Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


BİR DALDA İKİ YAŞAM: TARIMIN HAFIZASINI TAŞIYAN AŞI

19.05.2025
Yaşam

 

“Toprağa düşen her tohum, geleceğe bir vaattir.” Aşı, bu vaadin daha dirençli, daha verimli ve daha sürdürülebilir olması için yapılan kadim bir müdahaledir. Meyve ağaçlarından sebzelere, üzümden turunçgile kadar geniş bir alanda uygulanan bu yöntem, yalnızca tarımsal üretimi değil, aynı zamanda tarımsal hafızayı da koruyor. Türkiye’de bu alanda uzmanlaşan akademisyenler Prof. Dr. Engin Ertan ve Prof. Dr. Zeynel Dalkılıç, aşının yalnızca teknik değil, aynı zamanda stratejik bir tarım uygulaması olduğunu vurguluyor.

 

Tarım, insanlık tarihinin en eski mesleklerinden biridir. Ancak bu eski uğraş, her dönemde yeniden yazılmak zorunda kalan bir bilgi sistemiyle iç içe geçmiştir. İklim değişikliği, nüfus artışı, toprak bozulması ve hastalık baskısı gibi sorunlar, üreticileri daha dirençli, daha verimli ve daha sürdürülebilir çözümler aramaya yönlendiriyor. İşte bu noktada, binlerce yıldır kullanılan bir yöntem yeniden değer kazanıyor: Aşılama. Aşı, yalnızca bir üretim tekniği değil; aynı zamanda bir “hayatta kalma” stratejisidir. Bitkiler, bulundukları coğrafyanın iklimsel ve biyolojik koşullarına her zaman uyum sağlayamayabilir. Ancak doğada, binlerce yıllık evrimsel süreçlerle bu koşullara direnç geliştirmiş yabani türler vardır. Aşılama, bu direncin bilgiye dönüştüğü noktadır. Dayanıklı anaçlarla hassas ama verimli çeşitlerin birleştirilmesi, hem kaliteyi hem de dayanıklılığı aynı bedende buluşturur. Bu alanda Türkiye’de uzun yıllardır akademik çalışmalar yürüten iki önemli bilim insanı, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Bölüm Başkanı ve Meyve Yetiştirme ve Islahı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Engin Ertan ile aynı anabilim dalında görev yapan Prof. Dr. Zeynel Dalkılıç ile bir araya geldik. Her iki uzman da, aşının yalnızca tarımsal üretimi değil, aynı zamanda tarımsal hafızayı da koruyan stratejik bir uygulama olduğuna dikkat çekiyor.

 

Aşılama sayesinde bitkiler çoğalırken, geleneksel çeşitler de hayatta kalıyor

Ertan’a göre aşılama, modern tarımın en etkili çoğaltma yöntemlerinden biri olmasının yanı sıra, doğanın öngörülemez olmasına karşı geliştirilmiş bilimsel bir strateji. Tohumla üretimde genetik farklılıkların kaçınılmaz olduğunu belirten Ertan, bu nedenle aşının, özellikle meyve türlerinde birebir aynı kaliteyi tekrar üretebilmenin tek yolu olduğunu ifade ederek, “Beğendiğimiz bir şeftali ağacının tohumu toprağa düştüğünde, elbette yine bir şeftali ağacı çıkar ama o meyve, bildiğimiz tatta ve nitelikte olmayabilir. Oysa aşıyla beğendiğimiz ağacın birebir aynısını yeniden yaratabiliriz.” şeklinde konuştu. Ancak aşının önemi yalnızca bu teknik başarıyla sınırlı değil. Ertan, aşının aynı zamanda bir hafıza aktarımı olduğunu da vurguluyor. Her aşının, sadece yeni bir fidan değil; aynı zamanda bir tadın, bir aromanın, hatta bir bölgeye özgü tarımsal mirasın devamı olduğunu belirten Ertan, “Yeni çeşitler elbette verimli, uzun ömürlü ya da dayanıklı olabilir ama çoğu zaman o eski lezzetleri, aromaları barındırmaz. Eskilerin damakta bıraktığı tat, yenilerde bulunmaz. Eğer bu eski türleri aşılama yoluyla yaşatmazsak, sadece bir türü değil, onunla birlikte bir kültürü de kaybederiz.” sözleriyle aşının kültürel boyutuna dikkat çekti. Aşı bu yönüyle, hem tarımsal sürdürülebilirlik hem de biyokültürel çeşitliliğin korunması adına kritik bir araç haline gelmektedir. Tarımın yalnızca toprakla değil, kimlikle, bellekle ve tatla da ilişkili olduğunu hatırlatan Ertan, “Aşılama, geçmişin bilgisini bugüne, bugünün çabasını da geleceğe taşıyan sessiz bir köprüdür.” diyerek bu teknik müdahalenin aslında ne kadar derin bir anlam taşıdığını gösterdi.

 

Bitkinin kökü güçlü olursa, üstü fırtınaya dayanır

Dalkılıç ise aşının anatomisine odaklanarak, ağaç aşısının temelinde, güçlü köklü yapıya sahip anaç ile üst yapıyı oluşturan ve meyve kalitesini belirleyen kalemin eklenmesinin yattığını belirterek, “Kültür çeşitleri genelde daha iri ve lezzetli olur ama doğaya karşı zayıftır; yabani formlar ise küçük ama dirençlidir. İşte biz bu ikisini birleştiriyoruz.” dedi. Bu noktada dikkat çeken en önemli konu ise biyolojik uyumdur. Kalem ile anaç ne kadar genetik olarak yakınsa, aşının tutma oranının o kadar yüksek olduğunu belirten Dalkılıç, “Kayısı ile erik aynı cinse ait oldukları için rahatça aşılanabilir. Ancak kiraz ile kayısı gibi farklı türler arasında tutma şansı düşüktür.” dedi. Dalkılıç, aşılamayı bir nevi türler arası diplomasi olarak tanımladı.

 

Toprağın kimyası, aşının kaderini belirliyor

Aşı, sadece iki bitki arasında kurulan biyolojik bir bağ değil; aynı zamanda bitkiyle toprağın dilini konuşturan bir uyum arayışı olduğunu belirten Ertan, “Aşı yalnızca bitkiyle değil, toprakla da konuşur. Çünkü her toprak, bitki için bir sınavdır: Kimi zaman kireçli, kimi zaman asidik ya da tuzlu... Bu sınavlar, doğru anaçla aşılanabilir.” şeklinde ifade etti. Ertan, anaç seçiminin sadece bitki sağlığı değil, toprak yapısıyla uyum açısından da kritik olduğunu belirterek, “Örneğin, Ege’de yaygın olan kireçli topraklar birçok bitki için zorludur. Ancak buna dayanıklı üzüm anaçlarından biri olan ‘140 Ruggeri’, ‘Sultaniye’ gibi hassas çeşitlerin bu topraklarda yetişmesini mümkün kılar. Asidik topraklar söz konusu olduğunda ise turunçgiller için önerilen anaç, “Üç yapraklı” türlerdir. Bu anaçlar düşük pH seviyelerine karşı daha toleranslıdır ve bitkinin kök sistemini korur.” şeklinde konuştu. Ertan şöyle devam ederek, “Toprak altı zararlılar da anaç seçiminde belirleyicidir. Örneğin mikroskobik bir zararlı olan nematod, köklere saldırarak ağacı zayıflatır. Bu tehdide karşı geliştirilen ‘Nemaguard’ adlı şeftali anacı, ise kök sistemini koruyarak dayanıklı ağaçların yetişmesini sağlar. Bu anaca yapılan aşılar sayesinde nematodun zarar veremediği sağlıklı şeftali ağaçları yetiştirilebiliyor.” dedi. Tüm bu örnekler, aşının yalnızca bir üretim tekniği değil, doğaya verilen bilinçli ve stratejik bir yanıt olduğunu göstermektedir. 

 

Sebzelerde sessiz bir devrim: Karpuz, kabakta büyürse

Karpuzun, kabak bitkisi üzerinde yetiştirildiğini duymak ilk anda şaşırtıcı gelebilir. Ancak bu yöntem, günümüzde sebze üretiminde toprak kaynaklı hastalıklara karşı kullanılan en etkili çözümlerden biri. Özellikle solgunluk ve kök çürüklüğü gibi sorunlara karşı, dayanıklı anaçlarla yapılan aşılama, karpuz, domates ve patlıcan gibi türlerin üretimini güvence altına alıyor. Ertan’a göre, kabak anacına aşılanan karpuzlar, hastalıklara karşı daha dirençli hale geliyor. Kabak kökü, güçlü bir besin ve su alım kapasitesine sahip olduğu için, karpuz bu güçten doğrudan faydalanıyor. Ancak bu yöntem her zaman tam bir uyumla karşılanmıyor. Bazı tüketiciler, aşılı karpuzların tadında farklılık olduğunu öne sürüyor. Ertan, bununla ilgili, “Tat farkı genetikten değil, bazen yetiştirme koşullarından kaynaklanıyor.” diye konuştu. Bu algının bilimsel temellere dayanmadığını vurguladı. Sebzelerde aşılama, artık yalnızca verim ve dayanıklılık için değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik açısından da önemli bir araç. Çünkü her yeni aşı, hastalığa karşı dirençli bir ürün yaratmanın yanında, toprağı ve üreticiyi koruyan bir önlem anlamına gelmektedir.

 

Aşı bir sanattır, aşıcı da bir zanaatkâr

Dalkılıç’a göre aşılama yalnızca biyolojik bir işlem değil; aynı zamanda sabır, gözlem ve el becerisi gerektiren bir zanaattır. Bitkinin fizyolojisini anlamadan, yalnızca teknik bilgiyle başarılı sonuç almak zordur. Bu alanda en çok tercih edilen yöntemlerden biri “T göz aşısı” olarak bilinen tekniktir. Adını, anacın kabuğuna yapılan T harfi şeklindeki kesiden alır. Genellikle yaz aylarında, bitkinin öz suyunun aktif dolaşımda olduğu dönemde yapılır. Yüksek tutma oranı ve ekonomik oluşuyla, ticari fidan üretiminde temel yöntem haline gelmiştir. Buna karşılık kalem aşısı, kış aylarında bitkiler dinlenme dönemindeyken uygulanır. Bu yöntem, göz aşısına uygun olmayan türlerde ya da özel nitelikli üretimlerde tercih edilir. Her iki yöntemde de başarının anahtarı sadece doğru zamanlama değil, aynı zamanda uygulayıcının ustalığıdır. Aşının tutup tutmayacağını, yapılan kesiğin temizliği, kambiyum dokularının doğru hizalanması ve aşılama sonrası bakım belirler. “Aşı, sanatsal bir iştir,” diyen Dalkılıç, bu işin yalnızca teknik değil, duygusal bir yönü de olduğunu vurgulayarak, “Bitkinin dilini anlamak gerekir. Her fidan, farklı bir el ister.” şeklinde ifade etti. Ayrıca çevresel koşullar da aşının kaderini etkilemektedir. Sıcaklık, nem ve rüzgar gibi faktörler aşının başarısını doğrudan etkilediğinden, mart ayından ekim ayına kadar olan dönem, Türkiye’de en uygun zaman dilimi olarak kabul edilmektedir. Ancak her tür için ideal dönem farklılık gösterebilir. Bu nedenle aşılama, hem bilgi hem de sezgi isteyen bir iştir.

 

Tarımın geleceği genç ellerde mi kalacak?

Tarımda bilgi kadar, bu bilginin kuşaktan kuşağa aktarımı da önemlidir. Ancak Ertan’a göre, özellikle aşıcılık gibi ustalık gerektiren alanlarda gençlerin ilgisi giderek azalıyor. Bu da deneyimli eleman açığına yol açıyor. Bununla ilgili Ertan, “Aşı yapabilen usta sayısı düşüyor. Oysa bu iş hâlâ ciddi kazanç sağlayabilir. Günde bin aşı yapan bir ekip, kişi başı 2000 TL kazanabilir.” dedi. Bu soruna çözüm olarak, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde sadece ziraat öğrencilerine değil, farklı bölümlerden öğrencilere de aşılama eğitimi veriliyor. Teorik ve uygulamalı olarak sürdürülen bu eğitim, bilginin sahaya aktarılması açısından da önem taşımaktadır. Bunlara ek olarak Ertan, “Bilgiyi sadece kitapta tutarsak, bir gün kimse aşı yapamaz hale gelir.” diyerek, zanaatin unutulmaması gerektiğini vurguladı.

 

Aşılama, yalnızca üretim artırma değil; aynı zamanda geçmişten gelen bir bilgiyi geleceğe taşıma biçimidir. Her aşı, bir türün devamı, bir kültürün yaşaması ve bir üreticinin umudu anlamına gelir. Bu yöntem, bugün tarımda hem biyolojik dayanıklılığı hem de kültürel sürekliliği garanti altına alan en etkili araçlardan biridir. Türkiye’de aşıcılık, belki de en sessiz ama en hayati uğraşlardan biridir. Bu nedenle, her genç el bu bilgiye dokundukça yalnızca bir dal değil, aynı zamanda bir geleneği de canlandırıyor.

 

Haber: Mehmet Karaboğaz

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?

  Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE

  Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00