Aydın, zeytinyağı üretiminde Türkiye’nin öncü şehirlerinden biridir. Ancak bu üretimin bir sonucu olan karasu atıkları, yüksek organik madde ve fenolik bileşen içeriğiyle çevreye zarar veriyor. Toprağı ve su kaynaklarını kirleterek tarımsal verimliliği de düşüren bu atık, Aydın’da çevresel bir tehdit olmaktan çıkarılarak başarılı bir şekilde sıvı organomineral gübre, yem ve yenilenebilir enerji kaynağına dönüştürülmekte.
Zeytinyağı üretiminden çıkan atıkları değerlendirerek çevre kirliliğini ortadan kaldıran ve ülkemizin tarım ekonomisine katkı sağlayan bu çalışma, Aydın’da faaliyet gösteren bir geri dönüşüm tesisi ve üniversitemize ait. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) ve sanayi iş birliği ile gerçekleştirilen uzun süreli araştırma ve deneylerle olumlu sonuçlanan geri dönüşümün detaylarını, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunu Ziraat Mühendisi Taylan Şenol ile, ADÜ Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Saime Seferoğlu’ndan dinledik.
“Aydın gibi bir tarım cenneti, karasuya teslim olmamalıydı”
Aydın’ın tarımsal faaliyetler açısından önemli bir bölge olduğuna dikkat çekerek sözlerine başlayan Taylan Şenol, “Aydın, Türkiye’de zeytinyağı üretiminde öncü şehirdir. Zeytinyağı üretimi sırasında sıkılan zeytin miktarına oranla ortaya çıkan karasu atığı, yüksek organik madde ve fenolik bileşenler içeriyor. Doğaya bırakıldığında toprakta ve su kaynaklarında ciddi kirliliğe yol açabiliyor. Çok fazla miktarda oksijen emilimi yaparak su kaynaklarının ekosistemini bozması ve yeraltı sularına karışarak uzun vadeli su kirliliğine yol açıyor olması büyük bir tehdit oluşturuyor. Kurşun gibi ağır metaller içermiyor olsa da suya ve toprağa karıştığında zehir etkisi yaratan bu atık madde, verimli tarım arazilerini olumsuz yönde etkileyerek mahsul kalitesini düşürüyor. Özellikle Büyük Menderes Nehri atıklardan en çok etkilenen bölgelerden biriydi. Aydın gibi bir tarım cenneti, karasuya teslim olmamalıydı.” ifadelerine yer verdi.
Üreticilerin atıklar konusunda yeterli duyarlılığa sahip olmadığını ve bu sebeple yapılan yasal düzenlemelerle birlikte geri dönüşüm temelli fikirlerinin oluştuğunu belirten Şenol, projede yer alan ve fikir ortağı olan Prof. Dr. Saime Seferoğlu’nun katkılarından da bahsetti.
ADÜ iş birliği ile sıvı organomineral gübre üretimi başarısı
ADÜ Ziraat Fakültesi iş birliği ile yaptıkları ortak çalışmada zeytinyağı atıklarından sıvı gübre üretmeyi başardıklarını ifade eden Şenol, “Yaptığımız geri dönüşüm çalışmalarında zeytin karasuyunda makro ve mikro besin elementlerinin bulunduğunu fark ettik. Bu makro ve mikro besin elementleri seyrelmiş bile olsa, ‘Acaba tarımda kullanılabilir mi?’ sorusunu doğurdu. Sonra gördük ki, 3 fazlı çalışma dönemindeki karasuyun değerleri, kullanılan şebeke suyu ve yer altı suyuyla seyrelmiş olması sebebiyle çok düşüktü. Bu atıkları gübreye dönüştürebilmek için daha yoğun bir besin içeriği gerektiğini, bunun için de 2 fazlı çalışmaya gidilerek atık miktarının yüzde 80 oranında azaltılması, kalan yüzde 20’lik dilimin de sıvı organomineral olarak kullanılması fikrini ortaya çıkardık.” dedi.
Projenin fikir ortağı olan ve yaklaşık 32 yıldır zeytin üzerine çalıştığını belirten Seferoğlu ise, Teknokent projesi olarak hayata geçirdikleri çalışma ile ilgili, “Taylan Bey de ben de zeytin üzerine çalışıyorduk. Projenin fikri bize ait. Bu bir Teknokent ve sanayi projesidir. Geçmiş yıllardan bu yana zeytinin hem sıvı hem katı atıklarıyla ilgili çalışmalarım vardı. Bu projeleri yaptığımız zaman 3 fazlı sistemde çalışıyorduk. Bu süreç boyunca çıkan atıklar daha çok sulu materyal halinde olduğu için onları kurutarak posa haline getiriyorduk. Sonraki aşamada 3 fazlı sistemden 2 fazlı sisteme geçişle beraber Taylan Bey de işletmelerinde 2 fazlı sisteme geçti. Daha sonra, ‘2 fazdan elde edilen karasunun değerlendirilmesi nasıl olabilir?’ diye düşündük.” diyerek proje fikrinin çıkış noktasına değindi.
Fabrikaların zeytin sıkımı sonucu ürettikleri zeytin posası suyunu, zengin içeriğini kaybetmeden tıpkı bir meyve suyu gibi değerlendiren projede, çevresel tehdit olmaktan çıkarılan karasu, geri dönüşümün önemini gösteren bir çalışma. Çalışmanın detaylarını aktaran Şenol, “Bu düşünceyle çıktığımız yolda, atıkları sıvı organomineral gübreye dönüştürdük. AR-GE çalışmalarıyla geliştirdiğimiz prototip proseste, 1000 ml’lik sıvı organomineral gübre üretmeyi başardık. Prof. Dr. Saime Seferoğlu ile yaptığımız ortak çalışmada, bu gübreyi marul, domates ve çilek gibi hızlı gelişen ürün gruplarında denedik. 2 yıl süren deneylerimizden olumlu sonuçlar elde ettik ve gübrenin ruhsatlandırılması için gerekli başvuruları yaptık.” sözlerine yer verdi.
Çilek, marul ve domates üzerinde sıvı gübre deneyi
Yapılan deneylerin detaylarından bahseden Seferoğlu, “Öncelikle zeytin sıkımı sonucunda elde ettiğimiz suyun içine bazı ‘organik düzenleyici’ dediğimiz ve yine organik kökenli olan materyalleri laboratuvar koşullarında oluşturduk. Bitkiye zarar vermeyecek şekilde, istenilen kimyasal özellikleri elde etmeye çalıştık. Verilecek gübrenin dozlarını belirledik. Belirlediğimiz dozları ise önce çilek üzerinde denedik. Damla ve sulama sistemlerinden belirli dozlarda verdikten sonra belirli değerlendirmeler yaptık. Pandemi döneminde ise domates üzerinde bir sera çalışması yaptık. Bu çalışmayı Ziraat Fakültesinin serasında gerçekleştirdim. Ardından marul üzerinde denediğimiz sıvı gübreleme deneyi de olumlu sonuçlar verdi. Gübre belirli dozlarda verildiğinde ürünlerin daha kaliteli hale geldiğini gördük ve sonraki süreçte ise raf ömürlerinin daha uzun olduğunu fark ettik.” dedi.
Ardından, “Zeytin karasuyu, azot, fosfor, potasyum ve magnezyum açısından zengin bir materyaldir. Maalesef bu zenginlik dışarıya heba ediliyor. Biz bu projede, bu materyalin ‘atık’ değil ‘artık’ olarak değerlendirilmesi üzerine çalıştık. Amacımız, hem atıkların dışarı salınımı sebebiyle oluşan çevre kirliliğini önlemek hem de mevcut atığı işledikten sonra besin değerini yükselterek tarımda kullanmaktı.” diyerek projenin amacına dikkat çeken Seferoğlu, “Zeytin atığının her şeyinden faydalanıyoruz. Atık sıvıyı gübre olarak, et kısmını ise yem olarak kullanma fikrini düşündük. 3 fazlı sistemden 2 fazlı sisteme geçiş bu anlamda yerinde bir karar oldu. Yaptığımız deneysel çalışmalar neticesinde beklediğimiz sonuçlara ulaştık.” diye ekledi.
İki fazlı üretimle daha az atık, daha kaliteli yağ
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 2023 yılında yayımlanan genelgeye göre, ülke genelindeki tüm zeytinyağı fabrikalarının 3 fazlı üretimden 2 fazlı üretime geçişi zorunlu hâle getirilmişti. Bu üretim yöntemlerinin farkına kısaca değinen Şenol ise, “Ne kadar üretim yaparsanız, bir o kadar atık çıkarırsınız. Ortaya çıkan atıkları doğaya kontrolsüzce bırakmak etik değildir. Atıklarınızı yönetmek zorundasınız. Bu noktada üretim yöntemlerini konuşmamız gerekir; 3 fazlı üretim prosesinde, dekantasyon (ayrıştırma) atık suyu, pirina ve zeytinyağı olmak üzere üç ayrı oluşum ortaya çıkar. Ayrıştırma yapmak amacıyla dekantöre su ilave edildiği için fenolik bileşiklerin çoğu dekantör atık suyuna geçer. 2 fazlı üretim prosesinde ise, sulu pirina dediğimiz zeytin posası ve zeytinyağı olmak üzere 2 ayrı faz oluşmaktadır. Bu üretim sisteminde dışarıdan su girişi olmadığından, fenolik bileşiklerin çoğu zeytinyağında kalmaktadır. Her iki üretim prosesi ürün kalitesi açısından karşılaştırıldığında, 2 fazlı sistemde üretilen zeytinyağının polifenoller açısından daha zengin olduğu ve çevreyi kirletmediği birçok çalışmada kanıtlanmış bilimsel bir gerçektir.” şeklinde konuştu.
Zeytinyağı atıkları yem, sıvı gübre ve biyokütle yakıta dönüştürülüyor
Yasal düzenlemelerin de katkısıyla başladıkları geri dönüşüm çalışmaları neticesinde tarım ekonomisi için yararlı üretimler yaptıklarını vurgulayan Şenol, “Üretim sisteminde değişikliğe gidilmesiyle birlikte atıkların yüzde 80 oranında azalması; zeytinyağı kalitesinin artmasına, gereksiz su tüketiminin azaltılmasına, farklı ve yeni ürünlerin üretilmesine vesile oldu. Zeytinin etinden ürettiğimiz yemi tüketen hayvanların hastalıklarının iyileştiğini gördük. Çünkü kimyasal bileşenlerden uzak, organik bir besin tüketmiş oluyorlar. Şu anda hiç atık üretmeden zeytinyağı üretiminin yapılabilmesine dayanan patentli çalışmamızla Türkiye’yi yurt dışında temsil ediyoruz. Topladığımız atıklar, atık yönetim sisteminde tanımlı şekilde, hijyen havuzlarında depolanıyor. Burada el değmeden tankerlere yüklenen atıklar geri dönüşüm tesisimize geliyor. Tesiste ise atık yönetiminin başlangıcından sonuna kadar, el değmeden işlenen atıklardan dört ayrı proseste ve dört ayrı ürün elde ediyoruz. Bunlar zeytin yemi, biyokütle yakıt, sıvı organomineral gübre ve ham zeytinyağı. Sektörel atıkların tarım topraklarında kullanılabilecek olması, ülke ekonomisi açısından son derece önemli.” ifadelerini kullandı.
Biyokütle yakıt üretiminin, yenilenebilir enerji kaynağı açısından kıymetli olduğunu ekleyen Şenol, “Zeytin çekirdeklerinden biyokütle yakıt üretilebileceği fikrindeydik. Yenilenebilir enerji kaynağı olarak ürettiğimiz bu katı yakıt, diğer orman ürünleriyle beslenebiliyor, tedarik yapılabiliyor. Doğal gaz ve fuel oil (yağ yakıt) kullanımının alternatifi olarak kendini ikame edebilen bir yakıt türü olarak düşünebilirsiniz. Zeytinin her hâlinden yararlandığımız bu geri dönüşümlerde, zeytinin külünden bile bir şey üretebiliyoruz. Yakılan zeytin çekirdeklerinin ardında kalan küller, katı yakıt olarak enerji kaynağına çevriliyor. Yenilenebilir enerji kaynakları ülkemizin bir diğer ihtiyacı.” diyerek alternatif enerji kaynağı kullanımına dikkat çekti.
Tarımda dışa bağımlılığa karşı yerli ve sürdürülebilir çözüm
Türkiye’nin gübre ve yem ürünlerinde ihracata yönelmesi gerektiğini söyleyen Şenol, sürdürülebilir üretimin yollarını şu sözleriyle ifade etti: “Türkiye, gübre ve yem konusunda dışa bağımlı bir ülke. Bu da tarımı ve hayvancılığı doğrudan etkiliyor. Verimli topraklara sahip olmamıza rağmen yemi ve gübreyi ithal ediyoruz. İthal ürünlerin maliyeti, gıda fiyatlarını da belirliyor. İthal ve kimyasal içerikli gübrelerle toprağımızı hem kirletiyoruz hem de dünyanın dövizini yurt dışına kaçırıyoruz. Ülkemizin verimli topraklarına rağmen gübre ve yem konusunda çıkmazda oluşu vahim bir durum. Tüm tarım sektörünü ve ziraat mühendislerini bu konuya konsantre olmaya davet etmek gerek. Süreci doğru okuyabilir ve buna göre hareket edersek ülkemizde tarıma dayalı ihracatın önü açılacaktır. Ne kadar çok üretirseniz o kadar ihracat yaparsınız. Refah seviyenizi bu şekilde artırabilirsiniz.”
Seferoğlu ise, Türkiye’de zeytin iki yıl içerisinde bir defa ürün verir. Dolayısıyla aradaki zaman diliminde topraklarımızın organik madde düzeyini artırmamız gerekiyor. Bunun yöntemi ise gübrelemedir. Yaptığımız çalışmayla birlikte, yer altı ve yer üstü sularımızın kirliliğini azaltma amacımız da başarıyla sonuçlanmaya devam ediyor. Bunun dışında kimyasal gübreler yüksek fiyatlara satılan ürünler arasındayken, bunun için kullanabileceğimiz alternatif gübreleme yöntemleri böyle projelerle başarı kazanıyor. Projeyle birlikte kimyasal gübre kullanımının azalacağını düşünüyoruz. Bu işteki amacımız buydu.” dedi ve ardından kimyasal ürün kullanımının azaltılmasına dikkat çekti.
Gübre ticaretinde dışa bağımlı kalmak yerine alternatif üretimlerle sürdürülebilir bir tarım sistemi oluşabileceğinin altını çizerek sözlerine şöyle devam etti: “Kimyasal gübre kullandığımızda eğer bu yıl kullandıysak sonraki yıl da kullanmak zorunda kalıyoruz. Ancak organik gübre kullandığınızda kalıcılığı 3 yıla kadar ulaşıyor. Yaptığımız sıvı gübre ile aynı verim ve kaliteyi elde ettiğimizi söyleyebilirim. Ancak miktar ve dozaj açısından her şeyde olduğu gibi elbette tarımda da fazla kullanım zararlı. Yeterli düzeyde verildikten sonra verimlilik ve sürdürülebilirlik açısından başarı sağlanabilir. Daha fazla gübre kullanımı yapıldığında bitkiler zarar görebilir.”
“Vatanı nasıl terk etmiyorsak tarımı, toprağı da terk edemeyiz”
Son olarak, sözlerine tarım ve ihracatın önemine vurgu yaparak devam eden Şenol, “Tarıma dayalı bir ülkeyiz. Türkiye tarımda kazandıkları ile çok daha ileri taşınabilir. Konya kadar yüz ölçümüne sahip olan Hollanda’nın tarım alanındaki ihracatlarına baktığımızda, Türkiye’nin toplam ihracatına eşit. Bizim organik ve doğal kaynaklarımız o kadar çok ki; bunları nerede, neye dönüştüreceğimizi şaşırmış bir vaziyette tarımı terk etmeye yelteniyoruz. Halbuki, tarıma daha çok sarılarak ekonomik kalkınmaya adım atabileceğimizin bilincinde olmamız gerekiyor. Tarım alanındaki ihracatı artıracak ve kalkındıracak olan bu tür girişimleri hafife almamalıyız. Vatanı nasıl terk etmiyorsak tarımı, toprağı da terk edemeyiz. Çünkü bizim bütün besin kaynağımız neredeyse tarımdan sağlanıyor ve ihracat bu noktada daha çok önem kazanıyor. Elbette her alanda iyi olmak mümkün olmayabilir. Ancak herkes iyi olduğu konuda bütün emeğini ortaya koyarsa başarılamayacak bir şey yoktur. Zeytinyağı sektöründeki geri dönüşümlerde elde ettiğimiz bu ürünler ülke ekonomisi ve tarımsal faaliyetler açısından çok kıymetlidir. İthalat değil, ihracat yapmalıyız. Ülke olarak odaklanmamız gereken en büyük şeylerden biri üretimdir. Bu ürünlerin yerli ve milli olması dilimizden düşmeyen kalkınmayı sağlayacak olan asıl şeydir. Kalkınmak, onu kıymetlendirmekle mümkündür.” diyerek sözlerini noktaladı.
Aydın’da tarımın ve çevrenin durumunu iyileştirerek, zeytin sektöründeki zirai atıkların geri dönüştürülmesi ve ekonomiye kazandırılmasına olanak sağlayan bu girişim, sürdürülebilir üretimin mümkün olduğunu kanıtlamakta. Yerel kaynakları değerlendirerek ekonomik anlamda dışa bağımlılığı azaltan ve çevreyi koruyan bu modelin yaygınlaştırılması, yalnızca tarım sektörüne değil, ülke ekonomisine de katkı sağlayacak nitelikte. Doğa ile uyumlu ve toprağa değer katan üretimler, sektörel atıkların doğru ve bilinçli bir şekilde yönetilmesiyle mümkün.
Haber: Berçem Baday
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...