Sevdiği adamın vefat etmesinden dolayı rahatsızlanarak hayatını kaybeden Gevher Nesibe Hatun, bıraktığı vasiyet sayesinde hem dünyada hem de Selçuklu dönemi için çok büyük adımlar atılmasına vesile olmuştur. Vasiyeti üzerine yapılan şifahane tıp alanında çok önemli adımların atılmasını sağlamıştır.
Erciyes Üniversitesi Sanat tarihi mezunu olan ve halihazırda Gevher Nesibe Şifahanesi’nde rehber danışmanlık ve yönetici asistan konumunda yer alan Gamze Ercan, şifahane hakkında kıymetli bilgilerini bizlerle paylaştı.
Bize yapının hikayesi hakkında bilgi verir misiniz?
Gevher Nesibe Darüşşifası ve Gıyasiye Medresesi tıp eğitimi açısından dünyadaki ilk tıp fakültesidir. Konya, Tokat, Çankırı, Sivas gibi Selçuklu bölgelerinde darüşşifa yapıları kurumsallaşma göstermiş olsa da bu alanda atılmış olan ilk adım Kayseri’nin Yenice mahallesinde bulunan Gevher Nesibe Şifahanesi’dir. Bu yapı “Çifte Medrese” olarak da anılır. Yapı, Gevher Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine yapılmıştır, kesin bir bilgi olmamasına rağmen sanat tarihi derslerimizde de bize, Gevher Nesibe Hatun'un saray başsipahisine aşık olduğu ve bu aşkı onaylamayan ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev’in başsipahiyi savaşa gönderdiği anlatılırdı. Savaştan sağ salim dönmeyi başaramayan başsipahinin acısı Gevher Nesibe Sultan’ı çok üzer ve hastalıklar baş göstermeye başlar. Henüz 38 yaşında tüberküloz hastalığını yenmeyi başaramayan Gevher Nesibe Hatun hayatını kaybeder. Kardeşinin son yıllarında yaptığı hatayı fark eden ağabeyi ondan özür dileyerek bir isteği olup olmadığını sorar, bunun üzerine de Gevher Nesibe Hatun kendisi gibi hastalık ile boğuşan herkesin koşulsuz şartsız şifa bulacağı bir yapı inşa etmesini, bu yapının inşasında da tüm mal ve mirasının kullanılmasını vasiyet eder. Vasiyetinin üzerine Anadolu Selçuklu hükümdarlığı yapmakta olan kardeşi Gıyaseddin Keykubat tarafından 1205-1206 yıllarında yapı hazırlanır.
Şifahanenin yapısı hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Yapıda bizi ilk karşılayan taç kapı ve kitabesi olmaktadır. Kitabede ise, “Bu hastane Kılıçarslan’ın kızı iffetli Melike Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine kardeşi ulu Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında 1206’da yapılmaktadır” yazmaktadır. Kapıdan girdiğinizde sizi karşılayan motif ise Selçuklu yıldızıdır. Bu yıldız Selçukluların kullandığı yıldız olan Davut yıldızı ile karıştırılmamalı, çünkü davut yıldızı üçgenlerden oluşmaktadır. Avlu kısmında ise Selçuklu dönemine ait gömme adetleri sizleri karşılamaktadır. O dönemlerde hayatını kaybedenlerin mezarlarının üzerine, üzerinde arapça duaların yazıldığı büyükçe taşlar konulmaktaymış. Çocuklarınki küçük, kadınların mezar taşları daha ince, erkeklerin ise en büyük olan mezar taşları olmaktaymış.
Yapı, temelde iki bölümden oluşmaktadır, şifahane ve medrese. İki yapının da planı birdir. 2 bi 880 metrekare alana sahiptir. Ayrıca Gevher Nesibe Hatun vasiyetinde yapı içerisine yahut yapı yakınına gömülmek istediğini de söylemiştir, bunun üzerine türbesi de medrese içerisinde yer almaktadır. Yapının şifahane olarak kullanılan bölümünde tepe aydınlatma sistemi ile kurulmuş 3 oda vardır. Bu odalardan en büyük olanı ameliyathane hazırlığı odası, geri kalan 2 oda ise ameliyathane odası olarak bilinmektedir. Darüşşifa ve medrese ortak bir koridor ile birbirine bağlıdır ve iki yapı da ortasında havuz bulunan açık bir avluda birleşmektedir. Kış aylarında ise ısıtma sistemi künk parçaları adı verilen borular sayesinde gerçekleşmektedir. Yapının yakınında yer alan hamamdan sıcak su ve buharın künk boruları ile oda önlerine aktarılması gerçekleştirilmiştir. Bir nevi bizim dönemimizden çok çok daha önce alttan ısıtma yöntemini de kullanarak kalorifer sistemini keşfetmişler diyebiliriz.
Medresede öğrencilere verilen eğitimden bahseder misiniz?
Medrese bölümünde ayrım yapmaksızın gençlere tıp eğitimi verilmekte, Arapça ve Farsça olarak anatomi dersler işlenmektedir. Hastane kısmında ise aynı şekilde gayrimüslim ya da müslüman, zengin, fakir gibi hiçbir ayrım yapılmaksızın ihtiyacı olan herkesin tedavisi yapılmakta, karnı doyurulmaktadır. Medrese yapısının içerisinde iç içe geçmiş ve ışık almayan odalar bulunmaktadır. Bu odalar, dönemin eczacılarının ışık almadan yapılması gereken ilaçları hazırlayabilmeleri için yapılmıştır, ayrıca ilaçların genel bölümü de burada yer almaktadır. Hastaların hiçbirinden ilaç ve tedavi ücreti alınmamaktadır. Orada eğitim alarak yetişen bazı önemli hekimler Gazanferi, Ali Şinasi, Yakubi ve daha nicesidir. Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre at üzerinde yer yer gezerek hastaları arayan çalışanlar için aylık ödeme 2 akçe iken, orada eğitim gören öğrenciler için aylık ödeme 8 akçedir. Bu da aslında bizim ecdadlarımızın tıp eğitimine ne kadar önem verdiklerini bize açıkça sunmaktadır
Yapının darüşşifa olarak kullanılan bölümünden bahseder misiniz?
Tepe sistemi aydınlatmalı olarak kullanılan 3 odadan bahsetmiştik. Bu odalarda o dönemde gerçekleştirilmesi oldukça zor olan katarakt ve mesane ameliyatları yapılmıştır. Ameliyat edilen hastalara da narkoz görevi görmesi için eczacı ve dönemin bitki bilim uzmanı olarak bilinen doktorlarının yapmış oldukları afyon, şarap, sarısabır, adem otu ve hindistan cevizi karışımı verilmiştir. Tedavi için hastalardan hiçbir talepte bulunmamıştır, ayrıca öğrenciler bu odalar içerisinde teorik bilgilerin yanı sıra uygulamalı ve gözlem yapmaya dayalı olarak da eğitimlerini pekiştirme fırsatları bulmuşlardır. Bakır burma sistemi vb. gibi birçok tedavi aleti kullanmışlardır fakat ne yazık ki müzemizde kullanılan hiçbir tedavi ve ameliyathane malzemeleri yer almamaktadır. Erciyes Üniversitesi eserleri kendi bünyesinde muhafaza etmektedir.
Akıl ve ruh hastaları için uygulanan tedavi yöntemlerinin detaylarını bizimle paylaşır mısınız?
Yapı içersisinde akıl ve ruh hastalıklarının şifasında kullanılmak üzere bimarhane bulunmaktadır. Karşılıklı hizalanmış 9 odadan oluşan toplam 18 oda, bu tür hastaların tedavisi için ayrılmıştır. O dönemlerde ruh ve akıl hastaları Batı Avrupa ülkelerinde kötü ruh olarak düşünülmekte ve kaynar kazanlarda yakılma, beyinde delikler açma gibi çeşitli işkenceler ile öldürülürken Selçukluda su, kuş ve çeşitli müzik aletleri ile tedavi edilmektedir. Odaların yayvanlarında müzik akışını bozmamak için karşılıklı ikişer delik bulunmaktadır. Müzemiz içerisinde restore edilmiş bu 18 odada balmumu tekniği kullanılarak hasta ve şifacı canlandırmaları yer almaktadır. İbni Sina ve Biruni’nin tavsiyelerinden yararlanılan bu bimarhanede müzik ile tedavi yöntemi olarak yerine göre neşe veren yerine göre ise korku ve uyku veren makamlar kullanılmıştır, makamların şifası konusunda ise Farabi’nin fikirlerinden yararlanılmıştır. Her makamın kendisine has vakti ve etkisi olduğu düşünülmüştür. Örneğin buselik makamı kuşluk vaktinde baş ağrısı ve göz hastalıkları tedavisi için kullanılırmış, zirgüle makamı öğlen vakti, neva makamı gece vakti, ırak makamı akşamüstü soğuk algınlığı gibi hastalıklara şifa amacı ile dinletilmiştir. Bendir, çeng, ud, ney gibi çalgı aletleri kullanılmıştır. Ayrıca bazı makamlar daha etkili olduğu düşünülen günlere ve sıcaklığa, soğukluğa oranla dağıtılmıştır. Örneğin rast makamı olarak adlandırılan makam sıcak etkisi gösteren bir makamdır ve salı günü gündüzleri daha fazla etki göstermektedir, Rehavi makamı ise kuru yapılı ve pazar günü daha etkili olan bir makamdır. Makamların icra edilmesi için kışlık dershane bölümü olarak adlandırılan bir bölüm ayrılmıştır, bu bölümün içine de odanın belli bölmelerine akustiği ve sesi dengelemek için içi boş küpler yerleştirildiğini görüyoruz. Ayrıca bimarhane girişinde bizleri bir yapı daha karşılamaktadır, Türkler her dönemde olduğu gibi bu dönemde de temizlik ve hijyene oldukça önem vermişler ve Selçuklu kültürünün izlerini taşıyan oldukça geniş bir hamam inşa etmişlerdir. Burada hastalar haftanın belirli günleri yıkanarak odalarına alınmaktadır, yalnızca yatılı hastalar değil ihtiyacı olan tüm hastalar için kullanıma açıktır.
Yapı içerisinde yer alan taşçı damgaları ne amaç ile kullanılmakta idi?
Müzemizin medrese kısmında bazı damgalama eserler görmektesiniz, bu eserlere taşçı işaretleri denmektedir. Yapının inşasında o gün orada çalışan işçinin ne kadar çalıştığına dair bilgiler bulunarak, kimin nerede ne kadar iş yaptığını belirlemek için hazırlanmıştır. Gün sonunda işini bitiren işçi kendi imza ve damgasını kullanarak işleme yapar ve ücretini ona göre alırmış.
Tabii ki damgalama yalnızca işçilerin gün sonu tutanaklarında değil günlük yaşamda da kullanılmaktaymış. Örneğin küçük ve büyükbaş hayvanların kendilerine ait olduğunu belirlemek için, mezarlıkların kime ait olduğunu belirlemek için bu damgalar kullanılmıştır.
Müzemizin medrese kısmında çok önemli bir eser daha vardır. Anadoludaki birçok şifahanenin kendine has bir amblemi bulunmaktadır. Yılan figürünün sağlık ve şifayı temsili Roma Dönemi’nden itibaren kabul edilen bir semboldür, bu yüzden Gevher Nesibe şifahanesinde ise kuyrukları birbirine dolanarak 8 rakamını andıran iki yılan motifi ve ortasında güneş kursu rozeti bulunan amblem tercih edilmiştir.
Müzemiz dünyanın ilk tıp fakültesi olmasının yanı sıra ayrıca Türkiye'nin ilk görme engelliler için uygun olarak açılmış müzesidir. Görme engellilerin rahatça gezebilmeleri için ortak avlu içerisine engelli yürüyüş platformu ve yapının belirli kısımlarının minyatürü yerleştirilmiştir. Ayrıca eserlere dair bilgi edinmeleri için braille alfabesi ile bilgi metinleri hazırlanmıştır.
Son olarak ise müzemiz 2014 yılında bünyesinde arkeolojik eserleri de sergilenmeye başladı ve Selçuklu müzesi olarak da kullanılır hale geldi.
Haber: Beyza Haskaya
DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”
Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...
TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’
Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...
HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI
Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...
İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...
KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...
Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...
SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN
Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...
Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...
DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI
Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...