Özellikle çocuklarda sık görülen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, nöro gelişimsel ve nöro psikolojik bir bozukluktur. Çocuk, ergen ve yetişkinlerde farklı şekillerde görülebilen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, çocuklarda okul çağında fark edilebilmektedir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, genetik, aile içi ortamda veya doğuştan gelişen bir bozukluktur.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu hakkında, ağırlıklı olarak ergen ve yetişkinlerde travma, kaygı, depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan ergenler üzerine çalışmakta olan Psikolog Ezgi Özer ve özel bir eğitim ve rehabilitasyon merkezinde disleksi, otizm ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı almış çocuklar üzerine çalışan Psikolog Abdulkadir Güney ile röportaj gerçekleştirdik.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu nedir?
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun çevre, sosyal ortam ve genetik faktörlerden kaynaklı olabileceğine değinen Psk. Ezgi Özer, “Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, çocukluk çağında başlayıp dikkatsizlik, düzensizlik ve dürtüsellik gibi davranışların sergilenmesine neden olan bir nöro gelişimsel ve nöro psikolojik bir bozukluktur. Bu durum hem çevreden hem sosyal ortamdan hem de genetik faktörlerden kaynaklanabilir. O yüzden dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu tek bir nedene bağlamak mümkün değildir.” sözleriyle bu bozukluğun belirtileri ve nedenlerini açıklarken; Psk. Abdülkadir Güney, tanı konulma süreci ve DEHB belirtilerini şu şekilde açıkladı, “Dikkat eksikliği tanısının konması için çocuğun en az 6 ay boyunca, çeşitli semptomları göstermesi gerekir. Dikkat eksikliğinde genellikle çocuklarda aşırı dikkatsizlik, hiperaktivite olarak tanımladığımız yüksek derecede enerjik davranışlar, ani ve dürüst dürtüsel tepkiler, zaman zaman unutkanlık görülebilmektedir. DEHB, genelde çocukluk çağında başlar ve hayat boyunca etkili olabilecek bir bozukluktur. DEHB tanısını psikiyatrist koymaktadır; psikologların bir tanı koyma yetkisi yoktur. Psikiyatrist tanı koyduktan sonra uygun görürse psikoloğa yönlendirir ve bizler psikolog olarak, terapi sürecini yürütürüz. Dolayısıyla psikologlar terapi sürecinde aktif olur.” sözleriyle Güney, tanı konulması için psikiyatriye başvurulmasının altını çizdi.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu çeşitleri var mıdır?
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun üç çeşidi olduğunu söyleyen Psk. Ezgi Özer ve Psk. Abdulkadir Güney şu şekilde sıraladı:
1. “Kombine” olarak tanımlanan hem dikkat eksikliği hem de hiperaktivite bozukluğunu içeren dikkatsiz dikkat eksikliği.
2. Hiperaktivite bozukluğu da dikkat ve konsantrasyon eksikliği yaşanması durumudur. Hiperaktif dürtücü dikkat bozukluğu.
3. Dikkatsizliğin olmadığı, yalnızca hiperaktivitenin görüldüğü bir durumdur.
Hangi semptomlar dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna işaret eder ve ebeveynler bu durumun nasıl farkına varabilir?
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun belirtilerini gösteren çocuklarda sıklıkla dürtüsel davranışlar olduğunu söyleyen Güney, “12 yaş ve altı çocuklarda en az 6 ay boyunca bu semptomlar görülmelidir. Çocuklar ödevini yapmakta, bir şeye odaklanmakta zorluk yaşarlar. Uzun süreli işlerden çabuk sıkılıp birden fazla işe odaklanırlar ve genellikle başladıkları işi tamamlayamazlar. Kurallara karşı gelebilirler, sıra bekleyemezler. Dürtüsel davranışlarda bulunurlar, ani karar verir ve bu karardan ani vazgeçebilirler. Örneğin okulda yemek sırasında bekleyemez, sabırsızlanırlar. Ev içerisinde geç saatlere kadar uyanık kalmaya çalışabilir, ısrarcı olabilirler.” Sözleriyle semptomların en az 6 ay görülmesinin bu bozukluğa işaret ettiğini açıkladı.
DEHB belirtilerin birden fazlasının sergilenmesi durumunda teşhis konulduğunu belirten Özer, “Birey evde, okulda, arkadaşlarıyla birlikteyken bile incelenmektedir. Çocuklarda DEHB belirtileri ise şöyledir: detayları dikkat etmekte zorluk çekilmesi, düşüncesizce hatalar yapılması, umursamaz davranışlar gösterilmesi, dürtüsel davranışlarda bulunması, ani kararlar verilmesi. Örneğin okulda aniden bağırması, öğretmeni henüz cümlesini bitirmeden el kaldırıp hemen konuşmak istemesi veya sözünü kesmesi okul çevresinde görülen belirtilerdendir. Çocuklar masada oturmakta, bir aktiviteyi sürdürmekte, hareketsiz durmakta zorlanabilmektedir. Hiperaktivitenin yoğun olduğu ama dikkatsizliğin olmadığı durumlarda ise sürekli hareket halinde olmak ve konuşma isteğinin olması, yemek yerken hareket halinde olmak, yerinde duramamak, sessiz bir ortamda bulunmak istememek, bir şeyler yapmaya hazır olmak gibi davranışlar görülmektedir. Bu durum, yaşlarına ve gelişimsel aşamalara göre değişiklik gösterebilmektedir.” sözleriyle bozukluğun bireyin yaş ve gelişimsel aşamalarına göre değiştiğine de dikkat çekti.
Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı arasındaki farklar nelerdir?
Çocuk ve yetişkin arasındaki farkların temelinde hiperaktivite olduğunu vurgulayan Özer, “Yetişkinlerde hiperaktivitede zamanla azalma oluyor. Yerinde duramadığı için “yaramaz” diye tabir edilen çocuklar, çoğu zaman dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklardır. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde gerekli tedavi ve ilerleme gösterildiğinde yetişkinlik döneminde daha çok dikkat eksikliği olarak kalabiliyor. Yetişkinlerde ise bir işe başlamakta ve o işi sürdürülebilir kılmakta zorlanma, hobi edinmekte güçlük çekme ve uzun süreli çalışmalar sürdürmekte zorluk çekilmesi durumlarıyla karşılaşılıyor.” şeklinde farklılıkları açıklarken; Güney, “Çocuk ve yetişkinlerde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu arasında farklılıklar vardır fakat bu durum bireyin aldığı tedaviye göre değişkenlik gösterebilir. Çocuklarda veya ergenlerde, erken tanı konulması ve tedavi süreciyle birlikte semptomlarda azalma meydana gelebilir. Zamanla dikkat süreleri uzayabilir, hiperaktivitenin doğru yönlendirmeler ile azaldığı görülebilir. Bu noktada çocuk ve yetişkinler arasındaki fark hiperaktivitedir. Çocuklarda yoğun bir hiperaktivite görülürken yetişkinlerde hiperaktiviteden ziyade dikkat bozukluğu daha sık görülmektedir.” ifadeleriyle çocuk ve yetişkinlerde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun farklarını açıkladı.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavi/terapi süreçleri nasıl ilerliyor?
Psikolojik danışmanlık alınmadan önce bu konuda psikiyatri tanısı ya da yönlendirmesi gerektiğini belirten Güney, “Aileler çocuklarını öncelikle psikoloğa götürüyor fakat bizler tanı koymuyoruz. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu için çocuklara yönelik kullandığımız testler var. Eğer aile tanı konulmadan psikolojik danışmanlık hizmeti almaya gelmiş ise psikiyatriste yönlendirme yapılır. Psikiyatrist uygun görürse ilaç tedavisine başlanır. Bununla birlikte terapi gerekli görülüyor ise biz de öncelikle bir dikkat testi ile sürece başlamaktayız. Dikkat testinden alınan sonuçlara göre tedavi planlanır ve tedavide genellikle oyun terapisi yöntemi kullanılır. Bu süreçte çocuğun dikkatinin neye göre dağıldığı gözlemlenmektedir. Örneğin çocuk ile oyun oynarken bu esnada dikkatinin dağıldığının kendi kendine farkına varması üzerine çalışılır. Oyun süreleri uzatılmaya ve çocuğun odak noktası güçlendirilmeye çalışılır.” sözleriyle çocuklarda terapi süreci ve sürece dair adımlar hakkında bilgi verdi.
Terapi sürecinde aile ile çocuk arasındaki bağın ve ailenin çocuğunu tanımasının önemini dile getiren Özer, “Öncelikle, ailelere çocuklarını başka çocuklarla kıyaslamaması gerektiğini söylemek gerekir. Hepimizin kendi çocuğu biriciktir ve hepsinin kendine has özellikleri vardır. O yüzden, öncelikle kendi çocuğumuzu tanımamız gerekiyor. Güçlü yönleri neler, eksik yönleri neler, nelere alınır, neleri sever bunları bilmek gerekiyor. Öncelikle çocuğumuzu tanımamız gerekiyor ki ona göre bir program hazırlayalım. Çocuğumuza ceza vermek yerine, onu olduğu gibi kabullenip onunla neler yapabileceğimizi planlamak ve onunla bir takım olmak gerekir. Çocuğun da bu durumun ciddiyetini kavramasını sağlamak önemli. Çocuğun hayatında ders ve eğitimden bağımsız olarak ailesiyle bir bağının olması, beraber ortak yaptıkları aktivitelerin olması lazım. Aile ve çocuğu birbirlerine bağlayan zaman dilimlerinin olması gerekiyor. Ne yazık ki günümüzde, ebeveynlerin çalışma hayatı yoğun olduğu için, çocuklara ayrılan süre kısıtlı oluyor. Ailenin beraber geçirdiği vakit azalıyor. Bundan dolayı çocuklar, daha dürtüsel hiperaktif hareketler sergileyebiliyor. Çünkü çocuk, enerjisini ancak öyle atabiliyor ya da aileye var olduğunu öyle gösterebiliyor.”
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklara ve yetişkinlere nasıl yaklaşmalıyız?
Çocuklarla ve yetişkinlerle iletişim kurarken yalnız bırakmadan, ayrıştırmadan yaklaşmanın iletişimi desteklediğini belirten Psk. Ezgi Özer “Çocuklara yalnızca bir sorun yaşadığında değil, her zaman ilgili yaklaşmamız lazım. Ebeveynlerin çocuklara karşı her zaman pozitif olması gerekiyor. Çocuğun bizim yanımızda güvende olduğunu hissettirmek, onunla göz teması kurmak, sarılmak, arkadaş ve ebeveyn gibi olmak, hem yönlendiren hem de destekleyen bir konumda olmak gerekmektedir. Çocuğumuza yaklaşırken onu güçlü yönleriyle var etmeye çalışmak, güçlü ve güçsüz yönlerinin de olabileceğini söylemek, spora, müziğe yönlendirerek hareketliliğini oraya doğru yansıtmasını sağlamak oldukça önemlidir. Çocuklara sorumluluk vermek ve sonuçlarıyla yüzleşmesini sağlamak, gerektiğinde hata yapmasını sağlayarak yaptığı hatayı, kendisinin çözmesini sağlamak lazım. Yetişkinlere yaklaşırken de enerjisini düşürmemek, her başladığı işi yarıda bıraktığını yüzüne vurmaktan ziyade, onu motive edecek şekilde destek verilmelidir. Yeri geldiğinde planlarına ayak uydurmak ve onun güçlü yönlerini öne çıkararak yanında olmak önemli. Diğer bozukluklarda ve hastalıklarda da olduğu gibi bireye şefkatle yaklaşmak, etiketlememek, yalnız bırakmamak, ne olursa olsun yanında olabileceğini hissettirmek çok önemli.” cümleleriyle bu bozukluğa sahip bireyleri tanıyarak, bireylerin farkında olmanın önemli bir yer tuttuğunu dile getirdi.
Psk. Abdulkadir Güney, iletişim kurarken etiketlemeden, eksik veya fazla gibi hissettirmeden yaklaşmak gerektiğini, “İletişim kurarken kesinlikle çocuğa “sen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahipsin, sen dikkatsizsin, yerinde durmuyorsun” gibi etiketlemeler yapılmamalıdır. Dikkatini toplayamadığı, fazla hareketli olduğu için azarlanmamalıdır ve bu çocuğun yüzüne vurulmamalıdır. DEHB’li bir çocuk olduğu eksik veya fazla bir durum gibi yansıtılmamalıdır. Bu noktada çocukların üstüne fazla düşmeden, rutin hayatını devam ettirmek gerekmektedir. Aileler çocuklarının sahip olduğu özelliklere göre onları yönlendirmelidir. Çocuklarını bir birey olarak tanımalıdır. Dikkat eksikliği yaşayan bireylerin dikkat odaklarını kuvvetlendirmeye çalışılırken, hiperaktivitesi olan bireyler ise spora yönlendirilebilir. DEHB’e sahip olduğu için yetişkinlere yaklaşımımız da her zamankinden farklı olmamalıdır fakat yarıda kalan işlerini onları utandırarak söylemek yerine, onun dikkatini güçlendirecek yönlendirmeler yapılmalıdır. Çevresindekileri dinlemediğini veya umursamadığını söylemektense, bireyin dikkatini çekecek, birlikte vakit geçirebileceğiniz şeylerle yaklaşılabilir.” sözleriyle ifade etti.
Son olarak erken teşhis ve ruh sağlığının önemine dikkat çeken Güney, “Günümüzde psikologların önemi artıyor fakat toplum bu konuda tam olarak bilinçli değil. Birçoğumuzun çevresinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan insanlar olmuştur fakat bu bozukluk belki yaramazlık ve çocukluk olarak nitelendirilmiştir. Önemli olan bu bozuklukların farkına varabilmektir, nasıl ki fiziksel olarak rahatsızlandığımızda hastaneye başvuruyorsak, aynı şekilde mental rahatsızlıklar için de bir uzmana başvurulmalıdır. Erken teşhis ve tedavi sürecinin ruh sağlığı konusunda da önemli olduğu göz ardı edilmemelidir. Ruh sağlığı söz konusu olduğunda ehemmiyet gösterilmesi gerekmektedir.” Cümleleriyle ifade etti.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ve psikolojik destek sürecine dair önemli bilgiler aktaran Psikolog Ezgi Özer ve Psikolog Abdulkadir Güney’e teşekkür ederiz.
Haber: Evrim Tuna Şahin
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...