsız bir şekilde sürdürebilmeleri için düşünülmüştür. Köydeki çocukların eğitiminden, yetişkinlerin meslek edindirme kurslarına kadar pek çok alanda büyük bir adım atılmaktadır. Son olarak, bu özel projenin doğuşunu ve gelecekteki hedeflerini öğrenebilmek için köyün kurucusu Canan Güler ile söyleşi gerçekleştirdik.
Canan Hanım öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz?
Ben Canan Güler. 1956 yılında doğdum. Tüm eğitim hayatımı Ankara’da geçirdim. Liseyi öğretmen lisesinde bitirdim. Aslında ilk mesleğim ilkokul öğretmenliği oldu. 1978’de evlendiğim için Kuşadası’na gelmek durumunda kaldım. Bu sırada mimarlığı bitirdim ve büromu açtım. Engelli bir kızım olduğu için engellilerle ilgili bir proje yapma fikri zihnimde hep vardı. Bir süre mimarlık yaptıktan sonra, engelliler için kurulmuş sivil toplum kuruluşlarında çalışmanın benim için bir zorunluluk haline geldiğini hissettim. 1995 yılında, kurucuları arasında yer aldığım Kuşadası Engellileri Koruma Derneği’nin yöneticisi oldum ve işte o an her şeyin başladığı noktaydı diyebilirim.
Erdoğan Öven Engelliler Köyü’nü kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Bu yolda sizi en çok ne motive etti?
Başlangıçta amacım sadece engelli ailelerle görüşüp onların yaşamlarını anlamaktı. İlçemizde kaç engelli birey olduğunu ve onlar için ne yapabileceğimizi düşünüyorduk. Bir gün sokakta engelli çocuğunu kucağında taşıyan bir anneyle karşılaştım. Tek isteği, eşiyle karşılıklı bir şeyler yiyip içebilmekti. O an kararımı verdim. Hemen bir dernek kurarak mimarlık büromu derneğe tahsis ettim. İlk iş olarak o anneyi ve eşini yemeğe gönderdik. Sonrasında çalışmalar hızlandı, engelli çocukları tespit etmeye başladık. 1995 yılıydı. 1997’de Belkop’ta bir eğitim merkezi açtık. Maddi imkânımız yoktu, yalnızca gönüllüler vardı. Her toplantıda “Çocukların özgürce yaşayabileceği, üretebileceği bir köy olmalı.” diyordum. Bir gün adını da köyümüze verdiğimiz velimiz Erdoğan Öven elindeki arsayı bağışladı ve “Alın, nasıl köy olacaksa yapın.” dedi. Mimar olmam, eşimin de inşaat mühendisi olması sebebiyle süreci titizlikle yönettik. Belediyeye başvurarak projeleri hazırladık. 2004’te temelini attık, 2009’da açıldı.
Bu yola çıkarken sizi en çok motive eden şey neydi?
Kızım Oya.
Kendi çocuğunuzun engelli olması, bu süreci nasıl etkiledi? Deneyimleriniz, burada oluşturduğunuz sistemi nasıl şekillendirdi?
Süreci benim için çok daha anlamlı hale getirdi. Babam Köy Enstitüsü’ndeydi. Onun bilgi birikimi tarif edilemezdi. Bilgi eksikliğimiz hiç olmadı. Oya’ya doktorların koyduğu teşhisleri hep birlikte aşmayı başardık.
Köyü kurarken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi?
Maddi sıkıntılar her zaman vardı. Fakat en büyük zorluk, inanmayan insanlardı. “Kermeslerde börek satarak köy mü kurulur?” diye alay edenler oldu. “Yapamazsınız” diyerek akıl verenler, engel çıkartan idareciler... Ama biz asla vazgeçmedik.
Erdoğan Öven Engelliler Köyü yalnızca bir barınma alanı değil. Burada nasıl bir yaşam sürdürülüyor?
Kesinlikle bir barınma alanı değil. Burada eğitim, sanat, tarım var. Çocuklar yemek yapmayı, pasta yapmayı öğreniyor. Seramik, resim, tiyatro ve müzikle uğraşıyorlar. Sebzelerimizi kendimiz yetiştiriyoruz, zeytin topluyoruz. Kısacası burası aktif bir yaşam alanı.
Buradaki bireylerin gelişiminde sizi en çok mutlu eden şey nedir?
Kendilerine duydukları güvenin çok yüksek olması. “Ben de varım, ben de insanım.” diyorlar. Onların birey olarak kendilerini ortaya koymaları, benim için en büyük mutluluk.
Engelli bireyler için böyle bir alan oluştururken toplumdan nasıl tepkiler aldınız? İnsanların bakış açısının değişmesi için ne yapılmalı?
Bizim köyümüzü görüp mutlu olmayan, katkıda bulunmayan kimseye rastlamadım. Ama engellilerin toplumdan izole edilmemesi gerekiyor. Onlarla hayatı paylaşmalıyız. Böylece zamanla algılar değişir.
Kamuoyunda pek konuşulmayan ama sizin burada birebir deneyimlediğiniz en büyük zorluk ne?
Onları anlamamak ve anlatamamak. İnsanların empati eksikliği en büyük sorun.
Hem bir anne hem de köyün kurucusu olarak, duygusal anlamda bu süreci nasıl yaşadınız? Kendi çocuğunuzla olan ilişkiniz nasıl etkilendi?
Duygusallığım hep zirvede oldu. Kızım hep çok mutlu, sevgi dolu bir çocuk oldu. Onun burada geliştiğini görmek beni çok mutlu etti.
Kendi çocuğunuz buradaki hayatı nasıl deneyimliyor? Onun ve diğer bireylerin gelişimini izlemek sizin için ne ifade ediyor?
Kızım buradaki çocukların hepsiyle eşit. Onlardan hiçbir farkı olmadığını her zaman anlatmaya çalıştım. Kendi çocuğumu diğerlerinden hiç ayırmadım. Tam 30 yıldır gece gündüz çalışıyorum ve bunu büyük bir gönül bağıyla yapıyorum.
Köyü daha ileriye taşımak için gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz?
Öncelikli amacımız köyü yaşatmak. Sağlığım çok kötü, birçok arkadaşımın ki de öyle. Ama bu mücadeleyi bırakmak gibi bir düşüncemiz yok. Daha fazla insanın bu yapıya destek vermesi için çabalıyoruz.
Bugün Erdoğan Öven Engelliler Köyü, bir hayalin gerçeğe dönüşmüş hali. Yıllar önce bir kermes masasında başlayan bu yolculuk, şimdi onlarca engelli bireyin hayatına dokunan bir yaşam alanına dönüştü. Canan Güler ve ekibi, tüm zorluklara rağmen vazgeçmeyerek engelleri aşmanın sadece fiziksel olmadığını, asıl engelin bakış açılarında olduğunu gösterdi. Onların en büyük isteği, bu dayanışmanın ve farkındalığın daha da büyümesi. Çünkü burada bir kişinin bile hayatına dokunabilmek her şeye değer.
Sorularımızı içtenlikle yanıtladığı için Canan Güler’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Haber: Şeyma Turan
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...