“Bir çakmak, binlerce canlıyı yok edebilir.” Türkiye genelinde her yıl yaz aylarında yaşanan anız yangınları, sadece tarım alanlarını değil, ekosistemi, iklimi ve insan hayatını tehdit eden bir krize dönüşüyor. Tarla temizliğinde kolay yol olarak görülen bu yöntem, geride verimsizleşmiş toprak, tahrip olmuş ormanlar ve tükenmiş bir doğa bırakıyor. Bu konuyla ilgili Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü’nden üç uzman ile görüştük: Prof. Dr. Gönül Aydın, Prof. Dr. Saime Seferoğlu ve Dr. Öğr. Üyesi Selçuk Göçmez, anız yakmanın uzun vadeli zararlarını ve bu sorunun çözümü için alternatif yöntemlerin önemini vurguladı.
1970’lerde makinalı ekim-tarım devrimiyle birlikte, hasat sonrası anız yakma çiftçiler için ucuz ve hızlı bir “temizlik” yöntemi olarak benimsenmiştir. Geleneksel tarım toplumlarında sap ve kökler, hayvan yemi ya da tarlada doğal örtü işlevi görürken; modern tarımda ise iş gücü ve zaman baskısı “ateşte arınmayı” cazip kılmıştır. Ne var ki bu uygulama, toprakta biriken organik madde döngüsünü koparmıştır. Yüzyıllar boyunca toprağın verim kaynağı olan kökler, saplar ve yapraklar bir kıvılcımda yok olurken, geriye besin değeri azalmış, mikro canlı yaşamı tükenmiş tarlalar kalmıştır. Bugün Türkiye’nin hemen her tarım bölgesinde sararmış tarlalar ve göğe yükselen duman bulutları, bu pratiğin geride bıraktığı çevreyle ilgili boşluğu gözler önüne seriyor. Uzmanlar, hem modern yöntemlerin hem de toplumsal farkındalığın artırılmasının şart olduğuna dikkat çekmektedir.
Küçük bir alevle başlayan büyük tehdit
Her yıl yaz aylarında, Türkiye’nin birçok tarım bölgesinde olduğu gibi Aydın’da da anız yangınları yeniden gündeme gelmektedir. Hasat sonrası tarlada kalan sap ve kökleri ortadan kaldırmak isteyen bazı çiftçiler, daha hızlı ve zahmetsiz bir yol olarak ateşe başvurmaktadır. Ancak bu “küçük” müdahale, çoğu zaman kontrolsüz biçimde büyüyerek çevredeki ormanlık alanlara, yerleşim yerlerine ve komşu tarım arazilerine sıçramaktadır. Çine’de yaşanan büyük yangının da yalnızca bir anız ateşiyle başladığını hatırlatan Göçmez, bu tür uygulamaların geniş çaplı doğa tahribatına neden olabileceğini vurgulayarak, “Bu sadece bir tarla meselesi değil. Anız yangınları, doğrudan insan hayatını, orman varlığını ve bölgesel ekosistemleri tehdit eden zincirleme felaketlere yol açabiliyor.” şeklinde konuştu.
Toprak altında sessiz bir kıyım: Mikrobiyal yaşam yok oluyor
Anız yakma, tarlanın yüzeyindeki bitki artıklarını temizliyor gibi görünse de, toprağın derinliklerinde süren mikrobiyal yaşamı da hızla yok etmektedir. Yangın sırasında yüzey sıcaklığının 350 ila 400 °C’ye kadar çıktığını belirten Göçmez, bu sıcaklıkta faydalı mikroorganizmaların, solucanların ve diğer canlıların tamamen yok olduğunu ifade ederek, “Toprak, görünmeyen ama hayati öneme sahip bir canlılık barındırır. Bu canlılık olmadan ne besin döngüsü işler ne de toprağın doğal yapısı korunabilir.” dedi. Göçmez, anız yangınlarının ardından toprağın hem biyolojik hem de fiziksel dengesinin bozulduğunu söyledi. Küllerle kaplanan yüzeyin, tohum tutunmasını zorlaştırdığını ve toprağın su tutma kapasitesini ciddi biçimde düşürdüğünü de vurguladı.
İklim krizini derinleştiren sessiz tehdit
Anız yangınlarının sadece yerel bir tarım pratiği değil, aynı zamanda küresel çevre krizinin görünmez bir parçası olduğunu söyleyen Aydın, bu uygulamanın iklim değişikliğine doğrudan katkı sunduğunu da belirterek, “Anız yakıldığında büyük miktarda karbondioksit ve diğer sera gazları açığa çıkıyor. Bu gazlar, atmosferde birikerek sera etkisini artırıyor ve küresel ısınmayı tetikliyor.” dedi. Aydın, bu sürecin sadece tarımsal üretimi değil, tüm canlı yaşamını da tehdit ettiğine dikkat çekti. Aydın ayrıca, toprağın bu tür uygulamalarla hem fiziksel hem de kimyasal yapısının bozulduğunu, verimliliğin uzun vadede düştüğünü vurgulayarak, “Ateşle birlikte organik madde kayboluyor ve toprak fakirleşiyor. Aynı anda hem toprağın direncini azaltıyor hem de atmosfere kirletici gazlar salıyoruz. Yani bir tarlayı temizlediğimizi düşünürken, aslında gezegenin dengesine zarar veriyoruz.” diye konuştu.
Çiftçiye zaman kazandırıyor, toprağa zarar veriyor
Çiftçiler için anız yakmak, özellikle yoğun üretim dönemlerinde zaman ve iş gücünden tasarruf sağlayan hızlı bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. İkinci ürün ekimi gibi zamanın kritik olduğu süreçlerde, tarlayı kısa sürede hazır hâle getirmek amacıyla tercih edilen bu uygulama, kısa vadede pratik görünse de, uzun vadede toprağın verimliliğini ciddi biçimde tehdit etmektedir. Bu konuyla ilgili Aydın, “Çimlenmenin önünü açmak için sapları yakmak kolay bir çözüm gibi geliyor. Ancak o saplar, toprağın organik yapısını zenginleştiren doğal birer katkıdır. Biraz sabırla, bu artıklar doğal yollarla ayrışabilir ve toprağın yapısını iyileştirir.” diyerek çiftçileri uyardı. Sapların toprağın yüzeyinde bırakılmasının hem su kaybını önlediğini hem de erozyona karşı bir kalkan görevi gördüğünü belirten Aydın, “Anız kalıntıları, toprağın üzerini korur, mikroorganizmaların çalışmasına ortam sağlar ve ikincil besin kaynağına dönüşür. Oysa yakıldığında, toprağı yalnızca çıplak ve güçsüz bırakıyoruz.” ifadesini kullandı. Bu nedenle Aydın’a göre, anız yakmak üretim hızını artırsa da sürdürülebilir tarım ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Tarımsal üretimde kalıcılığı ve toprağın sağlığını ön planda tutan yöntemlerin teşvik edilmesi, hem çiftçilerin hem de gelecek nesillerin yararına olacaktır.
Doğrudan ekim: Sürdürülebilir tarıma giden yol
Anız yangınlarının doğaya ve tarıma verdiği zararlara karşı, bilim insanları çözümün yine toprağın kendi döngüsünde saklı olduğunu hatırlatmaktadır. Bu noktada çiftçilere önerilen çevre dostu yöntemlerin başında, toprağın yapısını bozmadan yapılan “doğrudan ekim sistemi” geliyor. Seferoğlu, bu yöntemin hem verimlilik hem de ekosistem sağlığı açısından önemli kazanımlar sunduğunu belirterek, “Toprağı işlemeden doğrudan tohum ekmek, hem toprağın doğal yapısını koruyor hem de organik madde kaybını önlüyor.” dedi. Geleneksel toprak işleme süreçlerinin mikrobiyal yaşamı bozduğuna ve erozyonu artırdığına da dikkat çeken Seferoğlu, doğrudan ekimin, toprakta canlı yaşamını destekleyen, yüzeyin nemini koruyan ve uzun vadede maliyetleri azaltan bir sistem sunduğunu vurguladı. Ayrıca bu yöntemin, özellikle iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir araç olduğunun da altını çizen Seferoğlu, “Toprağın sürekli işlenmesi, karbon salımını artırır. Oysa doğrudan ekimde karbon toprakta tutulur; bu da iklim dostu bir uygulama anlamına gelir.” dedi. Seferoğlu'na göre, çiftçilerin bu dönüşüme geçebilmesi için hem teşvik politikalarına hem de doğru bilgilendirmeye ihtiyaç var.
Daha az mazot, daha çok verim: ekonomik faydalarıyla doğrudan ekim
Doğrudan ekim sistemi, yalnızca çevreyi değil, çiftçinin bütçesini de korumaktadır. Geleneksel yöntemlerde toprak işleme için birden fazla kez traktörle tarla sürülmesi gerekirken, doğrudan ekimde bu aşamaların çoğu ortadan kalkıyor. Bu da hem mazot tüketimini hem de makine yıpranmasını ciddi oranda azaltıyor. Bu konuda Seferoğlu, “Toprağı sürmeden yapılan ekimde traktör kullanımı azalır. Bu da yakıt maliyetlerini büyük ölçüde düşürür. Aynı zamanda iş gücü ihtiyacı azalır, üretim süreci daha verimli hale gelir.” diyerek bu sistemin ekonomik avantajlarına dikkat çekti. Seferoğlu, bu yöntemin özellikle artan mazot fiyatları ve işçilik maliyetleriyle mücadele eden çiftçiler için önemli bir çıkış yolu sunduğunu da belirtti. Doğrudan ekim sayesinde hem daha az harcama yapıldığını hem de ürün veriminin azalmadığını, hatta uzun vadede arttığını vurgulayarak, “Bu sistem, üretim maliyetlerini düşürürken toprağın yapısını koruduğu için sürdürülebilir bir verim sağlar. Uzun vadede hem çevre hem çiftçi kazanır.” şeklinde konuştu. Ayrıca bu yöntem, iklim değişikliği karşısında tarımın dayanıklılığını artıran bir uygulama olarak da öne çıkmaktadır. Toprak nemini koruyarak, kurak dönemlerde bile üretimi sürdürülebilir kılması, doğrudan ekimi geleceğin tarım modeli haline getirmektedir.
Bilgi sahada davranışa dönüşür
Uzmanlara göre, anız yangınlarının önüne geçmek ve çevre dostu tarım yöntemlerini yaygınlaştırmak için yalnızca bilgi vermek yeterli değil; aynı zamanda bu bilginin çiftçinin gündelik pratiğine de yansıması gerekiyor. Teoride kalan öneriler, sahaya taşınmadıkça sürdürülebilir tarım hedefi hayata geçemiyor. Bu konu hakkında Aydın, “Demonstrasyonlar, çiftçi günleri, yerel tarım organizasyonları gibi bilgi sahada uygulamalı olarak verildiğinde anlam kazanır. Ancak o zaman davranış değişikliği yaratabiliriz.” diyerek, çiftçilerin doğrudan ekim gibi yöntemlere geçebilmesi için yaygın ve sürekli uygulama desteğine ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Aydın’a göre, toprağın korunması için önerilen her yöntem, çiftçinin bilgi birikimiyle buluşması gerekiyor. Bunun yolu da yalnızca broşürler veya seminerlerle değil, doğrudan tarlada yapılan gösterimlerle mümkün olduğunu belirten Aydın, “Çiftçi gördüğüne inanır. Bir yöntemin işe yaradığını sahada deneyimlediğinde onu benimser.” diyerek, etkili tarım politikalarında uygulamalı eğitimin önemini hatırlattı.
Yasak yetmez, caydırıcılık ve eğitim şart
Türkiye’de anız yakmanın yasal olarak yasaklanmış olmasına rağmen, bu uygulama hala yaygın olarak devam ediyor. Göçmez mevcut yasal düzenlemelerin ve yaptırımların yetersizliğine dikkat çekerek, “Denetimler zayıf, cezalar caydırıcı değil. Eğitim de eksik. Alternatifleri öğretmeden yasak koymak çözüm getirmez.” şeklinde konuşarak, sadece yasaklamanın sorunu çözmeyeceğini belirtti. Uzmanlara göre, yasaların etkili olabilmesi için hem caydırıcı cezaların hem de tarım uygulamalarına dair eğitimlerin güçlendirilmesi gerekiyor. Çiftçilere, anız yakmanın çevresel ve ekonomik zararları anlatılmalı; bunun yerine kullanılabilecek sürdürülebilir alternatif yöntemler öğretilmelidir. Bununla ilgili Göçmez, “Çiftçiler alternatif yöntemleri bilmedikleri sürece eski alışkanlıklar devam eder. Dolayısıyla eğitim, sadece yasaktan daha fazlasını ifade ediyor.” diyerek eğitimin kritik rolüne dikkat çekti.
Bitki artığı değil, toprağın geleceği
Anız, birçok çiftçi için sadece bir bitki artığı olarak görülse de, aslında toprağın geleceğini şekillendiren en önemli kaynaklardan biridir. Aydın, anız yakmanın toprağın doğal zenginliğini yok ettiğine dikkat çekerek, “Organik maddeyi yaktığımızda, toprağın verimliliğini sağlayan ve gelecek nesillere aktarılması gereken değerli bir kaynağı yok etmiş oluyoruz. Türkiye’nin toprakları zaten organik madde açısından fakir. Bu yüzden her sap, her kök değerlidir.” anızın yanlış bir şekilde atık olarak görülmemesi gerektiğini belirtti. Aydın, toprağın zenginliğini ve verimliliğini koruyabilmek için her bitki artıklarının aslında önemli bir kaynak olduğunu vurguladı. Anızın, toprağın doğal yapısını güçlendiren bir bileşen olduğunun altını çizerek, çiftçilerin bu kaynağı bilinçli bir şekilde kullanmalarının gerektiğine işaret etti. Bu yaklaşım, sadece tarımsal verimliliği artırmakla kalmaz, aynı zamanda sürdürülebilir tarım uygulamalarının temelini oluşturmaktadır.
Sonuç olarak, anız yangınları yalnızca bir tarla temizleme yöntemi değil, toprağın can damarını kurutan ve doğayı sessizce yutan bir yıkım sürecidir. Bu sorunun çözümü, yalnızca yasaklarla değil; çiftçiye sunulacak sürdürülebilir alternatiflerle, sahada uygulamalı eğitimlerle ve toplumsal bilinçle mümkündür. Toprağın çığlığını duymak, geleceğe verimli, sağlıklı ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için artık alışkanlıkları değil, bakış açılarını değiştirme zamanı.
Haber: Mehmet Karaboğaz
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
EN YÜKSEK SUÇ ORANI NEDEN AYDIN’DA?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), her yıl olduğu gibi bu yıl ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
ESKİ BİR TÜRKMEN ENSTRÜMANIN YENİDEN DOĞUŞU: ERBANE
Eski çağlardan beri ritim ve müziğin vazgeçilmez bir enstrümanı olan ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...