Türkiye’de oyunculuk, bir yandan ana akım sektörün yarattığı popülerlik baskısıyla şekillenirken, diğer yandan sanatçının çok yönlü üretim arayışına sınırlar çiziyor. Görünür olmanın giderek daha hızlı tüketildiği bu sistemde, karaktere hayat verme zorunluluğu sanatsal kimliği daraltıyor; dijital platformların yükselişi ise zanaatin doğasını değiştiriyor. Artık sabır, uzun soluklu bir emek değil, erişilmesi güç bir ayrıcalık olarak görülüyor. Sahneden ekrana uzanan bu dönüşüm hattında oyunculuk, yalnızca bir meslek değil; hız çağında anlamını yeniden kurmaya çalışan bir ifade biçimi olarak karşımıza çıkıyor.
Söz konusu profesyonel çelişkisinin altyapısını, farklı şehirlerde yaşamanın hayal gücüne etkisini, dijital platformların zanaati dönüştürdüğü yönü ve sabrın lüks sayıldığı günümüz koşullarında mesleğin anlamını; 47. Altın Portakal Film Festivali En İyi Yardımcı Erkek Oyuncusu, 24. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri Komedi Dalında Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu ve 47. Altın Kelebek En İyi Komedi Dizisi Erkek Oyuncusu ödüllerine sahip olan Mehmet Cengiz Bozkurt ile yaptığımız söyleşide ele aldık.
Oyunculuğa başlama motivasyonunuz neydi? Mehmet Cengiz Bozkurt kimliğini oluşturan kişisel ve profesyonel yolculuğunuzun ana hatlarını paylaşır mısınız?
Oyunculuk motivasyonum, çocukluk hayallerinden ziyade üniversite dönemindeki yapısal bir tercihe dayanır. ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Fizik Bölümündeki eğitimim sırasında tiyatro topluluğu ile tanışmam, kariyer rotamı değiştiren temel faktördür. Profesyonel kimliğimi oluşturan asıl süreç ise İngiltere’de geçirdiğim 14 yıllık dönemdir. Londra’da farklı iş kollarında çalışarak geçirdiğim bu yıllar, karakter üretim süreçleri için gerekli olan toplumsal gözlem altyapısını oluşturdu. Türkiye’ye dönüşüm ve bugünkü oyunculuk pratiğim, bu saha deneyiminin teknik bir disiplinle birleşmesi üzerine kuruludur.
Uzun yıllar Londra’da yaşayıp eğitim aldıktan sonra Türkiye’ye döndünüz. İki ülkenin oyunculuk ve sanat kültürünü kıyasladığınızda en büyük fark nedir?
Bu kıyaslamada temel ayrım, sanatsal üretimden ziyade endüstriyel yapılanma ve "planlama kültürü" üzerinedir. İngiltere’de tiyatro, futbol endüstrisiyle yarışacak genişlikte bir izleyici kitlesine ve kurumsal bir takvime sahiptir. Örneğin Londra’daki Arcola Tiyatrosunda hangi oyunun sahneleneceği 2 yıl öncesinden belirlenir ve bu takvime sadık kalınır. Türkiye’de ise sektör, büyük ölçüde anlık kararlar ve kriz yönetimi üzerine kurulu, öngörülebilirliği düşük bir yapıdadır. Sanatsal yaklaşım açısından bakıldığında; Türkiye’de tiyatro, Kıta Avrupası ekolü ile yönetmen etkisindeyken; İngiltere’de tiyatro, İngiliz geleneğinin bir uzantısı olarak hikayeyi merkeze alan "metin tiyatrosu"dur. Bu yapısal farklar, oyunculuk pratiğinin icra edilme biçimini doğrudan belirlemektedir.
Kariyeriniz boyunca birçok karakteri canlandırdınız ama izleyici sizi genelde belli rollerde görmek istiyor. Sizce Türkiye’de bir oyuncunun kendini dönüştürmesine izleyici ya da sektör ne kadar izin veriyor?
Mevcut piyasa dinamikleri buna pek izin vermiyor. Yapımcılar, oyuncu seçimi yapan direktörler ve kanallar, ticari riski minimize etmek adına, oyuncuyu daha önce başarıya ulaşmış karakter kalıpları içinde tutma eğilimindedir. Sektörde bir karakterle popülerleşen oyuncu, sürekli o karakterin türevlerini oynamaya zorlanarak bir nevi karakter tiplemesi baskısı altına alınır. Bu döngüyü kırmak, sadece sanatsal bir tercih değil; aynı zamanda ekonomik bir güç meselesidir. Bir oyuncunun farklı renklerini gösterebilmesi, gelen tek tip tekliflere "hayır" diyebilecek finansal özgürlüğe ve sektördeki konumuna bağlıdır. Dolayısıyla kariyer yönetimi, kabul edilen projelerden çok stratejik olarak reddedilen projelerle şekillenmektedir.
Ankara’da büyüyüp sonra yurt dışına açılan bir sanatçı olarak, farklı şehirlerde yaşamak oyunculuğunuzu nasıl etkiledi?
Farklı şehirlerde yaşamamın, oyunculuğuma büyük katkıları oldu. Babamın memuriyeti nedeniyle lise sona kadar Anadolu’nun farklı şehirlerinde büyümem, toplumun çeşitli katmanlarını yerinde analiz etme imkanı sağladı. Büyükşehire sonradan eklemlenen bu süreç, yerel davranış durumu ile kentli birey reflekslerini birleştirmemi kolaylaştırdı. Dolayısıyla bu arka plan, benim için bir dezavantaj değil; canlandırdığım karakterlerin sosyal kimlik gerçekliğini artıran bir veri kaynağı niteliğindedir.
Tiyatrodan televizyona, dijital platformlara kadar birçok mecrada yer aldınız. Günümüzde dijitalleşen dizi ve film sektörünü düşündüğünüzde, sizce oyunculuk nereye doğru evriliyor?
Televizyon ve dijital platformlar arasındaki makas, çalışma koşulları ve içerik niteliği açısından giderek açılmaktadır. Ana akım televizyon dizileri, haftanın 6 günü süren yoğun mesai ve senaryo belirsizlikleri nedeniyle endüstriyel bir üretim bandına dönüşmüş durumdadır. Bu nedenle geçen sezon itibarıyla televizyon projelerinde yer almama kararı aldım. Oyunculuk, operasyonel şartların daha insani olduğu ve hikaye anlatıcılığının ön plana çıktığı dijital mecralara doğru evriliyor. Dijital platformlar, ana akımda ticari karşılığı olmayan, belirli kitleye hitap eden projelerin hayata geçirilmesine ve oyuncunun performansını daha verimli sergilemesine olanak tanıyan bir alan açmaktadır.
Oyunculuk sizin için bir meslek mi, bir duruş mu, yoksa bir anlatım aracı mı? Yıllar geçtikçe bu tanım sizde nasıl değişti, derinleşti?
Oyunculuk benim için teknik bir meslek tanımının ötesinde, zaman ve mekan düzleminde farklı kişilikler yaratarak gerçekleştirilen bir "yer değiştirme" pratiğidir. Gündelik hayatın monotonluğuna ve gerçekliğin ağırlığına karşı geliştirilmiş bir kaçış mekanizması olarak tanımlayabilirim. Yıllar içinde bu tanım, çocuksu bir oyun hevesinden, insan doğasını ve toplumsal rolleri çözümlemeye yarayan daha derinlikli bir keşif aracına dönüşmüştür.
Genç oyunculara genelde “sabırlı olun” deniyor ama günümüz koşullarında sabır artık bir lüks haline geldi. Sizce bugünün genç oyuncularına verilmesi gereken en samimi tavsiye ne olur?
Günümüzün hızlı tüketim ve üretim koşullarında pasif bir "sabır" kavramı işlevsiz kalmaktadır. Genç meslektaşlarıma tavsiyem sabretmeleri değil, "azimli ve dirençli" olmalarıdır. Sektördeki belirsizlikler ve yapısal zorluklar karşısında sadece beklemek yerine, profesyonel yetkinliklerini sürekli geliştirerek var olma mücadelesi vermeleri gerekir. Başarı, bekleme süresiyle değil; karşılaşılan engellere rağmen üretimden vazgeçmeme iradesiyle bağlantılıdır.
Söyleşi sürecinde zaman ayırarak sorularımıza içtenlikle yanıt veren ve oyunculuk serüvenine dair düşüncelerini paylaşan Mehmet Cengiz Bozkurt’a teşekkür ederiz.
Haber: Mehmet Yiğit Öçal
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...