Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


BEYCESULTAN HÖYÜĞÜ

24.06.2024
Kültür Sanat

 

Beycesultan Höyüğü, Denizli’nin Çivili ilçesi sınırları içinde yer alıyor. İlçe merkezine 5 km mesafede, Yukarı Menderes Havzası'nda bulunuyor. 2007 yılından itibaren Beycesultan kazısı çalışmalarını yürüten Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Eşref Abay, konuyla ilgili ayrıntıları paylaştı. 

 

Beycesultan Höyüğü, Batı Anadolu'nun en büyük höyük yerleşimlerinden biridir. Yaklaşık 35-40 hektar büyüklüğe sahiptir ve Çivril Ovası'nın tam ortasında bulunmaktadır. Yanından Menderes Irmağı geçmektedir. Çok verimli bir yerde bulunduğu için ilk yerleşim alanlarından birisi olma olasılığı oldukça yüksektir. Beycesultan Höyüğü'nün üzerinde bir türbe bulunmaktadır. Beycesultan, MÖ 12. yüzyılda bu bölgeye yerleşen, Türklere öncülük etmiş bir Selçuklu alpereni ve dervişidir ve öldükten sonra türbesi buraya yapılmıştır. Bu yüzden höyük ismini Beycesultan olarak almıştır ve halk arasında da Beycesultan Höyüğü olarak adlandırılmaktadır.

 

“Selçuklulara ait küçük bir köyün olduğunu düşünmekteyiz”

Beycesultan'ın 1950’li yılların başında yüzey araştırmaları yapan James Mellaart tarafından yapılmış araştırmalarla tespit edildiğini söyleyen Abay, “Daha sonra 1954 ve 1959 yılları arasında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü tarafından 6 sezon kazılmış ve bu şekilde yerleşimin kültür tarihi tespit edilmiştir. Bu kültür tarihine bakacak olursak, İngiliz kazılarından tespit edilen verilere göre ilk yerleşimin M.Ö. 5.000 yılında, bizim Geç Kalkolitik Çağ dediğimiz dönemde başladığı görülmektedir. Daha sonra her dönemde yerleşme gerçekleşmiştir. Son olarak üzerinde Selçuklulara ait küçük bir köyün olduğunu düşünmekteyiz.” 

 

“40 kültür tabakası tespit edildi”

Ankara'daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü tarafından 1954 ve 1959 yılları arasında Beycesultan'da yapılan kazılarda yerleşimde 40 kültür tabakası tespit edildiğini belirten Abay, “Yerleşimin Genç Tunç Çağı olarak adlandırdığımız M.Ö. 1200 yılına kadar kesintisiz devam ettiği anlaşılmaktadır. Daha sonra üzerinde bir hiyatus, bir boşluk vardır. Bizans döneminde tekrar yerleşildiği, en son Selçuklu Dönemi’nde bir köy yerleşimi olduğu anlaşılmaktadır. Bu İngiliz kazılarında elde edilen sonuçlar, özellikle Beycesultan'ın bölgede çok önemli bir merkez olduğunu göstermektedir. Özellikle M.Ö. 2. bin yıla tarihlenen ‘Yanık Saray’ olarak adlandırılan sarayın burada merkezi bir otoritenin olduğunu ve bu bölgenin büyük olasılıkla bir merkez, bir başkent olma ihtimalinin olduğunu bize gösteriyor. Fakat ismini herhangi bir yazıt elimize geçmediği için bilmiyoruz.” dedi.

 

“2007 yılından itibaren tekrar kazı çalışmalarını başlattık”

İngiliz kazılarından sonra yaklaşık 55 sene kadar uzun bir sürede Beycesultan'da bir araştırma yapılmadığını belirten Abay, “Beycesultan'da 2007 yılından itibaren tekrar kazı çalışmalarını başlattık ve çalışmalarımız hâlâ devam etmektedir. Özellikle batı koni üzerinde çalışmalarımızı yaklaşık 300 metrekarelik bir alanda yürüttük. Bu alanda bizim amacımız daha çok M.Ö. 2. bin yılı yani Orta ve Genç Tunç Çağı araştırmaktı ve Genç Tunç Çağı'nda Beycesultan'da yerleşimin nasıl olduğunu belirli ölçüde tespit etmiş olduk. Özellikle Genç Tunç Çağı'nın başında yerleşimin çok zengin bir yerleşim olduğunu ve çok iyi planlanmış bir şehir olduğunu bize gösterdi. Özellikle doğu-batı yönünde uzanan üç ve üç buçuk metre genişliğinde caddelerle şehrin planlanarak yapıldığını göstermektedir. Caddelerde yaklaşık 40-50 metrelik boşluklar bulunmaktadır ve bu alanlara da evler yerleştirilmiştir. Evler bitişik nizamda yapılmıştır, yaklaşık 4-5 odadan oluşmaktadır ve oldukça büyüktür.” diye konuştu.

 

“Bugüne kadar 2 büyük evin tamamını ortaya çıkardık”

Abay, yerleşimin nasıl olduğunu belirli ölçüde tespit etmiş olduklarını belirterek, “Bugüne kadar 2 büyük evin tamamını ortaya çıkardık ve evler belli bir standart göstermektedir. Özellikle her evin ortasında büyük bir işlik bulunmakta ve bu işlik alanında merkezi oda olarak adlandırabileceğimiz alanda büyük bir ocak bulunmaktadır. Ayrıca bunun etrafında duvarlara yapılmış ambarlar yer almaktadır. Ayrıca her evin kendine ait büyük bir depo odası bulunmakta ve bu depo odalarının içinde de duvarlara sıralanmış yaklaşık 90 cm yüksekliğinde, bir metreyi geçen büyüklüklerde küpler bulunmaktadır. Tabi bu batı konide ortaya çıkardığımız veriler, İngiliz kazı zamanında da doğu koni üzerinde tespit edilmiş aynı dönemde şehrin gerçekten çok zengin bir yapıda olduğunu bize göstermekte.” bilgisini verdi.

 

“Yerleşimin büyük bir istila ile yakıldığını gösteriyor”

“Bu zengin yerleşim çok büyük bir yangınla sona ermiş. Bu yangın nasıl çıkmış, çok net bir şekilde açıklanmasa da baktığımız zaman bütün evlerin içinde insanlar dışarı çıkamayarak ölmüşler.” cümlelerini kullanan Abay, şöyle devam etti: “Hatta bazıları ambarların içerisine saklanmış ya da küplerin içerisine girerek ölmüşler. Özellikle kadın ve çocukların ambarlara saklandığını görüyoruz. Herhangi bir deprem izine rastlamadığımız için, bu büyük yangının hem doğu koni üzerinde İngiliz kazı çalışmalarında ortaya çıkan bu sonuçlar hem de bizim batı koni üzerinde yapmış olduğumuz yeni kazılar sonucunda ortaya çıkan sonuçlar, yerleşimin büyük bir istila ile yakıldığını gösteriyor. Bu alanda tespit ettiğimiz radyokarbon tarihlemelerine baktığımız zaman bu yangınla sona ermenin M.Ö. 1650-1630 yılları arasına denk geldiğini görüyoruz. Baktığımız zaman tarihte özellikle Hitit yazılı kaynaklarından anladığımız kadarıyla Hitit Kralı I. Hattuşili'nin Batı Anadolu seferi bulunmaktadır. Bu Batı Anadolu seferinde birçok yerleşimi yakıp yıktığı yazmakta ve buralardan esirler alıp Hattuşa'ya yani Hitit başkentine götürdüğü söylenmektedir. Bizim tahminimiz Genç Tunç Çağı başlarındaki bu zengin yerleşimin büyük olasılıkla sefer sırasında istilaya uğrayarak büyük bir yangınla sona erdiğini yönündedir.”

 

Abay, bu yangın ve yıkımdan sonra yerleşimin tekrar gerçekleştiğinin altını çizerek, “Fakat mimari değişmiş, daha önce gördüğümüz bu yangınla yıkılmış dönemdeki çok odalı ve zengin depo odalarının bulunduğu bu evler kalmamış. Evler tek veya 2 odadan oluşmaktadır. Depolama odaları bulunmamaktadır. Sadece günlük ihtiyaçları karşılayacak küçük ambar şeklinde duvar kenarlarına yapılmış küçük sandık şeklinde ambarlar bulunmaktadır.” ifadelerini kullandı. Hititlerin burayı yıktıktan sonra kalıcı olarak kalmadığını vurgulayan Abay, “Zaten yazılı kaynaklarda Hattuşili'nin tekrar Orta Anadolu'ya yani Hattuşa'ya döndüğünü göstermektedir. Yerleşim tekrar kurulmuş ve olasılıkla buradaki yaşayanlar tarafından kurulmuştur. Çünkü materyal kültürü değişmiyor, sadece mimaride bir değişiklik var. Dolayısıyla bu zenginliğin sona erdiği ve yeni bir yapılaşmaya gidildiği anlaşılmaktadır.” diye konuştu.

 

“Hitit etkisinde mühür baskıları buluyoruz”

Abay son olarak yapılan çalışmalarla ilgili şu gelişmeleri aktardı: “Genç Tunç Çağı'nın geç evrelerinde Beycesultan’da neler olduğuna bakacak olursak, bu alanda yaptığımız çalışmalarda bunları tespit edemedik. Daha çok doğu koni üzerine yapmış olduğumuz çalışmalarda özellikle M.Ö. 1500'lü yıllardan itibaren çok yoğun bir şekilde Hitit etkisinin yerleşimde olduğunu görmekteyiz. Yerleşim planlaması yine aynı şekilde bahsettiğimiz üç, üç buçuk metre genişliğindeki yollar yine kullanılmakta fakat mimaride bazı değişiklikler var. Materyal kültüre baktığımızda özellikle M.Ö. 1500'den 1200'e kadar olan dönemde çok yoğun şekilde Hitit etkisindeki seramikler, Hitit etkisinde mühür baskıları buluyoruz. Buradan anlaşıldığı kadarıyla, M.Ö. 1500'lerden itibaren Beycesultan'ın Hitit kontrolünde ya da Hitit etkisinde bir yerleşim yeri olduğunu bize göstermektedir.”

 

Beycesulyan Höyüğü hakkında bilgi veren ve kazı çalışmalarını bizimle paylaşan Prof. Dr. Eşref Abay’a teşekkür ederiz.

 

Haber: Merve Kankan

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

CUMHURİYET’İN İLK KADIN MUHTARI: GÜL ESİN

Mustafa Kemal Atatürk, her zaman Türk kadınını modern toplumun simgesi ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00