Psikolog İsmail Uğurlu, boşanma sürecinde ebeveynlerin tutumlarının çocukların ruh sağlığında belirleyici bir rol oynadığını belirterek, “Anne ve baba rollerinin yeterince dağılmaması, güvenli bağlanma sorunları ve sosyal uyum güçlüklerine yol açabilir.” dedi. Avukat Kubilay Aydoğdu ise, velayet kararlarında çocuğun görüşünün dikkate alındığını ve sosyal inceleme raporlarının belirleyici olduğunu vurguladı.
Avukat Kubilay Aydoğdu, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup, Aydın Barosu’na kayıtlı olarak özel hukuk alanında hizmet vermektedir. Mesleğinde dördüncü yılına giren Aydoğdu, özellikle aile hukuku ve boşanma davalarında deneyim sahibidir. Psikolog İsmail Uğurlu ise, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Psikoloji bölümünden onur öğrencisi olarak mezun olmuş ve 2022 yılından itibaren Psikolojik Hizmetler Psikoterapi Merkezi ile bir özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde aktif olarak danışan görmekte, çocuk, ergen ve yetişkinlerle çalışmaktadır. Boşanmanın çocuklar üzerindeki psikolojik etkilerini incelemek için Çocuk Psikoloğu İsmail Uğurlu ile hukuki süreci öğrenmek için Avukat Kubilay Aydoğdu ile bir araya geldik.
Boşanmanın çocuklar üzerindeki psikolojik ve fiziksel etkileri
Boşanma, bütünsel bir süreçten oluşmaktadır. Gerek iki birey arasındaki fikir ayrılıkları gerek anlaşmazlıklar, evliliklerde çatırdamalara sebep olabiliyor. Bazı evliliklerde bireyler ilişkilerini kurtarmak adına çocuk sahibi olurken, bazı evliliklerin sonunu çocuğun getirdiği sorumluluklar bilinci oluşturuyor. Psikolog İsmail Uğurlu boşanmanın çocuklar üzerindeki etkilerini şu sözlerle açıklayarak, ‘‘Anne ve baba rollerinin yeterince dağılmaması, ebeveynlerin çocukların hayatındaki otoriteyi sağlayamamasından dolayı güvenli bağlanma, kaygı sorunları ve sosyal uyum sorunları ortaya çıkıyor. Psikolojik etkilerin yanı sıra fiziksel tepkiler de gözlemlenebilir. Titreme, geceleri yalnız uyuyamama ve korku gibi belirtileri çocuklarda görebiliriz.’’ diye konuştu.
Boşanmanın çocukların yaş, cinsiyet ve kişilik üzerindeki farklı etkileri
Boşanmanın etkileri, çocuğun yaşına, cinsiyetine ve kişiliğine göre de farklılık gösterebiliyor. Daha küçük yaştaki çocuklar boşanmadan fazlasıyla etkilenirken, ergenlik çağındaki bir çocuğun bu süreci daha hafif atlattığı görülmektedir. Kız çocuğunun ve erkek çocuğunun ebeveynleriyle olan bağı ve beklentileri daha farklı olmaktadır. Bu konuyla ilgili Uğurlu, “Boşanma sonrası annesi ile kalan kız çocuklarında, babadan alacağı otoriteden ve sosyal hayatına sunacağı katkılardan uzak kaldığı için genelde bağlanma sorunları ortaya çıkabiliyor. Yine annesi ile kalan erkek çocuklarında ise baba otoritesinin boşluğundan kaynaklı davranış problemleri oluşabiliyor.” dedi. Uğurlu, çocuğun bir kardeşe sahip olup olmamasının da büyük etki bıraktığını belirterek, boşanma aşamasında çocukların velayetlerinin farklı ebeveynlere verilmesinin süreci psikolojik açıdan daha da ağırlaştırdığını belirtti.
Anlaşmalı boşanmanın çocuk psikolojisi üzerindeki pozitif etkisi
Bu süreçte anlaşmalı boşanmanın öneminden bahseden Uğurlu, ‘‘Boşanmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için öncelikle sürecin çekişmeli bir boşanmaya dönüşmemesi gerekir. Çocukların yanında hakaret, suçlama ve onur kırıcı sözler söylenmesi, onların ruhsal durumunu daha da kötüleştirir.’’ ifadelerini kullandı. Bunlara ek olarak Uğurlu, “Ebeveynler, boşandıktan sonra da çocukları için birlikte hareket etmeleri gerektiğinin bilincinde olmalıdır. Tartışmalar çocukların yanında değil, onların olmadığı ortamlarda yapılmalıdır. Ayrıca geniş ailenin de çocukları taraf tutmaya zorlamaktan kaçınması önemlidir. Bu nedenle anlaşmalı boşanma, çocukların psikolojisini korumak açısından çok daha sağlıklı bir yol olabilir. Boşanma sürecinde ebeveynlerin birbirine karşı tutumu, çocuklar üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Suçlayıcı, yargılayıcı ve hakaret içeren tavırlar çocukta karmaşa yaratır ve onu taraf tutmaya zorlar. Bu da çocuğun sağlıklı bir aile algısı geliştirmesini engeller. Boşanmanın nedeni ne olursa olsun -ister aldatma gibi ağır ihlaller ister geçimsizlik gibi daha yumuşak sebepler- sürecin rekabete, öç almaya ya da kazanmaya dönüşmemesi gerekir. Bu yaklaşım hem çocuğa hem de tarafların kendi yaşamlarına zarar verir. Boşanma, bir hayat değişikliği olarak görülmeli; taraflar durumu çocuklarına sade ve yıkıcı olmayan bir dille açıklamalıdır.” şeklinde konuştu. Uğurlu, anlaşmalı boşanmanın bu tür yıpratıcı süreçlerin önüne geçerek hem çocuk hem de ebeveynler için daha sağlıklı bir çözüm sunacağının da altını çizdi.
Ortak velayet ve tek ebeveynli yapının çocuk üzerindeki etkileri
Ortak velayetin sonuçlarını şu şekilde özetleyen Uğurlu, “Özellikle çocuk farklı dönemlerde anne ve baba arasında gidip geliyorsa, bu durum çocukta kafa karışıklığı ve duygusal yük yaratabilir. Bu düzen keşmekeşi artırabilir. Bu nedenle, tek ebeveynin birincil sorumluluğu üstlenmesi, diğer ebeveynin ise destekleyici bir rolde kalması daha sürdürülebilir olabilir. Zaten çatışmalı bir geçmişi olan çiftlerin boşandıktan sonra çocukla ilgili konularda tam bir iş birliği içinde olması pek mümkün görünmemektedir. Bu yüzden tek ebeveynli yapı, pratikte daha işlevsel olabilir. Ancak bu durum da çocuğun sosyal uyumu, kaygı düzeyi ve bağ kurma becerileri açısından bazı olumsuzluklara yol açabilir. Ortak velayetin sağlıklı işlemesi, tarafların yüksek düzeyde uzlaşma ve iş birliği içinde olmasıyla mümkündür. Bu durum, özellikle çekişmeli geçmişi olan çiftler için çoğu zaman gerçekçi değildir.” ifadelerini kullandı.
Boşanma sürecinde çocuklar için erişilebilir sosyal destek ve psikolojik danışmanlık
Uğurlu, çocuğun psikolojik danışmanlık, okul desteği, hobi veya spor gibi sosyal alanlarla desteklenmesi, boşanma sürecinde ve sonrasında yaşanabilecek olumsuzlukların etkisini azaltmak açısından oldukça önemli olduğunu vurgulayarak, “Bu tür desteklerin sağlanabilmesi, çoğunlukla ailenin ekonomik durumu ve sosyokültürel yapısıyla yakından ilişkilidir. Maddi imkânı olan aileler, çocuklarına bu olanakları sunabilirken, dezavantajlı gruplarda bu destekler, çoğu zaman erişilemez hale geliyor. Bu noktada, psikolojik danışmanlık ve sosyal destek hizmetlerinin devlet eliyle daha yaygın ve ücretsiz sunulması, çocukların eşit şartlarda gelişimini desteklemek açısından büyük önem taşıyor. Özellikle belediyeler, bakanlıklar ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sunulacak erişilebilir ve sistematik destekler, hem çocukların ruh sağlığı açısından koruyucu rol oynayabilir hem de ailelerin bu süreçte yalnız kalmalarını engelleyebilir. Çocukların, okulda veya sosyal yaşamda zorluk yaşadığında, hiçbir maddi engel olmadan bir psikolojik danışmana ulaşabilmeleri; toplumsal fırsat eşitliğinin önemli bir adımı olarak görülmeli.” dedi.
Boşanma sürecinde çocuğa doğru yaklaşım
Boşanma sürecinde en önemli konulardan biri, çocukların bu sürece nasıl dahil edileceğidir. Ebeveynlerin çocukların önünde birbirine hakaret etmesi, ağır tartışmalara girmesi ya da fiziksel şiddete varan davranışlar sergilemesi çocuğun psikolojik gelişimini ciddi şekilde olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle eşler arasında yaşanan çatışmaların çocukların görmediği ve duymadığı alanlarda yaşanması gerekir. Boşanma sonrası veya ayrılık sürecinde çocukla kurulan iletişimde taraf tutturmaya yönelik söylemlerden kaçınılmalıdır. “Baban şöyle yaptı”, “Annen seni sevmiyor” gibi cümlelerle çocuk iki taraf arasında sıkışır ve duygusal olarak zorlanır. Boşanma sürecini çocuklara aktarırken doğru bir aktarım kullanılması gerektiğini söyleyen Uğurlu, ‘‘Çocuklara boşanma süreci mutlaka yaşına ve gelişim düzeyine uygun, yalana başvurmadan, doğru bir dille anlatılmalıdır. ‘Bir süre ayrı yaşayacağız’ gibi belirsiz ifadeler yerine, çocuğun anlayabileceği net açıklamalar yapılmalı; bu süreçte çocuğun suçluluk hissetmemesi sağlanmalıdır. Evliliğin bitmesi, çocuğun ebeveynlerini kaybettiği anlamına gelmemelidir.’’ ifadelerini kullandı.
Aile davalarında öncelik: Çocuğun üstün yararı
Avukat Aydoğdu’nun ifadesine göre, aile hukuku davalarında öncelik, müvekkilin yasal haklarını savunmanın yanı sıra, çocuğun üstün yararını gözetmektedir. Özellikle boşanma süreçlerinde, çocuğun bu süreçten mümkün olduğunca az etkilenmesi hedeflenmektedir. Aydoğdu, taraflar arasındaki çekişmenin çocuğa yansıtılmaması gerektiğini belirterek, çocuğun sürece dahil olması gereken durumlarda da bunun asgari düzeyde tutulmasına özen gösterdiklerini ifade etmektedir. Velayet, kişisel ilişki ve nafaka gibi doğrudan çocuğu ilgilendiren konularda ise ruhsal ve fiziksel gelişimi destekleyen, hakkaniyete dayalı çözümler üretmeye çalıştıklarını vurgulamaktadır.
Velayet kararlarında çocuğun görüşü dikkate alınıyor
Aydoğdu, mahkemelerin belirli bir yaşın üzerindeki çocukların velayeti konusunda karar verirken çocuğun görüşünü almaya özen gösterdiğini belirtti. Yargıtay içtihatlarında, 8 yaş ve üzerindeki çocukların idrak yeteneğine sahip olduğu kabul edilmekte ve bu çocukların görüşü alınmadan karar verilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Ancak çocuğun beyanı tek başına belirleyici olmadığı için hakim, çocuğun ifadesini dinlese de nihai kararı çocuğun üstün yararını gözeterek vermektedir.
Velayet kararlarında sosyal inceleme raporları belirleyici oluyor
Mahkemeler, velayet konusunda karar verirken çocuğun üstün yararını esas alır ve bu doğrultuda çok yönlü bir değerlendirme yapar. Bu değerlendirmede en belirleyici unsurlardan biri, sosyal hizmet uzmanları tarafından hazırlanan sosyal inceleme raporudur. Bu rapor, çocuğun yaşam koşulları, anne ve baba ile ilişkisi, yaşadığı çevre gibi pek çok faktör dikkate alınarak; çocuk, ebeveynler ve gerektiğinde komşular veya yakın akrabalarla yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanır. Velilerin kişilik özellikleri, maddi durumları, eğitim seviyeleri, sosyal çevreleri, sağlık durumları, sabıka kayıtları ve yaşadıkları konutun koşulları bu raporda yer alır. Velayet davalarında mahkemelerin en temel kriteri çocuğun üstün yararı oluyor. Bu kapsamda hâkimler, karar sürecinde çok yönlü bir değerlendirme yapıyor. Sürecin en belirleyici araçlarından biri ise sosyal hizmet uzmanları tarafından hazırlanan sosyal inceleme raporu. Aydoğdu, bu raporun önemini şöyle özetleyerek, “Çocuğun yaşam koşulları, ebeveynlerle kurduğu ilişkiler, yaşadığı çevre gibi pek çok faktör dikkate alınarak; çocuk, anne-baba ve gerekirse komşular ya da yakın akrabalarla yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanır.” şeklinde konuştu. Aydoğdu, “Raporda sadece ilişkiler değil, ebeveynlerin bireysel koşulları da inceleniyor. Velilerin kişilik özellikleri, maddi durumları, eğitim seviyeleri, sosyal çevreleri, sağlık durumları, sabıka kayıtları ve yaşadıkları konutun koşulları da ayrıntılı biçimde değerlendirme dosyasına yansıtılıyor. Psikolog ve pedagoglar tarafından hazırlanan raporlarla ebeveynlerin çocukla kurduğu ilişki ve çocuğun duygusal durumunun değerlendiriliyor” dedi. Aydoğdu, çocuğun görüşü de alınarak, hâkimin çocuğun gelişimi açısından en uygun kararı verdiğini söyledi.
Velayet sürecinde gecikmeler çocukların psikolojisini zedeliyor
Ülkemizde ortak velayet uygulamasının çok yaygın olmadığını söyleyen Aydoğdu, “Genellikle boşanma davaları sonucunda velayet, anne ya da babadan birine verilmektedir. Ortak velayet ise daha çok anlaşmalı boşanma davalarında gündeme geliyor. Bilinçli anne ve babaların, çocuğun üstün yararını gözeterek iş birliği içinde hareket etmeleri durumunda, bu uygulama sağlıklı bir şekilde işleyebiliyor.” ifadelerine yer verdi. Ülkemizdeki mahkeme süreçlerinin zaman zaman uzun sürebilmesi, ebeveynler arasındaki gerginliği artırarak, bu durumun çocuğa olumsuz yansımalarına neden olabilmektedir. Aydoğdu, çocuğun bir an önce yeni bir düzene kavuşmasının duygusal ve psikolojik açıdan büyük önem taşıdığını belirtti. Ancak sosyal inceleme ve uzman raporlarında zaman zaman eksiklikler yaşanabildiği, bu durumun da sürecin uzamasına ve yetersiz değerlendirmelere bağlı olarak çocukların mağduriyetine yol açtığı gözlemlenmektedir. Aydoğdu, yaşanan gecikmelerin ve rapor eksikliklerinin önüne geçebilmek için uzman kadroların artırılmasını, Aile Mahkemelerinin sayısının çoğaltılmasını ve çocuk dostu adliye uygulamalarının yaygınlaştırılmasını önerdi.
Boşanma sürecinde çocukların ruhsal ve fiziksel sağlığı, ebeveynlerin tutumlarından doğrudan etkileniyor. Psikolog İsmail Uğurlu'ya göre, anne-baba rollerinin yeterince paylaşılmaması güvenli bağlanma sorunlarına yol açarken; anlaşmalı boşanma ise çocukların psikolojik sağlığını korumada etkili bir yöntem olabilmektedir. Avukat Kubilay Aydoğdu ise, velayet kararlarında çocuğun üstün yararının gözetilmesinin önemine dikkat çekerek. sosyal inceleme raporlarının bu süreçte belirleyici olduğunu belirtti. Bizlere boşanma sürecinde çocukların yaşadığı psikolojik ve fiziksel sorunlar hakkında bilgi veren Psikolog İsmail Uğurlu'ya ve dava süreçlerinde çocukların yaşadığı sorunları aktaran Avukat Kubilay Aydoğdu’ya teşekkür ederim.
Haber: Sude Taşoyan
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...