Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi


127 YILLIK ANALOG FOTOĞRAFÇILIK MİRASI: HAMZA RÜSTEM FOTOĞRAFHANESİ

04.11.2024
Kültür Sanat

 

İzmir'in 100 yılı aşkın analog fotoğrafçılık mirasını yaşatan Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi, dededen toruna uzanan bir hikâye ile sanatına devam ediyor. 

 

Hamza Rüstem, 1897 yılında Girit’te, Osmanlının ilk müslüman fotoğrafçısı olan Bahattin Bediz’in çırağı olarak  fotoğrafçılığa adım atmış. Girit'te başlayıp İzmir'de devam eden yolculuğunda, sadece fotoğraf değil bir dönemin kültürel mirasını da ölümsüzleştiren Rüstem,  1925 yılı mübadele döneminde Girit’te kalması istenmesine rağmen İzmir’in Kemeraltı Çarşısı’na gelerek sanatını burada devam ettirdi. İzmir’in en eski fotoğrafhanesi olan Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi 100 yılı aşkın süredir analog fotoğrafçılık kültürünü 3. kuşak olan Mert Rüstem ile yaşatıyor.

 

Dijitalleşen dünyada analog fotoğraf geçmişi geleceğe taşıyor

Günümüzde fotoğraf çekimi, neredeyse herkesin günlük depolama birimlerinin bir parçası haline geldi. Gerçekliği, hafızayı taze tutmak ve geçmişe açılan bir kapı yaratmak için en önemli araçlardan biri olan fotoğraf, 1826'daki icadından bu yana kalıcı belgelemenin de vazgeçilmez bir öğesi olmuştur. Dijitalleşen dünyada analog fotoğrafçılık, nostaljik, estetik ve benzersiz bir tutku sunuyor. Analog fotoğrafçılık, uzun bir süreç gerektirirken, deklanşöre basıldığında anı yakalama tutkusu ve film üzerinde oluşan dokular, renkler ve hatalar o fotoğrafı daha da zenginleştirir. Çekim sırasında her karenin ayrı bir değeri olduğu için daha dikkatli ve özenli bir çekim gerçekleşiyor, bu da her kareye ayrı bir anlam katıyor. Film, ışık ve kimyasalların birleşimiyle ortaya çıkan bu sanat dalı, geçmişin izlerini taşırken bugünün hikâyelerini de anlatma fırsatı sunuyor. 

 

“Osmanlı topraklarında ilk fotoğrafhaneyi açan kişi”

Dedesi Hamza Rüstem’in fotoğrafçılığa nasıl başladığını anlatan Mert Rüstem, “Hamza Rüstem Girit doğumlu ve orada Bahattin Bediz Beyle tanışıyor. Büyükbabam o sıralar İngiliz kampının önünde seyyar satıcılık yapıyor. O sırada Girit’te fotoğrafhane açan Bahattin Bediz Bey’in dikkatini çekiyor. Bahattin Bediz Bey de Müslüman ve bilinen Osmanlı topraklarında ilk fotoğrafhaneyi açan kişi. Bahattin Bey, 1897 yılında fotoğrafhaneyi açıyor ama aslında ilk bir kırtasiye dükkânı olarak açıyor. Bu kırtasiye dükkânında fotoğraf makinesi var ve Bahattin Bey fotoğrafa meraklı, askerler de o yıllarda sağlıklı olduklarını ailelerine göstermek için veya hatıra kalsın diye fotoğraf çektirip gönderirlermiş. İtalyan askerler fotoğrafı çok beğeniyor ve bu adada duyulunca askerler kuyruk olmaya başlıyor ve dükkân fotoğrafhaneye dönüşüyor.” ifadelerini kullandı. 

 

“Fotoğrafçılık mesleğinde gelecek görüyor”

Dedesi Hamza Rüstem’in o yıllarda fotoğrafçılık mesleğinde gelecek gördüğü için mesleğe başladığını ifade eden Mert Rüstem “Bahattin Bediz Bey bu sırada büyükbabamla tanışıyor ve fotoğrafhaneye çırak olmaya ikna ediyor. Büyükbabam da fotoğrafçılık mesleğinde gelecek görüyor ve meslekte ilerlemek için çırak olarak giriyor dükkâna. Daha sonra 1907 yılında Bahattin Bediz Bey eşini kaybediyor. İki oğlunu alıp Avrupa’ya gidiyor adada kalamıyor ve dükkânı büyükbabama bırakıyor. Büyükbabam dükkânı yönetiyor ve bu sırada Resnel Niyazi’de İstanbul’a gelerek hareket ordusuyla 2. Meşrutiyet’in ilanını sağlıyor. Bahattin Bediz Bey de adaya dönmek istemiyor. Adadaki dükkânı büyükbabama devrediyor, kendisi de İstanbul’da Müslümanların açtığı ilk fotoğrafhane olan Resna Fotoğrafhanesi’ni Resnel Niyazi’den esinlenerek İstanbul’a taşınıp dükkanı açıyor. Büyükbabam 1908’den sonra dükkânın sahibi oluyor adını sadece Bahattin Fotoğrafhanesi sahibi Hamza Rüstem olarak değiştiriyor ve fotoğrafçılık mesleğinde ölümsüzlüğü oradan başlıyor.” dedi.

 

“Bilinçli bir göç yapıyor”

Dedesi Hamza Rüstem’in mübadele zamanında İzmir’i seçerek ve bilinçli bir göç yaptığını belirten Mert Rüstem “Hamza Rüstem 1925’e kadar Girit’te fotoğraf çekme isteğini yürütüyor. Girit’in bütün kartpostallarını yapan ilk kişi. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra mübadele anlaşması imzalanıyor. Hamza Rüstem de adada kalmasını isteyen Rum dostlarına rağmen hayır ben artık ülkeme gideceğim, Mustafa Kemal çağırmış gidilecek diyor. Fakat bilinçli bir göç yapıyor, çalışanlarını, eşyalarını, dükkân malzemelerini topluyor. Bir vapurla anlaşıyor ve İzmir’e geliyor. Savaş ve yangın sonrası İzmir’deki fotoğrafhanelerin yüzde 80’i Ermeni ve Rumların işlettiği fotoğrafhanelerdi. İzmir’de o yıllarda  çok büyük bir fotoğrafçı açığı var. Büyükbabam Hamza Rüstem, bulunduğumuz binanın çatı katında bir stüdyo kiralıyor çünkü gün ışığından fotoğraf çekiliyor. Zemin katta da müşteri karşılama yeri olarak 1925 yılında fotoğrafhane İzmir’de faaliyete geçiyor. 1960 yılına kadar İzmir’de bildiğiniz tüm fotoğrafhaneler büyükbabamın yanında yetişen, beraber geldiği ailelerin ya kendisi ya da çocuklarıdır. İzmir’e Giritliler Dönemi getiriyor, o yüzden çok önemlidir. “ şeklinde konuştu.

 

“Atatürk’ün Ege gezilerinde de fotoğraflarını çekiyormuş”

Dedesinin Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir gezilerinde fotoğraflarını çektiğini ve elinde bu fotoğrafların arşivi olduğunu belirten Mert Rüstem, “Büyükbabam döneminde fotoğrafçılık yaparken basın muhabirliği de yapmış. O zaman gazetelerin ayrı fotoğrafçıları yoktu. İzmir’deki yerel basına fotoğraf sağlıyormuş, hatta Atatürk’ün Ege gezilerinde de fotoğraflarını çekiyormuş. Sadece Mustafa Kemal Atatürk olarak da düşünmeyin. İzmir’e gelen ünlüler, İran Şahı, İsmet İnönü, Recep Peker, bakanlar,  hepsinin fotoğrafları var. Tabii Atatürk çok daha özel bir yere sahip ve bu bana gurur veriyor. Ben Atatürk’le ilgili fotoğraflarını çok paylaşmadığım için fazla yok, yani piyasada göremezsiniz.” dedi.

 

“Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarından bir albüm oluşturuyor”

Dedesi Hamza Rüstem’in Mustafa Kemal Atatürk ile tanışıp İzmir ziyaretlerinde çektiği fotoğrafları hediye ettiğini ifade eden Mert Rüstem, “Yine Mustafa Kemal Atatürk’ün bir İzmir ziyaretinde büyükbabam oradayken Atatürk keyifleniyor ve bir zeybek oynuyor. Büyükbabam oynarken fotoğrafını çekiyor ama yaverleri vasıtasıyla büyükbabamı çağırıyor, makineyi ve filmi aldırıyor. Çünkü Mustafa Kemal özel hayatının fotoğraflanmasını hiçbir zaman istememiştir. Bir başka anısı da benim bildiğim Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarından bir albüm oluşturuyor. 1930’lu yıllarda Mustafa Kemal, İzmir ziyaretinde İzmir Ticaret Odası’na geliyor. Büyükbabam da onu kapıda bekliyor. Dışarı çıkarken kendini tanıtıyor, elini sıkıyor ve albümü uzatıyor. Efendim sizin İzmir ziyareti anılarınızdan bir albüm oluşturdum diyerek Atatürk’e hediye ediyor.” ifadelerini kullandı.

 

“Analog fotoğrafçılık işin çekirdeğidir”

Analog fotoğrafçılığın işin çekirdeği ve belgesi olduğunu belirten Rüstem, “Şu an dijital fotoğrafçılıkta her şeyi yapıyoruz ama analog fotoğrafçılık işin çekirdeğidir, ölmeyen kısmıdır ve belgedir. Niye belge dersen üzerinde hiçbir oynama yoktur. Fotoğrafı çekersin, basarsın, neyse o çıkar. Analog fotoğrafçılık 1883’te Louis Daguerre bulunmasından sonra bir kere burjuva yani okumuş ama çok zengin olmayan aydın kesime kendi fotoğrafına sahip olma şansı verdi.” dedi.

 

Analog fotoğrafçılıkla insanlar göremedikleri yerleri görmeye başladılar

Analog fotoğrafçılığın gelişimi ile insanların kendi fotoğraflarına sahip olma şansı elde ettiğini ifade eden Rüstem, “Eskiden soylular ve zenginler ressamlara çok büyük paralar ödeyerek portrelerini yaptırıp evlerine ve makamlarına asıyordu. Bu fotoğrafla beraber zenginlerden çok zengin olmayıp ama belli bir kariyeri olan insanlar da fotoğrafını çektirebilirdi. Bu en önemli kısmı yani portre fotoğrafçılığı ve aile fotoğrafçılığı belgelenmeye başladı. Bugünkü gibi düşünmeyin 1800’lerde hatta 2. Dünya Savaşı’nın sonrasına kadar da seyahat etmek çok kısıtlı bir şeydi, izin almak gerekiyordu. Avrupa’da bile seyahat yasakları vardı ve her yere gidemezdin. Analog fotoğrafçılıkla insanlar, gezgin fotoğrafları sayesinde göremedikleri yerleri görmeye başladılar.” şeklinde konuştu.

 

“Bazı renk doygunlukları hala negatif filmin yerini tutamıyor”

Negatif filmin renk tonlamalarının bambaşka olduğunu ifade eden Rüstem, “Negatif filmin tonlarının analog fotoğrafçılıkta filmlerin saydamlığı, doygunluğu çok başkadır. Tabi ki çok muhteşem dijital makineler var ama bazı renk doygunlukları, ışık hassasiyeti, tonlamalar hala negatif filmin yerini tutamıyor. Analog ve dijital arasında ışık hassasiyeti çok farklı, cep telefonuyla odanın içinde rahatlıkla fotoğraf çekersiniz, flaşı kullanmanıza gerek yoktur. Filmde mutlaka flaş gerekir, ışık hassasiyeti farklı, renk doygunluğu farklıdır. Şu an 40 milyon pikselden bahsediyorlar ama fotoğraf filminde agrandizöre bastığınız zaman onun da derinliği özellikle siyah beyazla gri tonlamaları bambaşka bir lezzet verir.” dedi. 

 

“Gençler şu an bunu bir tutku olarak yapıyor”

Gençlerin bu hobiyi tutku olarak yaptığını belirten Rüstem, ”Bu tamamen gençlerin akımlarına bağlı. Analog fotoğrafçılık biraz azaldı çünkü bu fotoğraf işini sanat olarak yapan, hobi olarak yapanlar dijitale geçti. Çok azı film kullanıyor, bunun sebebi de filmde ürün gamı çok azaldı ama gençler şu an bunu bir tutku olarak yapıyor. Bir moda oldu zaten, onlar sadece film kullanıyor ve biz de film yıkıyoruz. Biz şu an İzmir’de belki Ege Bölgesi’nde film yıkayan tek firmayız, hem renkli hem siyah beyaz, özellikle bunları yıkıyoruz, tarıyoruz ve teslim ediyoruz.” şeklinde konuştu.

Analog fotoğrafçılığı, günümüz dijitalleşen dünyasında azalmasına rağmen son temsilcileri olarak Hamza Rüstem fotoğrafçılık 127 yıldır bu geleneği koruyor. 3. kuşak olan Mert Rüstem'le devam eden bu gelenek, sadece analog fotoğrafçılığı değil, büyük bir arşivi ve kültürel mirasını da genç nesillere aktarmaya devam ediyor. İzmir'in tarihi Kemeraltı Çarşısı’nda kültürel mirası yaşatan Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi, hem İzmir'in hem de Türkiye'nin fotoğrafçılık tarihinde silinmez bir iz bırakmaya devam ediyor.

 

Haber: Ömer Faruk Yalçın

 

 

EN ÇOK OKUNANLAR

DÜNYA ŞAMPİYONU MÜCAHİT KULAK: “DURMAK YOK, RİNGE DEVAM”

  Dünya şampiyonluğu, spor dalında en iyi olanın taşıdığı prestij ve ...

TARİHE TANIKLIK EDEN MÜZE ‘‘ULUCANLAR CEZAEVİ MÜZESİ’’

Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi), 1925 ve 2006 yılları ...

HAYVAN DOSTLARIMIZDA KAN PARAZİTİ HASTALIĞI

  Her canlı dönem dönem sağlık sorunları yaşamaktadır. Bu sağlık sorunlarının ...

OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

  Osmanlı İmparatorluğu'nda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü, toplumun temel değerlerinden ...

TOPRAĞIN BİLİMİ PEDOLOJİ

  İnsan ve diğer tüm canlıların hayatına devam edebilmesi için toprak ...

KADINLARIN VAZGEÇİLMEZ GİYSİSİ: KIRAS-FİSTAN

  Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait birçok yerde yıllardır ...

HAMAMÖNÜ EVLERİ

Türkiye’nin birçok şehrinde birbirinden güzel evler bulunmaktadır. Peki ya Ankara’nın ...

SIK RASTLANIP AZ BİLİNEN HASTALIK: KURDEŞEN

  Vücudumuzda bir bölge kaşındığı zaman hafife alır, kaşıyıp geçmesini bekleriz. ...

İNCİR BİR MEYVE Mİ ÇİÇEK Mİ?

  Aydın deyince aklımıza ilk incir, incir deyince de aklımıza ilk ...

DÜNDEN BUGÜNE: URLA SANAT SOKAĞI

  Asıl adı Zafer Caddesi olan sokak, 2010 yılından sonra bir ...

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İletişim Fakültesi / Gazetecilik Bölümü

Öğrenci Uygulama Haber Sitesi
+90 256 218 20 00