Sofraların vazgeçilmez besini olan balık, içerisinde A, D, E, B12, B3, Omega 3, demir, potasyum, çinko, magnezyum, folik asit, fosfor, kalsiyum gibi vitamin ve mineralleri barındırıyor. Yetişkin ve çocuklar için önemli bir besin kaynağı olan balık, bağışıklık sistemini korumakla beraber çocukların zekâ gelişimine katkı sağlıyor ve kemikleri güçlendiriyor. Faydalarının saymakla bitmediği balığın gelecek nesillere aktarımında sorun yaşamamak için neler yapılması gerektiğini ele aldık.
İzmir’in Karaburun İlçesinde yer alan S.S. Mordoğan Su Ürünleri Kooperatif Başkanı Mustafa Babayiğit ve 40 yıldır Mordoğan’da profesyonel balıkçılık yapan Nusret Çiftçi ile balıkçılık mesleğinin zorluklarını, yasak avlanma ve kültür balıkçılığını konuşurken aynı zamanda Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Deniz Çoban ile de çevre kirliliği ve iklim krizinin balıklara olan etkisini konuştuk.
“Ekmek parası için denizlerdeyiz”
İzmir Karaburun ilçesinin Mordoğan mahallesinde 45 yıldır profesyonel balıkçılık yapan Mustafa Çiftçi, 10 yaşından beri bu işin içinde olduğunu ve bu mesleği bilmeyenlerin yapmaması gerektiğini vurguladı. Bilinçsiz ve yasak avcılığın balık türlerinin yok olmasına sebebiyet verdiğinin altını çizerek sözlerine devam etti: “Eline oltayı alan herkes kendini balıkçı diye sınıflandırıyor, bu oldukça yanlış. Biz belli başlı eğitimlerden geçiyoruz ve denetimlerimiz oldukça sıkı. Kolay bir meslek değil. Soğuk, sıcak fark etmez her gün ekmek parası için denizlerdeyiz. Biz profesyonel balıkçılar olarak amatör balıkçıların bilinçsiz şekilde avlanmasını doğru bulmuyoruz. Mesela ahtapotun 15 Nisan ve 31 Ekim tarihleri arasında avlanması yasak, bilinçsiz bir balıkçı bu tarihler arası avcılık yapmaya kalkarsa bu gelecek nesiller için iyi olmaz.” Deniz kirliliğine de dikkat çeken Mustafa Çiftçi, insanların denizi bir çöp olarak kullandığını ve bireylerin bu noktada duyarlılıklarının önemli olduğunu belirtti. Son olarak denizlerimizin bizler için bulunmaz bir nimet olduğunu söyleyen Mustafa Çiftçi, “Her şey bizim elimizde yeter ki isteyelim.” diyerek sözlerini noktaladı.
S.S. Mordoğan Su Ürünleri Kooperatif Başkanı Mustafa Babayiğit, 57 aktif üyelerinin olduğunu ve zorlu şartlar altında çalıştıklarını belirtirken balıkçılık mesleğinin pozitif yönleri olduğu kadar negatif yönlerinin de olduğunu vurguladı. Balıkçılık mesleğinin sosyal bir güvencesi olmadığı gibi tanımlanmış bir meslek grubu içerisinde olmadığı için sonraki nesillerin tercih etmediğini söyledi. Nitelikli eleman eksikliğinin zincirleme her meslek grubunu etkilediğini söyleyen ve fabrikadan çıkan balık ağını örecek insan olmayışından dert yakınan Mustafa Babayiğit, bu konunun oldukça önemli bir konu olduğunu belirtti. Balıkçılık mesleğinin yarını olmadığı için geçim kaynağının sadece günlük olduğunu vurgulayan Babayiğit, “Sezonda balık çok tutarsın fiyat düşer, balığın fiyatı yükselir bu sefer balık olmaz. Biz gıda sektörünün önemli bir parçasıyız. Günümüzde en sağlıklı ve en güvenilir gıda balıktır, bunun da altını çizmek istiyorum. Yasa dışı avcılık biz profesyonel balıkçılar için çok büyük bir sorundur. Önüne gelenin balıkçı olmasını doğru bulmuyoruz. Örnek veriyorum tecrübesiz biri balıkçı sıfatında denize açılsa balık türlerini tanıyamaz, bilmediğinden yavrulama zamanı avcılık yapabilir, zehirli balıklar ile karşılaşıp hayatını riske atabilir.” dedi.
Aktif olan her balıkçı kooperatifine su ürünleri mühendisi talep ediyoruz
Kooperatiflerinin öneminden bahseden Babayiğit, yerel bölgelerin kalkınmasındaki rolünün oldukça yüksek olduğu ifade etti. Balıkçının balığı tuttuktan sonra kooperatife getirip verdiğini ve kooperatifin balığı mezatta sattığını, talep durumuna göre restoranlara veya başka bölgelere taşıma yaptığını belirtti. Bu sektörün sadece balıkçıların geçim kaynağı olmadığını, başka meslek gruplarının da yararlandığını vurgulayan Babayiğit, sözlerine şu şekilde devam etti: “30 yıldır kooperatifimiz aktif bir şekilde yerel bölgenin ekonomisine yön vermektedir, bu durumdan oldukça mutluyuz. Türkiye'de kooperatifçiliğin önünün açılması taraftarıyız. Bizim temennimiz her balıkçı kooperatifine işinin ehli su ürünleri mühendislerinin gelmesi. Su ürünleri mühendislerinin üreticiye ve tüketiciye katkıları olacağını düşünmekteyiz. Ege Bölgesi’ne istilacı türlerin geldiğini görmekteyiz. Balon balığı ve aslan balığı bunlara en iyi örnektir. Başımızda aktif bir şekilde çalışan su ürünleri mühendisi olsa denizdeki görünen tehlikelerin dışında görünmeyen tarafını da bize açıklar. Yaz sonu denizlerimizde 20 kg ağırlığına yakın zehirli deniz anası da oldukça fazla gördük. Bunun yanı sıra deniz kıyı yapılaşmaları balığın dengesini oldukça bozmaktadır. Özellikle yaz ayları ev ışıkları, işletme ışıkları çok fazla olduğundan dolayı balık göç yolunu sıklıkla değiştirmektedir. Yani çevresel faktörler balığı oldukça etkilemektedir. Çevre kirliliği, iklim krizi ve yasa dışı balık avcılığı gibi konularda çok acil önlem alınması gerekmektedir.”
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Deniz Çoban, su ürünleri mühendisliği bölümünün faaliyetleri içerisinde eğitim ve öğretimin yanısıra araştırma, yetiştiricilik, denizler ve iç sulardaki su kalitesinin izlenmesinin yer aldığını, bu alanlar ile ilgili de bölümün Aydın iline önemli hizmetleri olduğunu belirtti. Buna ilaveten ulusal ve uluslararası ölçekte birçok proje faaliyetlerinde de bulunduklarına değinen Çoban, Büyük Menderes Nehri, Kuşadası, Didim, Söke gibi önemli bölgelerde araştırma ve izleme faaliyetlerini sürdürdüklerini de belirtti. Anadolunun bir geçiş noktası olduğunu ve balık türleri de dahil birçok türün bundan faydalandığını ifade eden Çoban, birçok türün Süveyş Kanalı vasıtasıyla ilk önce Akdeniz’e, ardından Ege Denizi’ne, sonrasında Marmara ve Karadeniz’e sırasıyla geçiş yaptığını ve bu durumun balık popülasyonu üstünde çeşitli değişimler yarattığını vurguladı. Bu vasıtayla geçiş yapan türlere de lesepsiyan türler adı verildiğini söyleyen Çoban sözlerine şu şekilde devam etti: “Rakamsal olarak dünyada yakalanan av miktarı belirli seviyede kaldı. Bu seviyenin üstünde bir artış olmuyor çünkü bunun birçok etkeni var. Hem karasal hem de denizlerdeki kirlilik, av araçlarının fazlalığı ve bu araçlardaki teknolojilerin artması ve iklim değişikliği bu duruma en iyi örnektir.”
Balıkların göç yollarını değiştirmesinin en önemli nedenlerinin arasında su kalitesi ve su sıcaklığı olduğunu ifade eden Çoban, “Popülasyon üzerindeki en önemli etken su kirliliği ve su sıcaklığındaki değişimlerdir. Bu iki etken balıkların üremelerini, göç yollarının değişmesini ve buna bağlı olarak popülasyonları doğrudan etkilemektedir. Üzülerek söylemeliyim ki bu etkenlerin değişmesindeki ve bu değişimin hızlanmasındaki en önemli faktör insanoğludur.” dedi.
Türkiye'de kişi başı yıllık su ürünleri tüketimi 7,3 kg
Karadaki kirletici unsurların nehirler vasıtasıyla denizlere ulaştığını ve bu durumun önüne geçilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Çoban, Türkiye genelinde belediyelerin kontrolünde olan arıtma sistemlerinin yetersiz olduğunu da vurgulamadan geçmedi. Denizlerdeki kirliliğin balıklar üzerinde negatif etki yarattığını ifade eden Çoban, sözlerine şu şekilde devam etti: “Kirliliğin yanı sıra küçük boydaki balıkların avcılığının daha sıkı denetlenmesi gerekmektedir. Bence tüketicilerin belirli boyutun altındaki balığı tezgahtan-satıcıdan almaması gerekmektedir. Örneğin hamsinin avlanabilir asgari boy ölçüsü 9 cm, sardalya 11 cm, lüfer 20 cm, kalkan 40 cm, palamut 25 santimetredir. Tüketici bu ölçülerin altında olan balığı tercih etmediğinde bir süre sonra satıcı da balıkçıdan almayacak ve böylelikle yavru balık satışı da en aza inecektir. Bu noktada kontrol ve denetim çok önemlidir. Bu yüzden alanında uzman su ürünleri mühendislerinin de bu konuda etkili olacağına inanmaktayım. Ayrıca karaya çıkış noktalarının belirlenmesi ve bunun dışındaki alanlardan karaya çıkışın engellenmesi oldukça önemlidir.”
Kültür balığı yetiştiriciliği ile elde edilen balık türleri ve doğada beslenen balıklar arasında vitamin, mineral ve yağ asidi bakımından çok büyük bir farkın olmadığını vurgulayan bu alandada çalışmalar olduğunu belirten Çoban, Türkiye’den Avrupa Birliği ülkelerine hayvansal ürün olarak da sadece balığın gönderildiğini belirtti ve sözlerine şu şekilde devam etti: “Avrupa’ya satışı çok olan balık türleri arasında çipura, levrek, alabalık ve zaman zaman kabuklu deniz ürünleri bulunmaktadır. Kültür balığı ve kendi doğasında beslenen balık arasında besin değeri açısından bir fark yoktur. Burada aslında dikkat edilmesi gereken şey balığın menşei yani nereden yakalandığı, tazeliği ve soğuk zincir kurallarına uyulup uyulmadığıdır. Bu üçüne dikkat edildikten sonra balığı çok rahat tüketebilirsiniz.”
Türkiye'deki son verilere bakıldığında kişi başı yıllık su ürünleri tüketiminin 7.3 kg olduğunu ve bu oranın Avrupa ile karşılaştırıldığında çok düşük seviyelerde kaldığını vurgulayan Çoban, dünya ortalamasının 19 kg, Avrupa ortalamasının 22 kg olduğunu belirtti. Ülkemizde en çok tüketilen balıkların başında hamsinin geldiğini ve Türkiye'de istilacı türler olarak bilinen balon balığı ve aslan balığı türlerinin azaldığına dikkat çeken Çoban sözlerine şu şekilde devam etti: “Bizim için burada en önemli şey balon balığı ve aslan balığının bulunduğu ekosisteminin araştırılmasıdır. Siz balon balığı ve aslan balığını biyolojik mücadele içerisinde orfoz ve lagos gibi türleri hedef tür haline getirip kaldırdığınız zaman orada bir ekolojik boşluk oluşuyor ve o boşluğu diğer canlılar dolduruyor. Bu canlıların doldurduğu popülasyon miktarı çok önemli, miktarın artması ve azalması popülasyonun devamlılığı için önem arz ediyor. Ülkemizde birkaç çeşit balon balığı ve aslan balığı türü mevcut. Biyolojik müdahale bu noktada çok önemli. Orfoz ve lagos gibi türlerin doğaya salınması, av baskısının azaltılması veya bölgelerin deniz koruma sahası ilan edilerek küçük ölçekli balıkçı dahil, avcılığa kapatılması gerekmektedir.”
Yapmış olduğumuz röportajlar sonucunda balık popülasyonun değişmesindeki en büyük etkenlerin çevre kirliliği ve iklim krizi olduğunu görmekteyiz. Bu noktada sadece denizlerimizi değil, karasal alanda kalan nehir, akarsu ve göllerimizi de temiz tutmamız gerekmektedir. Umuyoruz ki insanoğlu doğasına, çevresine ve denizine bir an önce sahip çıkmaya başlar aksi takdirde durum oldukça vahim.
Haber: Çilem Boğacı
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...