Batı Anadolu’nun kıyısında, yıllarca varlığı bile bilinmeyen Tisna Antik Kenti, yüzeydeki sessizliğin ardında gizlenmiş kadim hikayelerini açığa çıkarıyor. Pers ve Mısır mezar geleneklerini yansıtan kaya mezarları, zengin tümülüsleri ve bağımsızlığını simgeleyen sikkeleriyle, Tisna hem yerel halkların izini sürüyor hem de Batı Anadolu arkeolojisinde yeni bir sayfa açıyor. Lanetli sayılan bu kent, Helenistik Dönem’de terk edilmiş olsa da, bugün bilim dünyasına eşsiz bir bilgi kaynağı olarak yeniden canlanıyor.
İzmir ili Aliağa ilçesinde bulunan Tisna Antik Kenti’ne dair bilgiler son derece sınırlıdır, hatta yok denecek kadar azdır. Bu bilgi boşluğunu bir nebze olsun doldurmak amacıyla, 2018’den bu yana Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Emre Erdan başkanlığındaki ekip ile çalışmalar yürütülmektedir. Kentin sırlarını öğrenebilmek için Doç. Dr. Emre Erdan ile görüştük.
“Güzelhisar ve Çıtak köyleri arasında yer alıyor.”
Emre Erdan, Tisna Antik Kenti'ne yönelik yaptıkları yüzey araştırmalarıyla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Kentin İzmir ili Aliağa ilçesi Uzunhasanlar, Güzelhisar ve Çıtak köyleri arasında yer aldığını belirten Erdan, “Tisna, Antik Dönem’de Aiolis olarak bilinen bölgenin kırsalında bulunan bir yerleşimdir. Antik kaynaklarda ise, Tisna hakkında bilgi veren tek kaynağımız Yaşlı Plinius’tur. Ancak bu bilgi çok kısıtlıydı ve Tisna'nın yeri, bizim araştırmalarımıza kadar tam olarak bilinmiyordu." dedi. Erdan, 2018 yılında başladıkları yüzey araştırmalarının, bölgedeki diğer antik kentler üzerine yapılan çalışmaları da kapsayan bir süreç olduğunu ve bu araştırmalarla Tisna'nın yerini tespit etmeye yönelik hedef koyduklarını söyledi. "2018’den 2022 yılına kadar süren, aralıklarla devam eden bu araştırmalar sonucunda, Tisna'nın yerini doğruladık. Ancak şunu belirtmek isterim ki, şu ana kadar sadece yüzey araştırmaları yapıldı, arkeolojik kazı çalışmalarına henüz başlanmadı." dedi. Tisna'nın yerini lokalize etme sürecinde, bugünkü bilgiler ışığında Uzunhasanlar köyü sınırlarında yer alan Kocakale Tepe ve Sarıkale Tepe'nin Tisna'nın ana yerleşim alanını oluşturduğunu belirten Emre Erdan, "Yüzeyde topladığımız arkeolojik malzemeler, Tisna'nın ilk yerleşiminin İÖ 3000'li yılların sonlarına tarihlenen bir dönemde başladığını gösteriyor. Ayrıca, İÖ 2100-1900 yılları arasında tarihlenen başka buluntularımız da var." şeklinde konuştu.
Erdan, buluntuların İÖ 1300-1200 yıllarına kadar, hatta 1100’lere kadar inen bir zaman dilimine ait olduğunu ve bu dönemdeki buluntuların Genç Tunç Çağı’na ait olduğunu ifade etti. "Yani, Tisna’nın erken dönem yerleşimleri, çok eski bir tarihe dayanıyor. Bu dönemde, kentin gelişmiş bir yerleşim yeri olduğunu ve önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz." dedi. Bunun ardından, Tisna'nın özellikle İÖ 8. yüzyıldan 4. yüzyıla kadar çok önemli bir kent olarak varlığını sürdürdüğünü belirten Erdan, "Bu dönemde Tisna, sadece yerleşim olarak değil, ekonomik ve kültürel açıdan da gelişim göstermiş bir kent. Hatta 4. yüzyılda bağımsızlık kazanarak kendi adına sikke bastığını biliyoruz." dedi ve bu bulguların, Tisna’nın Antik Çağ’daki gücünü ve bağımsızlığını gözler önüne serdiğini vurguladı.
“Kırsal bir yerleşim alanı olarak arkeolojik açıdan büyük önem taşıyor.”
Doç. Dr. Erdan, Tisna'nın diğer büyük antik kentlerden farklı olarak, kırsal bir yerleşim alanı olarak arkeolojik açıdan büyük bir önem taşıdığına dikkat çekti. “Günümüzde yapılan arkeolojik çalışmalarda, genellikle metropol olarak tanımlayabileceğimiz büyük yerleşimlere daha fazla ilgi gösterildiğini görüyoruz. Efes, Milet, Aigai gibi büyük kentler, arkeolojik çalışmalara daha fazla ev sahipliği yapıyor. Ancak Tisna, bunlardan farklı olarak bir kırsal yerleşim alanıdır ve daha çok bölgenin yerel halklarıyla ilgili nitelikli bilgiler sunabilecek bir alandır." dedi. Erdan, Tisna'nın özellikle Pers egemenliği dönemi ile ilgili verdiği önemli verilerden bahsetti. "Tisna'nın en önemli verisi, İskender'in komutanlarının Anadolu'ya girdiği, İÖ 546'dan başlayıp İÖ 334'e kadar devam eden Pers egemenliği sürecine ışık tutmasıdır. Bu süreçte Batı Anadolu, Pers İmparatorluğu'nun etkisi altına girmiştir. Tisna'nın sikkelerinde ve yerleşim alanlarında da bu Perslerle yakın bir ilişki gözlemlenmektedir. Bu etki sadece sikkelerle sınırlı kalmamış, ölü gömme geleneklerine de yansımıştır." dedi. Tisna'nın nekropol alanlarının, kenti özel kılan önemli özelliklerden biri olduğunu belirten Erdan, "Tisna, nekropolleri yani mezar alanlarıyla dikkat çeken bir yerleşimdir. Şu ana kadar kentin ana yerleşim sahasında sadece 3 nekropol alanı tespit ettik. Bunlardan biri batıda yer alan ve zengin mezarlarıyla bilinen yığma taş tümülüslerden oluşan nekropol. Bugün itibariyle bu tümülüslerin sayısının 52 olduğunu biliyoruz. Ancak içlerinden bir tanesi defineciler tarafından tahrip edilmiştir. Yine de mezarın içine girdiğimizde, Karistoslu Nikon Oğlu Nikonus’a ait olduğu belirtilen bir yazıt bulduk ve bu mezarı, İÖ 4-5. yüzyıla tarihlendirdik." şeklinde açıklamalarda bulundu.
Erdan, güney yamaçta tespit ettikleri bir başka nekropol alanı hakkında da bilgiler verdi: "Güney yamaç nekropolü dediğimiz alanda, bölge için alışılmadık boyutlarda tekne mezarlar bulduk. Şu ana kadar bu alanda yaklaşık 350 mezar tespit ettik ve bunlar İÖ 6-7. yüzyıla tarihleniyor. Bu da Tisna'nın tarihsel derinliğini ortaya koyuyor." Tisna'daki en özel ve önemli keşiflerden birinin ise, Sarıkale Tepe’nin doğusunda bulunan eşsiz bir kaya mezarı olduğunu belirten Erdan, "Bu mezar Batı Anadolu arkeolojisi açısından oldukça önemli bir buluntu. Çünkü burada, Batı Anadolu tarihinde ilk kez yeraltı oyularak inşa edilmiş bir kaya mezarı tespit ettik. Bu mezar, resimli olması nedeniyle dönemin ayrıcalıklı mezarları arasında yer alıyor. Ayrıca boyutları itibariyle de anıtsal bir yapıya sahip. Bu keşif, Tisna’yı arkeoloji dünyasında en çok duyuran buluntu oldu. Özellikle yeraltında keşfettiğimiz bu mezar, Pers geleneklerini hatta Mısır geleneklerini yansıtan özelliklere sahip olması bakımından son derece özel. Bu tür bir mezarın Batı Anadolu'da bir eşi benzeri daha yok" dedi.
“Genellikle Helenistik ve Roma Dönemine ait buluntular öne çıkıyor.”
Emre Erdan, Tisna Antik Kenti'nin terk edilmesinin ve yok olmasının sebepleri üzerine yaptığı değerlendirmelerde, büyük yerleşimlerde yapılan arkeolojik çalışmalarda genellikle Helenistik ve Roma Dönemi’ne ait buluntuların öne çıktığını belirtti. "Büyük kentlerde yaptığımız arkeolojik çalışmalarda, çoğunlukla Helenistik ve Roma Dönemlerine ait buluntularla karşılaşırız. Bu dönemler, İÖ 333'ten başlayıp Geç Antik Çağ’a kadar uzanır. Ancak Tisna'yı özel kılan durum ise, kentin Helenistik Dönem’in sonlarına doğru terk edilmesidir." dedi. Erdan, Tisna'nın Helenistik dönem sonrasında neredeyse tamamen terk edilmiş olduğunu ve yalnızca Sarıkale Tepe’nin zirvesinde yer alan akropol kutsal alanına dair bazı izler bulduklarını ifade etti. "Helenistik dönemde, Sarıkale Tepe’nin zirve noktasında yer alan bir açık hava kutsal alanı bulunuyor. Bu alanın, muhtemelen bir Ana Tanrıça kültü ile bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Ancak, Tisna’da bu alan dışında, Helenistik Dönem sonrasına ait herhangi bir yerleşim buluntusu kesinlikle yok. Bu durum, kentin o dönemde terk edilmiş olduğunun bir göstergesidir. Bu bilgi bizim için çok önemli çünkü Tisna'nın erken tarihine dair öğrenmek istediğimiz şeyleri doğrudan etkiliyor." olarak belirtti. Tisna’nın büyük olasılıkla İÖ 6. yüzyılın ortalarından İsa’dan önce 4. yüzyılın ortalarına kadar, özellikle Antalkidas Barışı sonrası kendi adına sikke bastırmaya devam ettiğini düşündüklerini belirten Erdan, "Tisna’nın sikkelerinin İÖ 340’lara kadar dolaşımda olduğunu tahmin ediyoruz. Ancak, 340 sonrasında bu sikkelerin tamamen kaybolduğunu ve arkeolojik verilerin de kesildiğini görüyoruz" dedi. Erdan, Tisna'nın terk edilmesinin arkasında büyük olasılıkla İskender'in ordularının Anadolu’ya girmesi ve Perslere karşı savaşması sürecinin etkili olduğunu düşündüklerini söyledi. "İskender’in ordularının Anadolu'ya girmesiyle birlikte, Pers yanlısı bir tutum sergileyen Tisna'nın büyük olasılıkla boşaltıldığını ve halkının köleleştirilmiş olabileceğini düşünüyoruz. Bu dönemde, Tisna hakkında antik kaynaklarda veya yazıtlarda hiçbir şekilde bahsedilmemesi, kentin tarihten silinmiş olabileceğini ve belki de 'lanetlenmiş' sayılmış olabileceğini düşündürüyor. Tisna’nın adı, bir daha tarihsel kayıtlarda geçmemiştir ve bu da kentin yok olmasının temel sebeplerinden biri olarak değerlendirilebilir" şeklinde açıklamalarda bulundu.
“Yüzey araştırmaları ayrı bir metodoloji gerektiriyor.”
Emre Erdan, Tisna’daki yüzey araştırmalarının, kazı çalışmalarından farklı olarak kendi özel metodolojisini gerektiren bir süreç olduğunu belirtti. "Yüzey araştırmaları, tamamen ayrı bir çalışma yöntemi ve metodoloji gerektiren bir süreçtir. Tisna’da, 'intensive survey' dediğimiz alan bazlı yüzey taramaları yaptık. İncelediğimiz saha, sadece Tisna’yı değil, aynı zamanda Güzelhisar Vadisi olarak tanımladığımız geniş bir alanı ve Dumanlı Dağ dediğimiz dağlık bölgeyi kapsıyor. Bu nedenle çok büyük bir alanı araştırıyoruz." dedi. Erdan, Tisna’nın bulunduğu bölgenin topografyasının zorlukları hakkında şunları söyledi: “Tisna’nın bulunduğu alan, topografya açısından gerçekten çok zor bir saha. Özellikle Kocakale Tepe, 40 derece eğimli, 360 metre yüksekliğinde ve tamamen 'abdestbozan' dediğimiz yoğun bitki örtüsüyle kaplanmış durumda. Bu da araştırmayı oldukça zorlaştıran bir durum. Ayrıca bölgede, yılan, akrep gibi sürüngen çeşitliliği de oldukça fazla. Hem bu sürüngenlerden korunmak hem de araştırma yapmak adına çok dikkat edilmesi gereken bir saha.” Bunların yanı sıra, yüzey araştırmalarının yaz aylarında yapılması nedeniyle iklimin de önemli bir zorluk oluşturduğunu belirten Erdan, "Yüzey araştırmalarını yaz aylarında yapıyoruz, bu yüzden yoğun bir sıcaklıkla karşılaşıyoruz. Bu da doğal olarak çalışma koşullarını zorlaştırıyor. Ayrıca, yüzey araştırmalarında tüm ekipmanlarımızı yanımızda taşımak zorunda kalıyoruz. Lojistik anlamda her şeyin taşınması, bu araştırma yöntemini kazılara göre daha zor bir hale getiriyor" dedi. Son olarak, araştırmanın planlı bir şekilde yapılması gerektiğine dikkat çeken Erdan, "Yüzey araştırmaları, belirli bir plan dâhilinde gezilerek yapılır. Yani sadece doğa koşullarının değil, aynı zamanda iyi bir planlamanın da büyük önemi vardır. İklim ve topografya, araştırmanın en büyük zorlukları arasında yer alıyor." diyerek karşılaştıkları temel zorlukları özetledi.
“Tisna antik döneme dair önemli veriler sunuyor.”
Emre Erdan, Tisna'daki yüzey araştırmalarının antik döneme dair sunduğu önemli verilere değinerek, “Antik kaynaklarda İÖ 12. yüzyılda, Hitit İmparatorluğunun siyaseten tarih sahnesinden çekilmesine yol açan büyük bir felaket süreci yaşandığı belirtilir. Sonrasında, tarihçi Herodot'un aktarımına göre, Kıta Yunanistan'dan gelen bazı halkların (İyonlar, Aioliler ve Dorlar) Batı Anadolu’ya gelerek burada yerleşim yeri kurdukları anlatılır. Ancak son yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalar, bu geleneksel anlatıları doğrulamıyor." dedi. Erdan, yapılan arkeolojik araştırmaların bu anlatıların ötesinde daha farklı bir gerçekliği ortaya koyduğunu vurgulayarak, "Gerçekten de, Kıta Yunanistan'dan Batı Anadolu'ya göç eden topluluklardan ziyade, burada yerleşik olan yerel halkların ön plana çıktığı ve kurulduğu söylenen kentlerin zaten yerleşilmiş olduğu ortaya çıkıyor. Kıta Yunanistan'dan gelen grupların sanıldığı kadar büyük bir göç dalgası oluşturmadığını, bunun yerine küçük yerel gruplar halinde bölgeye geldiklerini ve bunların etkilerinin ancak İÖ 4. yüzyıldan sonra belirginleştiğini görüyoruz.” diye belirtti. Tisna'nın yerleşim tarihine dair önemli soruları olduğunu belirten Erdan, “Bu noktada Tisna'nın gerçekten Yunanistan'dan gelen Aioliler tarafından kurulan bir kent olup olmadığı sorusu bizim için oldukça önemliydi. Yaptığımız yüzey araştırmaları sonucunda, Tisna'nın Kıta Yunanistan'dan gelenler tarafından kurulduğuna dair bir arkeolojik veriye ulaşamadık. Bunun yerine, Tisna’nın zaten kurulmuş ve iskan edilmiş bir alan olduğunu tespit ettik. Bu da bize özellikle İsa’dan önce 2000'li yılların sonundaki yerli halkların Demir Çağı’na, yani İsa'dan önce birinci bine geçiş sürecindeki varlıklarını tekrar sorgulamamız gerektiğini gösterdi.” şeklinde açıklamada bulundu. Erdan, Tisna’nın özellikle İÖ 10, 9 ve 8. yüzyıla ait buluntularının Batı Anadolu’nun tarihine ışık tutabilecek nitelikte olduğunu belirterek, “Tisna’nın arkeolojik verileri, ileride yapılacak kazı çalışmalarının Batı Anadolu'nun bu problematik tarihsel süreci hakkında önemli bilgiler sağlayacağına inanıyoruz. Tisna, bir kırsal yerleşim olmasına rağmen, çevresindeki metropollerden bile daha kaliteli ve özgün malzemelere sahip. Bu, bizim gibi arkeologlar için oldukça şaşırtıcı ve beklenmedik bir durum.” dedi. Son olarak, Tisna’nın arkeolojik açıdan büyük bir öneme sahip olduğunu vurgulayan Erdan, “Bu bakımdan Tisna, adeta bir arkeoloji okulu niteliğinde. Kendisini daha fazla araştırmamız gereken bir alan olarak karşımıza çıkıyor.” diyerek Tisna'nın arkeolojik çalışmalarına duydukları heyecanı paylaştı.
“İzinler bizim için oldukça önemli”
Erdan, Tisna’daki yüzey araştırmalarının yürütülmesinde aldıkları destekleri şu şekilde aktardı: “Yüzey araştırmalarımızı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müzeler Genel Müdürlüğü’nün Kazılar Dairesi’nin izinleriyle gerçekleştiriyoruz. Bu izinler bizim için oldukça önemli ve araştırmalarımızın resmi bir çerçevede yapılmasını sağlıyor.” Ayrıca, “Aliağa Belediyesi de araştırmalarımızın başından itibaren hem lojistik hem de diğer konularda bize büyük destek sağlıyor. Bu desteğin çok değerli olduğunu söyleyebilirim.” dedi. Erdan, üniversitelerinin de projelerine katkı sağladığını belirterek, “Bununla birlikte üniversitemiz aracılığıyla BAP (Bilimsel Araştırma Projeleri) projeleri gibi çeşitli finansal destekler de alıyoruz. Bu destek, araştırmalarımızın sürdürülebilirliğini ve genişletilmesini mümkün kılıyor.” diyerek, kendilerine katkı sağlayan kurumlara teşekkür etti.
Haber: Şeyma Turan
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...