Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


BİR YORUMLA BAŞLADI, GAZZE YOLUNA UZANDI: TEVHİT YILDIZ’IN SUMUD HİKAYESİ

13.10.2025
Dosya

 

Sumud Filosu’na katılan Aydınlı makinist Tevhit Yıldız, “Bir yorumla başladı bir ömür sorumluluğa dönüştü.” sözleriyle Gazze’ye uzanan yolculuğunu anlattı. Söke’de sade bir yaşam süren Yıldız’ın hikayesi, bir sosyal medya yorumundan doğup, vicdan, cesaret ve insanlık sınavına dönüşen bir umut yolculuğu…

 

Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan Sumud Filosu, yalnızca bir deniz yolculuğu değil, insanlığın vicdan sınavı oldu. O gemilerden birinde, Aydın’ın Söke ilçesinden bir isim vardı: Tevhit Yıldız. Makinist olarak çalışan Yıldız, sade bir yaşam sürerken bir gün sosyal medyada gördüğü bir paylaşım her şeyi değiştirdi. 47 ülkenin katıldığı, 50 gemiden oluşan Gazze filosuna dair çağrıya içinden geldiği gibi bir yorum yaptı: “Ben de bu buluşmaya katılmak istiyorum. Makinistim, tüm belgelerim hazır. Ne yapabilirim?” Bu yorum kısa sürede binlerce kişiye ulaştı ve bir o kadar beğeni aldı. Ardından gece yarısı telefonuna gelen bir mesajla hayatı bambaşka bir yöne evrildi: “Sizi hemen Tunus’a çağırıyoruz.” Hiç düşünmeden 25 Ağustos’ta uçağa atlayıp Tunus’a giden Yıldız, “O insanların anlamadıkları dilde bile vicdanlarını dinlediklerini gördüm, o an utandım. Artık başını çevirip başka yöne bakmaktan sıkılmış bir insandım. Ben sade bir vatandaşım, ama bir yerden başlamak gerekiyordu.” diyerek duygularını aktardı. Görevi, filodaki gemilerin bakım ve onarımlarını yapmak, yola çıkmalarını sağlamaktı. Orada onu bekleyen manzara, sınırları aşan bir dayanışmaydı. Müslüman olmayan yüzlerce insan -İtalyanlar, İspanyollar, İngilizler, hatta Yeni Zelandalılar- Gazze için bir aradaydı. Filo haftalarca bekletildi, sabotajlar yaşandı, polis engellemeleri ve drone saldırılarıyla mücadele edildi. Ancak hiçbir engel onları durduramadı.

 

Sizi Sumud Filosu’na katılmaya iten en güçlü duygu veya olay neydi? 

Çocukların yardım yerlerine erzak almak için gittikleri sırada öldürülmeleri, otomobillerin içinde ailelerin katledildiğini anlatan haberler… Bir çocuk, Kızılay’ı aramıştı, vücudundan 100 küsür mermi çıkmıştı. Bunu görünce insanın içinde bir şeyler kopuyor. Haberlerin sonunda, sanki artık bu konuya birkaç dakika ayrılıyordu ve her şey bayağılaşıyordu. “Ben ne yapabilirim?” diye sordum. Artık bizim de bir şeyler yapmamız gerekiyordu. İnsanların kayıtsızlığından, olayların sıradanlaştırılmasından rahatsızdım. 

 

Gazze’ye gitme kararınızı ailenizle paylaştığınızda nasıl karşıladılar?

Annem çok ağladı, gitmemi istemedi. Babam ise benim ne kadar kararlı biri olduğumu bildiği için “Hayırlısı olsun.” dedi, devletin bizi yalnız bırakmayacağını söyledi. Annem son dönemlerde biraz unutkan olsa da duygulanıp ağladı. Doğal olarak ailemin endişesi büyüktü. Anneler her zaman çok duygusaldır. Babam kabul etti ama annem endişeliydi. 

 

Gemideki atmosfer nasıldı? Katılımcılar hangi duygular içindeydi? 

Gemideki atmosfer çok güçlüydü. Başlangıçta biraz paranoya olsa da, ortak bir dava için gelen insanların dayanışması muazzamdı. Daha önce tanımadığım, farklı karakterlerde insanlar tanıdım, herkes görevini yapıyordu. Doğum günüm 28 Eylül’deydi, sınırlı imkanlarla bana pasta yaptılar. Hayatımın en anlamlı doğum günüydü. Oradaki dostluklar eşsizdi.

 

İsrail askerleri gemiye müdahale ettiğinde tam olarak neler yaşandı? 

Müdahale sırasında, askerlerin sert ve kontrol edici tavrı vardı. Burada, “silahla müdahale edilmesi gereken bir millet, devlet” gibi bir algı oluştu gözümde. Çok sert şeyler gördüm. Hiçbir zaman “Keşke gelmeseydim” demedim, ama kötü muamele gördüğümüzde “Keşke silahlı olsaydık.” diye düşündüğüm anlar oldu.

 

O an aklınızdan geçen ilk düşünce neydi? 

Ne olacağımız belli değildi. Türk ve Müslüman olmamız nedeniyle zarar göreceğimiz söylenmişti, bu bizi tedirgin etti. Askerler geldiğinde hepimizin ölümle yüzleşecekmiş gibi bir ruh hali vardı. Bazı arkadaşlar, “Eğer ölü olarak gitmemiz daha çok ses getirirse, Rabbim bizi şehit etsin.” dediler. Bombalar çok yakındı ve sesleri bile insanı titretiyordu, fakat kadınların cesareti hepimize güç verdi. O anlarda hem öfke, hem şaşkınlık, hem de “Neden devletler bu kadar susuyor?” sorusu vardı aklımızda. 

 

Diğer Türk aktivistlerle dayanışmanız nasıldı? 

Tunus’ta birbirimizi tanıdık. Biz teknik ekip gibi çalışıyorduk. Ancak oradaki bazı organizasyon eksiklikleri işi yavaşlattı; beklemeler, eksik malzemeler yüzünden sinirlendiğimiz anlar oldu. Ben parayı topladım, ekip kurdum, eksikleri halletmek için gece yarılarına kadar çalıştık. Hep birlikte çok çalıştık, o zorluklar dert sayılmazdı çünkü esas mücadele denizdeydi. 

 

Ailenizle yeniden kavuştuğunuz anı nasıl tarif edersiniz? 

Beni tanıyan herkes gurur duyduğunu söyledi, ailem “İyi ki varsın” dedi. Medyada suçlu gibi değil, kahraman gibi gösterilmek gurur vericiydi. Onların gururu beni mutlu etti ama esas mutluluk, ailemin iyi olduğunu görmekti. 

 

Ailenizle iletişim kuramadığınız zamanlarda ne hissettiniz? 

Annemin çok üzüleceğini düşündüm, babam da çok endişeliydi ama devlet yetkililerinin aramaları beni teselli etti. Uzun süreli kötü muamele ve rencide edilmeler bekliyordum ama dünyanın ayağa kalkması bazı ağır muamelelere mani oldu. İzlenmeler arttığında biraz daha güvende hissettim. En fazla rencide etme durumuyla karşılaşırız diye düşünüyordum, ama sonuçta daha ağır işkenceler olmadı. 

 

Türkiye’ye döndüğünüzde sizi en çok etkileyen şey ne oldu? 

Havaalanındaki kalabalık, ellerindeki çiçekler, samimi bakışlar… Orada yalnız olmadığımızı hissettik. İnsanlar bize yiyecek, giysi, otel gibi konularda destek oldu. Bu dayanışma beni çok etkiledi, “İyi ki Türküm, iyi ki böyle bir milletin parçasıyım.” dedim. 

 

Bu süreç size insanlık, adalet ya da inanç açısından ne öğretti? 

Bazı kurum ve kuruluşlara güvenim kırıldı; “Biz yardım ediyoruz.” deyip iş yapmayanlar gördüm. Ancak diğer yandan insanlığın hâlâ güzel tarafları olduğunu gördüm: İnsanlar canlarını hiçe sayarak bu davayı savunuyor. O cesaret görüşümde derin iz bıraktı. 

 

Sumud Filosu’nun dünyaya vermek istediği mesaj sizce tam olarak neydi? 

Mesaj net: “Ekranlarınızı buraya çevirin, bakın burada insanlar öldürülüyor, çocuklar ölüyor.” Bu bir partiye, cemaate ait değil, insanlık meselesi. Devletler belki başaramadı ama biz amaçladığımız şeyi başardık. Dünyanın dikkati oraya çekildi. Haberlerde tekrar ve tekrar gündem oldu, insanlar uyandı.

 

Medyada bu konuların nasıl işlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? 

Medya açık ve gerçekçi olmalı. Ne olduğunu, nelerin bombalandığını, insanların nasıl yakıldığını, evlerin nasıl yok edildiğini net şekilde göstermeli. Bazı kalemler olayı gizlemeye çalışıyor ama gerçekleri saklamak kimseye yarar sağlamaz. Bu davayı temiz, sağlam ve samimi bir yapı anlatmalı. Çarpıtmadan dünya kamuoyuna ulaştırılmalı. 

 

Bugünden geriye baktığınızda “İyi ki yapmışım” dediğiniz şey ne? 

Tunus’a gitmiş olmak. Makinist olarak birçok gemiye müdahalede bulundum, arızaları tespit ettim, canlı yayında çözüm gösterdim. Küçük işlerdi belki ama bir geminin seyrini kurtarmak büyük mutluluk verdi. “İyi ki gelmişim” diyorum.

 

Eklemek istediğiniz bir mesajınız var mı? 

Boykot çok güçlü bir eylem. Tunus’ta İspanyol, Norveçli ve Portekizli insanlarda gördüm; bir ürünün “boykot” listesinde olup olmadığını inceliyorlardı. Bizde “bir kereden bir şey olmaz” mantığı hâlâ çok yaygın, oysa boykot bilinçli bir davranıştır. İnsanlara boykotu anlatmalıyız. Bu, benim önerdiğim ve görüşümce çok etkili bir eylemdir. 

Tevhit Yıldız’ın sözleri yalnızca bir yardım filosunun hikayesini değil, aynı zamanda sessiz kalmayan bir vicdanın sesini yansıtıyor. Gazze’ye ulaşmak kadar, insanlığa yeniden dokunmak da bu yolculuğun bir parçasıydı. Yıldız’ın da dediği gibi: “Artık sessiz kalmak doğru değildi.”

 

Haber: Nisa Gül Teke

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?

  Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE

  Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00