Cumhuriyet’in ilanının 101. yılında gerçekleştirmiş olduğumuz söyleşide başta Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere onun ve silah arkadaşlarının yaşamış oldukları sorunlardan, 1921 ve 1924 Anayasalarının yürürlüğe girme süreci ve zorluklarından bahsedeceğiz. Türk milletinin hafızasında yer eden milli mücadele döneminde, Ulu Önderimizin bize mirası olan Cumhuriyeti nasıl ilan ettiğini anlamak önemini daha da arttırmaktadır.
Cumhuriyeti ilan etmek için Mustafa Kemal ve silah arkadaşları oldukça sancılı bir dönem geçirmiştir. Cumhuriyetin ilan edilmesi sürecinde çok önemli rol oynayan 1921 ve 1924 Anayasalarının, yürürlüğe girme süreci oldukça önemlidir. Önlerindeki engellerin ve dönemin işgal sürecinin de getirdiği zorluklar göz önündedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi üzerine birçok kitabı bulunan ve Türkiye Anayasaları üzerine makaleler yazmış Dokuz Eylül Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakkı Uyar ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Hakkı Uyar Kimdir?
Akademik kariyerimi Dokuz Eylül Üniversitesi’nde tamamladım ve öğretim hayatıma burada devam ettim. Mezun olduğum üniversitenin Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde, Salih Özbaran’ın danışmanlığında yüksek lisansımı tamamladım. “Türkiye'de Tek Parti Döneminde İktidar ve Muhalefet” adlı tezim ile de doktoramı tamamladım. Şu an bulunduğum üniversitenin bölüm başkanlığı görevini yürütmekteyim .
21 Anayasası nasıl bir anayasadır ve hangi şartlar altında yazılmıştır?
21 Anayasası, Türk tarihi anayasaları içerisinde istisnai bir anayasadır. Bir anayasa ortalama 100-150 maddeden oluşur. 21 Anayasası ise 23-24 maddeden oluşan kısa bir anayasadır. Neden bu kadar kısa bir anayasa yapma gereği duymuşlar? Çünkü daha ayrıntılısı yapılamazdı. Başlıca nedenlerinden bahsedecek olursam: 1876 Anayasası hala yürürlükte idi, İstanbul yönetimine karşı Ankara’da alternatif bir yönetim oluşturuldu ve İstanbul’daki yönetim mutlak monarşiydi. Vahdettin, Abdülhamit gibi meşruti monarşiyi iptal edip mutlak monarşiye dönmüştür. Anadolu’daki hareket ise İstanbul’dan farklı olarak bütün gücü mecliste toplayarak bir anayasa yapmıştır. Dolayısıyla meclis üstünlüğüne ve kuvvetler birliğine dayanan bir sistem ile, İstanbul’daki mutlak monarşi sistemi arasında bir iç çatışma vardı. Aynı zamanda ülke işgal edilmiş, İstanbul düşmanla iş birliği yapıyor ve direnişe destek vermiyordu. Bununla beraber hem ideolojik olarak hem de bağımsızlık mücadelesinde düşmanla iş birliği yapma ve düşmana karşı savaşma noktasında ayrılıyorlar. Bu arada Anadolu’daki hareketin derdi işgalci güçlere karşı bağımsızlığı sağlamak ve misak-ı milliyi gerçekleştirmektir. Dönemin şartları altında ayrıntılı bir anayasa yapmaya niyetlenselerdi rejimin ne olacağı, halifeliğin ne olacağı, saltanatın ne olacağı, yönetim biçiminin ne olacağı ve cumhuriyetin ilan edilmesi gibi sorunlarla karşılaşırlardı. Bu soruların cevabının belirsiz olduğu sırada 21 Anayasası hazırlanırken Kurtuluş Savaşı da devam ediyordu. Kurtuluş Savaşı devam ederken anayasa yapmak, Kurtuluş Savaşı’ndan vazgeçip içerde iktidar mücadelesine girmek demektir. Bu durumdan dolayı çerçeve bir anayasa yapıp egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ve meclisin kuvvetler birliği sistemi çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı yetkisinin elinde bulunduğunu belirten, dolayısıyla bütün gücü mecliste toplayan olağanüstü bir anayasa yapılmıştır. 21 Anayasası olağanüstü dönemin, olağanüstü yasasıdır. Rejim yok, milletin adı yok, devletin adı neredeyse yok. Bu dönemde TBMM devleti gibi diyebileceğimiz bir yapı oluşuyor. Sonuç olarak 21 Anayasası geçici ve olağanüstü bir anayasadır.
21 Anayasası yapısının bir benzeri var mı ?
21 Anayasası Fransız Devrim Meclisi’ne benzemektedir. Benzeri bir meclis yapısı da İsviçre’de var, bugün bile İsviçre’deki yapı kuvvetler birliğine dayanır ama bütün gücün mecliste toplanması esas meseledir. Kuvvetler birliğinin iki ayağı var. Gücün tek bir şahısta, yürütme erkinde toplanmasıdır. Yani yürütmeyi elinde tutan kişi yasamayı ve yargıyı denetlerse bu diktatörlüğe yol açar. Meclis gücü elinde tutarsa, yani yasama organı yürütme ve yargı yetkisini de elinde tutarsa bu bir nevi meclis diktatörlüğü olarak tanımlanabilir ama diğer taraftan devrimci bir misyon meclise yükler. Gücün yürütme organında toplanmasıyla, yasama organında toplanması çok farklı şeylerdir. Zamanında Montesquieu yaklaşık 270 yıl kadar önce “Kanunların Ruhu Üzerine” eserini yazdığında, demokrasiyi kuvvetler ayrılığı üzerinden şekillendirdi. Olağanüstü koşullarda mesela Roma’da da görürüz, bir diktatör seçerler ve gücü ona verirler. 21 Anayasasında da tarihimizde ilk ve tek örneği olan gücün tamamı mecliste toplanmıştır. Türkiye tarihi boyunca bu kadar güce sahip başka bir meclis olmamıştır. Meclis herkesten üstündür, Atatürk’e bile yetki vermemeye direnen bir meclisten söz ediyoruz.
Saltanatın kaldırılmasının Atatürk için önemi nedir ve Cumhuriyet nasıl ilan edilmiştir.?
Kurtuluş Savaşı sona ermişti, 21 Anayasası geçici bir çözümdü. Zaferin elde edilmesinden sonra ortaya çıkan tabloda Mustafa Kemal karizmatik bir lider, o zaman ki deyimle “Halaskargazi” yani kurtarıcı gazi olarak görünüyor ve büyük bir güç elde ediyor. Mecliste de destekçileri olmasına rağmen muhalif bir grup da karşısında bulunmaktadır. Saltanatın kaldırılmasını kolaylaştıran durum Vahdettin’in ihaneti olmuştur. Vahdettin eğer Kurtuluş Savaşı’nda ihanet etmeseydi, Anadolu’daki harekete daha sempatik ve sıcak baksaydı, saltanatı kaldırmak Atatürk açısından o kadar kolay olmazdı. Muhtemelen daha farklı bir strateji izlemesi gerekirdi. Çünkü Atatürk cumhuriyetçi düşünceyi çok daha erken bir tarihte belirlemişti, Erzurum Kongresi sırasında Mazhar Müfit Kansu’ya zaferden sonra hükümet cumhuriyet olacaktır şeklinde söylemiştir. Milli Mücadele Dönemi’nde bağımsızlık kazanmak adına o dönemler bu konuya hiç girilmemiştir. 21 Anayasasını yapıp gücü mecliste topladıktan sonra konuyu bir süre bekletmişlerdir. Ayrıca meclis içerisinde çatışmayı engellemek esas amaçtı. Çünkü Atatürk’ün etrafında toplanan bir grup haricinde muhalif bir kanat da mecliste bulunmaktaydı. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Ulaş, Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, Mersin Milletvekili Selahattin Bey gibi kişiler daha muhafazakar isimlerdi. Bu kişiler açık muhalif, bir de Atatürk’ün yakın çevresinde yer alıp örtülü muhalif olan arkadaşları var. Kazım Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay gibi isimler örtülü muhaliflerdir. Yani milli mücadelenin ana takımı diye sayabileceğimiz 7 kişilik kadronun dördü bu isimlerdir. Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak karşı taraftadır. Atatürk 1922 yılında saltanatı halifelikten ayırarak kaldırmıştır. Çünkü ikisini birlikte kaldırmanın güçlüğünün ve zorluğunun farkında. Devrimi bölerek, zamana yayarak ve parçalara ayırarak gerçekleştirdi. Önce saltanatı kaldırarak egemenliği millete vereceğiz demiştir. Bu duruma rağmen Rauf Bey gibi ben padişahın ekmeğini yedim diyerek karşı çıkan isimler vardı. Çeşitli anılarda Atatürk’ün anlattıklarında bunu görmek mümkün. Atatürk büyük bir asker olmasının yanında büyük bir stratejisyen olarak, konuyu saltanatın kaldırılma noktasına taşıyabildi ve mecliste neredeyse saltanat oy birliğiyle kaldırıldı, yani muhalifleri de buna ikna ederek saltanatı kaldırdı. Sonraki süreçte bir tartışma alanı ortaya çıkmaktadır. Birincisi, kurtulduktan sonra ülkeyi kimler yönetecek ve Atatürk yanına kimleri alacak. 1922 yılında saltanat kaldırıldığında ortada bir devlet yöneticisi yok, meclis başkanı var ve yetki meclistedir. Muhalifler Devlet Başkanlığı makamına halifeyi yani Abdülmecit Efendi’yi uygun görüyorlar. Halife o dönem sadece dini lider gibi değil aynı zamanda devlet başkanı gibi davranmaya başlıyor. 1922’nin 1 Kasım’ından 1924’ün 3 Mart’ına kadar yani bir buçuk yıllık bir dönemde devlet başkanı yok. Bu sırada Lozan görüşmeleri devam ediyor ve Lozan imzalanıyor. Her askeri ve diplomatik başarı Atatürk’e içerde devrim yapabilme ve ileriye gidebilme imkanı sağlıyor. Bu süreçte ülkeyi kimin yöneteceği ve rejimin ne olacağı iki temel tartışma konusudur. Atatürk’ün arkadaşları içerisinde örtülü muhaliflerin olması ona engel olmaktaydı bu yüzden o arkadaşlarıyla çalışmak istemedi. İnönü'yü Başbakan, Fevzi Çakmak’ı Genelkurmay Başkanı yaptı. Devrim yapabilmek için kendi ekibinde güvendiği insanlarla boş pozisyonları doldurdu. Eğer yanına bu isimler haricinde birilerini alsaydı Atatürk’e, Cumhuriyeti ilan ettirmezlerdi. Çünkü meşruti monarşi devam etsin isteyen kesim mecliste fazlaydı, Atatürk'ün kendi ekibindeki örtülü muhaliflerde buna dahil. Meşruti monarşinin devam etmesi demek dini toplumsal yapının da devam etmesi demekti ve Atatürk böyle olsun istemiyordu. Atatürk “Demokratik Cumhuriyet” modelini benimserken laiklikle birlikte değerlendiriyordu. Atatürk’ün hedefi ümmetten millete geçmektir ve bunu başarabilmiştir. Normal şartlar altında yüzyıl sürebilecek bir süreci Atatürk devrimlerle hilafeti kaldırarak, 24’de saltanatı kaldırarak ve medreseleri kapatarak ümmetten millete geçişi sağlamıştır. Bu devrimi yapabilmek adına yanına İsmet İnönü’yü ve Fevzi Çakmak’ı almıştır. Atatürk 1923 yılında Cumhuriyeti ilan ederken, arkadaşlarına rağmen ilan etmiştir. Atatürk 1924-1925 yılları arasında bu arkadaşlarını devrimlerin önünde engel olarak gördüğü için siyasetten tasfiye etmiştir. İlginç olan bu tasfiyenin kanlı olmamasıdır. Arkadaşlarının hiçbirini idam ettirmemiştir. Devrimci güç kullanarak, İstiklal Mahkemeleri’yle bu arkadaşlarını etkisiz hale getirerek siyasetin dışına çıkarmıştır. 1933 yılından sonra Atatürk bu arkadaşlarının hepsiyle barışmaya yöneldi ve siyasete geri dönmelerinin önünü açtı.
Cumhuriyetin ilanından sonra oluşturulan 24 Anayasasının önemi nedir?
24 Anayasası 21 Anayasası’ndan biraz daha farklıdır. Daha normal bir anayasa olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yine meclis üstünlüğüne dayalı bir sistemi var 24 Anayasası’nın ama tarihimizin en uzun ömürlü anayasalarından bir tanesidir. Ayrıca bu anayasa döneminde ordu siyasetin dışına çıkarılmıştır. 24 Anayasası’yla birlikte Atatürk askerlerin siyasetten elini çekmesini istemiştir. Siyaset yapacakların meclise, askerlik yapacakların orduya geçmesi gerektiğini savunmuştur. 36 sene boyunca Türkiye'de ordu siyasetin dışında kalmıştır. 27 Mayıs darbesine kadar askeriye siyasete karışmamıştır. Ordunun siyasetin dışında kaldığı en uzun dönemdir. Dolayısıyla orduyu siyasetin dışına çıkarabilmek ve bunu en uzun ömürlü hale getirebilmek Atatürk’ün başarısıdır. 24 Anayasası çok partili yaşama geçmeye engel değildi. Bu doğrultuda 1945 yılında Türkiye çok partili yaşama geçmiştir. Anayasanın kusurlu tarafları var mıydı? Şüphesiz vardı. Keskin bir kuvvetler ayrılığı yoktu, meclis üstünlüğü sistemine dayanıyordu. İyi gibi görünebilir ama sen meclisi bir parti olarak ele geçirdiğinde meclis diktatörlüğüne dönebilir. 27 Mayıs'a giden süreç biraz da bunun ürünüdür. 21 ve 24 Anayasaları, Cumhuriyetin kurucu anayasalarıdır. Tarihimizde meclis tarafından kabul edilen sadece bu iki anayasa vardır. 1876 Anayasası’nı Abdülhamit, halkına lütfederek verdi. Dolayısıyla mecliste kabul edilmedi. 1961 ve 1982 Anayasaları darbe anayasasıdır. 21 ve 24 Anayasası sadece meclis tarafından kabul edilen anayasalardır ve iki anayasa da Atatürk’ün anayasasıdır.
Gerçekleştirmiş olduğumuz röportajda bizimle bilgilerini paylaştığı için Dokuz Eylül Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakkı Uyar’a teşekkür ederiz.
Haber: Halil İbrahim Serdar
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...