200 yıl öncesine dayanan tarihiyle göçmen sobası, günümüzde hala evlerde kullanılmaya devam ediyor. Su kaynatma, ekmek yapma, yemek pişirme ve börek yapma gibi işlemler için kullanılan göçmen sobası, Hamit Usta’nın ellerinde şekil alıyor. Bulgar göçmenlerinden gelen bu sobanın şekli ve yapısı zaman içinde değişerek ve gelişerek günümüze ulaşmıştır. Babadan oğula geçen ustalık ve el emeğiyle yapılan göçmen sobası, geçmişten bugüne kültürel bir değer olarak taşındı. Bu soba, Hamit Karakoç gibi ustaların becerisiyle şekillenerek, el emeğinin önemini bir kez daha anlamamıza yardımcı oluyor.
40 yıldır bu zanaatla uğraşan Hamit Karakoç, babasından devraldığı mesleği yaşatmaya ve hizmet vermeye devam ediyor. Göçmen sobalarının yurt dışına kadar gittiğini ve evlerin vazgeçilmezi haline geldiğini söylüyor. Hamit Karakoç ile göçmen sobası ve bu kültüre dair bir röportaj gerçekleştirdik.
Bize kendinizden bahseder misiniz? Hamit Karakoç kimdir?
1968 yılında Afşin'in Yeşilyurt Mahallesi’nde doğdum. Annem, babam ve dedem bu bölgenin yerlisidir. Annemin vefatı sonrasında ortaokulu bırakarak iş hayatına atıldım. İnşaat sektöründe boyacılık, kalıpçılık, duvarcılık gibi işlerde çalıştım. Aynı zamanda çay ocağı işletmeciliği ve esnaflık gibi alanlarda da deneyim kazandım. Ancak sonradan baba mesleği olan sobacılığı öğrenmeye ve bu alanda uzmanlaşmaya karar verdim. Hayatım boyunca birçok işte çalıştım, ancak insanın kendi mesleği olmalı ve bu mesleği en iyi şekilde, profesyonelce yapmalıdır. Ben de sobacılık mesleğinde uzmanlaşmaya ve kendimi geliştirmeye odaklandım.
Ne zamandır bu mesleği icra ediyorsunuz?
Annem vefat ettikten sonra farklı alanlarda çalıştım. Daha sonra babamın yanında bu mesleği öğrenmeye başladım. 2 sene çıraklık dönemi, 2 sene kalfalık döneminden sonra 17 yaşında usta oldum diyebilirim. Benim ustalarım zor beğenirlerdi. Yaptığımız işi en iyi şekilde yapmaya gayret ederdik. Son olarak da şu an usta olarak işime, zanaatıma devam ediyorum. Babamın yanında çalışmaya başladığımda elime çekiç alıp parça yapmaya çalışıyordum. Kalfalık dönemine kadar böyle devam etti. Daha sonra kasnak alıp soba yapmaya başladım. Daha sonra parça başı çalışmaya başladım. O zamanlar 1 ile 3 lira arası fiyatı vardı. Haftada 10-12 tane soba yapardık babamla birlikte. O zamanın parasına göre iyi kazanıyorduk. Babam ve ben, diğer iki ortaktan daha çok kazanıyorduk. İlerleyen yıllarda evlendim ve “Ben bu işi yapmayacağım.” diye ayrıldım. Bir süre pazarcılık yaptıktan sonra züccaciye dükkanı açtım. 2019 yılına kadar o dükkanı ben çalıştırdım sonra başka birine devrettim. Çocuklar olup masraflar artmaya başlayınca “Benim mesleğim var.” dedim. 12-13 sene sonra, arabayı satıp malzeme alarak baba mesleğine geri dönüş yaptım. Şu an 15 sene oldu, hala devam etmekteyiz. Yaklaşık 40 senedir bu işi yapıyorum diyebilirim.
Göçmen sobası tarihinin Bulgar göçmenlerine kadar gittiği biliniyor. Bu konu hakkında bildiklerinizi aktarır mısınız?
Bulgarlar 190-200 yıl önce göç ederken Afşin üzerinden geçip gitmişler. Babamın ustası Mahmut ve Ahmet usta, göçmenlerin kullandığı sobayı görmüşler. Göçebe sobası olarak öğrenmişler ve kendi bildikleri gibi bu sobayı yapmaya çalışmışlar. Önceden böyle sac, metal yokmuş. Babamın ustaları, varilleri keserek boyun kısmı daha uzun metal olan ve bacak kısmı olan göç sobasını yapmışlar. Sonraki yıllarda babam bu mesleği ustalarının yanında öğrenmiş. Zaman içerisinde göç sobası, göçmen sobası olmuş. Babam ustalarının dükkanına ortak olup 30-40 sene kadar bu işte çalışmış. Anadoludan insanlar gelip babamdan soba alırlarmış. İlerleyen zamanlarda ben de bu mesleği babamdan öğrendim ve kendi dükkanımı açtım. O zamanlardan beri göçmen sobası her mevsim insanların evlerinde yanar, suları kaynatır, ekmekler, börekler pişirir.
Çırak yetiştirme ve bu zanaatı devam ettirme konusunda ne düşünüyorsunuz?
Babamın ustaları, babamla beraber çok sayıda çırak yetiştirmişler. Kimileri bu zanaati devam ettirmiş, kimileri ise beceremediği için bırakmış. Babam bana bu mesleği öğretirken, birlikte birçok çırak yetiştirdik. Ancak günümüzde gençlerin bu tür zanaatlara pek ilgi duymamasıyla karşılaşıyoruz. Teknoloji çağında yaşıyoruz ve bazıları bu tür geleneksel işlere ihtiyaç olmadığını düşünüyor. Belki de haklılar, ancak kültür ve gelenek açısından bu tür şeylerin güzel olduğunu, nesilden nesile aktarılması gerektiğini düşünüyorum. Ben de bir zamanlar bir çırak yetiştirmek istemiştim; bu zanaatı öğretmek ve göçmen sobasını yaşatmak. Ancak gençlerin ilgisizliği sebebiyle bunu gerçekleştiremedim. Bu durum beni üzüyor.
Bir dönem ustalık yaptığım zamanlarda, kalın sac kullanmanın maliyetli olacağını söylediler. Önce kabul etmedim ve bir deneme yapmaya karar verdim. Yaptığım ürün sırasında babam yanıma geldi ve "Oğlum, kalitesiz ürün yapma, adın kötüye çıkmasın, pahalı olsa da kaliteli ürünler yap." dedi. O günden sonra ince sacı hiç kullanmadım. İşte demek istediğim, yaptığımız işi en iyi ve en kaliteli şekilde yapmalıyız. Ustalarım, benim ürünlerimi beğenmelerinin sebebinin kalitesiz ürünler yapmamam olduğunu belirtmişlerdi.
Göçmen sobaları eskisi gibi talep ediliyor mu?
Şimdi yaşlandım ve işler zorlaşmaya başladı. Eskiden Almanya, İngiltere gibi ülkelere göçmen sobası gönderirdim. Ancak artık her gün soba ve diğer ürünleri yapmıyorum. Talepler geçmişe göre çok azaldı. Şu anda özel talepler doğrultusunda göçmen sobası, bıçak bileme, oygu, sac gibi ürünleri yapıyorum. Ancak elime zarar verdiğimden dolayı bu işler de zorlaşıyor. İçimdeki arzu, benden sonra bu zanaatı devam ettirecek birisine öğretmek ve aktarmaktır. Maalesef durum istediğimiz gibi değil. Berberler, terziler bile çırak yetiştirme konusunda zorluk çekiyorlar, el emeği gerektiren işlerde çırak yetiştirmek ise daha da zorlaşıyor.
Son olarak bizlere neler söylemek istersiniz?
Bu işler artık hazıra dönüyor. Teknoloji gelişti, artık her şey çok hızlı oluyor. Ekmek pişirmek için kullanılan sacları çekiç ile dövmek gerekir, yoksa sac ekmeği yakar. Hazır olduğunda bunu yapmayanlar var. Benim ellerimle yaptığım göçmen sobası, 200 kiloya kadar yükü taşıyabilir ama hazır saçlara 20 kilo koysan üstüne yamulur. Bunun gibi sebeplerden ötürü el emeğinin yeri apayrıdır. Umarım bu meslekte bizim gibi ustalar yetişip, öğreniyorlardır. Geleneksel ürünlerin yeri kültürümüzde ayrı bir yer tutar ve inşallah kültürümüz gelecek nesillere de aktarılır.
Haber & Fotoğraf: Harun Kahya
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...
CUMHURİYET’İN İLK KADIN MUHTARI: GÜL ESİN
Mustafa Kemal Atatürk, her zaman Türk kadınını modern toplumun simgesi ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...