Zorunlu göç, kaybedilen topraklar ve yeni bir başlangıç… Aydın’daki Şevketiye köyü, Çerkezlerin Osmanlı’ya uzanan yolculuğunun izlerini taşıyan ve bu topraklarda var olma mücadelelerinin simgesi.
1860’lı yıllarda Kafkasya’dan başlayan göç, Çerkezleri önce Balkanlar’a, ardından Batı Anadolu’ya sürükledi. Osmanlı’nın iskân politikalarıyla Aydın ve çevresine yerleştirilen Çerkezler, Şevketiye köyünü kurarak yeni bir yaşam inşa etti. Ancak göç, yalnızca bir coğrafya değişikliği değil, aynı zamanda dil, kültür ve kimlik mücadelesinin de bir parçasıydı. Şevketiye’nin hikayesini anlamak için Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset Bilimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuncay Ercan Sepetçioğlu, Aydın Kuzey Kafkas Kültür Derneği Başkanı İbrahim Eker, Dernek üyeleri ve Şevketiye köyü sakinleri olan Bilal Şentürk ve Okan Yalçın ile yaptığımız görüşmeler, bu topraklarda atılan adımların derin izlerini bir kez daha gözler önüne serdi.
“Çerkezler birden fazla göç dalgasına maruz kalmıştır”
Tuncay Ercan Sepetçioğlu, Çerkezlerin ve genel olarak Kafkas göçmenlerinin 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı topraklarına zorunlu göç ettiğini belirtti. Sepetçioğlu, “Rusya Çarlığı 1860’lı yıllardan itibaren Kafkasya ve çevresinde genişleme politikası izlemiş, Kuzey Kafkasya’ya giren Rus ordusu başta Müslüman halk olmak üzere, Çerkezleri ve diğer Kafkas topluluklarını yerlerinden ederek o bölgede sürgün politikası uygulamıştır. Osmanlı bu dönemde Müslüman muhacirler için güvenli bir liman olmuş, göç edenlerin büyük çoğunluğu Anadolu ve Balkanlar’a yönlendirilmiştir. Osmanlı’nın iskân politikası kapsamında iki ana yerleşim hattı oluşturulmuştur. Bunlardan ilki Samsun, Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri ve Muş hattı, diğeri ise Balkanlar’daki Tuna Nehri’nin güneyi olmuştur. Ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından Osmanlı, Balkanlar’daki hâkimiyetini kaybedince buraya yerleştirilen Çerkezler bir kez daha göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu süreçte Çerkezler Batı Anadolu’ya yönelmiş ve Balıkesir, Manisa, İzmir’in iç kesimleri, Torbalı ve Aydın gibi bölgelere yerleşmişlerdir. Böylelikle Çerkezler birden fazla göç dalgasına maruz kalmıştır. 1860’larda Kafkaslar’dan Balkanlar’a göç eden Çerkezler, 93 Harbi’nin ardından Batı Anadolu’ya gelmek zorunda kalmışlardır. Bu süreç, yalnızca coğrafi bir yer değişikliği değil, aynı zamanda hafızalarda derin izler bırakan bir travmadır.” diye anlattı.
“Çerkezler denizden çıkan balıkları yememiş”
Tuncay Ercan Sepetçioğlu, Çerkezlerin göç sürecinde büyük zorluklar yaşadığını vurguladı. Sepetçioğlu, “Açlık, susuzluk ve salgın hastalıklar Çerkezleri ciddi şekilde etkilemiştir. Göç, Karadeniz’in doğusundaki limanlardan başlayarak zorlu bir yolculukla gerçekleşmiştir. Göç sırasında denizde hayatını kaybedenler, denize bırakılarak defnedilmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle Samsun civarına yerleşen bazı Çerkez topluluklarının uzun süre Karadeniz’den çıkan balıkları yemediği söylenmektedir. Çerkezler, kendilerine verilen boş arazilere kültürel mimarilerine uygun yapılar inşa etmişlerdir. Yeni yerleşim yerlerinde dil sorunu, kültürel farklılıklar ve ekonomik zorluklarla karşılaşmışlardır. Kıyafetleri ve gelenekleri nedeniyle dışlanmış ve uyum süreçleri oldukça sancılı geçmiştir.” şeklinde ifade etti.
Göç ve kimlik mücadelesi
Tuncay Ercan Sepetçioğlu, Çerkezlerin yerleşim sürecinin fiziksel zorlukların yanı sıra kültürel ve dilsel sorunları da beraberinde getirdiğini aktardı. Sepetçioğlu, “Çerkezler geldikleri yerlerde Kafkasya ve Balkanlar’daki geleneksel mimari tarzlarını devam ettirmişlerdir. Bu tarzları evlerinin yapılarında net bir şekilde görebiliriz. Ancak zamanla bu mimari tarz, özellikle kuşaklar arasında sürdürülemeyecek bir hale gelmiştir. Dil uyumu da bir başka büyük zorluktu. Çerkezlerin kendi dillerinden Türkçeye geçişi, özellikle ilk kuşak için zorlu bir süreçti. İlk kuşak, Türkçeye adapte olmakta zorlandı, bu da yaşam tarzlarını etkiledi.” diyerek dilsel değişimin uyumu zorlaştırdığının altını çizdi. Sepetçioğlu, Çerkezlerin kültürel kimliklerini koruma çabasına dikkat çekerek, “Çerkezler arazi anlaşmazlıkları ve toplumsal dışlanma gibi kültürel çatışmalar da yaşamışlardır. Büyük bir uyum sağlama çabası içinde ve çok çalışkan bir halktır. Kültürel kimliklerini kaybetmeden, özellikle dans ve müzik gibi kültürel unsurlarını her yerde muhafaza etmeyi başarmışlardır. Çerkezler müzik ve danslarıyla kendilerini ifade ederler.” diye ekledi.
Çerkez göçünün Aydın’daki yansıması
Tuncay Ercan Sepetçioğlu, Şevketiye’nin göç sürecine değindi. Sepetçioğlu, “Şevketiye, Aydın’daki tek Çerkez köyü değil ama bölgedeki en bilinen yerleşimlerden biridir. Çerkezler, Kafkasya’nın Tuhapse bölgesinden gelmişlerdir. Bu bölge, Rusya için stratejik bir konumda bulunan Norris ve Soçi limanlarının tam ortasında yer alır. 1860’larda, Çerkezler bu bölgeden göç etmiş ve yaklaşık iki yıl süren bir süreçle Osmanlı topraklarına yerleşmişlerdir. Ancak, 93 Harbi sonrasında Çerkezler, Batı Anadolu’ya, özellikle Aydın ve çevresine yerleşmek zorunda kalmışlardır. İzmir, Tire ve Torbalı gibi bölgelerde de çok sayıda Çerkez yerleşimi bulunur. Şevketiye de bu yerleşimlerden biridir. Bu köyler serbest yerleşim olarak inşa edilmiştir. Osmanlı idaresi araziyi verir, halk da kendi evlerini inşa eder. Kafkasya’dan gelen Çerkezler, dağlık ve sulak bölgelere alışkın oldukları için Aydın’ın düz ve sıcak ovalarında zorlanmışlardır. Çerkezler için en büyük zorluk, Aydın’ın iklimi ve toprak koşulları olmuştur; çünkü burada incir ve zeytin gibi ürünler yetişirken, Çerkezler bu tür ürünlere alışık değillerdi. Yine de zamanla bu topraklarda çalışarak uyum sağlamışlardır. Akrabalık bağları da çok önemlidir ve bu bağlar, kuşaktan kuşağa aktarılarak kültürel hafızalarını korumalarını sağlamıştır.” şeklinde açıkladı.
Çerkezlerin yeni başlangıcı
Bilal Şentürk, 1864’teki Çerkez sürgününü ve Şevketiye köyünün nasıl kurulduğunu anlattı. Şentürk, “İlk olarak, birinci sürgünde Karadeniz üzerinden İzmir’e gelmişiz. İzmir’den sonra Söke’ye yerleştirilmişiz. Bir müddet Söke’de kaldıktan sonra, o dönemin iklim koşulları ve bataklık nedeniyle, Aydın Bey isminde eski Osmanlı beylerinden biri bizi Osmanbükü’ne yerleştirmiş. Ancak orada da uyum sorunları yaşanmış, çünkü Türkçe bilmiyorlarmış. Aydın Bey, Osmanbükü ile Aydın arasında Şevketiye köyüne paralel çizilen noktadaki karavan yolunda ticaret yapıyormuş. Karavan yolu boyunca ticaret yaptığı için bizi Şevketiye köyüne yerleştirmiş. Köyün adı, o dönemin Thamade olarak adlandırdığımız Çerkez büyüklerinden biri olan ‘Şevket’ ismiyle anılmaktadır. Genellikle Çerkez köylerinin isimlerinde ‘onun yeri’ anlamına gelen ‘-ye’ eki bulunur, örneğin Şevketiye, Hamidiye gibi.” dedi.
Günümüzde Çerkez gelenekleri
Bilal Şentürk, Çerkez geleneklerinin günümüzde yaşatılmasının zorlaştığını belirtti. Şentürk, “Eski yaşam biçimi biraz zayıfladı ve unutulmaya başlandı. Ancak hala nostalji yapmak isteyen bazı aileler, geleneksel Çerkez yemeklerini yaparak bir araya geliyorlar. Çerkez düğünleri de zaman zaman düzenleniyor, ancak bu gelenekler günlük hayatta yaygın değil. Bugün giyim tarzı tamamen Cumhuriyet Dönemi’nin etkisi altında. Eskiden folklorik etkinliklerde akordiyon ve mızıka çalınırken, normal yaşamda artık bu gelenekler yok.” şeklinde ifade etti.
Şevketiye’de Çerkezce son neslini mi yaşıyor?
Çerkezcenin köydeki mevcut durumunu paylaşan Şentürk, “Ben 59 yaşındayım, benimle birlikte sadece birkaç yaşlı kişi Çerkezce konuşabiliyor, bilenler de giderek azalıyor. Sebebini söylemek gerekirse, dilin yok olmasında iki ana sebep var. Birincisi, köydeki eğitim oranının çok yüksek olması sebebiyle sürekli olarak Türkiye’nin farklı illerine göçlerin başlaması. İkinci sebep ise yapılan evlilikler sonucu Çerkez dilinin öğrenilme şansının kalmaması.” diyerek dilin kaybolma sürecine dikkat çekti.
“Kültürümüzün adeta bir anayasası”
İbrahim Eker, Çerkezlerin yaşam tarzını belirleyen “Khabze” kavramından bahsetti. Eker, “Khabze, bizim kültürümüzün adeta bir anayasası gibidir. Örf ve adetlerimizi içeren ve yaşam tarzımıza hitap eden bir oluşumdur. Yani aslında bir yaşam şeklidir. Bunu Şevketiye köyümüzde de elimizden geldiğince uygulamaya çalışıyoruz. Örnek vermek gerekirse, büyüğün bulunduğu ortamda küçük ayağa kalkar, kadınlar erkeklerin önünde yürür gibi gelenekler bu anlayışa dayanır. Ancak zamanla bunların nesli tükenmeye başladı.” dedi.
Çerkez evlilikleri
İbrahim Eker, geleneksel Çerkez evliliklerine değindi. Eker, “Eskiden Çerkezler yalnızca kendi topluluklarıyla evlenirlerdi. Mevcut yapıyı ve dokuyu korumak amacıyla ve kültürel uyum zorluğu çekmemek için başka boylardan evlenmezlerdi. Ancak köyümüzde bu gelenekler kalmadı. Günümüzde farklı topluluklarla evlilikler daha yaygın hale geldi. Çerkezler, gençlerin sosyal ortamlarda birbirini tanıyarak evlilik yapmalarını tercih ederlerdi. Örneğin, bizde kızlar ve erkekler hep beraber yaşar. Gençler evlilik çağına geldiklerinde toplu konuşma ortamlarına ve sosyal ortamlara katılırlar, orada birbirlerini tanır ve beğenirler.” diye ifade etti.
“Bu kültürü aşılayabilmek”
İbrahim Eker, Çerkez kültürünü yaşatmak adına derneklerin büyük rol oynadığını vurguladı. Eker, “1992 yılından beri Aydın çevresindeki Kafkas kökenli insanlar olarak, derneklerde bir araya gelip geleneklerimizi pekiştirmeye çalışıyoruz. Düğünlerde ve cenazelerde bir araya gelerek bir dayanışma oluşturuyoruz. Şevketiye ve diğer Çerkez köyleri başta olmak üzere Çerkez kültürünü korumak istiyoruz. Amacımız mevcut Çerkez topluluklarını bir arada tutabilmek, Şevketiye başta olmak üzere yeni jenerasyonlara bu kültürü aşılayabilmek ve devamlılığını sağlayabilmektir. Bunun için kültürel ve sosyal faaliyetler yapılabilir.” şeklinde konuştu.
“En geç bozulan et”
Çerkezlerin yerleşimine ait sıra dışı bir hikâyeden bahseden Okan Yalçın, “Şevketiye gibi Çerkezlerin yaşadığı Çeştepe köyü hakkında bir rivayet anlatılır. Rivayete göre, Çerkezlere bu bölgede yer seçmeleri söylenmiş. Çerkezler Tepecik, Çeştepe ve Yeniköy bölgelerine üç parça et bırakmışlar. Bunun sebebi, soğuk iklimden gelen Çerkezlerin en soğuk ve kendilerine uygun havayı bulmak istemeleriymiş. Bırakılan etlerden en geç bozulan et Çeştepe köyündeki et olmuş. Bu sebeple Çeştepe köyüne yerleşmişler. Bölgenin en eski kurulan Çerkez köylerindendir.” şeklinde anlattı.
Şevketiye köyü, Çerkezlerin yüzyıllar süren göç yolculuklarının ve bu süreçte karşılaştıkları zorlukların izlerini taşırken, aynı zamanda bu zorlukların üstesinden gelerek kültürlerini yaşatma çabalarını da simgeliyor. Göçün, sadece coğrafi değil, aynı zamanda kültürel bir yolculuk olduğu açıkça görülüyor. Dil, gelenekler ve toplumsal yapılar zamanla değişim geçirmiş olsa da, köydeki sakinler ve dernekler bu değerleri genç nesillere aktarabilmek için çaba sarf etmeye devam ediyorlar. Şevketiye, Çerkez halkının yaşadığı kültürel dönüşümün ve direncinin bir örneği olarak, geçmişin hatıralarını gelecek kuşaklara taşımak adına önemli bir rol üstleniyor.
Haber: Semanur Akkan
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...