Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


EGE BÖLGESİ DOĞAL AFETLERE HAZIR MI?

24.05.2023
Yaşam

 

Ege Bölgesi, coğrafi konumundan dolayı birçok doğal afetle karşılaşıyor. Doğal afet denilince aklımıza ilk gelen genellikle deprem oluyor. İnsanların hemfikir olduğu konuysa depremin bu ülkenin bir gerçeği olduğudur. Peki biz bu gerçeğe ne kadar hazırlıklıyız, bunun için nasıl önlemler alıyoruz, can kaybının önüne geçebilmek için nasıl planlamalar yapılmalı? Bu konuların en doğru şekilde cevaplanması için sorularımızı işin uzmanlarına yönelttik. 

 

Ege Bölgesi ve bu bölgenin içerisinde yer alan Aydın şehri, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) hazırlamış olduğu Türkiye Deprem Tehlike Haritasına göre birinci dereceden tehlikeli deprem bölgesi içerisinde yer almaktadır. Buna göre Aydın ili, olası bir deprem senaryosuna karşı hazır olmak zorundadır. Peki bu şehir ve bu şehrin insanları buna hazır mı? Bu sorunun cevabı için Aydın TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Temsilcisi ve Jeoloji Mühendisi olan Hasan Kuru ve Pamukkale Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde görev yapan Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Sinem Partigöç ile İnşaat Mühendisi İlkay Pelin Şimşek ile görüştük. 

 

“İklim değişikliği etkisini gösteriyor”

Afet yönetimi konusunda uzmanlaşan Doç. Dr. Nur Sinem Partigöç ve İnşaat Mühendisi İlkay Pelin Şimşek, Türkiye’nin birçok yerinde farklı afet olaylarının meydana geldiğine dikkat çekti. Partigöç, “Ege Bölgesi’nin topoğrafik yapısı, iklim farklılığı ve kıyıya yakınlığından dolayı bu bölgede sık sık deprem ve heyelan yaşanabiliyor. Son zamanlarda etkileri önemli ölçüde gözlenmekte olan iklim değişikliğinden dolayı kuraklık ve belli dönemlerde yağışın mevsim normallerinin üzerinde seyretmesiyle seller ve su taşkınlarının sayısı ve sıklıkla kritik biçimde artmıştır.” diyerek, son zamanlarda görülen afetlerin sebeplerine değindi. Özellikle bu dört afet türünün Ege Bölgesini her açıdan tehdit ettiğini ekleyen Partigöç, “Bölge genelinde görülmeyen afetler çığ, kaya düşmesi ve don olaylarıdır. Ancak gözlenen aşırı yağışlar, aktif fay hatlarının varlığı sebebiyle oluşan depremler ve özellikle bu son dönemlerdeki iklim değişikliğinin etkisiyle oluşan kuraklık, pek çok sektörü etkilemiş, özellikle tarımsal üretim ve hayvancılık faaliyetleri ciddi biçimde zarar görmüştür. Öyle ki güvenli ve yeterli gıda temini ve içme suyu konusunda zaman içerisinde halkın beklentilerinin karşılanamaz hâle gelmesi durumu öngörülen senaryolar arasında yer almaktadır. Bunların yanı sıra şunu da söyleyebiliriz ki, İzmir ve çevresinde bulunan kentler farklı afet riskleri altında olduğu için olası can ve mal kayıplarının engellenmesi adına doğru ve planlı olarak yürütülmesi gereken afet yönetimi süreçleri git gide daha önemli hale gelmektedir.” dedi. 

Partigöç’ün yanı sıra Şimşek, “6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen büyük bir deprem felaketi yaşadık. Afetlere hazır olduğumuzu söylesek de aslında hazır değiliz. 17 Ağustos 1999 depreminde yaşadığımız kayıpları maalesef bu depremde de yaşadık. Bina dikimlerinde inşaatın imara uygunluğuna dikkat edilmesi, malzemelerin kalitesi, malzemelerin doğru ve etkin kullanımı bizleri depreme hazırlıklı hale getirir. İnşaatın yapılacağı alanın çevresi, altyapısına da dikkat edilerek yapılmalıdır. İnşaat çevresine uygun elektrik ve ısı yalıtımı projeleri hazırlanmalı ve belediyelere sunulmalıdır. Depremi elbette ki engelleyemeyiz ama ona ayak uydurarak onunla beraber yaşayabiliriz.” diyerek, depremden korunmak için bina yapımlarına değindi. 

6 Şubat’ta ülkemizde meydana gelen yıkıcı depremler hakkında konuşan Kuru, “6 Şubat Kahramanmaraş depremi ve daha sonrasında Hatay’da meydana gelen depremler silsilesini bir bütün olarak ele alırsak bu depremler, ülkemizin Erzincan depreminden sonra gördüğü en büyük depremlerdir. Bu depremlerin peşi sıra meydana gelmesinin dünyada ve ülkemizde örneği çok fazla yoktur. Bizler jeoloji mühendisleri olarak bu bölgede büyük çaplı bir deprem olacağını tahmin ediyorduk. Hatta çeşitli uzmanların uyarılarını da medyada görmüşsünüzdür. Bunun akabinde kamunun ve yerel yönetimlerin neler yapması gerektiğini de açık açık belirttik. Fakat mevcut yönetmelikler ve yapı denetim sistemi buna uygun değil. Yapılarımızı yapma şeklimizin de, denetleme mekanizmasının da buna uygun olmadığını söyleyebiliriz. Bunları doğru bir şekilde yapmadığımızda doğa olayı olan depremler, maalesef ki insan eliyle afete dönüşüyor.” diyerek, gerekli önlemler alınsaydı depremin daha az hasarla atlatılabileceğinden bahsetti.  

 

“Yönetmelik konusunda Maraş depremi bir milat olarak kabul edilecektir”

Depremlerden sonra ders almanın öneminden de bahseden Kuru, “Önemli olanın meydana gelen depremlerden ders çıkarmak olduğunu söyleyebilirim. 1999 yılında meydana gelen depremden sonra maalesef ders almadık. Mesela yapı denetim sistemimiz: Bu konuda sadece binaları denetleyerek doğa olaylarının afete dönüşmemesini sağlamayı güden bir yöntem seçildi. Böyle olunca zeminden bağımsız bir şekilde yapı tasarlanmaya çalışıldı ama doğa olaylarında zemin etüdünün de çok önemli olduğu unutulmamalı. Yapı denetiminin dışında başka sorunlarımız da var. Bunlardan biri de, belediyelerin bünyesinde yer bilimci ve jeoloji mühendisi bulundurmamasıdır. Çünkü sizler zemin etüdünü istediğiniz kadar doğru bir şekilde yapın, eğer belediyelerde bu işten anlayan jeoloji mühendisi yoksa önlem alabilme şansınızı azaltıyorsunuz. Biz Aydın TMMOB olarak, kendi çabalarımızla belediyelerle protokol yapıp personel istihdamı yaratmaya çalıştık. Başarılı olduğumuz ilçeler olduğu kadar, başarılı olamadığımız ilçeler de oldu. Maalesef ki Türkiye genelinde böyle bir zorunluluk yok. Bunun zorunlu hale getirilmesi daha doğru olurdu diye düşünüyorum.” dedi. Yönetmeliklerin yetersiz olduğunu söyleyen ama sonrasında muhakkak ki geliştirileceğini ifade eden Kuru, “Maraş depremi burada bir milat olarak kabul edilecektir. Bu depremden sonra önümüzdeki aylarda yeni yönetmelikler ve yeni yasalar muhakkak çıkacak, değişiklikler olacaktır.” diyerek, düşüncelerini aktardı.

 

JICA Raporu 

Türkiye’de sıkça gerçekleşen depremlerle ilgili yapılan çalışmalara değinen Partigöç, “2015-2016 yıllarına kadar afet yönetimi alanında yürütülen pek çok çalışma kâğıt üzerinde ve politika düzeyinde kalmıştır. Halbuki 2000’li yılların başında hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti İstanbul ili Sismik Mikro-Bölgeleme Dahil Afet Önleme/Azaltma Temel Planı Çalışması (JICA Raporu-2002 yılı) Türkiye’de afet yönetimi alanında atılan ilk başarılı adımlardan biri olarak karşımıza çıkmıştır. Bu rapor doğrultusunda İstanbul ili için Japon Uluslararası İş Birliği Ajansı (JICA) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yapılan çalışmalar sonraki aşama için Ankara ve İzmir gibi illerde de başladı.” dedi. Partigöç, son zamanlarda sıkça görülen depremleri ele alarak “2015-2016 döneminde iller özelinde Valilikler tarafından pek çok çalışma yapıldı. Buna ek olarak 2020 yılı sonrasında Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) il müdürlükleri aracılığıyla da birçok çalışma yapmıştır. Güncel çalışmalar arasında Eylül 2021 döneminde tamamlanan ve her kent için hazırlanan İl Afet Risk Azaltma Planları (İRAP) devreye sokuldu. Türkiye’nin pek çok ilinde afet risk haritaları tamamlandı. Rapor kapsamında Ege Bölgesi illeri de dâhil olmak üzere, Türkiye’nin her kenti için mikro bölgeleme çalışmaları gerçekleştirildi. Farklı afet türlerine göre tehlike ve risk haritaları oluşturuldu ve yapılan tüm çalışmalar hakkında ilgili kurumlar bilgilendirildi. Bu çalışma, pek çok afet riskinin olduğu ülkemiz ve kentlerimiz için oldukça olumlu bir gelişmedir. 30 Ekim 2020 tarihli İzmir-Bayraklı depremi sonrasında afet risklerinin azaltılması amacıyla risk planlaması alanında önemli adımlar atıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere yerel kurum ve kuruluşlar özellikle mevcut yapı stoğunun sorunlu olduğu, toplanma alanlarının yetersiz olduğu ve kaçak yapılaşmanın fazla olduğu bölgelere ilişkin yeni ve kapsamlı çalışmalarını yürütmektedir.” sözleriyle, mevcut durumda yürütülen çalışmalardan bahsetti.

 

Celal Şengör ile çalışıldı

Kahramanmaraş depremi sonrasında yapılan deprem çalışmalarına değinen Şimşek, “26 Nisan’da Yunanistan’da bir deprem gerçekleşti ve İzmir’de de bunu hissettik. Merkez üssü Yunanistan olan bir deprem, İzmir ile Aydın illerinde de hissediliyor. Bu gibi depremler, şiddetine göre yıkıma sebebiyet verebilir. Deprem için daha sağlam binalarla ve altyapılarla önlemler alabiliriz. Dere yataklarına ev yapılmamalıdır. Ev yapılacak binanın toprağın altyapısının ve şiddetli yağmur sonrasında gerçekleşebilecek sel felaketlerine karşı da sağlam olması gereklidir. Dolayısıyla onlar için de önlem alınacak çalışmalar yapılmalıdır. Kahramanmaraş depremi sonrası belediyeler tekrar çalışmalar yapmaya başladı. Öncelik olarak imar izni olmayan yapıların yıkılmasıyla başladı. Bunların başında İzmir var. Celal Şengör ile beraber projeleri değerlendirerek çalışmalara başlandı. Birçok il, imar izni olmayan binaları yıkmak başta olmak üzere çalışmalara başladı.” dedi. 

 

Olası Aydın Depremi

Aydın’da olacak büyük bir depremin yıkıcı etkilere sahip olacağını ifade eden Kuru, “Aydın ve benzer lokasyonlarda 7’nin üzerinde bir deprem beklemiyoruz ama yapı stoğuna, şehrin bulunduğu zemine ve durumuna baktığımız zaman, 7’nin altındaki bir depremin de Aydın’a hasar vereceğini biliyoruz. Bu konuda AFAD’ın yapmış olduğu bir projeksiyonu var. İlçe ilçe olası bir deprem senaryosu hakkında bilgilendirmeler yapılıyor. Ancak ben bu projeksiyonun çok basit tutulduğunu düşünüyorum. Maalesef ki daha ağır bir tablo olabilir.” dedi.  

Aydın’ın kaç civarında bir deprem üretebileceğini sorduğumuzda ise Kuru, “Aydın şehri, yapılaşma konusunda çok şanslı olmayan kentler arasında yer alıyor. Kentin iki fay hattının sınırladığı bir graben (çöküntü alanları) içinde olduğunu söyleyebiliriz. En son 1899 yılında meydana gelen depremden sonra 1.5-2m çöküntü olduğu da görülmüştür. ‘Aydın kaç büyüklüğünde deprem üretebilir?’ diye soruyorsanız, 6 civarlarında deprem üretebilme olasılığı var diyebilirim. Bununla ilgili tekrarlama periyotlarına da yaklaşıyoruz. Özellikle de Aydın Merkez, Nazilli ve Söke hattına da dikkat etmemiz gerekiyor.” cevabını verdi. Aydın için hasarı minimuma indirecek çözümü sorduğumuzda ise Kuru şöyle cevap verdi: “Doğu-Batı ekseninde fay hatlarında olmamak kaydıyla, jeolojik anlamda doğru alanlar tercih edilip, lokal şehirler kurmamız gerekiyor. Yatay mimari olarak düşünülmesin. Birbirinden bağımsız alanların, yani ellişer dönümlük mahalleler, yirmişer dönümlük adaların, bir aksla birbirine bağlandığı bir kent oluşturmamız gerekiyor. Bu sizlere fütüristik gelebilir ama başka şansımız yok. Sorunlu ve yıkılmış bir jeolojinin üzerine tekrar bina yapmanın hiçbir anlamı yok. Bunun özelinde paydaşların, bakanlığı temsilen çevre şehirciliğin, büyükşehir belediyesinin ve ilçe belediyelerinin bu konularda çalışması gerekiyor.” 

 

İzmir Depremi Sonrası

30 Ekim 2020 tarihinde İzmir ili Bayraklı ilçesinde gerçekleşen deprem sonrasında yapılan çalışmalara vurgu yapan Partigöç, “İzmir’de 1 Mart 2021 tarihinden itibaren onaylanan tüm planlara parsel bazında yüzde 20 ve ada bazında yüzde 30 emsal artışının getirildiğini, ancak bu kararın olası bir afet durumunda can ve mal kayıplarının artmasını tetikleyecek önemli bir faktör olduğunu ifade edebiliriz. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamadan anladığımız kadarıyla, 7 farklı bölgede ağırlıklı olarak 4-5 katlı konutlardan oluşan ve toplanma alanlarını koruyan bir anlayışla toplamda bin 500 sosyal konutun yapılacağı bir proje geliştirildi. Ayrıca, kentsel dönüşüm projeleri hızlandırıldı.” dedi. Partigöç, bunların yanı sıra, “Mevcut yapılaşma düzeninde afet risklerinin azaltılmasına yönelik temel hususların dikkate alınmadığı açıktır. Yol genişliği-bina yüksekliği oranına dikkate edilmemesi, toplanma alanlarının yapılaşmaya açılması ve toplanma alanlarının mevcut nüfus dikkate alınmadan belirlenmesi bu hususlara örnek verilebilir. Toplanma alanlarına ilişkin olarak, 2016 yılında AFAD tarafından tüm büyükşehir ve ilçe belediyelerine her kentte kişi başına en az 2,5 metrekare toplanma alanı düşecek biçimde yapılan planları revize etmeleri konusunda resmi bir yönlendirme yapılmıştır. Bu konuda İstanbul ili Beylikdüzü ilçesi, Konya, Afyonkarahisar ve Antalya illerinde başarılı uygulama örnekleri olduğunu biliyoruz. Bu başarılı örneklerden de görüyoruz ki kentsel alanların afetler karşısında dirençliliğinin artması için bu tip müdahaleler oldukça gereklidir.” ifadelerini kullandı.

Partigöç’ün 2020 İzmir depremi hakkındaki açıklamalarından sonra Şimşek, “İzmir depremi sonrası Türkiye’nin birçok şehrinde şehir planlamaları yenilendi ve düzenlemelere geçildi. Sadece deprem için değil, sel ve toprak kayması gibi doğal afetler için de önlemler alındı. Toprak yapısında yenilenmeye ve yeşillendirmeye gidildi. Dere yatakları düzenlendi, obruklar dolduruldu. Kanalizasyonlar sel durumu düşünülerek yapıldı. Yapılan binalar ve yapılar hakkında sel sularının yapılara ne kadar ulaşabileceği ve nelere sebep olabileceği doğrultusunda projeler gerçekleştirildi.” diyerek, Ege Bölgesinde görülebilecek doğal afetler için yapılan yapılandırmalardan bahsetti. 

 

Sadece deprem olmamakla birlikte, güzel ülkemizde farklı doğa olayları da meydana gelmektedir. Bu doğa olaylarının bir afete dönüşmesi maalesef bizler yüzünden oluyor. Kısa süre önce olan Kahramanmaraş depreminde on binlerce vatandaşımızı kaybettik. Bu son olsun diyoruz ama bir yandan da bunun son olmayacağını biliyoruz. Çünkü ülkemiz bir deprem ülkesi. Tarih boyunca böyleydi ve bundan sonra da böyle olacak. Ama hasarı en aza indirip, kayıpları önlemek bizim elimizde. Bu yüzden kararlarımızı bilim ve akılla almamız gerekiyor. Bu haberimizde ricamızı kırmayıp sorularımızı büyük bir özveri ve esenlikle cevaplayan Hasan Kuru, Nur Sinem Partigöç ve İlkay Pelin Şimşek’e çok teşekkür ederiz.

 

 

Haber: Emir Kaan Tuncer & Esra Utku

Fotoğraf: Erdem Karahan

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00