Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


DÜNYACA TANINAN KEMAN VİRTÜÖZÜ: CİHAT AŞKIN

19.06.2024
Kültür Sanat

 

Keman, tüm enstrümanlar içinde zarafetiyle tanınan, eşsiz sesiyle büyüleyen yaylı ve telli bir çalgıdır. Çıkardığı seslerle insanların ruhunu okşayan bu enstrümanın bu denli büyüleyici olmasının altında, ona değer katan çok büyük bir yetenek ve tutku yatmaktadır. Bu tutku ancak büyük bir sanatçı aracılığıyla bizlere geçebilir. 

 

Klasik Batı Müziği’ni Doğu ezgileriyle harmanlayarak kemanda iki türü bir araya getiren ve Anadolu ezgilerine yeni bir boyut kazandıran Cihat Aşkın, Türkiye’nin en önemli değerlerinden biri olup ülkemiz adına çok kıymetli bir kültür elçisidir. İlk bestesini 8 yaşında yapan Cihat Aşkın, eğitimini Türkiye’nin en prestijli üniversiteleri arasında yer alan İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuvar Bölümü’nde tamamlamıştır. İlerleyen dönemlerde aynı üniversitede öğretim üyesi olup, “İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi” kuruculuğunu yapmıştır. Kariyerinin bir bölümünü Cumhuriyet Senfoni Orkestrası’nda geçirdikten sonra, Londra Kraliyet Koleji’nde çalışmalarına devam etmiştir. Seslendirdiği eserlerle ve kendine özgü yorumuyla ülkemiz için çok önemli bir değer olan Cihat Aşkın sorularımızı cevapladı.

 

“Kendimi bildim bileli müziğe karşı büyük bir ilgim ve hevesim vardı”

Müziğe ve kemana olan ilgisinin ilkokul sıralarında başladığını söyleyen Cihat Aşkın, “Klasik bir cevap olacaktır belki, müziğe olan ilgim çok küçük yaşlarımda başladı. Kendimi bildim bileli müziğe karşı büyük bir ilgim ve hevesim vardı. İlkokulda ben, arkadaşlarım arasında müziğe olan sevgimle tanınırdım ve okulda gerçekleşen koroları yönetirdim. Müzik dersleri benden sorulurdu. Bu durumu gören annem ve babam da bana destek oldular. Bir gün eve bir hediyeyle geldiler, bu bir mandolindi. O mandolini görünce çok sevindim. Bu sırada ilkokul üç ya da dördüncü sınıftaydım. Çok sevinmekle beraber hemen alıp çalmaya giriştim. Ertesi gün mandolini öğretmenime götürdüm. Öğretmenim bana üç nota öğreterek gerisini sen getir dedi. Dolayısıyla bu anlamda baya hevesliydim ve ailem de bu konuda beni hep destekledi.” sözleriyle çocukluktan itibaren müziğe tutkusunun olduğunu ve ailesi tarafından destek gördüğünü dile getirdi.

 

“Bende de müziğe karşı kemana karşı çok büyük bir sevgi var”

Kendisini bu noktaya getiren süreçte karşılaştığı zorluklarla nasıl baş ettiğini anlatan Cihat Aşkın, “İnsan bir yola girdiği zaman hayatında muhakkak bir takım zorluklar meydana gelir. Siz kendi mesleğinizi, kendi yaptığınız işi seviyorsanız, sevgi büyük olduğu için hiçbir engel tanımıyor. Çünkü yaptığınız işe duyduğunuz sevgi ve saygı sizi her türlü engeli aşacak hale getiriyor. Dolayısıyla insana karşısındaki engelleri aştıracak yegane şey sevgidir. Bende de müziğe karşı, kemana karşı çok büyük bir sevgi var. Önüme çıkan zorluklar tabii ki oldu. Bu zorluklar insanın müziği öğrenirken kat etmesi gereken zorluklardan tutun da, mesleki hayatında, kariyer hayatında gelmek istediği yerlere ulaşması konusundaki engellerdir. Bütün bu zorluklar hayatın her döneminde var. Öncesinde vardı, sonrasında da olacak. Bir tutkumuz, sevgimiz varsa zorlukların üstesinden kolaylıkla gelebiliriz. Benim de anlayışım buydu.” diyerek bir işi sevgiyle yapmanın ne denli önemli olduğunu vurguladı. 

 

“Artık yurt dışına çıkmaya ihtiyacım vardı”

İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müzik Konservatuvarı’nda Prof. Ayhan Turan’dan aldığı keman eğitimi ve Londra Kraliyet Müzik Koleji çalışmalarının hayatına etkilerinden bahseden Cihat Aşkın, “Türkiye’de kendi çalışmalarımı tamamlarken her yerde konserler yapmıştım. Benim artık yurt dışına açılmaya ihtiyacım vardı. Farklı yerlerde mesleğimi geliştirerek, sanatımı göstermem gerekiyordu. İnsan tabii ki eğitimini aldığı yer hariç, farklı bir ortamda da mesleğini pekiştirince, kendi sanatını yurt dışında da ifade edince çok farklı bir konuma geliyor. İster istemez bakış açısı genişleyerek, olaylara daha çok dünyalı bir gözle bakmaya başlıyor. Burada tabii ki çok büyük kazanımlar elde ettim. Türkiye’de sadece kendi hocamı ve meslektaşlarımı izleme, onlarla beraber sahne alma fırsatım oldu. Bu süreçte farklı şeyler öğrendim. Farklı ortamlarda bulunmak da bana çok şey kattı. Bu nedenle birdenbire boyut değişti. Bu sadece müzik için değil, farklı meslekler için de geçerli bir durum.” ifadeleriyle, bir insanın bakış açısının genişlemesi için tek bir konumla sınırlı kalmaması gerektiğini dile getirdi. 

 

“Amacım kendi müziğimizin de uluslararası bir hale getirilmesi için yorumcular tarafından icra edilmesidir”

Klasik Batı Müziği’nin yanı sıra Anadolu ezgilerini de yorumlayan Aşkın, bu iki farklı müzik geleneğini birleştirirken benimsediği yaklaşım hakkında, “Ben şu şekilde düşündüm, bizim ezgilerimiz hakikaten çok zengin ezgiler. Dolayısıyla biz eğer bu zenginliği dünyanın kabul etmiş olduğu tekniklerle ve o ölçeklerle kullanırsak, o zaman kendi müziğimizi bir nevi uluslararası standartlara çıkarmış oluruz. Benim düşüncem her zaman budur. Kendi müziğimizi uluslararası standartlarda temsil etmeyi, orada sergilemeyi ve icra etmeyi düşündüm. Bu anlamda da dünyada öğrenmiş olduğum diğer teknikleri kemanda kullanıyorum. Batı müziği çalarken hangi tekniği kullanıyorsam, Türk müziği çalarken de aynı tekniği kullanıyorum. Kendimize ait özellikleri, ses renklerini kaybetmeden bunu yaptığım takdirde, bütün dünyaya farklı bir şekilde hitap etmiş oluyorum. Benim amacım, kendi müziğimizin de uluslararası bir hale getirilmesi için yorumcular tarafından icra edilmesidir ve ben de bunu yapıyorum.” diyerek, Türk müziğinin standartlarını yükseltmek için çalışmalar yaptığını aktardı.

 

“Ben insanlara kendi dilleriyle de seslenmeyi seviyorum”

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve diğer ülkelerin orkestraları ile alakalı aklında kalan anılar hakkında Aşkın, “Çok fazla anım var. En başta kendi ülkemizin orkestrasıyla Türkiye’nin çoğu ilinde konserler yaptım. Gerek kendi şehirlerimizde gerek turneler şeklinde konserlerimiz oldu. Unutamayacağım bir anı, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile yaklaşık 20 yıl önce Kazakistan ve Kırgızistan’da verdiğimiz konserlerdir. Otobüsle çok uzun, güzel bir seyahat gerçekleştirmiştik. Orada insanlar bizi ilgiyle seyretmişlerdi. Bir de geçtiğimiz yıl ekim ayında İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile Japonya Tokyo’da bir konser turnesine gittik. Orada ben bizim Türk bestecimiz olan Ulvi Cemal Erkin’in keman konçertosunu seslendirdim. Çok güzel bir salondu. Tokyo City Opera Salonu’nda gerçekleştirmiştik. Çok hoş bir atmosfer vardı. Seyircilerin isteği doğrultusunda alkış üzerine bir Japon ezgisi seslendirdim. Onların ulusal melodisi olan ‘Sakura’ isimli bir ezgiydi. Tabii ki bu durum çok hoşlarına gitti ve çok hararetli bir şekilde alkışladılar. Ben insanlara kendi dilleriyle de seslenmeyi seviyorum. Böyle zamanlarda hakikaten çok hoş anılar birikiyor.” sözleriyle insanlara sanatı ile dokunmayı sevdiğini ifade etti. 

 

“Bu toprakların eserlerini seslendirmek zannediyorum birinci derece ödevim”

İki kıta ve iki ayrı medeniyetin kesiştiği topraklarda kimliğiyle duran bir sanatçı olan Cihat Aşkın, hem doğu hem batı kültürünü özümsemiş eserleriyle ülkemizin en önemli kültür elçilerinden biridir. Bu dengeyi sağlamak konusunda Cihat Aşkın, “Biz ister istemez gerçekçi olmak durumundayız. Nerede doğduğumuz, hangi kültüre mensup olduğumuz, hangi kültürün ürünlerini sergilediğimizin bilincindeyiz. Ben İstanbul doğumlu bir kemancı olarak Anadolu’nun ve Avrupa Yakası’nın üzerinde duran iki ayağımla beraber, bu kültürün temsilcisiyim. Ben başka bir kültürün temsilcisi olamam, zaten bu kültürün içerisinde doğduğum için, yaptığım bütün eserlerde de temsil etmek durumundayım. Muhakkak Batı eserlerini de seslendiriyorum. Mozart’ı Bach’ı, Beethoven’ı Brahms’ı tabii ki seslendireceğim fakat bu toprakların eserlerini de seslendirmek zannediyorum birinci derece ödevim. Bu nedenle benim için Johan Sebastian Bach’ı icra etmekle, bir Anadolu türküsünü icra etmek arasında anlayış olarak bir fark yok. Aynı estetik değerlere sahip olmasalar dahi, estetik bilinci aşağı düşürmeden, aynı programda ikisini de icra edebilirim. Bunu zamanında da gerçekleştirdim. Dolayısıyla bu anlamda biz sanatçıların kendi ülkemizdeki eserleri önemseyip, onlara uluslararası bir kimlik vermemiz gerekiyor. Ben de bunu yaptım.” diyerek, her iki müzik anlayışını da aynı estetik bilinciyle icra ettiğini dile getirdi. 

 

“Sanatın gelişmesi için sanatçının hakikaten belli bir ölçüde özgür olması ve sanatını tüm kaygılardan uzak olarak gerçekleştirmesi gerekiyor”

Sanata yaklaşımı konusunda ise Cihat Aşkın, “Sanat, toplum için midir, sanat için midir sorusu her zaman tartışılıyor. Tarihin her döneminde bu soru sorulmuştur. Bana göre ikisi de geçerli. Sanatın gelişmesi için sanatçının hakikaten belli bir ölçüde özgür olması ve sanatını tüm kaygılardan uzak olarak gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu durum tüm sanat dalları için geçerli. Bunun yanı sıra sanatçı, sadece kendisi için sanat yapar ve topluma ulaşmazsa, o zaman bir motivasyonsuzluk başlar. Bu nedenle dengesizlik oluşur. Ben, sanatımı kendim için yapıyorum ama aynı zamanda toplumun değerlerini de yükseltmek amacıyla sanatımı topluma da hissettiriyorum. Bu bağlamda sanatımı farklı estetik değerlerle seslendiriyorum. Anadolu ezgilerini seslendirdiğim takdirde, o zaman benim insanım da bu ezgileri uluslararası standartlarda dinleyecek ve çok daha farklı bir estetik anlayışına sahip olacaktı. Nitekim bunu başardığıma da inanıyorum.” cümleleriyle, sanatın değer görmesi için topluma da hitap etmesi gerektiğini aktardı. 

 

“Onların etkileri hayatımda çok değerli izler bırakmıştır”

Yaşamı boyunca hayatına dokunan kişiler hakkında ise Cihat Aşkın, “Zaman zaman hayatta çok farklı insanlarla karşılaşıyoruz. Yaşayan kişiler var, rahmetli olmuş kişiler var. Fakat bu kişiler hayatınızın farklı dönemlerinde size rehber olabiliyor. Dolayısıyla, bu rehberlik de ilk etapta kendi ailenizden, yani anne ve babanızdan, varsa kardeşlerinizden başlıyor. Aile üyeleriniz ister istemez size rol modeli oluyorlar. Benim kıymetli hocam Profesör Ayhan Turan bizlere ideal anlamda, fikirsel anlamda rehber oldu. Kendisi çok önemli bir kişilikti. Mesleki hayatımda öğretmenlerimden İnci Çayırlı da benim için çok önemlidir. Kendisi benim Türk Müziği solfej öğretmenimdi ama aynı zamanda kişiliğiyle, sanatıyla, görüşleriyle bana her zaman örnek bir kişilik temsil etti. Onu da her zaman sayıyor ve seviyorum. Çok değerli, rahmetli arkadaşım Ömer Umar da benim için bir rol modeldi. Kendisi belagat sanatında çok ustaydı, aynı zamanda büyük bir sanatseverdi. Benden yaşça çok büyüktü ve bana örnek teşkil eden insanlar arasındaydı. Onlar dışında Kalan Müzik’in sahibi rahmetli Hasan Saltık da benim hayatımda önemli role sahip insanlardan biriydi. Bir tanesi de İstanbul Teknik Üniversitesi eski rektörü Profesör Gülsün Sağlamer’dir. Kişiliği ile, işleri yapış tarzıyla, projeleri vizyonlayarak hayata geçirmesiyle hakikaten müthiş bir kadındır. Bu insanlarla ben çok zaman geçirdim, bu nedenle de onların etkileri hayatımda çok değerli izler bırakmıştır.” ifadelerini kullandı ve bu isimlerin kendisine rol modeli olduğunu bizlere aktardı.

 

“Günümüzün en büyük zehri olan kısa süreli konsantrasyondan kesinlikle vazgeçmeliler”

Son olarak genç müzisyenlere tavsiyelerde bulunan Cihat Aşkın, “Bizim dönemimizde sosyal medya araçları bu kadar yaygın halde değildi. Bilgiye erişebilmek için, sevdiğiniz bir eserin plağına erişebilmek için çok çaba sarf etmek gerekirdi. Ne bulduysanız onunla yetinmek zorundaydınız, yeterli imkan yoktu. Şu anda ise o kadar büyük bir kolaylık var ki, istediğiniz bir bilgiye hemen sahip olabiliyorsunuz. Bu durumda karşımıza çok sayıda bilgi çıkmakta ve bunu yöneterek iyi ve kötü ayrımını yapmak bize düşmektedir. Bu anlamda çok büyük olanaklar var. Genç arkadaşlara tavsiyelerimden biri, bütün bu olanaklardan istifade etmeleridir. Günümüzün en büyük zehri olan kısa süreli konsantrasyondan kesinlikle vazgeçmeliler. Küçük sürelerde değil de, bir projenin başına oturdukları zaman en azından 3 saat geçirmeleri onların yararına olacaktır diye düşünüyorum. Sosyal medya zehrine kapılmadan,  sadece konsantre olabilmenin yollarını aramaları, yani sabırlı olmaları gerekiyor. Günümüzde belki çok fazla konfor, çok fazla lüks var ama kendimizi bundan soyutlamamız gerekiyor. Genç arkadaşlara en büyük tavsiyem budur. Kendimizi lüksten ve konfordan soyutlayarak, kendi yolumuzu en iyi şekilde çizebilmeliyiz.” diyerek günümüzün en büyük sorunlarından biri olan odak süresi konusuna da değindi.

 

Bu haberde bizlere kıymetli bilgilerini aktaran, sanatçı ve eğitimci kimliğiyle ülkemiz için gurur kaynağı olan Cihat Aşkın’a çok teşekkür ederiz.

 

Haber: Esin Türk

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00