İki dilli ve iki kimlikli CODA bireyler, sadece çevirmen değil, sessiz dünyaların yükünü taşıyan, erken olgunlaşan görünmez bir topluluğun üyeleridir. Bu söyleşide, Türkiye’de hala az bilinen CODA kavramını, yaşadıkları zorlukları ve toplumsal ihtiyaçlarını uzman görüşleri ve CODA bireylerin gerçek öyküleriyle ele alıyoruz.
Sessizliğin içinden gelen bir çeviri gücü; iki farklı dünyanın arasında kurulan bir köprü yani CODA bireyler. Sağır veya işitme engelli ebeveynlerin işiten çocukları olarak dünyaya gelen bu bireyler, yaşamlarının ilk anlarından itibaren hem iletişim hem de sorumluluk taşımaya başlıyorlar. Bir yandan sessizliğin dili olan Türk İşaret Dili’ni, diğer yandan işiten toplumun kültürünü içselleştirerek büyüyorlar. Bu söyleşide, işaret dili eğitmenleri Cenan Yıldız ve Burak Kalafat ile birlikte, Türkiye’de henüz yeterince tanınmayan CODA kavramını; bu bireylerin karşılaştıkları sosyal ve psikolojik zorlukları, güçlü yönlerini ve eğitim sistemindeki eksiklikleri, eğitmenler ve CODA bireylere ses olacak Çağrı Yılmaz ve Azra Seven ile tüm yönleriyle ele aldık. CODA'ların hem bireysel hem toplumsal açıdan nasıl desteklenmesi gerektiğini uzmanların deneyimleriyle konuştuk ve duyulmayan sesleri görünür kılmaya bir adım daha yaklaştık.
Toplumumuzun tanımadığı fakat tanınması elzem olan CODA birey kavramı kimleri kapsamakta bilinmiyor
CODA bireylerin kimler olduğunu açıklayan ve CODA kavramının kökenine değinen Yıldız, “CODA’nın kökeni İngilizceden geliyor; ‘Child Of Deaf Adults’ yani, ‘Sağır Yetişkinlerin Çocukları’ anlamına geliyor. Bu çocukların anne veya babalarından biri ya da her ikisi de sağır veya işitme engelli olabilir. CODA kategorisine, biyolojik annesi işitme engelli olup yetiştirme yurtlarına bırakılmış çocuklar da dahil edilebilir. Artık biyolojik olmayan aileleri de birer CODA olarak kabul edilmelidir. Bunun dışında işitme engelli yetişkinlerin çocuklarının yüzde 90’ı sağlıklıdır ve bunlara CODA denir. Yani, sağır anne babadan doğan sağlıklı evlatlar CODA olarak kabul edilebilir.” şeklinde konuştu.
CODA birey kavramı ve CODA bireyleri Türkiye’de pek bilinmiyor
Yıldız, Türkiye’de CODA birey kavramının yeterince bilinmediğine dikkat çekerek, “Bu tür kavramlar Türkiye’de yeni yeni oluşmaya başladı. Ancak insanların bilinçlenme konusunda özverili olmaması, her şeyi devletten beklemesi doğru değil. Bireysel olarak da sorumluluk almalıyız. Ne yazık ki araştırmıyor, merak etmiyor ve geliştiremiyoruz. Bu da birçok alanda geri kalmamıza neden oluyor. Yine de geçmişe göre ilerleme kaydettik. Artık sağır ya da işitme engelli bireylerin kimler olduğunu ve bir dillerinin olduğunu kabul ediyoruz. Bu önemli bir gelişme. Hastanelerde eğitimler başladı, zamanla kolluk kuvvetlerine de yayılacaktır. Eğer yetki verilseydi, tüm resmi ve özel kurumlarda zorunlu işaret dili tercümanı bulundurulmasını sağlardım” dedi. Kalafat ise CODA bireylerin Türkiye’de pek tanınmadığını vurgulayarak, “Bu terim toplumda bilinmiyor. Daha çok çevresinde sağır veya işitme engelli birey olanlar tarafından biliniyor. Biz bunu verdiğimiz derslerde eğitmenlerden gözlemleyebiliyoruz.”dedi. Toplumda CODA’lar olarak görünmez bir köprü gibi hissettiklerini belirten Yılmaz, “Çok küçük yaşlardan beri hem aileme destek olmaya çalıştım hem de iki farklı dünya arasında bir çevirmen gibi yaşadım. Ancak toplumun bizi tanımaması, yükümüze yük katıyor diyebilirim. İşiten bireylerin sağır kültürüne dair farkındalığının artması gerektiğinin altını çizen Seven, “CODA olmak, sadece dil bilmek değil, sorumluluk almak ve de çoğu zaman yaşından önce büyümek demektir.” ifadelerini kullandı.
CODA bireyleri anlamak için ayrı bir perspektif gerekli
Yıldız, CODA bireyleri anlayabilmek için özel bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu belirterek, “CODA bireyler hem sağır kültürü hem de sosyal kültürü birlikte yaşar. Bir yanda sessizlik içindeki aile ortamı, diğer yanda dış dünyanın sesli yapısı vardır. Bu durum, onların yaşamlarında ciddi bir karmaşa yaratabiliyor. Bu yüzden, CODA bireylerin gelişiminde onları destekleyen sağlıklı bireylerin varlığı çok önemli. Özetle, sadece işitme engelli yada sağır birey olan anne ve babayla büyümek yeterli değil. Onların bilmediklerini öğretecek bireylerle beraber olmalılar. Çünkü genelde, sağır yada işitme engelli iki bireyin yanında mutlaka destek veren biri olduğu görülür. Bu kişiler; kayınvalide, sağlıklı kardeş ve benzeri başka bir yakını olabilir. Aksi durumda çocuk dış dünyaya sağlıklı şekilde hazırlanamaz” dedi. Bizim gibi bireylerin iki dünya arasında sıkışabileceğini vurgulayan Seven, “Evde sessizliğe, dışarıda ise sese uyum sağlamak zorundayız. Bu farklı iki dünya, kimliğimizi şekillendiriyor ama aynı zamanda çok zorlayan o denge halini korumaya çalışmak oluyor. Ancak altını çizmek isterim ki bizleri anlayan ve destekleyen bireylerin varlığı gerek bizler gerekse de ailelerimiz için daha sağlıklı bir hayat oluşturuyor.” dedi. Yılmaz, erken yaşta üstlenmek zorunda kaldığı sorumluluklara dikkat çekerek, “Bazen çocuk olmayı unutmak zorunda kaldığım zamanlar oldu. Çünkü o dönemlerde, ailemin dış dünyayla kurduğu bağ, çoğu zaman benim üzerimden ilerliyordu. Bir de üstüne bizleri destekleyici yetişkin figürü olmadığında, bu yük bir çocuğun taşıyabileceğinden fazla oluyor.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
CODA bireyler erken olgunlaşan bireylerdir
CODA bireylerin doğuştan sorumluluk taşıdığını ve bu nedenle de erken olgunlaştığını belirten Yıldız, “Hayata erken adapte olmak zorundalar çünkü başka seçenekleri yok. Anne ve babalarının ifade edemediği sorunları, çoğu zaman 8 yaşındaki bir çocuk dile getirebiliyor. Bu onları daha olgun ve sorumluluk sahibi bireylere dönüştürüyor. CODA bireyler için bu duruma hep negatif bakılmamalı çünkü genelde bu bireyler büyüdüklerinde tercümanlık mesleğini seçebiliyorlar. Böylelikle bu zorluklar onları hayata karşı güçlendiriyor.” dedi. CODA bireylerin çocukluktan itibaren çevirmenlik yaptıkları için yaşıtlarına göre algısı daha yüksek bireyler olduklarına değinen Burak Kalafat, “CODA bireyler çocuk yaştan itibaren çevirmen olarak çalıştıkları için diğer yaşıtlarına göre daha sosyallerdir ve anlama düzeyleri daha hızlıdır. Ayrıca refleksleri de kuvvetlidir.” diye konuştu. Çağrı Yılmaz, çocuk yaşta alınan sorumlulukların karakterinin şekillenmesine büyük etkisinin olduğunun altını çizerek, “Henüz kendi duygularımı tanımadan başkalarının duygularını çevirmeye başladım. Bu bazen beni yorsa bile hayata karşı daha güçlü, daha anlayışlı bir insan olmama katkı sağladı. Bu da erken yaşta olgunlaşmamı sağladı ve de bugün ki benin temelini oluşturdu.” dedi.
CODA bireylerinin farklılıkları
İşitme engelli ya da sağır bireylerin görsel zekalarının ve algılarının çok yüksek olduğunu, mimiklerden ve duruşlardan duyguları anlayabildiklerini belirten Yıldız, “Özellikle işitme engelli ya da sağır ebeveynler güdüleriyle, çocuklarının hislerini kolaylıkla fark edebilir ve bu durum ebeveyn-çocuk ilişkisini zedelemez.” ifadelerini kullandı. Kalafat ise CODA çocukların, ev içinde ebeveynlerinin sorumluluklarını üstlendiklendiklerini ifade etti ve sözlerine, “Geleneksel aile yapısının aksine, CODA bireyler alışverişten resmi işlemlere kadar pek çok konuda ebeveynlerinin yerine geçerek işleri yürütür ve evin büyüğü gibi davranırlar.” şeklinde devam etti. Yılmaz, aile içindeki rollerin zamanla değiştiğini belirterek, “Bazen bir çocuğun yapmaması gereken sorumlulukların altına girmek zorunda kaldım ama bu ailemle daha derin bir bağ kurmama vesile oldu. Mesela annemle göz göze geldiğimizde ne hissettiğimi anlaması, bazen ses ile dilden dökülenden çok daha değerli ve güçlü oluyor.”dedi.
CODA bireyler iki dilli ve iki kültürlüdür
CODA bireylerin iki dilli (Türkçe ve Türk İşaret Dili) ve iki kültürlü bireyler olarak sayılabileceğini söyleyen Yıldız, “Bir tarafta işaret diliyle konuşman gerekirken diğer tarafta da sözlü bir dil kullanman gerekiyor. Çocuk, özellikle başlarda çok büyük bir karmaşa yaşıyor. Bir sosyolog olarak ifade etmem gerekirse; ön ergenlik ve ergenlik dönemlerinde, duygusal yoğunluk arttığı için daha derin sıkıntılar yaşayabilirler. Bu bireyler zaman zaman ‘Neden benim başıma geldi?’ şeklinde sorgulamalarda bulunabiliyorlar. Bu sebeple profesyonel destek almaları gerekiyor. Seven, dil ve kimlik arasındaki bağa dikkat çekerek, “İki dilde düşünebilmek aslında iki ayrı dünyayı aynı anda yaşayabilmek demek oluyor. Ama çocukken bu durum, kimliğimi anlamakta zorlanmama neden olmuştu. Zamanla hem kendimi hem de ailemi daha iyi tanımaya başladım. Ancak bu sürecin daha sağlıklı olabilmesi ve ilerleyebilmesi için psikolojik destek verilmeli.”dedi. Yılmaz, iki farklı kültürde büyümenin etkilerine değinerek, “Bir yanda işaret dilinin sessiz ama güçlü dünyası diğer yanda dış dünyanın hızlı ve sesli ritmi karşısında hayrete kapılmıştım. Bu ikilik bazen beni yorsa dahi bana çok yönlü bakabilmeyi kazandırdı.” diyerek sözlerini noktaladı.
CODA bireyler işaret dili ile büyümektedir
CODA bireylerin, doğumlarından itibaren anne ve babalarının işaret dili ile konuştuğunu fark ettiklerini ve bununla büyüdüklerini söyleyen Yıldız, “CODA çocuklar işaret dili ile büyürler. Ancak işitme engelli veya sağır bireylerin yanında destekleyici bir birey olmazsa çocuklar kendi başlarına Türkçeyi öğrenemez veya tam olarak öğrenemezler. Bu da CODA bireyler için büyük bir zorluk yaratır. Çünkü işitme engelli ya da sağır bireylerde de fark vardır. Detay vermek gerekirse, bazıları okuma yazma bilmezken, bazıları eğitimlerini zor da olsa alıp birçok konuda bilinç sahibi bireylere dönüşebilirler.” dedi. Kalafat ise Türk İşaret Dili (TİD) ile büyüyen çocukların dil gelişimlerinin işiten bireylerden farklı olduğunu vurgulayarak, “TİD yapısı gereği kısa ve doğrudan cümleler kullanıldığı için bu çocuklar yazılı dilde ekleri kullanmakta zorlanırlar.” şeklinde konuştu. Seven, iki dil arasında kalmanın zorluklarını anlatarak, “İşaret diliyle büyümek bana bambaşka bir duyarlılık kattı fakat sesli, işitsel iletişimde Türkçeyle ilişkim başta hep yabancı ve zordu. Özellikle de yazılı anlatımda zorlandım. Dilin sadece kelimelerden ibaret olmadığını ve kimliğin bir parçası olduğunu henüz çok küçük yaşlarımda fark ettim.”dedi. İşaret diliyle büyümenin kendisi için ana dil olduğunu belirten Yılmaz, “Benim ilk dilim işaret dilidir. Bizim evde, iletişim sessiz fakat çok derindi. Türkçeyi çevremden, aile büyüklerimden, televizyondan ve okuldan öğrendim ama çoğu zaman eksik ve ezberin dışından farklı hissettim. Çünkü evde bana rehber olacak biri yoktu.”ifadelerini kullandı.
CODA bireyler için Türkiye’de eğitim kurumları yetersiz
Yıldız, Türkiye’de CODA bireyler için özel bir eğitim kurumu olmadığını belirterek, “İşitme engelli ya da sağır birey okulları var fakat bunlar yetersiz ve CODA bireyler bu kurumlardan faydalanamıyor. Bu yüzden çocukların yetişmesi tamamen ailelerin yaklaşım ve bilincine kalıyor.” dedi. Kalafat ise eğitim sisteminin CODA çocuk veya bireylerin ihtiyaçlarını karşılamadığını vurgulayarak, “Bu çocuklar, evde ebeveyn rolü üstlendikleri için yaşıtlarına göre daha olgun ve algıları gelişmiş oluyor. Bu durum, okulda akran zorbalığına neden olabiliyor. TİD çalışmaları da yetersiz olduğundan, CODA bireyler geri planda kalıyor. Bu çocuklar özel öğrenci kapsamında değerlendirilip psikolojik destekle desteklenmeli.” ifadelerini kullandı. Eğitim hayatındaki karşılaştığı boşluk ve anlaşılamayışa dikkat çeken Yılmaz, “Gerek öğretmenlerim, gerekse de arkadaşlarım bu farklılığımı anlayamadılar maalesef. Bakıldığında sorumluluğum her ne kadar farklı olsa da aslında sadece bir çocuğum. Fakat evde yetişkin gibi davranmak zorundayım. En acısı da bu farkı gören ve destekleyen kendi ailem dışında kimselerin olmamasıydı.” dedi.
CODA bireyler fark edilmek değil desteklenmek istiyor
CODA bireylerin daha sağlıklı bir şekilde yetişebilmesi için önerilerde bulunan Yıldız, “CODA bireylere psikoteknik destek verilmeli. Sosyolojik uyum ve iletişim gibi alanlarda yardımcı olunmalı. Okur-yazar olmayan, işitme engelli ya da sağır ebeveynlerin çocuklarına sahip çıkmalıyız. Bu çocuklar toplumda fark edilmeyebilir ama yüksek potansiyelleri olabilir. Sadece ‘CODA’ kimliğiyle bırakmak, onları karanlıkta kaybetmek demektir.” dedi. Kalafat, her kurumda en az bir TİD bilen kişinin bulunmasının önemine dikkat çekerek, “2016’da TİD eğitimi aldıktan sonra, meslek lisesinde görev yaparken CODA, işitme engelli ve de sağır birey öğrencilerimin bana olan yaklaşımının ne kadar pozitif yönde değiştiğini gördüm. Bu nedenle her okulda TİD bilen bir öğretmen ve idareci olmalı.” dedi. Yılmaz, yaşadıkları görünmezliğe dikkat çekerek, “Biz gerek iki kültür gerekse de iki dil arasın köprü olduk ama çoğu zaman kendimize ait bir yer bulamadık. Henüz bizi gören, duyan bir sistem kurulmadı. Kurulmuş olsaydı eğer hem daha güçlü hem de daha huzurlu bireylerden biri olurdum.”dedi. Yapılması gereken adımların gecikmemesi gerektiğini vurgulayan Seven, “Küçük yaşlarda bir yetişkin gibi davranmak hiç kolay değildi ve hala değil. Fakat bir öğretmenin işaret diliyle sana gülümsediği, konuşmayı denediği an dünya bambaşka bir güzelliğe bürünüyor. Bu da bir çocuk için paha biçilemeyen bir değer katıyor. Bu yüzden sadece fark edilmek değil, desteklenmek istiyoruz. Çünkü hayat bizler için hiç de kolay değil.” diyerek sözlerini bitirdi.
CODA bireyler desteklenmeli ve topluma kazandırılmalı
CODA bireylerin özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde desteklenmesinin topluma kazandırılmaları açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Yıldız, “Türkiye’de yaklaşık 5 milyon işitme engelli ya da sağır birey var ve bunların 1,5 milyonunu çocuklar oluşturuyor. Ancak çok azı destek alabiliyor. Bu da toplumumuz için çok büyük bir kayıp. Çünkü bu bireyler için eğitim almak ciddi bir mücadele. Dolayısıyla onların çocukları olan CODA bireyleri de unutmamalıyız.” dedi. Kırsal bölgelerdeki bireylerin de göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten Kalafat, “Devlet, Türk İşaret Dili’ni nasıl standartlaştırdıysa, benzer bir eğitim modeli CODA bireyler için de geliştirilmeli.” diyerek sözlerini sonlandırdı. Yılmaz, desteklenmenin hayatlarının seyrini değiştirdiğini vurgulayarak, “Biz yalnızca anne babamıza değil, sisteme de tercümanlık yapıyoruz. Bizi anlayan ve destekleyen bir sistem kurulursa, topluma katkımız da artar.” dedi. Kırsaldaki çocuklara dikkat çeken Seven, “Destek çoğu zaman büyük şehirlerle sınırlı kalabiliyor maalesef. Oysa köyde yaşayan bir CODA çocuğun da eşit şartlara ihtiyacı var şüphesiz. Çünkü baktığımızda, hepimiz aynı dilin farklı yüzlerini taşıyoruz, bu durumun da fark edilmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“CODA bireyler, sağır veya işitme engelli bireylerin çocukları olarak anılmıyor”
“Sağır ya da işitme engelli bireylerin çocukları değil; ana dili Türk İşaret Dili olan çocuklardır.” diyen Kalafat, “CODA bireyler, aslında ana dilleri TİD olan bireylerdir. Bu tanım, CODA kavramına dair bilgi sahibi, bilinçli kişiler tarafından yapılır. Çünkü CODA olmak, sadece işitme engelli veya sağır bir bireyin çocuğu olmak değil, aynı zaman da işaret dilini ana dili olarak öğrenmiş birey demektir. Bu bireyler, önce işaret dili ile iletişim kurmayı öğrenir; ardından bu dili sözlü dile dökebilecek yetkinliğe ulaşırlar. Böylece iki ana dile sahip, hem işaret dili hem de sözlü dili akıcı şekilde kullanabilen bireyler haline gelmiş olurlar.” diyerek cevabını sonlandırdı. Yılmaz, konuya ilişkin, “Benim için işaret dili sadece bir iletişim aracı değil aynı zamanda kimliğimin temelini oluşturuyor. Farklı sınıflandıran bir birey olmak sadece bir aktaran ve çeviren bir köprü olmaktan çok, iki farklı kültürü de eş zamanlı olarak özümsemek ve yaşamaktır. Bu sebeple bizler sadece sağır ya da işitme engelli ebeveynlerin çocukları değiliz.”dedi. CODA kimliğinin toplum içerisinde sıklıkla yanlış anlaşıldığını belirten Seven, “ Bizler sadece ‘İşitme engelli yada sağır bireylerin çocukları’ değiliz. Çünkü bu eksik ve sığ bir bakış açısı olur. Bizler işaret diliyle büyüyen, o dilde düşünen ve de hisseden bireyleriz. Bu dil bizlerin kökü, gerek bizim onlara gerekse de bizlerin onlara muhtaç olduğu hayatta toprağa tutunma sebebi, güçlü kökler…” ifadelerinde bulundu.
“Yürekler engelli olmadığı sürece her şeyi aşabiliriz”
İlk olarak gönüllerdeki engelin kalkması gerektiğini vurgulayan ve insanlara, insan olarak yaklaşılması gerektiğinden bahseden Yıldız, “Çok klişe gelebilir ama gerçekten, yüreklerde engel olmadığı sürece her şeyin üstesinden gelebiliriz. Yabancı birine selam verdiğimizde bu garipseniyor fakat trafikte insanların birbirlerine bağırmaları normal karşılanıyor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden önce gönüllerdeki engelleri kaldırmalıyız. Bunu başardığımızda, karşımızda hiçbir engel kalmamış olacak. Özetle bakış açımız engelsiz oldukça, hayat da daha erişilebilir olacaktır. Eğer biz insanlara sadece insan oldukları için yaklaşabilirsek, o zaman ‘engel’ diye bir şey kalmayacaktır.” diyerek sözlerine son verdi. Yılmaz, “İnsanların gözleriyle değil, en başta kalpleriyle görmeyi öğrenmesi gerekiyor. Gerçek anlayış şüphesiz empatiyle başlar.”dedi. Şu sözlerle duygularını dile getiren Seven, “Bizimle göz teması kuran, selam veren biriyle karşılaştığımızda dünyalar bizim oluyor. Çünkü engel, çoğu zaman sadece insanların bakışlarında oluyor.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Tercüman ve eğitmen olan Cenan Yıldız ve Burak Kalafat, CODA birey olan ve tüm arkadaşlarının sesi olan Azra Seven ve Çağrı Yılmaz, CODA bireylerin sessizliğin içinde taşıdıkları görünmez yükleri ve kültürler arası köprü oluşlarını görünür kıldılar. Onları duymamıza ve daha kapsayıcı bir toplumun kapısını aralamamıza vesile oldukları için teşekkür ediyoruz.
Haber: Evin Güneş
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...