Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


ÇANAKKALE’DEN CUMHURİYETE 100. YIL

04.06.2024
Dosya

 

Mehmetçikler nefes almayı bıraktıkları zaman değil, unutuldukları zaman ölürler. Unutmamalıyız ki ömrümüz boyunca geçtiğimiz her yolu Çanakkale’yi geçilmez kılanlara borçluyuz. Çanakkale Savaşı’ndan kalan bir mermi parçası, yalnızca demir bir parçadan ziyade milletimizin tarihini, atalarımızı ve bu mübarek topraklar için verilen mücadeleyi anlatmaktadır. 

 

Osmanlı Kültür Sokağı’nda 5. konağı Çanakkale'den Cumhuriyete 100. Yıl Müzesi olarak değerlendiren, müzenin kurucusu ve Erciyes Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılapları öğretim görevliliğinden emekli olan Ahmet Nedim Kilci’den, Çanakkale Zaferi’nin bilinmeyen hikayelerini dinledik. 

 

“Müze içerisinde 6 bin 400 eser yer almaktadır”

Müzenin genel yapısına dair Kilci, “Müze içerisinde 6 bin 400 eser yer almaktadır. Aynı zamanda içerisinde 4 bin adet Çanakkale ile ilgili ve 10 bin adet de Cumhuriyet Dönemi ile ilgili  kitapların yer aldığı bir kütüphane bulunmaktadır. Müzenin açılış tarihi olarak özellikle 9 Ocak tarihini tercih ettim, çünkü 9 Ocak 1916, tarihi savaşların sona erdiği  ve zaferin ilan edildiği tarihtir.” ifadelerini kullandı. 

 

“Bu sancağı taşımak  benden çok vatana yakışır”

Müzede yer alan sancak hakkında Kilci, “Bu sancağın ön yüzünde 57. piyade alayı yazmaktadır. Arkasında kelime-i şehadet yer almaktadır. Sancak, 2023 dokumadır ancak dönemin sancağı ile birebir aynıdır. Sancaklar Osmanlı Dönemi’nde, Beylerbeyi Kız Mektebi’nde dokunurdu. Bu bayrak da tam 109 yıl sonra yine aynı yerde dokundu ve 19 kız, 20 günde el emeği olarak dokudu. Orijinal sancak Bursa Tophane’de Osmangazi Türbesi başında asılıdır. Mustafa Kemal, Bursa’yı kurtarıp ziyarete geldiğinde, lisenin kızları Mustafa Kemal'e bu bayrağı dokuyup hediye etmiştir. Fakat Mustafa Kemal ‘Bu sancağı taşımak  benden çok vatana yakışır’ diyerek oraya asmıştır.” şeklinde anlattı. 

 

“Patik tekdir diye atmayınız en azından ayağı kopmuş bir askerimizin ayağını ısıtırsınız”

Ziyaretçiler tarafından  merak uyandıran patiğin hikayesini Ahmet Nedim Kilci, “Osmanlı askerlerinin patiğini sergilemekteyiz. Patik deyip geçmemek lazım, çünkü o patikler  analarımızın yoklukta ördüğü patikledir. Müze içerisinde teki olmayan bir patik vardır. Bir annemiz komutana mektup yazıyor ‘Evladımın küçülenlerini söküp patik haline getirdim. Tekine yetti, lakin patik tekdir diye atmayınız, en azından ayağı kopmuş bir askerimizin ayağını ısıtırsınız” diyerek yolluyor. Enver Paşa, emektar annelerimizi unutmuyor ve onlar için hediye yüzükler yaptırıp gönderiyor, fakat normal yüzükler değildir. Bu yüzükler tüfek namlusunun ucundan yapılmıştır. Enver Paşa, esir edilen Fransız ve İngiliz askerlerinin silahlarının ucunu Bursa Tophane’de kestirip içerisine de  cihadiye yazdırıyor. Cihad kelimesi erkekler, cihadiye kelimesi de kadınlar için kullanılmaktadır.” şeklinde aktardı. 

 

“Beni merak etmeyin canım sağdır. Tek bir ayağımı kaybettim onun dışında sıkıntım yoktur”

Müzede yer alan diğer eserlere dair ise Kilci, “İlk odamızda subay çakmakları, askerlerin kullandığı traş bıçakları yer almaktadır. Ayrıca o zamanın Kızılayı olan Hilal-i Ahmer’lerin enjektör kaynatma kutuları ve hasta makbuzları yer almaktadır. Bir de kartpostal yer alıyor. Bu kartpostalı askerlerden biri eşine mektup yazarken kullanmıştır. Mektupta ise şu sözler yazmaktadır, ‘Beni merak etmeyin canım sağdır. Tek bir ayağımı kaybettim, onun dışında sıkıntım yoktur’.”

 

Ayrıca Kilci, “Geçenlerde müzeyi Alman bir grup ziyaret etti. Müzeyi gezerken  askerlerin kullandıkları kaşık, çatal ve sefer taslarını gördüler. Bunun üzerine Alman askerlerinin orduda hala aynı sefer taslarını kullandıklarını söylediler.” dedi. 

 

“Bakır mermiler bir süre sonra oksitlenme özelliği gösterir”

Savaşta kullanılan mermilere değinen Kilci, konuya dair, “Cam standlar içerisinde Osmanlı mermilerini görmekteyiz. Osmanlı mermisi olduğunu merminin paslı olmasından anlıyoruz. Burda havada çarpışan İngiliz ve Osmanlı mermilerini görüyoruz. Aynı zamanda Fransız mermileri de burada yer almaktadır. Bu mermilerin özelliği bakır olmasıdır. Bakır mermiler bir süre sonra oksitlenme özelliği gösterir. Askerin vücuduna girmesine gerek yok, sıyırmış olsa  bile hızla kangren yapar ve askeri direkt şehit eder. Kangren olup olmadığını anlamak için yaralanan askerlerimize komutanlar ‘Yaralananı kaç saat oldu’ diye sorarlar. Eğer  bir saat olmuşsa 4 parmak sayıp kesiliyor, ikinci saatte 8 parmak, üçüncü saatte 12 parmak. Fakat 4 saat olmuşsa tüm vücudu sarmıştır ve  askerimizin kurtuluşu artık yoktur. Bir de İngiliz mermilerinin ucunun küt olduğunu görmekteyiz, bu mermiler yarayı parçalayarak gitmesini sağlamaktadır. Merminin vücuda girişte oluşturduğu yara küçük olsa da çıkış kısmında oluşturduğu yara neredeyse avuç içi büyüklüğündedir. Çanakkale Savaşı’ndaki saha, metrekareye 6 bin mermi düşen bir sahadır.  Bu da şu demektir, ya iki ölü bir yaralı ya da bir yaralı iki ölü vardır. Boş mermi normalde yere düşer fakat mermi yağmuru o kadar yoğun ki havadan yere düşerken bile mermiler birbiri ile çarpışarak delinmiştirler.” şeklinde açıklamalar yaptı. 

 

“Biz cephede öldürme değil yaralama taraftarıyız”

Silahlara dair ise Kilci, “Osmanlı subay kılıcı üzerinde Osmanlı bayrağı vardır, ayrıca bütün subay kılıçlarının altında bir topuz olur. Bu topuzun içerisine ise kendileri için değerli eşyaları koyarlar. Bu eşyalar, annesinden gelen mektup, yahut eşinden gelen iğne oyalı mendil gibi eşyalardır. Çalışmalarda çıkardığımız kılıcın topuzunda ise kılıcın sahibi olan askerin, topuz içerisine minicik bir  Kuran-ı Kerim koyduğunu gördük.  Karşı dolabımızda süngüler yer almaktadır, bunlar Fransız, İngiliz ve Osmanlı askerinin süngüleridir. Osmanlı süngüsünün ortasında bir çukur vardır. Bu çukurun özelliği kan yolu açmaktır, yani biz cephede öldürme değil yaralama taraftarıyız, kangren olmasın, kan içeride kalmasın diye kan yolu açmak amaçlıdır. Onların süngüsü ise inceden kalına doğru gider, vücudunuza girdiği anda yarım daire bile çevrilse askerimizin kurtuluşu yoktur.” şeklinde açıklamalar yaptı.

 

“Savaş meydanlarında yağan mermi yağmurları o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır”

15 yaşındaki çocukların bile cephede bulunmasına dair ise Nedim Kilci, “Yıllardır söylenilen yanlışlardan biri 15 yaşındaki çocuklar ile ilgilidir. Aslında 15 yaşındaki çocuklar cepheye alınmamıştır. Devlet, okuyan neslin yok olmasını istemediği için bu konuda yasa çıkarmıştır, fakat kaçak ve ısrarla gönüllü gidenlere engel olamamıştır. Çanakkale Savaşı sırasında 15 yaşında kaçak bir çocuk Mustafa Kemal’in dikkatini çekiyor. Mustafa Kemal'in karşısına çocuğu çıkarıyorlar, Mustafa Kemal çocuğa buraya neden geldiğini soruyor, çocuk ise cevap olarak ‘Ölmeye geldim  komutanım’ diyor. Mustafa Kemal ise aldığı yanıta karşın  ‘Burada ölmek kolaydır, sen yaşamaya bak’ diyerek cevap veriyor. Daha sonra ise çocuğa sakalık görevi, yani  askerler ve subaylar için su taşıma görevi veriyor. Altı buçuk ay sonra, günde hala 2 bin şehit verilirken bu çocuğun  onca karmaşa içinde bir sipere saklandığını yahut ağaç dibine çöktüğünü dahi gören olmuyor ve bu durum Fahrettin Altay’ın da dikkatini çekiyor, Mustafa Kemal’in yanına gelerek ‘Bu çocuğun kerameti nedir?’ diye soruyor. Mustafa Kemal, o gün o ünlü sözünü söylüyor, ‘Savaş meydanlarında yağan mermi yağmurları o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır’. Müthiş bir sözdür.” dedi. 

 

“Hekim miydim cellat mıydım kendimden utandım”

Savaşta kullanılan ve oldukça tehlikeli olan topuk mayını hakkında ise Kilci, “Topuk mayınının özelliği, nasıl atarsan at hep dik kalmasıdır. Ucu yiv şeklindedir ve topuktan girdiği zaman çıkarmanın imkanı yoktur. Mecbur ayağı kesmek gerekir. Topuk mayınını  ilk olarak Romalı gladyatörler savaş alanından kaçmasın diye bulmuşlardır, fakat insanlık suçu olduğunu düşünerek daha sonrasında kullanımdan kaldırmışlardır. İngilizler bunu kullandığında soruyorlar ‘Neden kullanıyorsunuz bu insanlık suçudur. Bilmiyor musunuz?’ diye, fakat İngilizler, ‘Biliyoruz fakat size Türklerin insan olduğunu kim söyledi?’ diyor. Kendileri ise yanlışlıkla basmamak için  çelik tabanlı bot kullanırlar. Çanakkale'de görev alan hekimlerin birinin hatırasında, ‘Askerlerimizden biri hücuma kalktığında topuk mayınının üzerine basmış, o heyecanla dayanamamış öbür ayağı ile de basmış. Hastaneye geldiğinde kurtuluşu yoktu. Onu getiren askere onu bir ağaç gölgesine yatırmalarını ve şehadetini beklemelerini söyledim. Askerin koluna da siyah kuşak bağladım. Fakat arkadaşları olduğunu anladığım askerler bakmam için ısrar ettiler. Hal böyle olunca bir dal verin dedim, dal parçasına bir bez sardım, yaralı askerime ısırmasını söyledim. Evladım ısırdı, ben ayağı kesmeye başladım. Hekim miydim cellat mıydım kendimden utandım, çünkü havada uçuşan kuşlar uçmaz, akan dereler akmaz oldu. Askerim acıya dayanamayıp şehit oldu. İmam efendiyi çağırdım, evladımızı defnedelim diye. İmam efendi ağzındaki dal parçasını çıkartmak lazım dedi, asıldık çıkaramadık. O kadar sıkmış ki en sonunda  öndeki dört dişi ile dal parçası elimize geldi. Bizim dişimizle tırnağımızla kazandık dememizin topyekün sebebi o dal üzerindeki diştir.’ şeklinde bir hatırası vardır.” sözlerini söyleyerek, Türk askerinin vatan için verdiği kurtuluş mücadelesinin önemini bir kez daha bizlere hatırlattı.

 

“Türk askeri kendi yaralarına ot tıkamış ve son sargı bezini bir İngiliz askerinin tedavisinde kullanmıştı” 

 

Son olarak Türk askerinin savaşta bile merhametini yitirmeyişini ise Kilci, “Siperler arasında 8 metreye yakın mesafe vardır. Türk askeri her yerde olduğu gibi savaş sırasında bile merhametlidir. Bir İngiliz komutanın notları arasında ‘Mermisi biten Türk ve İngiliz askeri süngüler ile savaşmaktalardı. Türk askeri benim askerimi devirdi fakat süngüyü askere saplamak yerine toprağa sapladı. Kısa bir süre sonra da askerimin yaralarını tedavi etmeye başladı. Derhal yanıma bir tercüman alarak yanlarına gittim ve az önce öldürmek istediğin askeri neden şimdi tedavi ediyorsun diye sordum. Türk askeri ise bana, onu öldüreceğim sırada bir fotoğraf gösterdi ve muhakkak ki annesi idi, ben annesiz ve babasız büyüdüm, istedim ki buradan kurtulsun ve anasına kavuşsun dedi. Hemen sonra Türk askeri yere yığıldı. Gömleğini açtığımızda kendisinin yaralarının bizim askerimizden çok olduğunu gördük. Türk askeri kendi yaralarına ot tıkamış ve son sargı bezini bir İngiliz askerinin tedavisinde kullanmıştı.’ şeklinde bir not bulunmaktadır. Bu da bize Türk askerinin her koşulda ve şartta merhametli, yiğit ve cömert olduğunu göstermektedir.” ifadelerini kullandı.

 

Haber: Beyza Haskaya

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

CUMHURİYET’İN İLK KADIN MUHTARI: GÜL ESİN

Mustafa Kemal Atatürk, her zaman Türk kadınını modern toplumun simgesi ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

TÜRKİYE'NİN İLK MATEMATİK MÜZESİ

Aydın'ın Efeler ilçesinde, Türkiye'nin ilk matematik müzesi olma özelliğine sahip ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00